TARİKATLAR CEMAATLER YOLSUZLUKLAR VE AKP HÜKÜMETİ PANELİ YAPILDI
MMOB Ankara İl Koordinasyon Kurulu ve KESK Ankara Şubeler Platformu öncülüğünde düzenlenen başta Ankara Tabip Odası, DİSK, Türk İş şubeleri olmak üzere tüm emek ve demokrasi güçlerince desteklenen 18 Ekim 2008 Cumartesi Saat 14:00’te Kolej Kavşağı’nda yapılacak olan “Yolsuzluk, Zamlar ve Hak Kayıplarına Karşı AKP’ye Dur De!” mitingi öncesi plânlanan program çerçevesinde 16 Ekim 2008 Perşembe günü “Tarikatlar, Cemaatler, Yolsuzluklar ve AKP Hükümeti” paneli düzenlendi.
İnşaat Mühendisleri Odası Teoman Öztürk Salonu‘nda gerçekleştirilen panelin açılış konuşmasını KESK Ankara Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Hasan Karakaya yaptı. AKP Hükümeti‘nin neo-liberal politikalarını sadakatle uygulaması, toplumun geniş kesimlerinin yoksullaşarak mağdur duruma düşürülmesi nedeniyle bu başlıkta bir miting düzenlediklerini belirten Karakaya, ” Yolsuzlukların ayyuka çıkması nedeniyle böyle bir miting düzenleme ihtiyacı duyduk. TMMOB Ankara İKK ve KESK Ankara Şubeler Platformu mitingin çağrısını yaparken 5 bine yakın iç mekân afiş 100 bine yakın el ilanı dağıtıldı. Umut ediyoruz ki Ankara‘da çok geniş kesimleri kesen bir konudaki bu mitinge katılım kitlesel ve güçlü olsun. Bulunduğumuz süreçte yolsuzluklar yoksullaşma ve zamlar yanında etnik gerilimin tırmandırıldığı bir zamanda barış politikaları gündeme getirilmeli. 18 Ekim‘deki mitinge tüm arkadaşlarımızın geniş katılımını bekliyoruz.”
Hasan Karakaya‘nın ardından söz alan TMMOB Ankara İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Ramazan Pektaş, AKP‘nin Türkiye‘de 6 yıldır uyguladığı neo-liberal politikaların balık pulları gibi dökülmeye başladığını belirterek, “Deniz feneri yolsuzluğundan tutun Kombassan‘a kadar insani yardımların nasıl kullanıldığını geçmişte biliyoruz. Bosna için toplanan paralar ve Mercümek vakası da çok iyi bilinmekte.Tarikat cemaat kirli ilişkileri ortaya dökülmeye başlamıştır. Bütün bunları sizlerle paylaşmak adına panelde üç değerli konuğumuz var. Her üç konuşmacımız konumuzla ilgili düşüncelerini aktaracak” dedi.
“Siyasetin içine girmediği yolsuzluk mümkün değil”
ODTÜ‘de din sosyolojisi konusunda ders veren ODTÜ Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mustafa Şen , gösterildiğinde büyük ilgi gören ve çeşitli festivallerde ödüller kazanan Takva filminin tarikat cemaat ve yolsuzluk konusunu çok iyi tasvir ettiğini belirterek şunları söyledi; “Sanatçılar yaşananları zaman zaman sosyal bilimcilerden daha iyi tasfir ediyorlar. Türkiye‘de yoksulluk ve organize dini gruplar arasındaki ilişkiyi anlamak için böyle çalışmaların artması lazım. Takva filminde gördüğümüz şey iki farklı alanın iç içe geçmesi. Birisi ekonomik faaliyet, günlük hayatımızı sürdürmek için yapmamız gereken ekonomik işler. Ekonomik faaliyetlerin en azından neo-liberalizm döneminde maksimum kâr için yapıldığı söyleniyor. Kişinin kendi çıkarını her şeyin üzerine koyması ve yapabileceği bütün kârı yapmasıdır. Öte taraftan cemaat hayatı tarikat hayatında ilke bireyin tanrı ile ya da inananın tanrı ile kurduğu ilişkidir. Bu ilişki Sünni Ortodoks tarikatlara göre tek yönlüdür. O cemaatin kurallarına uyarak geçirirsiniz. İkisi kolay bağdaşacak şeyler değil. Takva‘da başroldeki oyuncu iki alanı birleştiremediği film dramatik sonla biter. Türkiye‘de tarikat cemaat kökeninden gelen bir partinin katıldığı yolsuzlukları konuşuyoruz. Türkiye‘de gördüğümüz şey biraz bu iki alanın iç içe geçmesi din ile ekonomik faaliyetin iç içe geçmesi bunun bir çok düzeyde ekonomik kültürel hatta dinsel alanda ciddi problemler yaratmış olması ile ilgili”
“Yolsuzluk Türkiye‘de siyasetin finansında kullanılan bir şey”
Türkiye‘de demokrasi gelişiminin 1990‘lı yıllarda başladığı yönünde propagandalar yapıldığına dikkat çeken Mustafa Şen şöyle konuştu ; “AKP iktidarın ile demokrasi konusunda büyük adımlar atılmış havası yaratılmaya çalışılıyor. Biliyorsunuz 1973‘de Ecevit ile Erbakan koalisyon hükümeti kurdu ve Milli Görüş ilk defa iktidara geldi. Daha sonra 1. ve 2. MC hükümetlerinde milli görüş iktidarını sürdürdü. 70‘li yıllara baktığınız zaman en uzun iktidarda kalan parti MSP‘dir. Dolayısıyla milli görüş geleneğinin doğurduğu partilerin iktidar olması yeni değil; en azından 35 yıllık bir süreci kapsıyor. Refahyol ve AKP Hükümeti‘ni de işin içine katarsanız son yıllarda en uzun süre iktidarda kalan parti milli görüş geleneğinden gelen partilerdir. Batığınızda şimdi 6 yıldır AKP iktidarda, geriye doğru giderseniz 4 yıl daha eklediğimizde ortaya çıkan süre 10 yıl. İktidarda kalma süreleri CHP‘den de merkez sol partilerden de daha fazladır. Bu neden önemli çünkü Türkiye‘de siyasetin içine girmediği bir yolsuzluk mümkün değil. Siyasi mekanizmaları kullanmadan yolsuzluğun olması mümkün değil. Yolsuzluk , Türkiye‘de siyasetin finansında kullanılan bir şey. Siyasi idari bürokrasi mekanizmalarla yürür yolsuzluk. Siyaset bir anlamda dayanışma işidir. Aynı siyasi görüşte olan insanların belirli bir siyasi proje ile amaçla dayanışma içine girdikleri organizasyondur siyaset. Siyasete girdiğinizde bu dayanışma ile yapacağınız çok şey vardır. Bu tür mekanizmaları diğer partilerde kullandı, milli görüşten gelen partiler de bunu kullandı ve kullanmaya devam ediyor. İkinci noktada son 30 yılda Türkiye tarihini etkileyen bir şey neo-liberalizmdir. Bunun sancılarını Türkiye 77‘den sonra hızla hissetmeye başladı.”
“İslami kesime ciddi sermaye aktarımı oldu”
Mustafa Şen‘den sonra söz alan Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Avukat Fevzi Gümüş eşitlikten özgürlükten laiklikten yana mücadele eden birçok örgüt yöneticisi kişinin tarikatlar cemaatler ekseninde Türkiye‘de yürüyen siyasi ekonomik hayata karşı mücadele ve çalışma yürüttüklerini söyledi. Büyük kentlerin merkezlerinde yaşayan çağdaş demokrat laik insanların, büyük şehirlerin merkezi dışına çıkan gecekondu diye tarif edilen mahallelerde yaşanan hayattan çok haberli olmadığını düşündüğünü kaydeden Fevzi Gümüş şunları söyledi, “Büyükşehrin merkezinde olan insanların Anadolu‘nun bir çok kentinde hâkim olan tarikat ve cemaat hayatına dair yürüyen hayattan haberdar olmadığını düşünüyorum. Anadolu‘nun herhangi bir şehrinde rast gele gittiğimizde karşılaşacağımız tespitlerin sizinle paylaşacağım. AKP Hükümeti döneminde sermaye ciddi el değiştiriyor. Belediyelerle, siyasi ilişkilerle desteklenen sermaye yapısı tarikatlara cemaatlere geçmiş durumda. Türkiye‘de gündelik hayata yansıyan bir görüntüsü var. Örneğin Ankara‘dan bir akşam Kayseri‘ye, Malatya‘ya yolculuk eden birisi otobüslerin dinlenme saatlerinin kimi dini kaygılara göre verildiğini görür. Yiyecek içecek yerleri dinsel kurallara göre tanzim ediliyor. Kitapevleri, yerel tv ve radyolar tamamen İslami özelliklere göre yayın yapıyorlar. Yayınlarında öne çıkardıkları kimi vurgular, tarikat cemaat ekseninde insanların birbirleriyle buluşturacak özenti içinde. Bu kentlerde tarikatların yansımaları var. Her cemaat bu kentlerde karşılığını buluyor. Fettullahçıların egemenliği elinde her şehrimizde aşağı yukarı yüzlerce ışık evleri var. Yoksul çocuklar bu ağın içine sokuluyor. Sektörler tarikatlar ve cemaatler arasında paylaşılmış durumda. Rekabetin kendi aralarında kapitalist bir biçimde işlenmesi için hassasiyet gösteriyor, gazete ve dergilere esnafın abone olması için özel çaba sarf ediyorlar. Deniz feneri türü dernekler kendi içlerinde dayanışıyorlar. Cuma günü öğle namaz saatlerinde iş yerleri kapanıyor. Ramazan ayında lokantaların pastanelerin iftara göre düzenlendiğini ve açılıp kapandığını çok rahat görebiliyoruz. Ramazan ayında sokakta sigara içmek simit yiyerek gezmek mümkün değil.
Rektörlerin seçiminde tarikat ve cemaatler hepimizin düşündüğünden daha etkin durumda. Kentlerimizde sosyal hayat dinsel hayat ve tarikat ve cemaatler tarafından organize edilir hale gelmiştir. Ankara‘nın yoksullarının yaşadığı bölgelerinde de hâkim durumdalar. Bunun Türkiye‘de yaşanan solcular tarafından ciddi olarak görülmediğine inanmıyorum. Özellikle İslami anlayışın belediyeleri kazanmasıyla birlikte ciddi sermaye ile buluşma imkanı buldular. AKP iktidarı ile birlikte belediyelerin hizmetleri özelleştirildi. Tarikat cemaat ilişkilerine devredildi, İslami kesime ciddi sermaye aktarımı oldu.”
“İnanan insanların inançları istismar edilerek ciddi kaynaklar yarattılar”
AKP‘nin Müteahhitleri başlıklı kitabıyla tanınan Gazeteci Harun Gürek, AKP iktidarı döneminde özellikle TOKİ‘den nemalanan bu parti yandaşlarının sayısının arttığını, AKP‘ye yakın olmayan müteahhitlerin TOKİ‘den ihale alamadıklarını kaydetti. Türkiye‘de tarikatların ve cemaatlerin ekonomik anlamda hayat bulma yollarından birinin inanan insanların inançlarının istismar edilerek toplanan paralar olduğunu belirten Harun Gürek şunları söyledi, “İnanan insanların inançlarını istismar ederek çok ciddi kaynaklar yaratmışlardır. Deniz Feneri Derneği bunu gösteren çok önemli bir olaydır. Konuşmamda ben daha çok ihale boyutuna değinmek istiyorum. Türkiye‘de siyasi etki olmadan yolsuzluk yapmanın imkânsız olduğunu söyledi Sayın Şener, doğru bir saptama. Aydınlar da dahil toplumun büyük bölümü bu tür ilişkilerin farkında değil. Bu ilişkiler topluma iyi anlatılmadı.”
“Yolsuzlukların bir çok türü var”
Yolsuzlukların pek çok türü olduğunu yolsuzluklar içindeki rant kollama yönteminin yolsuzluk çeşitleri içinde çok önemli bir yer tuttuğunu vurgulayan Gürek şöyle konuştu, “Rant kollama, devletin ekonomik ilişikleri düzenlerken yarattığı ranttır. Ekonomik sosyal hatta toplumsal ilişkileri bütün hayatı düzenlerken aldığı kararlarla hayatın her alanında rant yaratması mümkündür. Bunun en güncel örneklerinden birisi belediyelerde ortaya çıkan rant ilişkileridir. Şaban Dişli olayı buna güzel örnektir. Ortada bir arsa var arsanın belli değeri var, siz bunu iş merkezine dönüştürürken bu arsanın değeri bir anda 5 milyon YTL‘den 15 milyon YTL‘ye çıkabiliyor. Şaban Dişli de bundan payını alıyor. Türkiye gibi ülkelerde para kazanmanın en kısa yollarından biri kamu harcamalarıdır. Siyasetçilerin yandaşlarına kaynak aktarırken kullandıkları en büyük araç kamu kaynaklarıdır. Kamu kaynaklarını hak edenlere değil de ağırlıklı olarak iktidara yakın ve iktidarı destekleyen kişi ya da kurumlara aktarılması rant kollamadır. En yaygın yolsuzluktur. Türkiye‘de yaygın olarak ortaya çıkan bir yolsuzluk türüdür. Tarikat cemaatlerle ilişkinin özellikle MSP‘nin belediye başkanlıklarını almasıyla başladığını düşünüyorum. MSP‘nin RP‘nin Fazilet Partisi‘nin başkanlığını aldığı belediyelerde zaman zaman değişik haberler çıkmıştır. ‘Şuna imar kıyağı sağlandı‘ türü ilişkiler o dönemlerde başladı ve ardından asıl rant ilişkisinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi‘nde çok yoğun ortaya çıkmaya başladığını düşünüyorum. 1994‘te Tayip Erdoğan belediye başkanı olduğunda ilk dönem çok fazla yolsuzluk haberleri çıkmadı. İkinci dönem belediye başkanlığı döneminde çok sayıda yolsuzluk haberi çıkmaya başladı. O dönemki iktidarları anımsarsanız Albayraklar grubu vardır. Tayip Erdoğan‘ın çok yakınında bulunan insanların sahibi olduğu şirketler. Bu şirketlere verilen ihaleler uzun süre tartışıldı. Çöp toplama araç kiralama, billboard ihaleleri, Akbil olaylarını hatırlarsınız. Bu ihaleler epey bir zaman kamuoyunda tartışıldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi‘ndeki ihaleler iktidara yakın Tayip Erdoğan‘a yakın şirketlere verildi. Tarikat cemaat ilişkilerine ihaleleri verilen şirketlerin çok fazla değinilmedi.”
AKP‘nin Müteahhitleri kitabında özellikle TOKİ‘deki usulsüz iş verilmesi konularına değindiğini vurgulayan Harun Gürek son olarak şunları söyledi, “Belirleyebildiğim kadarıyla 2008 başında TOKİ ve EGYO‘nun yaptığı konut, alt yapı ve sosyal donatı ihalelerinin tutarı 16 milyar YTL (eski parayla 16 katrilyon Lira) Kitabın yayınlanmasından sonra 2008 yazında elime geçen bazı belgelere göre rakam 22 katrilyon lirayı geçmişti. Belirleyebildiğim 16 milyar YTL‘lik ihalelerin 9 milyar 982 milyon YTL‘lik (9.98 katrilyon lira) bölümü, yani yüzde 68‘i iktidara yakın olan veya yakın durmaya çalışan şirketlere verildi. TOKİ‘den ihale alan şirket sayısı 400-500 civarında. 16 katrilyonluk ihalenin yüzde 68‘ni alan şirketlerin sayısı ise sadece 58. Bu şirketlerin büyük bölümü MÜSİAD, Anadolu Aslanları İşadamları Derneği (ASKON), Nakşibendi tarikatının içindeki büyük cemaatlerden Nurcuların en güçlü isimlerinden Fetullah Gülen‘e yakın işadamlarını bir çatı altında toplayan Türkiye Sanayici ve İşadamı Dernekleri Konfederasyonu (TUSKON) üyesi şirketler. Şirketler arasında AKP üyesi veya yöneticisi işadamlarına ait şirketler de yer alıyor. İktidara yakın şirketlere verilen 10 katrilyonluk ihaleye söz konusu dernekler ya da AKP‘ye üye olan işadamlarıyla ortak girişim oluşturan şirketler ile Başbakanın hemşerilerine ait olan ancak iktidara yakınlığı belirlenemeyen şirketlerin aldıkları ihaleler dahil değil. Eğer onlar da dahi edilirse iktidara yakın şirketlere verilen ihalelerin toplamı 11-12 milyar YTL‘yi rahatlıka bulur. TUSKON üyelerinin tamamına yakını Nurcu. ASKON ise Erbakan‘ın Milli Görüş çizgisinde bir dernek.”Panel, salondaki katılımcıların sorular sorması ve panelistlerin bu soruları yanıtlaması ile sona erdi.
TMMOB Ankara İl Koordinasyon Kurulu ve KESK Ankara Şubeler Platformu/ TURKISHFORUM – ABDULLAH TÜRER YENER
Yazıları posta kutunda oku