ODTÜ URAP (University Ranking by Academic Performance) Araştırma Laboratuvarı her yıl Türkiye ve dünya üniversite sıralamalarını toplumsal bir hizmet olarak yapmaktadır. URAP’ın sıralama sisteminin temel hedefi, üniversitelerimizin akademik performanslarını diğer üniversitelerle karşılaştırabilmelerine yardımcı olmaktır. Üniversitelerimiz; “URAP Türkiye,” “URAP Dünya” ve “URAP Bilim Alanı” sıralamalarını analiz ederek kendi konumlarını belirleyebilirler. URAP 2022-2023 Türkiye sıralamasında, Clarivate Analytics/InCites ile YÖK’ün yayımladığı veriler kullanılmıştır. URAP 2022-2023 Türkiye sıralama tablolarına https://newtr.urapcenter.org/ adresinden ulaşılabilir.
URAP, bilimsel üretkenliğin sayı ve kalitesini belirleyen göstergeler olan “makale” ve “atıflara” dayalı bir sistem kullanmaktadır. URAP, erişilebilir ve güvenilir kaynaklardan elde edilen, objektif verilerle sıralama yapmaktadır. Türkiye sıralamasında 2009 yılından bu yana 9 gösterge kullanılmaktaydı. Bu 9 göstergeye daha sonra 6 yeni gösterge eklenerek toplam gösterge sayısı 15’e çıkarılmıştır. 15 göstergenin her biri 100 puan değerinde olup toplam 1,500 puandır.
2022-2023 URAP Türkiye sıralamasında kullanılan 15 göstergeden ilk 4 sırada yer alan göstergeler aşağıdadır.
- Makale sayısı: 2021 yılına ilişkin SCI, SSCI ve AHCI taramalarına giren ve etkinlik çarpanı bakımından ilk yüzde 75’lik dilimde yer alan dergilerde basılan ve en fazla 1000 yazarlı makale sayısı.
- Öğretim Üyesi Başına Düşen Makale Sayısı: 2021 yılına ait SCI, SSCI ve AHCI taramalarına giren ve etkinlik çarpanı bakımından ilk yüzde 75’lik dilimde yer alan dergilerde basılan ve en fazla 1000 yazarlı makale sayısı / 2021-2022 yılı öğretim üyesi sayısı.
- Atıf Sayısı: 2017-2021 yılları arasında en fazla 1000 yazarlı makalelerin ve toplam bilimsel dokümanların aldığı atıf sayısı (emerging science citation index’deki yayınların aldığı atıflar dahil).
- Öğretim Üyesi Başına Düşen Atıf Sayısı: 2017-2021 yılları arasında alınan en fazla 1000 yazarlı makalelerin ve toplam bilimsel dokümanların aldığı atıf sayısı (emerging science citation index’deki yayınların aldığı atıflar dahil) / 2021-2022 yılı öğretim üyesi sayısı.
URAP, üniversitelerimizin dünyanın önde gelen üniversiteleri arasına girebilmesi için yayın ve atıf sayılarını çok daha hızlı bir şekilde artırmaları gerektiği görüşündedir. Dünyanın önde gelen üniversitelerinin yayın ve atıf sayıları ile Türk üniversitelerinin yayın ve atıf sayıları karşılaştırıldığında aradaki fark çok yüksektir.
Türk üniversitelerinin sıralamalarda yükselemeyişinin temel nedeni etki değeri yüksek dergilerdeki (Q1, Q2 ve Q3) makale sayılarının artırılamayışı ve etki değeri en düşük dergilerdeki (Q4) makale sayılarının azaltılamamasıdır. URAP 2021-2022 dünya sıralamasında ilk 500’e girebilen Türk üniversitesi kalmamıştır. İlk 1000’e ise sadece 10 üniversite girmeyi başarabilmiştir. Bu olumsuzluğu giderebilmek için üniversitelerin etki değeri yüksek dergilerdeki makale sayılarını hızla artırmaları gerekmektedir.
Türk üniversiteleri yıllardır etki değeri yüksek dergilerdeki makalelerinin sayısında bir gelişme olmamış, aksine etki değeri düşük dergilerdeki makale sayısı artmıştır. URAP sıralamalarında makale sayısı, üniversitedeki araştırmacıların belirli bir yılda Q1, Q2 ve Q3 sınıfı dergilerde yaptığı yayınların toplam sayısıdır. URAP sıralamalarında atıf sayısı, üniversite bünyesindeki araştırmacılar tarafından yayınlanan makalelerin son beş yılda aldığı toplam atıf sayısıdır.
Atıf sayısı yapılan çalışmanın kalitesine bağlıdır. Atıf sayısının artması araştırmacıların kendileri tarafından değil çalışmalarının yer aldığı bilimsel çevre tarafından takdir edilmesi ile gerçekleşmektedir. Araştırmacıların makalelerinin, çok sayıda atıf alabilmesi için yayınların etki değeri yüksek dergilerde yapılması gerekir. Yayın sayısı ve atıf sayısı bağımsız iki gösterge olsa da atıf sayısı yükselmeden artan yayın sayısının etkisi sınırlı olur.
Türk üniversitelerinin çoğunun dünya sıralamalarında geriye düşmesinin temel nedeni, etki değeri en yüksek dergilerdeki makale sayılarının artırılamayışıdır. Atıf alamayan makaleler azaldıkça ilgili üniversitenin makale başına düşen atıf sayısı artacağı için makale başına düşen atıf sayısını artıran üniversitelerin sıralamalarda ilerleme şansı artacaktır.
Türk üniversitelerinin Q1 grubundaki dergilerdeki makale sayısı dünya ortalamasının çok altındadır. Türkiye kaynaklı 2021 yılında çıkan makalelerin sadece yüzde 24,18’i (dünya ortalamasının yarısına yakını) ilk yüzde 25’lik dilimdeki (Q1) dergilerde yer almaktadır. Türkiye’de en düşük etki değerine sahip dergilerdeki makale oranı dünya ortalamasının 2,5 katıdır.
Türk üniversiteleri son yıllarda diğer kurumların dünya sıralamalarında da gerilemektedir. Etki değeri en düşük dergilerdeki makale sayılarını dünya ortalamasının altına indirip etki değeri en yüksek dergilerdeki makale sayılarını dünya ortalamasının üzerine çıkarabilen üniversiteler, dünya sıralamalarında üst sıralara yükselir. Orta düzeydeki Türk üniversitelerinin dünya sıralamalarında ilk 100’e girebilmesi için Q1, Q2, Q3 grubundaki makale sayılarını 6-7 kat, atıf sayılarını ise 10-12 kat artırması gerekmektedir. Bu yıl URAP 2021-2022 Türkiye sıralamasında 183 üniversite yer almıştır.
URAP, Türkiye ve dünya üniversitelerini akademik performanslarına göre sıralamak için bilimsel üretkenliğin sayı ve kalitesini belirleyen göstergeler olan makale ve atıflara dayalı bir sistem kullanmaktadır.
Şimdi, yukarıdaki açıklamaların ışığında uygulamadan bir örnek vermek istiyorum. “X” üniversitesinde atanmayan “Y” adayı ile atanan “V” adayı arasında uluslararası kriterlere göre “bilimsel uçurum” (Y adayı: 3010, V adayı: 541=Fark: 2,469) vardır. Bu atama YÖK mevzuatına uygun olmadığı gibi, üniversite açısından da bir kayıp demektir. Aralarında bu kadar fark olan bir adaydan ders alan öğrenciler, rakiplerine göre dezavantajlı duruma düşerler. Bu öğrenciler üniversite bir vakıf üniversitesi olduğu için üniversiteye bir bedel de ödemektedirler. Aşağıda yer alan bilim dışı 9 kriteri esas alınarak yapılan atama için söylenecek tek şey vardır: “Sözün bittiği yer.” Sessizlik, sözün bittiği yerde başlar.
Söz konusu üniversitede bilim jürisi üyeleri , URAP’ın değerlendirme kriterlerini bilmedikleri için kendilerinin icat ettikleri ve kendilerinden başka kimsenin kabul etmediği bilim dışı 9 kriteri esas alarak profesör ataması yapmışlardır. Bu durum bilimsel olmadığı gibi, hukuken de mümkün değildir. Söz konusu 9 kriter aşağıdadır.
- Dosyanın düzenli olması, (The regularity of the file)
- Taşınır bellek, (Portable memory)
- Adayın genç olması, (The candidate is young)
- Adayın dinamik olması, (The candidate is dynamic)
- Adayın projeci olması, (Being a project designer)
- Adayın yaşı, (Candidate’s age)
- Adayın dinamikliği, (Candidate’s dynamism)
- Adayın lisans programlarında ders vermesi, (The candidate’s teaching in undergraduate programs)
- Adayın yüksek lisans programlarında ders vermesi. (The candidate’s teaching in graduate programs)
Çok ilginçtir, atamada yukarıda yer alan YÖK mevzuatında bulunmayan 9 kriteri esas alan üniversite, profesör atamasındaki kendi kriterleri ile de ters düşmüştür: “1.Toplam 300 puan almış olmak. (Bu puanın 100 puanı Doçentlik unvanını aldığı tarihten sonra olmalıdır. 2.Yayınlarından birini “Başlıca Araştırma Eseri” olarak göstermek. 3.SCI, SCI (expanded, SSCI (Social Science Citation) indekslerinin kapsamındaki indekslerde yayınlanan tam metinli en az 1 atıflı orijinal makale veya 2 orijinal yayın olmalıdır. Belirtilen indeksler dışındaki indekslerde taranan yayınlarda en az 3 atıf olması gerekir.”
Son yıllarda basına yansıyan haberlerde öğretim üyelerinin nitelikleri sorgulanır olmuştur. Akademik kadrolar liyakate dayalı olarak kullanılmamaktadır. Üniversitelerde bilim jürilerinin nitelik eksenli, liyakate dayalı olarak seçilerek belirlenmemiş olması buradaki en önemli sorundur. Bu süreçte bilimsel üretkenlikten kopma beraberinde üniversitesinin kurumsal yapısına yabancılaşmayı da tetiklemektedir.
Belli sayıda nitelikli makale yayımlamak, akademik terfi için ön koşullardan biri olup, “akademik teşvik” adı altında yayınlanan makale ve bildiri sayısına göre prim alınan bir sistem, akademisyenleri yayın yapmaya teşvik eder.
Bu kapsamda Turkish Forum’da 17 Ekim 2022 tarihinde yayınlanan yazımın başlığı “Dünya Üniversite Sıralamalarında Türk Üniversiteleri Neden Alt Sıralarda?”idi. (https://www.turkishnews.com/tr/content/2022/10/17/dunya-universite-siralamalarinda-turk-universiteleri-neden-alt-siralarda-2/) “Üniversiteler Açılırken Eğitimde Kalite Sorunu” başlıklı yazımda da üniversitelerimizde kalite sorunu gündeme getirilmiştir. (https://www.turkishnews.com/tr/content/2022/10/02/universiteler-acilirken-egitimde-kalite-sorunu/)
Şimdi, önemli bir konuya değinmek istiyorum. Ankara’da değerli bir öğretim üyesinin ismini taşıyan bir vakıf üniversitesinde “belli sayıda makale yayımlamak, akademik terfi için ön koşullardan biri” olmasına rağmen, bu yok sayılmış, 9 kriter icat edilerek YÖK tarihine kötü bir örnek olarak geçecek bir atama yapılmıştır. Ayrıca, “…en az üçü başka üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsünden olmak üzere ilan edilen kadronun BİLİM alanı ile İLGİLİ en az beş profesör” hükmü de yok sayılmıştır. Çünkü, jüri üyelerinin üçü başka üniversitelerden olmayıp, eski Gazi Üniversitesi İİBF’den atanan adayın arkadaşlardır. Ayrıca ilan edilen kadronun “BİLİM” alanından da değillerdir.
YÖK tarihine örnek olarak geçecek olan 9 “gülünç” ve “bilim dışı” kriterler ile Hukuk Fakültelerine profesör atanırsa, o ülkelerde hukuktan söz etmek mümkün müdür? Bu durumda hakim hakimliğini, avukat avukatlığını, savcı savcılığını yapamaz. Profesör olacak aday “genç”, “dinamik” ve “yetkin” ise ataması yapılacak, değilse atanmayacak. Bu nasıl olacak? Bilimsel olmayan kriterleri uluslararası kurumlar öğrenseler acaba buna ne derler?
Bu durumda üniversiteye öğretim üyesi değil de “atlet mi” alınmak isteniyor sorusu akla gelmektedir. Bu “bilim dışı” kriterler dünyanın hangi saygın üniversitelerinde geçerlidir diye bir soru sorulursa, cevap basittir: Hiçbirinde. Çünkü, “The regularity of the file. Portable memory, The candidate is young, The candidate is dynamic, Being a project designer, Candidate’s age, Candidate’s dynamism, The candidate’s teaching in undergraduate programs, The candidate’s teaching in graduate programs” kriterleri esas alınarak uluslar arasında profesör ataması yapılamaz.
Bu hukuk dışı atama için YÖK’e 18 Ekim 2022 tarihinde başvuru yapılmıştır ama aradan 3 aya yakın bir zaman geçmesine rağmen karar verilememiştir. Atanmayan aday ile atanan aday arasında uluslararası kriterlere göre “bilimsel uçurum” varsa, bu atama YÖK mevzuatına uygun olmadığı gibi, üniversite açısından da bir kayıp demektir. Bilim dışı 9 kriter esas alınarak yapılan atama için söylenecek tek şey vardır: “Sözün bittiği yer.” Sessizlik, sözün bittiği yerde başlar, o zaman fark edilir olur.
Bu konuda ilgili üniversitede Mütevelli Heyet üyesi de olan çok önemli ve saygın bir hukukçunun görüşü şöyledir: 29 Ağustos 2018: “MERHABA, DİLEKÇENİZİ OKUDUM. BİR DİYECEĞİM YOKTUR. BAŞARILAR DİLERİM.”
Örnek atamada açılan kadro “ULUSLARARASI TİCARET BÖLÜMÜ”ne ilişkindir. Fakat gerek oluşturulan “BİLİM” jürisinin ve ne de “V” adayının açılan kadronun “BİLİM” alanıyla ilgili ne ders kitabı, ne makalesi, ne uluslararası yayını ve bilimsel ödülü, ne uluslararası kongre bildirisi, ne de bilim alanında uluslararası konferansı bulunmamaktadır.. YÖK, Üniversitelerarası Kurul ve yargı 4 yıldır devam eden süreçte çok açık bir hukuk ihlali olmasına rağmen karar verememiştir. YÖK sesini çıkarmaz ise, bunu örnek alan diğer vakıf üniversiteleri de söz konusu bilim dışı kriterlerle profesör atama yoluna başvurursa, Türk üniversitelerinin uluslararası sıralamalardaki yerinin ne olacağı şimdiden bellidir.
Bu bilimsel olmayan örnek esas alınırsa, diğer vakıf üniversiteleri de söz konusu bilim dışı kriterlerle profesör ataması yapabilir. YÖK ve URAP bu konuya açıklık getirirse, söz konusu 9 kriter ile profesör atamasını düşünen vakıf üniversiteleri için bir uyarıda bulunulmuş olur. Ben bu gelişmeden URAP’ı bilgilendirdim:
“Bu konuda YÖK’e başvuru 18 Ekim 2022 tarihinde yapılmış olmasına rağmen YÖK nedense bir karar verememiştir. Bu kriterler ile yapılan atama için iptal davası açılmıştır. Yargı süreci devam etmektedir. Benim bildiğim kadarıyla sözü edilen vakıf üniversitesi dışında bu kriterler ile hiçbir Türk üniversitesinde profesör atanmamıştır. Türk üniversitelerinin neden üst sıralara çıkamadığının bir göstergesi midir bu kriterler? Bunlar İngilizceye çevrilerek yurt dışında URAP benzeri bir derecelendirme kuruluşuna gönderilmiştir. URAP’ın bu konudaki görüşü önemlidir. YÖK sesini çıkarmaz ise, bunu örnek alan diğer vakıf üniversiteleri de söz konusu bilim dışı kriterlerle profesör atama yoluna başvurursa, Türk üniversitelerinin uluslararası sıralamalardaki yerinin ne olacağı bellidir. URAP bu yönde bir açıklama yaparsa eğer, bu bir uyarı olmuş olur ve Türk yüksek öğretimine URAP büyük katkı sağlamış olur.”
YÖK mevzuatı yok sayılarak yapılan atamada yargı süreci 4 yıldır devam etmektedir. Sürecin bir 4 yıl daha uzamaması için yapılacak olan basittir. Söz konusu 9 kriter ile yapılmış atama YÖK mevzuatına aykırı bulunarak YÖK tarafından iptal edilmelidir. Bunun aksi de mümkündür. Bu durumda YÖK, profesör atamalarında söz konusu 9 kriteri uygun bularak YÖK mevzuatına dahil etmelidir.
Sorunun çözülmesi çok kolay olan bir atama süreci eğer 4 yıldır devam ediyorsa, Türk üniversitelerinin 11. Plan hedeflerine ulaşması mümkün değildir. 2023 Plan hedefi şöyledir: “En az 2’si ilk 100’e en az 5’i ilk 500’e girecek.” Bu şartlarda Türk üniversiteleri için bu hedefi gerçekleştirmek güzel bir hayaldir. URAP Koordinatörü sayın Prof. Dr. Ural Akbulut dünya sıralamalarında Türk üniversitelerinin neden sıra kaybettiği konusunda, aşağıda yer alan çok önemli bir tespitte bulunmuştur.
“Bu düşüşün temel nedenlerinden biri etki değeri en yüksek dergilerdeki makale sayılarının yeterince hızlı şekilde artırılamayışıdır. Etki değeri çok düşük dergilerde makale yazan akademisyenlerin, bu tür dergilere makale göndermemesi kendi üniversitelerinin sıralamalarda gerilemesini durduracak. Atıf alamayan makaleler azaldıkça ilgili üniversitenin makale başına düşen atıf sayısı artacağı için makale başına düşen atıf sayısını artıran üniversitelerin sıralamalarda ilerleme şansı artacak. Üniversitelerimizin sıralamalarda yükselebilmesi için dünya ortalamasının çok üstünde bir hızla yayınlarının sayı ve kalitesini artırmak için çaba sarf etmesi gerekiyor.”
YÖK mevzuatına tamamen aykırı olan bu süreçte adaletten söz etmek mümkün değildir. Bu durumda “geç gelen adalet adalet değildir.” Bu; hukuk fakültelerinin birinci sınıfında öğretilen, Roma Hukukundan bu yana bütün hukuk devletlerinde yargılamanın en temel ilkesidir. Eski Adalet Bakanı Abdulhamit Gül de aynı görüştedir: “Geç kalan adalet, adalet değildir.”
Eski Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı’nın 25 Ekim 2018 tarihinde düzenlediği “Bilimin Işığında Adalet” konulu “16. Ulusal Adli Tıp Günleri” kongresinde “Geciken adalet, adalet değildir. Mahkemelerin etkinliği ile verimliliğinin artırılması özellikle yargılama sürelerinin kısaltılması yaşamsal bir öneme haizdir” diyerek çok önemli bir tespitte bulunmuştur.
Aşağıdaki açıklama “Yargılama Hedef Süre Formu”ndan alıntıdır: “Yargılamanın azami 360 günde tamamlanması hedeflenmekte olup, bu hedefin gerçekleştirilmesinde tarafların ve avukatların katkı ve desteği büyük önem arz etmektedir. Taraflardan kaynaklanan sebeplerden meydana gelen gecikmelerin hedef sürenin hesabında dikkate alınmadığı göz önünde bulundurularak, bu hususlara hassasiyet göstermenizi rica ediyoruz.” Bu tespite katılmamak mümkün müdür?
Bir yanıt yazın