Çocukluğumu özlemiyorum desem yalan olur. İlk okul sonrasını özellikle özlemekteyim. Yatılı okulda ne zaman kar yağsa içim ferahlardı. Kayabaşı dediğimiz bir yerden Kayseri’ye bakar, içimizde çok değişik hislerle karışık fikirler oluşurdu. Bütün hedefimiz Kayseri’ye gitmek, bir başka deyişle hür bir ortamda bir kaç saat geçirmeye neler feda etmezdik. Cebimizde gezdirdiğimiz, zaman zaman yerde oynadığımız cam misketlerden bile vaz geçebilirdik. Hatta fırından yeni çıkmış bir ekmeğin içine ince kesilmiş pastırma koyup yemeyi bile feda edebilirdik. Yeter ki Talas’ın tepesinde bulunan Şato görünümlü okuldan, bir müddet için Kayseri’de hürriyetimize, kısıtlı bir zaman diliminde bile olsa, gezebilsek derdik. Çocukluk bu, nede olsa , kar yağar, bütün yerler karla kaplanır , bütün bir kış beyaza bakardık. Kayseri’de bu beyaza bürünür, bütün kirli manzaralar bununla güzelleşirdi.
Moskova’ya ilk gittiğimde yaz başı idi ve şehir inanılmaz pisti. Şehrin içinden akan Moskova nehri kahve renginden siyaha çalan bir renkte akardı. Hele içinde dolaşan teknelerin arkasındaki uskurun karıştırdığı nehir suyu köpürdüğü zaman, sarımtırak kahverengi bir görünümde suyun üzerinde uzun müddet dururdu. Nehir öyle pis kokardı ki, tarif etmem mümkün değildi.
Moskova’ya birde iş icabı kışın gittim. Hani derler ya ‘’ bir yerlerim dondu ‘’ diye, işte tam olarak öyle bir soğuk kıştı. Her yerde kar vardı, aynı yumuşak sesli Belçikalı şarkıcı Salvatore Adamo’nun söylediği gibi . Bütün Moskova şehrinin pisliği, yağan karla örtülmekteydi. Adamo bu şarkıyı aynı zamanda Türkçe de okuyup İstanbul’a defalarca gelip konserler vermişti. Aslında bu konserlerin verilmesi şarkıyla İstanbul’a gösterdiği sevgi tezahürü müydü, bilmemekle birlikte, belki bir tesadüftür, İstanbul’da rahmetle andığım Şükrü Balcı’ın önem verdiği Narkotik büro biriminin yeterli teşkilatlanması sonrası, Adamo’nun İstanbul sevgisi sona ermişti. Yine de şu bir gerçektir ki kar beyaz, yağdığında bütün pislikleri örtmekte önemli rol oynar.
İstanbul bu günlerde beyaza bürünmekte. kar ve tipi bu büyük kenti beyaz örtü ile kapladığı zaman İstanbul da hayat felce uğramakta. Çünkü İstanbul’da yaşayanlar kar yağdığında nasıl davranacaklarını bilmemekte. Basın da dahil olmak üzere öyle yaygaralar kopartılır ki, yüzlerce kamera şehrin yüzlerce noktasındaki olumsuzlukları kayda alır. Bütün ekran kanalları karın gelişini taa Edirne’den karşılayarak kayda alırlar. Şehirde yaşayan vatandaşların ekim ayından başlayarak Mart sonuna kadar araçlarında almaları gereken önlemleri alıp almadıklarını dile getirmezler. Sadece yollarda gelişen olumsuzlukları sergilemek için seferber olurlar.
Kimi zamanda konuları canlı olarak ekranlardan yansıtırlar. Yüzlerce saat bu görüntüleri seyretmeye mahkum edilen vatandaş ‘’ yetti amma, başka bir konu yok mu? ‘’ demek lüzumunu hisseder. Yolların ısı derecelerinden tutunda, harcanan tonlarca tuzun miktarına kadar olan bilgiyi, garibim vatandaş Mehmet efendi de, dinlemek mecburiyetinde kalır. Sanki bütün Türkiye, sadece İstanbul’a yağan yoğun karın, İstanbul’a verdiği rahatsızlık konusunda bilgi aradığına hükmedersiniz.
Hele bir düşünün, her sene Erzurum Dadaşının aylarca karlar altında yaşadığı şehirde, eksi 20 dereceye varan soğukluk, kimseyi ilgilendirmemekte. İstanbul‘un eksi bir kaç dereceye varan soğuk konusunda harcanan milyarlarca liranın, ekranlarda sergilenmesini anlamakta güçlük çekmekteyim. İstanbul’a yapılan alt yapı yatırımları Türkiye’nin başka hangi şehrine yapılmakta diye hiç düşündünüz mü? Köprüler , çevre yolları, tüneller, alt geçitler ,üst geçitler, metrobüsler, özel araç yolları, hava alanları, metrolar, hafif raylı sistem tramvaylar, ve daha neler neler. Anadolu’daki başka hangi şehre bu kadar yatırım yapıldığını hiç düşündünüz mü? Ben düşündüm ama bulamadım. Yine de İstanbul’da olsun Erzurum’da olsun, hatta Ankara’da olsun kar yağması ile her yer beyaz örtüye bürünür ve beyaz temiz görünür.
Bu sene Ankara’ya geç olsa da, kar yağmasını bizler pek hayra yormadık. Bu nedenle Ankara’nın pisliği henüz örtülemedi. Bu kirliliğin örtülmesi için yoğun karın mutlaka yağması gerek. İstanbul’da, Türkiye medyası tarafından oluşturulan kirlilik, Ankara’daki Siyasi arenada meydana gelen suni kirlilik, topluma bir konuyu dikte ettirmekte devam ediyor. Dış ülkelerin etkisi ile birileri ülkemdeki Yasama, Yürütme ve bilhassa Yargı konusunda hesaplar yapmaya çalıştıklarını izlemekteyiz. Benim okuduğum ANAYASA Türkçe açık ve net anlattığına inanmaktayım, bilhassa Anayasanın yoruma kapalı olduğunu, bütün hukukçular söylemekte.
Anayasamızın 101 maddesi açık:
Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş, yükseköğrenim yapmış, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip Türk vatandaşları arasından, doğrudan halk tarafından seçilir. Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir.
Dış Güçler şanlı Türk Ordusunu yıpratmak için çok çalıştılar, eğitim sistemimizi hırpaladılar. Washington’daki Beş köşeli binada çalışan Türkiye masası, 200 yıldır Büyük Orta Doğu Projesini sıkı sıkı uygulamakta. Bu konuyu bilip de bilmezlik sergileyen ülke yöneticilerinin varlığını, Kar beyaz bile örteceğine inanmamaktayım. Hani Everly Brothers’ın söylediği bir şarkı vardır, sizde bilirsiniz ‘ Bye Bye Love, Bye Bye Heppiness ‘ Erzurumlu Dadaşların ülke yöneticilerine söylediği gibi ‘Bye Bye HEPİNİZ ‘, kışın her kar yağdığında, karın örttüğü pislik temiz gibi görünür, ama kış sonsuza dek sürmez, bu kışın birde baharı vardır ki yerdeki karlar kalkar diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
Metin Atamer
Bir yanıt yazın