Atatürk milliyetçiliği, Atatürk’ün millet tanımından yola çıkarak Kemalizm’in milliyetçilik ilkesini oluşturur. Atatürk’e göre millet, geçmişte bir arada yaşamış, bir arada yaşayan, gelecekte de bir arada yaşama inancında ve kararında olan, aynı vatana sahip, aralarında dil, kültür ve duygu birliği olan insanlar topluluğudur. Atatürk’ün tanımladığı milliyetçilik; din ve ırk ayrımı gözetmeksizin, ulus tanımını vatandaşlık ve üst kimlik değerlerine dayandıran sivil milliyetçi[1][2][3] bir vatanperverlik anlayışıdır.[4][5][6]
Atatürk, milleti “Türkiye halkı, ırken[7] veya dinen veya harsen birleşik ve yekdiğerine karşı hürmet ve fedakârlık hisleriyle dolu ve mukadderat ve menfaatleri ortak olan bir toplumsal hey’ettir” diyerek tarif etmektedir.[8] Ayrıca Atatürk, Ziya Gökalp gibi Türkçülerin hars-medeniyet ayrımına katılmamış ve “medeniyet, harstan başka bir şey değildir” yorumunu yapmıştır.[9]
Remzi Oğuz Arık ise, “Millet, soy aslına dayanan kültür birliğini benimsemiş insan kitlesidir. Türk Milleti, Türk soyundan gelenlerle birlikte bu soyun yarattığı kültürü benimsemiş, bu kültür hayatını benimsemiş, bu kadere katılmayı benimsemiş olanlardan meydana gelir” diyerek Kemalist milliyetçiliği tanımlar.[10]
Fransız İhtilali’ni takip eden yüzyıl boyunca Avrupa’da imparatorluklar bir bir bölünmüş ya da yıkılmış yerlerine ardı sıra millî devletler kurulmuştu. Osmanlı Devleti de bundan nasibini almış, Balkan halkları isyanlar çıkararak kendi bağımsız millî devletlerini kurmuştu. Batılı devletlerin baskısıyla Osmanlı Devleti karşısında savaşta mağlup olduğu zamanlarda bile topraklarını genişleten Yunanistan, Sevr Antlaşması eğilimleri çerçevesinde bu sefer 1919 yılında Anadolu’nun işgaline başlamıştı.
Osmanlı aydınları Tanzimat’tan sonra Osmanlı milliyetçiliğini savundular, bazıları ümmetçiliğe yöneldi ancak aynı ümmetten olan Arap kavimleri de dış kışkırtmaların da etkisiyle Osmanlı Devleti’nden ve birbirlerinden bağımsız devletlere bölündüler. Dünya üzerindeki tüm Türk halklarını birleştirmeyi savunan Türkçülük fikri de İttihat ve Terakki Cemiyeti mensuplarınca benimsenmiş milliyetçilik akımlarından biriydi. 1.Dünya Savaşı sırasındaki Osmanlı Harbiye Nazırı Enver Paşa, bu hayal ile Tacikistan’da çatışma sırasında öldü..
Atatürk bu akımlardan hiçbirini destekleyerek, daha sonra 1982 Anayasası’nda Atatürk Milliyetçiliği olarak isimlendirilen görüşü ortaya koydu.[11]
Afet İnan, öğrenim gördüğü Fransız Lisesindeki tarih kitabını Mustafa Kemal Atatürk’e gösterir. Kitapta Türklerden “ikinci dereceden sarı ırktan, istilacı barbar kavim” olarak söz edilmekteydi.
19. Yüzyıl Avrupa’sında geliştirilen ırkçılık ve beyaz ırkın üstünlüğü tezleri Avrupa milletlerini üstün görüyor ve kendi tarihine kaynak olarak özgün uygarlığın beşiğinin Yunanistan olduğu efsanesini ortaya atıyordu. Batılı ırkçı akımların tesirinde yazılan tarih kitaplarının Türklere yaklaşımı göçebe, istilacı barbarlar şeklindeydi. Batılı tarihçiler M.Ö. 5000 yıllarında Anadolu, Mezopotamya ve Asya’da ortaya çıkan medeniyet izlerinin keşfinden önce, Antik Yunan Medeniyetini kendi medeniyetlerinin odağına oturtuyordu.[12][13][14]
Irklar arasında bugün görülen farkların tarih açısından önemi pek azdır. Kafatası biçimi ırkların sınıflandırılmasında kullanılırsa da toplumsal hiçbir anlamı yoktur…
Türk Tarihinin Ana Hatları, 1930
Çok kitap okuyan ve tarihe ilgisi olan Mustafa Kemal Atatürk, bilimsellikten uzak ve ırkçı yaklaşımla yazılmış batılı tarih kitaplarından rahatsız olmuştu. 1929 ve 1930 yıllarında iki gece hiç uyumadan üzerine notlar alarak ciltler dolusu kitap okuduğu oluyordu. Yeni çıkan yabancı kitapları veya bunların özetlerini uzmanlara çıkarttırıp okuyordu.[15] Atatürk, H. G. Wells’in “Dünya tarihinin Ana Hatları” eserini[16] bitirince hemen Türkçeye çevrilmesini istedi.[17] Tarihteki Türk uygarlıklarının, medeniyetlerin kaynağı olduğu anlatılan liselerde 1931-1939 yıllarında ders kitabı olarak okutulan 4 ciltlik Türk Tarihinin Ana Hatları adlı eserin yazılması için Türk Tarihini Tetkik Cemiyetini görevlendirdi.
Atatürk’e göre Avrupa uluslar topluluğunun fiziki sınırlar dışında, bu sistemin üstünlüğüne karşı mücadeleler mutlaka ulusçu nitelikte olmalıydı.[18] Atatürk’ün amacı ulusal ve savunulabilir sınırlar dahilinde, bir Türk ulus-devletini kurmak için Türk milliyetçiliğini öne çıkarmaktı. Atatürk milliyetçiliği din ve ırk ayrımından uzak, ortak yurttaşlık temelindedir. Ortak mazi, lisan, ahlak, kültür ve hukuk Türk Milletini oluşturan temellerdir. Atatürk’e göre, millî hudutlar içindeki “Türk Milleti’ni, etnik kökenlerine göre ayrıştırmak birkaç düşman aleti beyinsiz, mürteciden başka hiçbir millet ferdi üzerinde üzüntüden başka bir tesir bırakmamıştır”.[11][19]
Yazar Paul Dumaont’a göre Kemalistlerin anlayışına göre milliyetçilik, temelde Türkiye Cumhuriyeti’nin bütünlüğünü korumayı ve ülkenin birliğini tehdit edebilecek ayrılıkçı akımları engellemeyi amaçlıyordu.[20] Recep Peker 1931 yılında bu sorunu şöyle anlatıyordu:
“Bizim aramızda yaşayan, politik ve sosyal bağlarla Türk milletine ait olan tüm vatandaşlarımızı biz kendi insanlarımız olarak düşünürüz: aralarında ‘Kürtçülük’, ‘Çerkezlik’ ve hatta ‘Lazlık’ gibi fikirler ve duygular yerleşmiş olsa bile, onlar bize aittir. Mevcut yanlış anlayışlar ancak mutlakiyet yönetimlerinin ve uzun süren tarihsel baskıların ürünüdür ve biz en içten çabalarımızla bunları ortadan kaldırmayı görev sayıyoruz.” [21]
Paul Dumont’a göre Kemalistler böylece teorik düzlemde ırk, din ve etnik köken konularını vurgulamaktan çok, dil ve kültür üzerinde durarak bir ulus tanımı yapmaya çalıştılar ve o zamana kadar Türk ulusu içinde asimile olmamış etnik grupların böylesi bir Türkleştirme politikası ile kaynaşacaklarını umdular. Ulus tanımı yapılırken dil birliği üzerine bu vurgu, daha önceleri Ali Suavi, Şinasi, İsmail Gaspıralı, sonraları Ziya Gökalp, Ahmet Ağaoğlu, Yusuf Akçura, Fuad Köprülü ve Mehmet Emin Yurdakul tarafından ön plana çıkartılmıştı. Bu anlamda tümüyle özgün değildi. Atatürk, çevresinde ateşli Türkçülük taraftarı bilim adamları olmasına rağmen millet tanımını ırk temeline dayandırmadı. Afet İnan’ın 1930 senesinde hazırladığı Medeni Bilgiler kitabında yer alan ırkçı ulus tanımını bizzat kendisi[22] Dil, kültür ve ülkü birliği ile birbirine bağlı vatandaşların siyasal ve toplumsal kuruluşu şeklinde düzeltmişti.
Dört ciltlik Türk Tarihinin Ana Hatları’ndaki ulus tarifinde ırkçılık dışlanır ve ulusların ırkların bir karışımı olduğu, önemli olanın akıl ve ülkü birliğinin olduğunu vurgulanır: Irklar arasında bugün görülen farkların tarih açısından önemi pek azdır. Kafatası biçimi ırkların sınıflandırılmasında kullanılırsa da toplumsal hiçbir anlamı yoktur. [23] Atatürk’e göre Türk milletini etnik unsurlara ayrıştırma çabaları, milletin toplumsal düzenini bozmaya yönelik, bozguncu, alçak, vatansız ve milliyetsiz beyinsizlerin saçmalamalarındaki gizli ve kirli emellerdir.[24] Atatürk’e göre , Türkler bir ırk ve etnik grup olmaktan ziyade siyasi ve içtimai bir camiadır. Daha önceki devirlerden kalma Kürtlük fikri, Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri gibi propagandalar milletin bütünlüğünü bozan kasıtlı yanlış adlandırmalardır ve birkaç düşman aleti mürteci, beyinsizden başka hiçbir millet ferdi üzerinde üzüntüden başka bir tesir yapmamıştır[25]
İslam’ı imparatorluğu bir arada tutmanın bir aracı olarak gören Jön Türkler’den farklı olarak Kemalistler laiktir. Ancak yine de uygulamada dine belirli oranda önem veriyorlardı. Türkleştirilmiş bir İslam üzerinde durarak, bunun millî Türkiye fikrinin oluşmasında pekiştirici bir etkisi olacağını düşünüyorlardı.[26]
Yine Jön Türkler’in tersine Kemalistler hem Enver Paşa’nın temsil ettiği Turancılığın askeri-siyasi sonuçlarını görmüş olduklarından, hem de SSCB ile ilişkilerini bozmak istemediklerinden ırk kavramını kendi ulus tanımlamasında ön plana çıkartmıyorlardı. Ancak dönemin yayın organları gibi ders kitapları da ırk düşüncesi üzerinde duruyordu. Ayrıca Turancılık 1944 yılına kadar yasaklanmamıştı.
Atatürk’e göre Mîsâk-ı Millî sınırlarındaki etnik ayrılığı öne çıkarmak birkaç düşman aleti beyinsiz, mürteciden başka hiçbir millet ferdi üzerinde üzüntüden başka bir tesir bırakmamıştır ve bunlar geçmişteki baskı devirlerinin kalıntısı yanlış adlandırmalardır. Ortak mazi, tarih, ahlak ve hukuk Türk milletini bir araya getiren değerlerdir.[19]
Afet İnan’ın Medeni Bilgiler isimli kitabında Atatürk millet tanımını vermiş ve bu tanımın içine ırk ve etnik köken, din gibi hususları katmamıştır.
Atatürk milliyetçiliği bir etnik şoven milliyetçilik değildir. Osmanlı aydınlarının ümmetçilik fikirlerini öne çıkarması ve milliyetçiliği dışlaması Türk ulusunun zararına sonuçlar vermişti. Atatürk millî benliği bulunmayan milletlerin diğer milletlerin avı olduğunu belirtmiştir.
Avrupa menşeli “üstün ırk, aşağı ırk” nazariyeleri 19. yüzyıl Avrupa’sında yaygındı. Atatürkçü görüşe göre Türk milleti 1924 anayasasında tanımlıdır. Bu tanımda ırk ve din reddedilir. Bu tanımda “Türkiye ahalisine, din ve ırk farkı gözetilmeksizin vatandaşlık itibarıyla Türk denilir” denmektedir.
1931 ve 1941 yılları arasında liselerde okutulan dört ciltlik Türk Tarih Tezi kitabında Türk toplumunun ırkçı, dinci, etnik ayrımcı ve benzeri farklılıkların öne çıkarılarak tanımlanmasına karşı çıkar. Onun yerine Ne mutlu Türküm diyene anlayışını ortaya koyar.[27]
Sömürgeci devletlerin etkisi altındaki Asya ve Afrika ülkelerindeki milliyetçilik özellikle batı ve değerlerine karşı bir tepki olarak kendini ifade etmişti. Atatürk milliyetçiliğinde batı kökenli çağdaş ilkeler, milliyetçilikten ayrı olarak yararlanılması gereken değerlerdir. Sadri Maksudi Arsal, toplumların geçmişte yaşadığı felaketlere ve sevinçlere olan bağlılıklarının milleti oluşturan en önemli değerlerden biri olarak görür. Turhan Feyzioğlu çağdaşlaşmak, ışığa, aydınlığa, uygarlığa doğru ilerlemek millî benliğimizden uzaklaşmak değildir. şeklinde bu görüşü ifade etmiştir.
Paul Dumont Kemalist milliyetçiliği şöyle özetlemektedir:
“Kemalizm dil ve kültür birliği kartlarını oynamaya karar vermişti; henüz toplumla kaynaşmamış azınlıkların sorunlarını çözmek için dil ve kültürleri fethetme ilkesine dayanıyordu. Ancak bu arada, gerekli olduğu zaman kullanabilmek amacıyla bazı belirsiz kartları da koz olarak saklamaktaydılar.”
Kemal Atatürk, Türk devriminin amacını anlatırken, kabul görülmüş ve devrimin temelini oluşturan Türkçülüğün aslında ne anlama geldiğini şu ifadelerle anlatmaktadır:
“Bizim devrimimiz, bir ihtilal olmaktan öte, bir milli yenilenmedir. Türk devriminin amacı, bir taraftan Türk ırkının hayat ve bekasını tehlikeye atan sebepleri ve Türk’ün refah ve mutluluğuna engel olan unsurları ortadan kaldırmak; diğer taraftan, eskimiş, yaşam gücü sönmüş temellere dayanan Doğu milletleri sınıfından çıkarak, hayatını çağdaş esaslar üzerine kuran, medeni bir Batı milleti olmanın gereklerini yerine getirmektir. Eski hukukumuzun kaynağı Arap İslam hukuku idi. Dini bakış açısı bu hukukun ölçüsü idi. Dini görüş sadece medeni hukukta değil, anayasalarda bile hükmünü yürütüyordu. Yeni hukukumuzun esin kaynağı, bir taraftan Türkçülük, diğer taraftan Batıcılıktır.”[28]
Vikipedi, özgür ansiklopedi / TURKISHFORUM – ABDULLAH TÜRER YENER