Daha önce belirtmiştik ama yinelemekte yarar var: Bu yazı dizisi Memduh Bayraktaroğlu’nun 1688 İngiliz Devrimine ‘Devrim’, 1789 Fransız Devrimi’ne ‘İhtilal’ diyerek, ‘kavram’ değil ama sıradan bir ‘sözcük’ oyunuyla, bir yandan İngiliz Devrimi’ni yüceltmek ve Büyük Fransız Devrimi’ni de küçültmeye çalışırken, öte yandan bu ayırımdan hareketle günümüzdeki olayları ‘aynı pencere’den yorumlamaya çalışmasını eleştirmek amacıyla başlamıştı.
Nitekim Bayraktaroğlu’nun ‘pencere’sinden bakıldığında, İngiliz Edmund Burgh (1729-1797) de, kendi deyişiyle “Dünyada ‘demokrasi’yi en iyi anlamış”, düşünür/politikacı olarak görünmektedir.
Bayraktaroğlu’nun ‘pencere’sinin buzlu camlarından bakıldığında; Edmund Burgh’yi, ‘kuvvetler ayrılığı’ ilkesinin ilham kaynağı, buradan hareketle ‘liberal demokrasi’nin kurucusu ve ‘Devlet’in devlet olması için ‘para’sına sahip çıkıp çıkmamasının bir ‘beka sorunu’ yaratacağını keşfeden büyük bir ekonomist olarak görebilirsiniz.
Oysa Edmund Burgh (Burke)’nin, esin kaynaklık ettiği alan ‘demokrasi’ değil ama sonu faşizme varan bir ‘doğal toplumculuk’ anlayışı olup, onun ‘muhafazakârlığı’ da kendi soyluluk ‘ayrıcalık’larının muhafazasına dayanmaktadır.
Sıradan bir ‘siyaset felsefecisi’ olan Edmund Burke (Burgh)’nin ‘Karşı-devrimci’liğini anlamak için onun Fransız Devrimi üzerine yazdığı ‘Düşünceler’ (Réflexions sur la Révolution de France) ile Fransız Parlemantosu’na yazdığı mektuptaki (Lettre à un membre de l’assemblée nationale de France) açıklamalarına bakmak yeter.
Kaldı ki, İngiliz tarihçi E.P. Thomson, Burke’nin kalitesini anlamak için kitaplarından çok şu tümcesine bakmamız yeter demiştir: “1789 (devrimi), insan hakları şeytani komedisini oynayan türlü domuzluklardan başka bir şey değildir”.
Geçen yazılarımızda değindiğimiz üzere, felsefî, politik, bilimsel, artistik ve her ne alanda olursa olsun ve adına ‘Devrim’ ya da her ne denilirse denilsin, Anglo-sakson ve Fransız olmak üzere başlıca iki karşıt ‘yol’dan sözedilmektedir.
Bu karşıtlığın, akademik dünyadaki karşılığı bugün bile ‘French Theory’ olarak sürdürülmektedir.
Öyleyse Edmund Burke’nin Fransız ‘Aydınlanma’ ve ‘Devrim’ine de karşıtlığı da bundandır demek pek yerinde olmaz.
Hele, düşünce ayrılığımız olsa da, Memduh Bayraktaroğlu gibi olgun bir gazetecinin, çoğu kez çağdaş düşünür ve poltikacıları da derinlemesine incelemeden yücelttiği gibi, Google bilgisiyle Edmund Burke’yi neredeyse kutsamasını eleştirmeden edemezdik.
Dolayısıyla Edmund Burke’nin görüşlerini mercek altına alarak, hem onun hakkındaki yanlış kanıyı düzeltmek ve hem de gerek İngiliz ve gerekse Fransız ‘Devrim’leri hakkındaki bilgi eksikliğini gidermeye katkı sağlamaya çalışabiliriz.
Ki, buradan hareketle, günümüz felsefî, poltik ve sosyal gelişmelerini çözümleme ve değerlendirme olanağına kavuşabilelim.
“Değişim araçlarından yoksun bir Devlet, kendisini muhafaza etmekten de yoksundur” tümcesini Edmund Burke’nin ağzından Memduh Bayraktaroğlu dillendirmiş bulunmaktadır.
Oysa daha ne ‘demokrasi’ ve ne de ‘kapitalizm’in sözkonusu olmadığı, ancak, denilebilirise eğer tohumlarının henüz kök vermeye başladığı, kapitalizmin ‘merkantil’ aşamasında, Burke gibi bir dindar soylunun her baktığı şeyde altın ya da gümüş görmesinden doğal bir şey olamaz.
Nitekim Burke de, Fransız devrimcilerinin ‘ekonomi politika’larının temeli olarak onların kilise mallarına el koymasını ve kilise çanlarını eriterek sikke basmalarını düşünmektedir, ki bu da, deyim yerindeyse, kendi hayal dünyasında yeralan fanatik yağmacı zihniyetin dışavurumundan başka bir şey olamaz.
Dindar Burke ise, örneğin Rousseau’ya dinsiz diye karşı çıkarken “toplumsal yapının temel taşının din olduğunu” ileri sürecek, demokrasinin onsuz olmaz ilkesi olan ‘laik’i aklının ucundan bile geçirmeyecektir.
Laik olmayan bir toplumsal düzende nasıl bir ‘hoşgörü’ ideali olabileceğini ise, Burke kadar Memduh Bayraktaroğlu’na da sormak gerekebilir.
Buradaki kimi kişiye ‘gönderme’lerin sadece vurgu amacıyla yapıldığını, ancak şu ‘İngiliz Yolu’nun iyice anlaşılabilmesi için, Edmund Burke’nin görüşleri üzerinde daha ayrıntılı durulması gerektiğini düşünüyoruz.
Bir yanıt yazın