“Farsça’da ‘tâzim için eğilmek, kulluk, ibadet’ anlamına gelen namâz, sözlükte ‘dua etmek, ibadet etmek, bağışlanma dilemek, yalvarmak’ mânalarındaki Arapça salât kelimesinin (çoğulu salavât) karşılığı olarak Türkçe’ye geçmiştir…Kur’ân-ı Kerîm’den hemen bütün ilâhî dinlerde namaz ibadetinin mevcut olduğu anlaşılmaktadır…
Hadis ve tarih eserlerinden, İslâm öncesi Hicaz-Arap toplumunda Hz. İbrâhim’in tebliğ ettiği tevhid dininin etkilerinin ve bazı ibadet türlerinin şekil ve mahiyet değiştirerek de olsa devam ettiği, Ebû Zer el-Gıfârî ve Zeyd b. Amr b. Nüfeyl gibi bu dine tâbi olup Hanîf diye isimlendirilen kimselerin Kâbe’ye yönelerek namaz kıldıkları anlaşılmakta buna karşılık Câhiliye Arapları arasında muayyen bir namaz şeklinin bulunduğu bilinmemektedir.
Kaynaklarda, İslâm’ın ilk dönemlerinden itibaren namaz ibadetinin mevcut olduğu ve beş vakit namaz farz kılınmadan önce sabah ve akşam olmak üzere günde iki vakit namaz kılındığı belirtilmektedir. Kur’an’daki bazı âyetlerin bu iki vakit namaza işaret ettiği görüşünde olanlar da vardır.
İslâmiyet’te bugün bilinen şekliyle beş vakit namaz hicretten bir buçuk yıl kadar önce Mi‘râc gecesinde farz kılınmıştır. Hadis mecmualarında yer alan bilgilerden namazların önce ikişer rek‘at olarak farz kılındığı, hicretten kısa bir süre sonra öğle, ikindi ve yatsı namazlarının farzlarının dörder rek‘ata çıkarıldığı anlaşılmaktadır.
Bir âyette namazın müminler için vakitleri belli bir farîza olduğu belirtilmiş, kılınacağı vakitlere de Kur’an’ın kendine özgü üslûbu içinde sarih biçimde veya işaret yoluyla değinilmiştir. Meselâ sabah (salâtü’l-fecr) ve yatsı (salâtü’l-işâ) namazları ismen zikredilirken diğer vakit namazlarına işaretlerde bulunulmuştur.”(1)
…
Diyanetin İslam Ansiklopedisinde namaz hakkında verilen yukarıdaki bilgilerden anlaşılacağı üzere; ne İslam Dini, ne de bu dindeki ibadetler, mesela namaz ibadeti orijinal değildir. Vakit ve rekât sayıları bile rivayetlere (hadis ve sünnete) dayanmaktadır. Dahası “Namaz” kelimesi, dinin ana kaynağı olan Kur’an’da bulunan Arapça bir kavram olmayıp, Farsça bir kavramdır.
“Farsça sözcük Orta Farsça (Pehlevice veya Partça) aynı anlama gelen namaç veya namāz sözcüğünden evrilmiştir. Bu sözcük Avesta (Zend) dilinde nəmah- ‘temenna, ibadet’ sözcüğü ile eş kökenlidir. Nihai anlamı Sanskritçe námas-/namaskar “(2) ve “Orta Farsça veya Pehlevî dili, Sasani İmparatorluğu’nun edebî dili olmuş bir Batı İran dilidir.”(3) şeklinde verilen bilgilerden hareketle söyleyecek olursak:
Sasaniler, M.S. 226-651 yıllarında hüküm sürmüş bir imparatorluktur ve Sasanilerin genelde “Mecusi/Zerdüşt/Ateşperest” oldukları bilinmektedir. Namaz kelimesinin geçtiği Partça ise Sasanilerin öncülü olan ve M.Ö.247-M.S. 224 yılları arasında hüküm sürmüş bir İrani İmparatorluk olun Partların dilidir. Part İmparatorluğu, Arşak İmparatorluğu olarak da bilinen, eski İran’da önemli bir siyasi ve kültürel güç olup Medler’den ve Ahamenişler’den sonra gelen üçüncü yerel hanedanlıktır.”(4). Namaz kelimesinin geçtiği söylenen “Sankritçe” nin geçmişi ise M.Ö. 7. yüzyıla kadar uzanmaktadır(5)
Buradan çıkarılacak sonuç şudur; Namaz ibadeti, Kur’an’a göre; İslam’dan önceki bütün ilahi dinlerde ve hatta M.Ö. 7. yüzyıla kadar uzanan birçok dünya dinlerince de bilinen ve tatbik edilen bir dini ritüeldir.
Dün sosyal medya hesabımda 5 vakit namaz kılan arkadaşlarıma “Cuma namazı kılarken mi daha çok manevi haz alıyorsunuz yoksa vakit namazlarını kılarken mi?” diye bir soru sormuştum. Sağ olsunlar bazı arkadaşlar cevap verme lütfunda bulundular, ancak kenarından köşesinden dolaşarak.
Şu halde biz kitabın ortasından konuşalım:
İtiraf edeyim ki; şu zamanda Cuma günleri okunan hutbeleri beğenmesem de ben, hâlâ Cuma Namazı kılarken daha büyük haz duyduğumu söylemek isterim(Buna karşılık hiç kimsenin olmadığı ortamda tek başına kılınan namazın da gösterişten uzak olduğu için, kabule en yakın ibadetlerden olduğuna inanıyorum). Çünkü Cuma Namazı, Namaz İbadetinin amacına uygun bir ibadettir. Zira toplu ibadetlerin bir amacı da Müslümanların birbirlerinden haberdar olmasını, birbirlerinin problemlerini öğrenmesini, görüş alışverişinde bulunmalarını, yardımlaşmalarını, ortak problemlere çözüm bulmalarını ve sosyalleşmelerini sağlayan bir ibadettir. Daha doğrusu toplu namazdan beklenen bunlar olmalıdır.
…
Bir rivayete göre; “Cemaatle kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir.” denilmektedir. Bu hadisin uydurma olup olmadığı ve neden başka rakam değil de 27 kat olduğu tartışmalarına girmek istemiyorum. Ancak sonraki asırlarda işin içine “cami de cemaatle kılınan namaz, evde tek başına kılınan namazdan 27 kat faziletlidir” denilmek suretiyle, işin içine cami kavramı da sokularak, Müslümanları sık sık camilere toplamak için didinip durmuştur siyasi iktidarların emrindeki sözde ulema!
Çünkü camiler, Müslümanları zapturapt altına almanın, onlara iktidarın buyruklarını ulaştırmanın en kestirme, en kolay ve en etkili yolu idi/yoludur. Zira camilerde yapılan duyurular din sosludur! Tabiri caizse Müslümanlara damardan girilir camilerde!
Ancak iktisatta bir kural vardır; bir malın veya hizmetin değeri, o mal veya hizmetin miktarı ile yakından alakalıdır. Malın veya hizmetin miktarı ne kadar çok olursa, değeri ve dolayısıyla fiyatı o kadar düşük olur. İmamlar için namaz kıldırmak da bir hizmet olduğuna göre; bu iş ne kadar sıklıkla ve ne kadar çok yapılırsa insanların nazarındaki değeri olmasa bile en azından icrası azalmaktadır.
Bunun en canlı örneği, Ramazan ayı içinde kılınan Teravih namazlarında gözlenmektedir. Ramazanın ilk günlerinde camiler teravih namazı kılanlarca tıklım tıklım doldurulurken, gün geçtikçe saflar azalmakta ve Ramazan’ın sonuna doğru camiler din görevlileriyle üç beş ihtiyara kalmaktadır. Ayrıca Teravih namazlarını en hızlı kıldıran imamların görev yaptığı camiler tercih edilmektedir özellikle gençler tarafından. Kadir gecesi dolan camiler, hemen ertesinde yine boşalmakta, ta ki Bayram namazına kadar!
Vakit namazlarına kıyasla Cuma Namazı’ndan neden daha fazla manevi haz duyduğum işte burada gizlidir. Çünkü Cuma namazı haftada bir kere kılınır, toplu kılınır, daha temiz ve bakımlı kılık kıyafetle ve daha temiz ortamlarda kılınır, vaazı, hutbesi vardır; üstelik de sadece 2 (iki) rekâttır!
Oysa vakit namazları öyle mi; hem daha çok rekâtı vardır, hem de günde en az 5 kere abdest alıp namaz kılmak zorundasınızdır. Hele bir de vakit namazlarını camide cemaatle kıldığınızı, caminin evinize oldukça uzak olduğunu ve iklim şartlarını düşünün. Birkaç saat arayla müezzin efendi seni sürekli camiye çağırır! Eğer bu çağrıya uyacak olursanız, ömrünüz cami yolunda geçer!
Düşünsenize bir (5 Ocak 2023/Ankara’ya göre); 12.59 Öğle Namazı, 15.23 ikindi namazı, 17.44 Akşam namazı, 19.08 Yatsı Namazı. Ha bir de sabahın köründe kalkıp yollara düşeceğiniz Sabah Namazı var! Teravih, tespih, (evlerde kılınan) kuşluk ve ebabil namazlarını saymıyorum bile! Özellikle kış mevsiminde saat aralıklarına bakılırsa; camide cemaatle namaz kılmak için, bütün işi gücü bırakıp, bir iki saat arayla ev ile cami arasında koşturmak zorundasınız!
Bir iki saat arayla, camide imamın ya da vaizin ideolojik yaklaşımının etkisiyle anlattığı dinin, daha doğrusu din soslu ideolojik propagandanın etkisinde kalan bir Müslüman’ın özgür düşünmesi ve özgür karar alması mümkün müdür? İslamcı iktidarlar, işte bunun için ha bire cami yaptırmakta ve ha bire Diyanet kadrolarını şişirmektedir.
Demem o ki; sanırım namazların vakit ve rekât sayıları ile cami adabı ve camilerde toplu kılınan Cuma namazı adabı konusunda Müslümanların bir takım yanlışları vardır ki; Cuma ve Teravih namazları konusunda Peygamber’den sonra bazı değişiklikler yapıldığı rivayetleri vardır. Bu rivayetlere göre; Cuma Namazı’na bugünkü şeklini veren Emeviler(6), Teravih Namazı’nın camilerde toplu şekilde kılınmasını ihdas eden de ikinci İslam Halifesi Ömer’dir(7).
Diyanet’in İslam Ansiklopedisi’nde M.Kâmil Yaşaroğlu tarafından yazılan “Namaz” maddesinde, namazların vakit ve rekât sayılarının, Kur’an’da belirtilmediğine ve sonraki zamanlarda belirlendiğine, ayrıca Diyanetin bazı durumlarda öğle ile ikindinin, akşam ile yatsının aynı vakitte kılınabileceğine (cem-i tehir-cem-i takdim) ilişkin fetvalarını dikkate aldığımızda; Merhum Profesör Yaşar Nuri Öztürk gibi, namazların 5 vakit değil, 3 vakit olduğunu söyleyenlerin görüşleri çok daha isabetli geliyor insan.
Yaşar Nuri Öztürk, bu konuda kendisine sorulan bir soruya şu cevabı vermiştir:
“Kur’an’da kılmakla yükümlü tutulduğumuz namaz üç vakit olarak gösterilmiş ve adları verilmiştir:
1-Fecir namazı (sabah namazı) (şafak sökmesinden güneşin doğuşuna kadar),
2-Vüsta (orta namaz) (günün ortasında öğle yada ikindi adıyla kılınan namaz),
3- İşa (günün batışından sonra akşam yada yatsı adıyla kılınan namaz) (Güneşin batışından şafağın söküşüne kadar)
Ancak Peygamberimiz, bu üç vakte müekked (pekiştirilmiş) sünnet olarak iki namaz daha ekleyerek kılmıştır. Yani bir miktar sevap namaz eklemiştir. Ama çoğunlukla namazlarını üç vakitte toplamıştır. Günün ortasında ve gün batışından sonra kılınan namaza değişik adlar verilmiş olması bu gerçeği değiştirmez. Müzzemmil Suresi’nin gösterdiği şekilde gece kalkıp Kur’an okumak veya Kur’an’la ilgili bilgilerle meşgul olmak son derece güzel ve Kur’ansal bir davranıştır.”(8)
09.01.2023
_____________
1- M. Kâmil Yaşaroğlu, DİA İslam Ansiklopedisi, “Namaz” maddesi, c, 32, s, 350 ve devamı.
2-https://www.etimolojiturkce.com/kelime/namaz
3-https://tr.wikipedia.org/wiki/Orta_Fars%C3%A7a
4- https://tr.wikipedia.org/wiki/Part_%C4%B0mparatorlu%C4%9Fu
5-https://www.hurriyet.com.tr/…/sanskritce-nedir-sanskrit…
6-http://ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01929/1999_16-17-18/1999_16-17-18_BENLIA.pdf
7-https://sorularlaislamiyet.com/hz-omer-teravih-namazi-icin-%E2%80%9Cguzel-bir-bidat%E2%80%9D-demis-midir-demisse-eger-bidatin-guzeli-olur-mu
8-