Seçimlerin neden ertelenemeyeceği üzerinde durmuştuk.
Ancak zamanında yapılacak bir seçimin, ‘dürüst’, ‘demokratik’ ve gerçekten ‘temsilde adil’ bir seçim olup olmayacağı üzerinde pek durmamıştık.
Yine de, seçimlerin ‘zamanında’, yani 18 Haziran 2023 tarihinde yapılmasını istemenin, aynı zamanda ‘devlet olma ciddiyeti’ne sahip olmak, ‘demokrasiye inanmış olmak’, ‘seçimleri küçümsememek’ ve ‘halk iradesine saygı duymak’ anlamına geldiğine değinmiştik.
Yani seçimleri ‘erteleme isteği’nin bütün bu özellikleri yadsımak demek olduğunun altını çizmiştik.
Bu durumda, seçime katılacak adayların tümü için ‘adaylık süreci’nin şimdiden başlamış olduğu ileri sürülebilecektir.
Ve adayların, eğer ‘iktidarda’ iseler, önlerinde sadece dört aylık bir iktidar süresi olduğu söylenebilecektir.
Ki, son iki aylık dönem, ‘seçim’ ve ‘demokrasi’ye saygıları gereği, ‘yetki’lerini gelecek döneme taşmayacak biçimde kullandıkları bir dönem olacaktır.
Örneğin yapımı seçim ertesine taşan bir proje için, söze başlarken ‘eğer seçimleri kazanırsak’ diye başlamaları ve ancak ondan sonra, açılışı da birlikte yapabiliriz demeleri gerekmektedir.
‘Devlet ciddiyeti’ taşımak, ‘demokrasiye inanmışlık’, ‘seçimleri önemsek’ ve ‘halk iradesine saygı’ duymanın gereği budur.
Oysa aday olması her bakımdan tartışmalı bir ‘siyasetçi’, yapımı yıllar ve hatta onyılları bulacak projeler için, ‘Allahın izniyle şunu da yapacağız, bunu da bitireceğiz’ diye nutuklar atabilmektedir.
Bu ‘siyasetçi’ye birinin, ‘izin’i Allahtan değil ama ‘Millet’ten alacağını anımsatması gerekmektedir.
Kendisini o göreve getirenin ‘melekler’ değil ama yasalara göre geçerliliği varsayılan sandıklardaki oy sayısı olduğunu anımsatmak gerekmekmektedir.
Ve aynı yasalara göre, kendisine verilen görevin 18 Haziran 2023 günü akşamı biteceğini anımsatmak gerekmektedir.
Bunda ne Allah’ın, ne Peygamber’in ve ne de meleklerin doğrudan bir işlevi olmayıp, onların ancak kendisinin ‘manevi dünya’sındaki yardımcıları olabileceği anımsatılmalıdır.
Oy sandıklarına yasal olmayan bir biçimde müdahale edenler ile yasal olmayan oyları yasal diyen kabul eden YSK üyelerinin ise, ‘melek’ değil ‘cismani şeytanlar’ oldukları iyice belletilmelidir.
Bunların alçak, haysiyetsiz ve şerefsiz oldukları öğretilmelidir.
Bu yolla ‘kazanılmış’ olduğu ileri sürülen ‘seçim’lerin, ‘devlet ciddiyeti’, ‘demokrasi’, ‘temsilde adalet’ şöyle dursun ahlâkla, namusla ve şerefle zerre ilişkisi olmadığının iyice anlatılması gerekmektedir.
Kurulsa kurulsa bu ilişkinin at hırsızlığıyla ilişkisinin kurulabileceği belirtilmelidir.
Tam da bu nedenle, seçimlerin ‘ertelenme’ isteği ile at hırsızlığına yönelme arasında bir koşutluk kurulabilir.
Benzer biçimde, üçüncü kez ‘aday olma’ diretmesi de, yineleyelim; ‘devlet ciddiyeti’, ‘demokrasi’ ve ‘temsilde adalet’le değil, olsa olsa ‘kurnazlık’, ‘şeyatanlık’ ve ‘hırsızlık’la ilişkilendirilebilecek bir diretmedir.
Ancak kamuoyunda adayın boyu, soyu, tipi, konuşması, gülüş veya yürüyüşüyle ilgili tartışmalar yapılıp anketler düzenlenirken, burada değinilen ‘özellik’ ve ‘nitelik’ler yeterince irdelenmemektedir.
Herşeyi ‘Allahın izni’ ve ‘Peygamberin kavli’ne bağlayan kesimleri bir yana koysak bile, ağzını doldurarak ‘Devlet’, ‘Demokrasi’ ve ‘Seçim’ diyenlerin bu konularda anlamlı tartışmalar açması gerekmektedir.
Öte yandan, ‘yurttaşlık bilinci’ taşıyan herkesin bu konularda ‘dik durması’, ‘elini taşın altına koyması’, ‘kişiliğini göstermesi’ ya da ‘eyleme geçmesi’nden doğal ne olabilir?
Çok şeyimizi yitirmiş olabiliriz ama en genel deyimiyle ‘insanlık onuru’muzu da yitirmiş olamayız.
Belimiz bükülmüş olabilir, ama elimizi denildiği gibi ‘toprağa basıp’ ya da gerekiyorsa bastonumuza dayayıp doğrulmaya çalışmamızdan başka bir ‘çare’nin olmadığını bilmemiz gerekiyor.
Çarenin şunda bunda değil ‘kendimiz’de olduğunu bir bilebilsek…
Depremzede ya da değil, yurttaşlara ‘be ahlâksız, be namussuz, be adi’ diyebilen birinin, özde kendisi ve taifesinin niteliklerini sıraladığını yüksek sesle haykırabilsek; yapılacak seçimlerde ‘aday’ın nasıl biri olacağı üzerinde uzunboylu tartışmalara hiç gerek kalmayacaktır.
‘Bunlardan kötüsü’ olamayacağına göre, bunlarla bağlantılı olmamak koşuluyla, her kim olacaksa o olsun denilebilecektir.
Çünkü o, zaten ‘sürtük, ahlâksız, şerefsiz, namussuz ve adi’ biri olmayacaktır.
Çünkü A’dan Z’ye tam da böyle olanlar gidecek olanlardır.
Kuşkusuz yeni seçilecek adayın donanımlı olması gerekmektedir ama ‘olağanüstü nitelikler’ taşıması da beklenmemelidir.
‘Normal’ bir ‘insan’ olsun yeter!
Ahlâklı, şerefli, namuslu ve adil.