Atatürk’ün Tevhid-i Tedrisat gibi toplumu birleştirici çalışmalarının kaynağı:
Tanzimatçılar, ulusal üretimi çağdaşlaştırmadan önce tüketim biçimlerini; yâni giyim, beslenme, bina ve mobilya alışkanlıklarını değiştirdikleri için, ulusal sanatlarımız tamamıyla ortadan kalktı; buna karşı yeni biçimde Avrupa benzeri bir sanayinin en küçük bir parçası bile oluşamadı. Bunun nedeni, yeterince bilimsel inceleme yapmadan, esaslı bir ülkü ve kesin bir program ortaya koymadan işe başlamak ve her işte yarım önlemli olmaktı.
Tanzimatçıların büyük bir yanılgısı da, bize Doğu uygarlığıyla Batı uygarlığının bireşiminden bir kültür karışımı yapmak istemeleriydi. Dizgeleri büsbütün ayrı ilkelere dayanan iki karşıt uygarlığın bağdaşamayacağını düşünememişlerdi. Hâlâ, siyasal yapımızda var olan ikilikler, hep bu yanlış davranışın sonuçlarıdır: İki türlü mahkeme, iki türlü okul, iki türlü vergi, iki türlü bütçe, iki türlü yasa. Kısacası, bu ikilikler saymakla tükenmez. Medrese ile okul bir ikilik yarattığı hâlde, her okulun içinde de yine bu türden ikilikler vardı.
Medeni kanun ve kadın erkek eşitliği üzerine
Töyonculuk ile Şamancılık’ın değerce eşit olması, hukuk bakımından erkek ve kadının eşit olmasını sağlamıştı. Dahası, her işin gerek Töyonculuğa ve gerek Şamancılığa dayanması gerektiğinden, her işle ilgili toplantıda kadınla erkeğin birlikte bulunması gerekliydi; örneğin, kamusal yetke, hakan ile hatunun[80] her ikisinde ortaklaşa bulunduğu için, bir buyruk yazıldığında “Hakan buyuruyor ki…” sözüyle başlarsa, (bu buyruk) yerine getirilmezdi; getirilmesi için, kesinlikle “Hakan ve hatun buyuruyor ki…” sözüyle başlaması gerekiyordu.
Günümüzde Türkler tamamıyla bu eski ahlâkı yitirmişlerdir. İran ve Yunan uygarlıklarının etkisiyle, kadınlar tutsaklığa düşmüşler, haklar bakımından aşağı bir duruma inmişlerdir. Türklerde ulusal kültür ülküsü doğunca, eski törelerin bu güzel kurallarını hatırlamak ve diriltmek gerekmez miydi?
Türkçe İbadet meselesi
Dinde Türkçülük, din kitaplarının ve hutbelerle[92] vaazların[93] Türkçe olması demektir. Bir ulus, din kitaplarını okuyup anlayamazsa, doğaldır ki, dininin gerçeklerini öğrenemez. Konuşmacıların, vâizlerin ne söylediklerini anlamadığı için de tapınılardan hiç bir zevk alamaz. İmâm-ı A’zâm[94] Hazretleri, namazdaki sûrelerin bile ulusal dilde okunmasının (din kuralları bakımından) uygun olduğunu belirtmişlerdir; çünkü, tapınıdan alınacak dinsel coşum, ancak okunan duaların tamamıyla anlaşılmasına bağlıdır. Halkımızın dinsel hayatını incelersek görürüz ki tapınılar arasında en çok dinsel coşum duyulanlar, namazlardan sonra ana diliyle yapılan içten yakarışlardır.
ŞİRAZ DUVARI / TURKISH FORUM – ABDULLAH TÜRER YENER
Bir yanıt yazın