Namus ve şerefleri üzerine yemin etiler ama…
Bir devlet düşünün…
Anayasasında “laik demokratik sosyal hukuk devleti” yazıyor. Yetkililer bu Anayasa’ya sadık kalacaklarına dair namus ve şerefleri üzerine yemin ediyor. Bir süre sonra bir devlet yetkilisi (!) çıkıp olur olmaz yerde laiklik karşıtı konuşmalar yapıyor. Çok açık ve aleni şekilde mezhepçilik yapıyor. Diğer yöneticiler Onu takip ediyor…
Bakıyor ki, bir tane bile cumhuriyet savcısı çıkıp ; “hemşerim burası laik bir ülke, bu tutumunuz Anayasamıza göre suç, böyle konuşamazsınız” demiyor… Ve bakıyor ki, memlekette hukuk-mukuk hak getire, mezhepçi politikaları abarttıkça abartıyor… Cumhuriyetin kazanımları üstünden silindir gibi geçiyor! Bölüyor, kamplaştırıyor, kutuplaştırıyor… Ve bakıyor ki, “yapma-etme” diyen kitle örgütü, sendika, parti yok, saha boş, tutuyor bütün siyasetini mezhepçiliğe endeksliyor…
Ve bütün seçimleri mezhepçilikle ‘kazanıyor!’
Yetinmiyor… Gidip Mısır’da, Irak’ta, Suriye’de, Sudan’da nerede bir mezhep savaşı varsa balıklama dalıyor, taraf oluyor! Sonuçta coğrafyamızı kan revan içinde bırakan, açlığa ve yoksulluğa mahkûm eden, kanserden daha beter olan mezhepçilik virüsünü, Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren mikrobu alıp, kendi elleriyle ülkemize taşıyor! Türkmenleri ve Esad’ı kullanarak, Suriye ve ülkemizde üslenen İŞİD’i aklamaya-saklamaya çalışıyor…
Ana Muhalefet lideri; “Komşu ülkelerin içişlerine karışma” dediğinde bunu da fırsat biliyor, dönüp yine mezhepçilik yapıyor. “Esad Alevidir, sen de Alevi olduğun için sahip çıkıyorsun” demeye gelen konuşmalar yapıyor. Lafının nereye gideceğini, ülkede nasıl bir travmaya neden olacağını umursamıyor.
Bu ülkede on milyonlarca Alevinin yaşadığını, bu insanların huzursuz olacağını, ülkenin birliğinin-dirliğinin, yurttaşların ağız tadının, dostluk ilişkilerinin bozulacağını… Meselenin giderek dallanıp-budaklanacağını, mahallelere köylere bulaşacağını ve küresel bir sorun haline gelme ihtimalini umursamıyor…
Bir devlet düşünün;
Ülkenin sosyal sorunlarını hukuk ve adalet üzere çözeceğine dair yemin eden adamlar, bizatihi kendi politikaları sonucu ortaya çıkan sorunları rüşvetle, fitneyle, şantajla, yerel ajanlarla çözmek istiyor.
Durup dururken, hiç üzerine lazım değilken gidip Suriye kovanına çomak sokuyor ve bu nedenle Suriye bölünmenin eşiğine geliyor, hatta bölünüyor! Dışişlerini, hariciyeyi, diplomasiyi, bilimi, stratejiyi takmıyor. “Nasıl yapalım” bile demiyor… Bir ülkede otoritenin bozulması halinde bozulan otoritenin biri veya birileri tarafından doldurulacağı gerçeğini bilmiyor…
Önce komşu ülkenin bölünmesi adına bütün terörist grupları toplayıp organize ediyor. Gerçek epeyce sonra da olsa dank edince, yapıp-ettiklerinin emperyalist tuzağın parçası olduğunu, tuzağa düştüğünü-düşürüldüğünü fark edince, bu kez de “orada Kürt Devleti kurdunuz” diyerek şikâyet ediyor.
Sanki Türkiye’de cami yokmuş gibi, “Şam’da Emevi camisinde namaz kılacağım” diyor…
Artık Şam’a gitmekten söz etmiyor ama Şam’ın, Halebîn ahalisi evini, köyünü, camisini bırakıp kapılarımıza dayanınca da feryadı basıyor; “AB bize para versin!” “ABD, PYD’nin mi, bizim mi müttefikimiz?” diyor.
Bir devlet düşünün;
Mezhepçi siyasanın bütün kötü sonuçları ve trajedisi kendi ülkesinde, gözlerinin önünde gerçekleştiği halde ders çıkarmıyor. Aylan bebeklerin dramı, milyonlarca insanın sefaleti, anayasasında “laik demokratik sosyal hukuk devleti” yazan ancak mezhepçilik adına ülkeyi iç kaosa sürükleyen yöneticileri hiç düşündürmüyor.
Hiçbir Iraklı-Suriyeli sığınmacı bölgenin para babası olan Suudi Arabistan’a sığınmıyor. Sığınmacıların tamamı camili ülkelerden ölümüne bir kaçışı göze alarak camisi olmayan ancak demokrasi, laiklik ve insan haklarına sahip olan ülkelere kaçıyor. Ve bu devletin yöneticileri, çokça caminin, imam okulunun, devlet bürokrasisini imamlara teslim etmenin, Diyanet’i paraya boğmanın, siyaseti mezhepçilik üzerine inşa etmenin mutluluk ve refah değil, kan ve boğazlaşmaya neden olduğunu gördükleri halde sırf siyasi çıkarları uğruna bu politikadan vazgeçmiyorlar.
“İyi-kötü işlerliği olan laikliğe kıymayalım; laiklik ekmektir, oksijendir, sudur, havadır, huzurdur. Bu yüzden laikliğe kıymak yerine tahkim edelim” demiyorlar…
Buna mukabil kendi geleceklerini Batı’da görüyorlar. Çocuklarını orada okutuyor, birikimlerini Batı bankalarında değerlendiriyorlar…
İhanet ediyorlar!
Murtaza Demir -ODATV /TURKISHFORUM * ABDULLAH TÜRER YENER
Bir yanıt yazın