Seçim-Laiklik-Cumhuriyet!
TANRI’ya Saygı?
KUR’AN!
Seçimlerin yaklaştığı,
Cumhuriyet ile yönetilen(?!) ülkemizde; toplum olarak, oy verip kendimize ‘vekil’ tâyin etmenin maalesef ki, önemini ve ağır sorumluluğunu anlamış-kavrayabilmiş değiliz!
Seçtiğimiz vekilin maaşını biz ödüyoruz, bizim için, bizim adımıza, kamu fayda-zararına yaptıklarından, biz de sorumluyuz, buraya kadar tamam; ama hakta-hukukta yanlış-hata yapınca hesap soramıyor ve en acısı vekaleti iptal edemiyoruz. ‘Koltuğu kapan’; aldığı vekaletin ağır sorumluluk bilincini taşımadığından, seçilip işi bitince, bize/halka hizmeti önemsemiyor çünkü tekrar seçilmesi parti liderinin iznine tâbi ve artık hiçbir şartta vekaleti bırakmak istemiyor!
Üstelik, siyasi liderin, demokratik yönetim, özgürlük anlayışı, vizyonu yoksa, eğitimi, bilgisi, öngörüsü yetersiz ise, partiler; tek kişinin inisiyatifine kalıp, keyfînce yönetmesine imkân veriyor. Lider, liyâkat şartı aramadan; vefa borcu duyduklarını, partide olmayı hiç de HAK etmeyenleri aday yapıyor, millet de kendine vekil seçtiğini zannediyor.
Bu yüzden siyasi partiler, tek söz sahibi liderine tapan-hizmet eden, bir çeşit kula kullardan oluşmuş, biat kültürünün yerleştiği modernleştirilmiş tarikatlara dönüşmüş gibi!
Sistem MUTLAK değişmeli ama burada da; ‘Sistemden beslenen, sistemi değiştirmez.’ kuralı işliyor.
Bu yüzden seçimlerde çoook titiz davranmak, ince eleyip-sık dokumak gerekiyor!
Kendi çıkarları için; gizli, kapalı kapılar ardında pazarlıklar yapan, ezilmiş-hakları alınmış olanların, haklarını savunur görünüp, kendisinin ve menfaat çevrelerinin(terör örgütü-tarikat-parasal güç odakları-ağalık sistemi) hizmetçisi olanlara siyaset yolu kapalı olmalı. Transfer paraları/imkânları uğruna, seçildiği partiye, savunduğu ilkelere ihanet edenlerin/menfaatine göre sürekli parti değiştirenlerin bu eylemleri ahlâksızlık/ilkesizlik olarak değerlendirilmeli ve yaptırıma tâbi olmalı (vekillikten atılmak, bir daha vekil olamamak ve aldığı maaşların belli oranda iadesi gibi)!!!
Ayrıca, devletin memuru olabilmek için, çok iyi eğitim, yabancı dil bilme, deneyim, referans gibi pek çok şart aranırken; ‘eğitimli’ memurları ve devleti-halkı yönetecek milletin vekillerinde, hiçbir şart aranmıyor. Milletvekili seçilebilmek için, neredeyse, sadece okur-yazarlık yeterli (gerçi, sahte diplomalar ile sorun çözülüyor)! Ne yaman çelişki!!! Yazık bizlere!
Tek bir kişinin iradesi-idaresiyle değil, ortak kararlarla(KUR’AN buna, ‘Şûra’ der) yönetilen partiler olmalı. Bu partiler Cumhuriyet ilkelerini kabul etmiş; olmazsa olmaz temel şart, LAİKLİK ilkesini savunmalı-korumalı.
Laiklik; inanmayanın, inanmama özgürlüğünü koruduğu kadar, inananın, istediği gibi inanma hakkını, özgürlüğünü de koruma altına alan bir sistem.
KUR’AN;
(Kehf,29):”İster inanırlar, ister inanmazlar.”
ve
(Bakara,256):”Dinde baskı, zorlama yoktur.”
ve
(Yunus,99):”Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin tamamı iman ederdi; hâl böyleyken, inanmaları için sen mi zorlayacaksın?!”
ayetleriyle, inanç özgürlüğünü, kayıt altına almış!
Seçimlerde esas en büyük sorun ise; seçmenlerin çoğunluğunu oluşturanların, inanca göre seçim yapmaları; alnı secdeye değiyor?gibi!
Evet, inanç çok önemli; ama kişinin özgür iradeli, bilinçli tercihi ve kendi yaşam alanı ile sınırlı kalmalı. Her türlü toplumsal-sosyal ilişkilerinde ve ‘seçimlerde’ dikkate alınacak değer olmamalı.
KUR’AN; (Nisa,58):”Hiç kuşkusuz ALLAH, emanetleri/görevi/sorumlulukları ehline/her işin uzmanına verilmesini diler. Ve sorumluluklarınızı yürütürken, insanlara karşı adil davranmanızı/adaletle hükmetmenizi söylemektedir. ALLAH size ne güzel öğüt veriyor.”
bilgisini verir. Yönetimde, Liyâkat şartını önceleyen Tanrı, bu şartın yanına inancı koymamış; adaleti koymuş!
Liyâkat+Adalet.
KUR’AN; (Bakara,8-9):”İnanan görünüp aslında inanmayan ve inananları kandırma yoluna giden…” diye tanımladığı münafıklar/inkârını gizleyen, inanan görünenler, varken;
(Ankebut,2):”İnsanlar sadece ‘İnandık’ demeleriyle ve sınava çekilmeden bırakılacaklarını mı sanıyorlar?”
Tanrı bile, ‘inanç’ konusunda samimiyet testi için sınava tâbi tutacakken!!!
Kimin sahiden/gerçekten inanan olduğuna biz, nasıl karar vereceğiz?!
İnanca göre oy verenler; aslında sadece Tanrı’ya duyulması gereken sonsuz SAYGI’yı(haşyet), siyasilere gösterip, ekmeğini keseceği korkusu ile her türlü desteği onlardan beklerken bir çeşit tapınırken, siyasiler ise sadece kendi ikbâllerini düşünüyorlar!
Mevcut iktidardan, zaten; tek bildikleri-uyguladıkları, ‘inanç’ ve ‘başörtüsü(?)’ sömürüsünden dolayı, baştan beri umut-beklenti yok.
Mevcut muhalefet vekilleri de; seçilmişliğin tüm nimetlerinden; maaş, itibar, ayrıcalıklı imkânlar vb. yararlanıyor ama halka hizmet adına, hiçbirşey yapmıyor, sadece çene yarıştırıyorlar.
Gezi davalarında, tarikatların zulümlerinde, çocuk-genç-kadın tecavüzlerinde, hak-hukuk ihlâlleriyle ortaya çıkan sınırsız adaletsizliklerde; sadece ekranlardan, kelime oyunları ile suya-sabuna dokunmadan bağırarak konuşunca, tüm sorumluluklarını yerine getirdiklerini zannediyorlar.
Muhalefet partileri, eğitim imkânı az gençlerin, yurt/barınma sorunlarını; aldıkları, (bol kepçe!)hazine yardımları-parti kaynakları ile çözebilir, kula kulluk-kölelik sistemi olan tarikatlara teslim olmalarını engelleyebilirlerdi. Gezi direnişinin; müthiş bir halk devrimi olabilecek özgürlük mücadelesinde; cesaret ve dokunulmazlıklarıyla halkın yanında yer alarak, tarihin akışını değiştirebilirlerdi!
Ayrıca, Laiklik koruyucusu(!) parti, savunduğu(?!) ilkeleri için verilen oyu; (neyi muhafaza ettiği belli olmayan muhafazakârların oyunu alabilmek için) başka bir siyasi partinin kuruluşu için kullandı/kendisine verilen vekâleti izinsiz devretti/ kendi içinden, gizli pazarlıklarla başka parti çıkardı.
Ahlâkî olmayan bir yolla, insanların seçme hakkına ihanet etti.
Siyaset artık, ‘amaca(?!) giderken her yol mübah’ yöntemiyle hakkı-hukuku sürekli çiğniyor.
En başta/en önemlisi ‘din’ sömürüsü,
zulme uğrayan/ezilen kürt sömürüsü,
(mafyalaşmış-ırkçı) milletçilik -kutsal(bayrak-ezan) sömürüsü
ile
Atatürk sömürüsü
yapanlardan, siyaset sahnesini temizleyemezsek, akılla-ahlâkî ilkelere bağlılıkla çözemezsek; insanı özgürleştirmeyi, insana hizmeti ilke edinen siyasetçiler yönetime getiremezsek/gel(e)mezse; en demokratik yönetim şekli Cumhuriyet yıkılabilir; sadece sızlanan-sadece şikayet eden-sadece söylem üretenler, cesaretle hak-adalet mücadelesi vermeyenler yüzünden.
Başka bir açıdan; evet, özgürce seçilen, tercih edilen bireysel-ferdi inanç, seçen için çok önemli, çünkü,
İNANÇ; insana güç/destek, müthiş cesaret veren-yükleyen, korkuları, tedbirini almaya yani faydaya çevirebilecek,
insanlığa yararlı işler yapabilme gücü, mücadele azim-kararlılığı veren, zalime cesaretle direnmenin, zorluğa dayanmanın, sorunları, zorlukları akılla-bilimle çözebilmenin yollarını gösteren Kaynak!
Kaynağın sahibi; TANRI!
Tanrı’ya saygısı olanın da, inancını; empoze ed(il)enlerden arındıran, tertemiz/en doğru bilgiler ile buluşturan ve kişisel tercihiyle, rehberliğini yapan Kitabı KUR’AN!
(Neml,77):”Hiç şüphesiz KUR’AN, kesinlikle inananlar/güvenenler için bir rehber/yol gösterici ve (sevgi)rahmettir.”
(Hakka,51):”Kuşkusuz KUR’AN, kesin bilginin tam gerçeğidir/mutlak Gerçektir.”
Son not: Acaba ne zaman, kara-kapkara yobazların yaşamlarımıza müdahalesini ve ‘başörtüsü tapıncı’nı konuşmaktan kurtulup!
lütfedip; Tanrı’ya-altınbinküsür ayetlik Sözü; muhteşem-muazzam-mükemmel bilgi deposu, çözüm kaynağı, evrenin Kitabı KUR’AN’a başvuracağız???!