Eski Sömürgecilerin Özür Dilemesi Yeterli mi?

Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya

Eski Sömürgecilerin Özür Dilemesi Yeterli mi?

Geçen yüzyılın sömürgeci ülkeleri arasındaki özür yarışına Hollanda da katıldı. Daha önce Danimarka, Fransa, İngiltere, Avrupa Parlamentosu ve Papalık özür beyanlarını dile getirmişti. İlk bakışta güzel bir adım. Fakat “yeni sömürgecilik” bütün hızıyla devam ediyorsa, eski sömürgelerden hırsızlanan servetlerin iadesi bir yana hedef ülkeleri yeni metodlarla kurutma programları devreye konuyorsa bu tür özürlerin hiçbir anlamı yoktur. Hatta bu tür kuru özürler bir sonraki sömürü aşamasının zeminini teşkil etmektedir. İngiltere’nin özrüne karşın müteveffa Kraliçenin torunu Afganistan’da 25 kişiyi öldürdüğünü onurla yazarken buraya terörle mücadele etmek için gittikleri masalını teyit etmektedir. Başta kral ailesi olmak üzere hemen çoğu İngilizin benzer cinayet sabıkaları bulunmaktadır. İlginçtir ki Türkiyedekiler dahil birçok aydın da bu kuru özre inanmaktadır. Tıpkı asırlarca Asya’ya, Afrika’ya medeniyet götürüldüğüne inandırıldıkları gibi.

Geçen yüzyılın sömürgeci ülkeleri arasındaki özür yarışına Hollanda da katıldı. Daha önce Danimarka, Fransa, İngiltere, Avrupa Parlamentosu ve Papalık özür beyanlarını dile getirmişti. İlk bakışta güzel bir adım. Fakat “yeni sömürgecilik” bütün hızıyla devam ediyorsa, eski sömürgelerden hırsızlanan servetlerin iadesi bir yana hedef ülkeleri yeni metodlarla kurutma programları devreye konuyorsa bu tür özürlerin hiçbir anlamı yoktur. Hatta bu tür kuru özürler bir sonraki sömürü aşamasının zeminini teşkil etmektedir. İngiltere’nin özrüne karşın müteveffa Kraliçenin torunu Afganistan’da 25 kişiyi öldürdüğünü onurla yazarken buraya terörle mücadele etmek için gittikleri masalını teyit etmektedir. Başta kral ailesi olmak üzere hemen çoğu İngilizin benzer cinayet sabıkaları bulunmaktadır. İlginçtir ki Türkiyedekiler dahil birçok aydın da bu kuru özre inanmaktadır. Tıpkı asırlarca Asya’ya, Afrika’ya medeniyet götürüldüğüne inandırıldıkları gibi. - image

Sömürgecilik, büyük güçlerin olmazsa olmazı değildir. Birçoklarının kabullenmekte zorlanmalarına karşın tarihin en uzun ömürlü büyük güçlerinden biri Osmanlı’dır. Ülkemizdeki birçok aydın bazen “asırlarca üç kıtaya hükmetti de niye birazcık o ülkeleri sömürmedi, yıkıldıktan sonra sadece borçlar kaldı” derken bazen de “üç kıtaya hükmetti ama oralardaki halkı asimile etti, geri bıraktı” saçmalıklarıyla gidip gelebilmektedir. Heath Lowry ise “Osmanlı Döneminde Balkanların Şekillenmesi” kitabında, fethettiği ülkelerde hiç bir büyük gücün yapmadığı iyilikleri bilimsel yöntemlerle anlatmaktadır. Bu gerçeği milyonlarca belge ve çalışma ortaya koymaktadır. Çünkü Osmanlı yönettiği coğrafyada halkın dinine, diline, mabetlerine karışmadığı gibi en ücra yerleşim yerlerinin dahi öncelikle temiz içme suyu sorununu çözmüştür. Bu bağlamda ecdadımızı, yerinde bir tespit olarak hiçbir batılı devletin sömürgelerinde yapmadığı, halkının sağlıklı su ihtiyacını dert edinen bir yönetim olarak takdim etmektedir. Halbuki batılı sömürgeciler, klasik dönemde olduğu gibi günümüzde hedef ükleleri sadece terörle, yoksullukla değil, hastalıklarla da boğuşmak zorunda bırakmaktadır.

Batılı ülkelerdeki mamur şehirler, bol heykelli caddeler, muhteşem binaların temelinde öncelikle Ortaçağ’da ezilen kendi halkları, serfler bulunmaktadır. Keşifler ve sanayi devrimi sürecinde serfler proleterya haline gelmiştir. Daha sonra vatandaş aşamasına gelen bu insanlar yeni sömürgelerde asker, tüccar, yönetici, sömürgeci ajanı olmuşlardır. Halen eski sömürge / yeni bağımsız ülkelerin beyazları bir şekilde yeni sömürü düzeninin ajanlık görevini kısmen yerine getirmektedirler. Yerli zenginleri, kabile şefleri, şeyhleri, toprak ağaları servetlerini batıya aktarmayı sürdürmekte, kendileri ve aileleri de bu sömürgecilikten miras kalan gelişmiş, batılı ülkelerde ikamet etmektedirler. Geride kalan petrol, kakao, kauçuk, muz… bir şekilde eski sömürgecilerin ihtiyaçlarını karşılamayı sürdürmektedir. Mülteci ordusuna katılabilenler toplumun orta kesimidir. Son tarlalarını, keçilerini satarak Avrupa’ya, ABD’ye ulaşmaya çalışmaktadırlar. Kendilerini istemeyenlere “biz buradayız, çünkü siz oradaydınız”, orada yaşanabilecek bir ülke bırakmadınız demektedirler.

Asya, Afrika, Latin Amerika’da sömürge aydını kişiliğinden, kompleksinden kurtulamayan geniş kitleler vardır. Tıpkı bizdekiler gibi. Kendi tarihlerinden, inançlarından, dillerinden, toplumsal kökenlerinden olan her şeyin kötü olduğuna, bütün iyiliklerin, güzelliklerin sömürgecilerden, batıdan geldiğine inanırlar. Sadece onların dillerini, yaşantılarını, adetlerini içselleştirerek kutsamazlar, önemli bir kısmı isimlerini de değiştirirler. Bu gibi vesilelerle eski sömürgeciler için “ne büyük insanlar ki hatalarından dolayı özür dilemeyi biliyorlar” güzellemeleri de duyulur.

Geçen yüzyılın sömürgeci ülkeleri arasındaki özür yarışına Hollanda da katıldı. Daha önce Danimarka, Fransa, İngiltere, Avrupa Parlamentosu ve Papalık özür beyanlarını dile getirmişti. İlk bakışta güzel bir adım. Fakat “yeni sömürgecilik” bütün hızıyla devam ediyorsa, eski sömürgelerden hırsızlanan servetlerin iadesi bir yana hedef ülkeleri yeni metodlarla kurutma programları devreye konuyorsa bu tür özürlerin hiçbir anlamı yoktur. Hatta bu tür kuru özürler bir sonraki sömürü aşamasının zeminini teşkil etmektedir. İngiltere’nin özrüne karşın müteveffa Kraliçenin torunu Afganistan’da 25 kişiyi öldürdüğünü onurla yazarken buraya terörle mücadele etmek için gittikleri masalını teyit etmektedir. Başta kral ailesi olmak üzere hemen çoğu İngilizin benzer cinayet sabıkaları bulunmaktadır. İlginçtir ki Türkiyedekiler dahil birçok aydın da bu kuru özre inanmaktadır. Tıpkı asırlarca Asya’ya, Afrika’ya medeniyet götürüldüğüne inandırıldıkları gibi. - image 1

Halbuki sömürü bütün hızıyla, farklı yöntemlerle devam ediyor. Terör örgütleri, sınır savaşları, etnik çatışmalar.. her bir terörö örgütü arkasında bir veya daha fazla eski sömürgeci bulunmaktadır. Ya doğrudan terör örgütünü organize etmiş veya kurtuluş, özgürlük adı altındaki ölüm mangalarını silahlandırmıştır. İşler çıkmaza girdiğinde sıradaki çavuşa darbe yaptırılır, bir önceki yönetim ve onu destekleyenler zindanlara atılır. Yeni gelenler ise güvendikleri eski sömürgecilerin bir gün kendilerine karşı da tezgah kuracaklarını düşünemeden halkına kan kusturur. Zavallı insanlar bir taraftan hiç bir zaman sıkıntısı çekilmeyen silahlardan çıkan kurşunlarla diğer taraftan açlıktan, hastalıktan ölür.

Hollanda’nın özür açıklamasından sonra gelen tepkilerin özeti kuru özürle yetinilmemesi, bu ülkelerden kaçırılanların iade edilmesidir. Bize göre öncelikle halen devam eden sömürü ilişkileri sonlandırılmalıdır. Terörle mücadele, medeniyet veya demokrasi götürme, misyonerlik faaliyetleri görüntüsüyle eski sömürgelerdeki zehir ve ölüm şebekelerinin faaliyetlerine son verilmelidir. Asırlardır sömürgelerde yaptıkları çevre tahribatını telafi etmek için gerekli adımlar atılmalıdır. Elbette bu insanlardan kaçırdıkları, torunlarına iade edilmelidir. Çünkü asırlarca sömürgelerdeki soygun yaşanmasaydı, bugünkü nesil açlık ve yokluk içinde olmayacaktı. Dolayısıyla batının günümüzdeki zenginlik ve refahı, eski sömürgelerin sefaleti anlamına gelmektedir.

Geçen yüzyılın sömürgeci ülkeleri arasındaki özür yarışına Hollanda da katıldı. Daha önce Danimarka, Fransa, İngiltere, Avrupa Parlamentosu ve Papalık özür beyanlarını dile getirmişti. İlk bakışta güzel bir adım. Fakat “yeni sömürgecilik” bütün hızıyla devam ediyorsa, eski sömürgelerden hırsızlanan servetlerin iadesi bir yana hedef ülkeleri yeni metodlarla kurutma programları devreye konuyorsa bu tür özürlerin hiçbir anlamı yoktur. Hatta bu tür kuru özürler bir sonraki sömürü aşamasının zeminini teşkil etmektedir. İngiltere’nin özrüne karşın müteveffa Kraliçenin torunu Afganistan’da 25 kişiyi öldürdüğünü onurla yazarken buraya terörle mücadele etmek için gittikleri masalını teyit etmektedir. Başta kral ailesi olmak üzere hemen çoğu İngilizin benzer cinayet sabıkaları bulunmaktadır. İlginçtir ki Türkiyedekiler dahil birçok aydın da bu kuru özre inanmaktadır. Tıpkı asırlarca Asya’ya, Afrika’ya medeniyet götürüldüğüne inandırıldıkları gibi. - image 2

Çevre tahribatı kapsamında Rus işgalinden sonra kendi uzmanlarının tabiriyle dünyanın cenneti durumundaki Fergana’dan Aral Gölü’ne olan bölgede verilen zararın tazmini de gündeme gelmelidir. Sanayi devrimini gerçekleştirmek üzere Rus tekstil endüstrisinin ihtiyacını karşılamak için bölge pamuk tarlası haline getirilmiş, tek ürüne bağımlılık toprağı çoraklaştırmış, daha fazla suni gübre ve ilaç sonucu Aral Gölü kurumuş, tuz ve zehir kesmiştir. Bugün Türk cumhuriyetleri kıt imkanlarla bu gölü nasıl ihya ederiz, Türkistan coğrafyasını nasıl çölleşmekten kurtarabiliriz derdindedir. Bunun için gerekli kurumlaşmalar yapılmış, finansal destek birimi oluşturulmuştur. Ancak kaynak yetersizdir. O halde bunu öncelikle Moskova yönetimi karşılamalıdır. Çünkü bu bölgeden giden zenginliklerle Rusya sanayi devrimini yapmıştır. Benzer çevre felaketleri başta Afrika olmak üzere hemen bütün eski sömürgelerde bulunmakta, sorunlar her geçen gün derinleşmektedir.

Geçen yüzyılın sömürgeci ülkeleri arasındaki özür yarışına Hollanda da katıldı. Daha önce Danimarka, Fransa, İngiltere, Avrupa Parlamentosu ve Papalık özür beyanlarını dile getirmişti. İlk bakışta güzel bir adım. Fakat “yeni sömürgecilik” bütün hızıyla devam ediyorsa, eski sömürgelerden hırsızlanan servetlerin iadesi bir yana hedef ülkeleri yeni metodlarla kurutma programları devreye konuyorsa bu tür özürlerin hiçbir anlamı yoktur. Hatta bu tür kuru özürler bir sonraki sömürü aşamasının zeminini teşkil etmektedir. İngiltere’nin özrüne karşın müteveffa Kraliçenin torunu Afganistan’da 25 kişiyi öldürdüğünü onurla yazarken buraya terörle mücadele etmek için gittikleri masalını teyit etmektedir. Başta kral ailesi olmak üzere hemen çoğu İngilizin benzer cinayet sabıkaları bulunmaktadır. İlginçtir ki Türkiyedekiler dahil birçok aydın da bu kuru özre inanmaktadır. Tıpkı asırlarca Asya’ya, Afrika’ya medeniyet götürüldüğüne inandırıldıkları gibi. - image 3

Öte yandan sömürgeci ülkeler, o gün soykırım suçu olmasa dahi yaptıkları katliamlar için bugünkü nesillere tazminat ödemelidirler. Bununla beraber mesela 1994 Ruanda soykırımını organize eden Fransa ve Belçika doğrudan bu suç kapsamında borçlarını ödemelidirler. Aynı durum Kıbrıs’ta Rumların Akritas Planı, Boşnaklar ile Karabağ’daki soykırımlar için de geçerlidir. Çin’in Doğu Türkistan’daki soykırım ve soygun politikası ise en ilkel sömürü yöntemlerinden daha ilkel ve acımasız olmasına karşın en gelişmiş teknolojilerle, yöntemlerle ve bütün hızıyla devam etmektedir ki elbette bunun da faturası gelecektir.

[email protected]

twitter.com/alaeddinyalcink

Geçen yüzyılın sömürgeci ülkeleri arasındaki özür yarışına Hollanda da katıldı. Daha önce Danimarka, Fransa, İngiltere, Avrupa Parlamentosu ve Papalık özür beyanlarını dile getirmişti. İlk bakışta güzel bir adım. Fakat “yeni sömürgecilik” bütün hızıyla devam ediyorsa, eski sömürgelerden hırsızlanan servetlerin iadesi bir yana hedef ülkeleri yeni metodlarla kurutma programları devreye konuyorsa bu tür özürlerin hiçbir anlamı yoktur. Hatta bu tür kuru özürler bir sonraki sömürü aşamasının zeminini teşkil etmektedir. İngiltere’nin özrüne karşın müteveffa Kraliçenin torunu Afganistan’da 25 kişiyi öldürdüğünü onurla yazarken buraya terörle mücadele etmek için gittikleri masalını teyit etmektedir. Başta kral ailesi olmak üzere hemen çoğu İngilizin benzer cinayet sabıkaları bulunmaktadır. İlginçtir ki Türkiyedekiler dahil birçok aydın da bu kuru özre inanmaktadır. Tıpkı asırlarca Asya’ya, Afrika’ya medeniyet götürüldüğüne inandırıldıkları gibi. - amerikan emperyalizmi somurgecilik

Yorumlar

  1. Dr. Saim Çelik avatarı
    Dr. Saim Çelik

    Osmanlı’nın özür dilemesine gerek yok sanırım, Afrika, Ortadoğu ve Balkan ülkelerindn. Zaten kimseden öyle bir talep de gelmedi.
    Bence Osmanlı’nın acilen bizden özür dilemesi gerekir. Beleş asker kaynağı olarak kullandığı Türk insanlarından. Vergileriyle talan ettiği, mal mülk sahibi olmasına izin vermediği, en ufak karşı çıkışta kellesini aldığı, yönetimde söz sahibi yapmadığı,p giderken borç bıraktığı

  2. alaeddin yalçınkaya avatarı
    alaeddin yalçınkaya

    Sayın Saim Çelik,
    Eğer Osmanlı tarihini, sömürgeciliğin öncü karakolları Oryantalist yazarların iftiralarından öğrenirseniz bu cümleleri kurabilirsiniz. Ki bilimsel yöntemle, birincil kaynaklarla araştıranlar da (yazımda zikrettiğim Heath Lowry bunlardan biridir) hakkı teslim ederler.

  3. Dr. Saim Çelik avatarı
    Dr. Saim Çelik

    Sayın hocam,
    Tabi ki, bilimsel yöntemle araştırmalara değer vermeliyiz, bunun için sizler de bize kılavuz olan kişilersiniz. Ama Osmanlı’ya kötüleyen herkesi oryantalist yazar etkisinde gösterme baskısı, özgür eleştiriyi engeller. Atatürk’ün içinde Osmanlı’ya da değindiği Nutuk kitabı o zaman oryantalist mi?

  4.  avatarı
    Anonim

    Öncelikle Atatürk, bir Osmanlı askeri eğitim kurumlarının yetiştirdiği askerdir, komutandır. İlkokuldan üniversiteye, gerileme dönemi diye adlandırılan yıllarda dahi kurulan, zamanın şartlarına göre reforme edilen eğitim kurumlarına bir daha bakalım. Belirtelim ki II. Meşrutiyet ile Osmanlı dönemi sona ermiştir. İngiliz diplomatın deyimiyle Osmanlı, Yahudi devleti olmuştur. Çünkü padişahların yetkisi tamamen sembolik olup yetkili kurumlar da başta İngiliz ve Siyonist lobilerin kontrolündedir. I. ve II. Balkan Savaşları ile Dünya Savaşına girilmesi bu ihanetler zincirinin sonucudur. Bununla beraber, Osmanlı devlet aklı, bürokrasisi, entelektüel seviyesi bu dönemde de hatta Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir.
    Nutuk, bilimsel anlamda bir tarih kitabı değildir. Ancak yeri geldikçe oradan tarihçiler de konunun özelliğine göre alıntı yaparlar. Başta devrimlerin yerleşmesi, ulus toplumun oluşması, imparatorluktan ulus devlete geçişin ideolojik temellerini özetleyen, siyasi yönü ağırlıklı bir metindir. Bunun bilimsel tarih kaynağı değil de ideolojik, siyasi metin olarak değerlendirilmesi, öneminden bir şey eksiltmez. Siyaset adamının bilim adamı olmaması, siyaseti anlamsız ve gereksiz kılmadığı gibi.
    Bununla beraber her bir tarihi olay, konu, tespit için konu ile ilgili birincil belgelere bakmak gerekir.
    Osmanlının ekonomik ve sosyal yapısı, bürokrasisi konusunda oldukça fazla çalışma, yayın yapılmış olup elbette yeterli değildir. Osmanlı Arşivi’ni ziyaret ederek çoğu bugünkü Türkçeye çevrilmiş temel belgelere ulaşabilirsiniz, önemli bir kısmına internetten de ulaşabilirsiniz.
    Bugün Osmanlı deyince mesela şu tarihte şu kadar borç alındı, bu tarihte bu kadar borç alındı cımbızlamalarıyla hüküm çıkarmak, bir hadisenin başını sonunu anlatmadan sadece bir anekdot vererek ahkam kesmek son derece anlamsız, hatta çirkin bir yöntemdir.
    9 yıl Osmanlı merkez arşivinde uzman olarak çalıştım. Bir yıl kadar ABD ve İngiliz arşivlerinde araştırma yaptım. Osmanlı arşiv belgeleri kadar ulaşılabilen, şeffaf olanı göremedim.

  5. Kadri avatarı
    Kadri

    doğrudur nutuk tarih kitabı değildir, doğrudur osmanlı arşivleri en eşffa olabilir ancak aklımızın süzgecinden geçirmedikçe, yorum katmadıkca tam olarak geçmişi bilemeyiz. Özellikle Osmanlı dönemi gibi bağımsız araştırmacı, yazar, yazılı evrak noksanı olan bir dönemi tam olarak bilemeyiz. bugün cumhurbaşkanının Amerika ile ya da diğer ülkeler ile yaptığı pazarlıkların, sözlü anlaşmaların tamamı arşivlere giriyor mu? Arşiv belgesi dediğiniz şeyler Osmanlının arşivlemeyi uygun gördüğü şeyler olmasın.

  6.  avatarı
    Anonim

    Devlet mekanizması işlerken nezaretler, valilikler, sefaretler ve diğer merkez ve taşar kurumları arasındaki yazışmalar o konu ile ilgilidir. Bugün mesela Rusya ile nükleer santral konusundaki sözleşmenin can alıcı ayrıntıları bilene ulaşamadım, ancak mevcut, bilinen, açıklanan hükümler dahi Rusya’ya çok daha fazla şeyler verildiğine işaret etmektedir. Bununla beraber bugün bilinmeyenler, belirli bir süre sonra mutlaka ortaya çıkacaktır. Yönetim veya şartlar değişir, belgelerdeki gizlilik süresi sona erer… Hatta yeri gelir bu konudaki ayrıntılar, Rus veya Türk arşivlerinden değil, ABD ve CIA arşivleri tarafından ifşa edilir.
    İlk açıklamamda Heath Lowry’nin belirttiğim eserinin sanki Sömürgeciliğin İleri Karakolları Oryantalist eserlerdenmiş anlamı çıkarılabilir. Yazıda da açıklandığı gibi bu eser, bütünüyle arşiv belgelerine dayalı, objektif, bilimsel bir araştırmanın ürünüdür. Kendisine bu hususta müteşekkiriz. Bununla beraber elbette bu eserde de hata veya eksiklik olabilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir