TAHT-I REVAN

Kanımca bu kelimeyi görünce aklınıza çok değişik resimlerin şekilleneceğine inanırım. Eskiden varlıklı insanların bir yere gitmek için kullandıkları tek kişilik, kabinli, iki güçlü insanın ön ve arkadan kaldırarak taşıdığı araca verilen isimdi, Taht-ı Revan. Revan kelimesi yol olarak ifade edilir. Taht ise bildiğiniz gibi saygın oturulacak yer anlamına gelmekte. Birde Bursa ilinin Nilüfer ilçesinin bir köyü vardır, şirin mi şirin, güzel insanların yaşadığı TAHT-ÂLΠKöy. Bu köy, Osmanlı imparatorluğu döneminde çok önemli bir yer işgal eder. Hem Saraya, hem de varlıklı insanlar için işlemeli tek kişilik ‘Taht’ üretirler. Tahtaracı ise, genelde iki bambu çubuğunun ortasına işlemeli kabin şeklinde yerleştirilen, kimisi perdeli, kimisi işlemeli, hafif ağaçtan yapılı kabinlere verilen isimdi.

Hatta Saraya çeşitli TAHT yapımı da bu köyde yapıldığı söylenir. Genelde kullandıkları kestane ağaçları TAHT-ÂLÎköyün hemen güneyindeki Uludağ eteklerindeki, KESTANELİK, olarak adlandırılan yerden temin edilirdi. Şimdi ise buralarda ne kestane ağaçları var, nede TAHTALIköyünde ‘Taht’ veya ‘Taht-ı Revan’ imalatı.  Hepsi eskide kalmış . Bir süre önce bir vesile ile bu köye gittik. Köydeki insanlarla sohbette köyün adı ile anlamı konusunda toplumdaki yanlış anlamları üzerinde söyleşi etmiştik. 

Tarihsel açıdan bakılırsa 1450 li yıllarda Osmanlı Devleti İstanbul’u fethetmesini takip eden senelerde, İstanbul ve civarına, bizim Roman adı ile andığımız Çingeneler, hem de İspanya dan 1490 lı senelerde kovulan Yahudilerin yerleştirildiğini bilmekteyiz. Bu yerleştirmede Bursa ve yöresi de nasibini aldığını söylerler. Hatta Girit’ten getirilen ve de Bulgaristan dan gelen ailelerin Bursa ve Yöresine yerleştirildiği de dile gelmekte. Bursa ve yöresinde bulunan Kilise ve diğer ibadet yerlerinin varlığı bu konuya ışık tuttuğunu düşünmekteyim. 

Kanımca el işi, oymacılık, el sanatları bu toplumların yöreye getirdiği kültür olduğuna da inanırım. Aslında çalışkan insanlar olduğu için hem tarımsal hem de küçük el sanatları,  bu yörede bu toplumla geliştiğini görmekteyiz. Osmanlı İmparatorluğu döneminde erkek nüfus, genelde savaşa giden, savaşta kaba güce dayanan, savaş sonrası elde edilen ganimetlerle ülkelerine geri dönen ve başka bir özelliği olmayan topluluk olduğunu görmekteyiz. 

Tarım , tarıma dayalı üretim yapan, ve ticareti yürüten  gayri-müslim teba olduğundan Has, Zaamet, ve Tımar ödemek zorunda olduklarını biliriz. Hatta Salyanesiz eyaletlerden olan Bursa , Kütahya ve Ankara da toprak geliri ödemek zorunda oldukları da bilinir. Osmanlı Devletinde, dönemin Gayri Müslim erkekleri askere alınmadığı için, bu vergiler ciddi boyutta olduğu da bilinir. Bir yerde kan bedeli olarak anılır.

İstanbul’un eski gravürlerinde çok güzel resimler görürsünüz. Bilhassa Saraçhane, Şehremini gibi yaşamın merkezlerinin, hatta Cuma’lardan sonra gidilen Küçüksu, Sadabat diye adlandırılan Kağıthane deresinin her iki yakasında yapılan gezilerde, Göksu deresinin kıyılarında varlıklı İstanbul ailelerinin TAHT-I REVANlarla gezdiklerinin resimleri, Topkapı müzesindeki gravür bölümde görülebilir. Bu Taht-ı Revanlarda sünnet çocuklarının mahalle içinde dolaştırıldığı da, bu gravürde görünmekte. Kadınların bindikleri Taht-ı Revanlarda bir de perde bulunmakta. Bu perde, kimi zaman açıp etrafı seyretmek veya bir delikanlıya nazar atmak , hatta yere mendil düşürmek için aralandığını hayal edebilmekteyim. Hani derler ya kaç göç devri, görücü usulü ile evliliklerin yapıldığı dönemlerde nelerin yaşandığını bilmediğimizden, yazılan hikayelerden, romanlardan, veya şiirlerden esinlenerek dönemin yaşamı hakkında bilgi sahibi olmaktayız. Ama şu bir hakikattir ki, dönem romantik hayatın zirve yaptığı bir dönem olarak anılmakta. Bu günkü hayatta bu tür romantizmin olması mümkün görünmemekte. Halk zaten geçim derdinde, asgari ücretin bir pazarlık konusu yapıldığı ülkemin insanları fakirliğin , Nebati’nin söylediği gibi, dibe vurmuş halinde. İnsanlar sadece günlük yaşamlarını sürdürebilmek için bir mücadele vermekte. Anlamsız bir ekonomik diretme ile ülkemin fakir halkı daha fakirliğe itilmiş, zenginin varlığına varlık katan bir formülde, ülkem daha ne kadar dayanır, tahmin etmekte güçlük çekmekteyim. Bu kadar zorluklar içinde yıpranırken halk bu yaşamda, Birleşik Arap Emirliklerinde bir başka eğlence yaşanmakta, 2022 Dünya Futbol Şampiyonası. Arap ülkeleri seyirci bulabilmek için bütün masrafları karşılayarak Pakistan ve Hindistan’dan seyirci taşıdı. Hatta üstüne para bile verdiler, türbinleri doldurmak adına. Final Maçı Fransa ile Arjantin arasında oynandı dün akşam. Beş Tepedeki Saray ve şürekası, hediye edilen 747-008  Jambo Jet le bu maçı seyretmek için KATAR’a, türbinleri doldurmak adına gittiğini seyrettik. Ülkemde bu kadar insan yoksulluk çekerken, böyle bir maça bir uçak dolusu yandaşları ile benim vergilerimle temaşaya gidilmesi , hani derler ya ‘Ayranı Yok İçmeye TAHT-I REVANile Gider Hacet Gidermeye,’ diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.

Metin Atamer 

Kanımca bu kelimeyi görünce aklınıza çok değişik resimlerin şekilleneceğine inanırım. Eskiden varlıklı insanların bir yere gitmek için kullandıkları tek kişilik, kabinli, iki güçlü insanın ön ve arkadan kaldırarak taşıdığı araca verilen isimdi, Taht-ı Revan. Revan kelimesi yol olarak ifade edilir. Taht ise bildiğiniz gibi saygın oturulacak yer anlamına gelmekte. Birde Bursa ilinin Nilüfer ilçesinin bir köyü vardır, şirin mi şirin, güzel insanların yaşadığı TAHT-ÂLΠKöy. Bu köy, Osmanlı imparatorluğu döneminde çok önemli bir yer işgal eder. Hem Saraya, hem de varlıklı insanlar için işlemeli tek kişilik ‘Taht’ üretirler. Tahtaracı ise, genelde iki bambu çubuğunun ortasına işlemeli kabin şeklinde yerleştirilen, kimisi perdeli, kimisi işlemeli, hafif ağaçtan yapılı kabinlere verilen isimdi. - metin atamer

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir