Geçen hafta Reuters Haber Ajansı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) bağlı olduğu Avrupa Konseyi, tutuklu iş insanı Osman Kavala’nın serbest bırakılması yönündeki 2019 tarihli AİHM kararını uygulamaması sebebiyle Türkiye’yi üyelikten çıkarabileceğini açıklamıştır. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Ankara’ya karşı ihraç süreci başlattığı, bu durumun Türkiye’deki hak savunucuları arasında kaygıya yol açmıştır. Konsey’den bir yetkili, Türkiye’nin 8 Kasım 2022 tarihi itibarıyla 521 AİHM kararını, son 10 yılda ise yaklaşık 2,800 kararını uygulamadığını, bugüne kadar toplam sayının 4 bine yaklaştığını açıklamıştır.
Avrupa Konseyi, kıtada süregelen gerginlik ve çatışmanın yerine, ortak kurumlar, standartlar ve sözleşmelere dayalı güven ve işbirliği ortamı yaratmak amacıyla kurulmuştur. Konsey, 1949 yılında hükümetleri temsilen Bakanlar Komitesi, parlamenter kanadı temsilen Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin kurulmasıyla oluşturulmuştur. Konsey’in temelini oluşturan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) 4 Kasım 1950’de Roma’da imzalanmıştır. Türkiye Sözleşme’yi ilk imzalayan 46 üye arasında ilklerdendir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Avrupa Konseyi’ne bağlıdır. Avrupa Konseyi’ne Rusya, Belarus, Kosova, Kazakistan ve gözlemci Vatikan hariç tüm Avrupa ülkeleri üyedir. 25 Şubat 2022 tarihinde Rusya’nın Ukrayna’yı istila etmesi sebebiyle Bakanlar Komitesi ve Parlamenterler Meclis’indeki temsil haklarını askıya almış, 16 Mart 2022 tarihinde de Avrupa Konseyi’nden çıkarılan ilk ülke olmuştur.
Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği (AB) ile herhangi bir organik bağı bulunmayan ayrı bir uluslararası kuruluştur. Günümüzde AB’nin Avrupa Konseyi’ne ait bayrağı kullanıyor olmasının yanı sıra Avrupa Konseyi ile AB’nin yakın işbirliği vardır. Birçok ülkede AB ve Avrupa Konseyi ortak projeler gerçekleştirilmektedir. Avrupa Konseyi, AB Bakanlar Konseyi ile karıştırılmamalıdır. Konsey, üye ülkeler arasında çeşitli düzlemlerde işbirliği öngören kapsamlı bir yapılanmaya sahiptir.
Konsey, Hükümetlerarası Kanat, Parlamenter Kanat ve Yerel Yönetim Kanadı dışında, 200’ü aşkın sözleşme ile bir sözleşmeler sistemidir. Konsey’de tüm taraf ülkelerin kişisel başvuru hakkını kabul ettiği yargı organı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) olmak üzere, çok sayıda denetim mekanizmasına sahiptir.
Türkiye Konsey’e Ağustos 1949’da davet edilmiş ve Konsey’in kurucu üyeleri arasında yer almıştır. Almanya Federal Cumhuriyeti ve Avusturya’nın, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Konsey’e katılımlarını desteklemiştir. Türk milletvekilleri, kurulduğu günden bu yana Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nde (AKPM) yer almış ve Avrupa’nın inşası, ortak Avrupa kimliği ve vizyonu gibi temel tartışmalara da katkıda bulunmuşlardır.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, Türkiye’nin insan haklarına, demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne uyup uymadığını izlemeye devam etmektedir. Türkiye’nin; Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala davalarında AİHM kararlarını uygulamayı kabul etmemesi, hukukun üstünlüğünü ve temel haklara saygı gösterilmesini güçlendirme taahhüdü hakkında ciddi endişelere yol açmaktadır.
Avrupa Konseyi tarafından Kavala davası kararının uygulanmaması sebebiyle Şubat 2022’de Türkiye aleyhine başlatılan ihlal süreci, Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyesi olarak taahhüt ettiği insan hakları ve temel özgürlükler standartlarından uzaklaştığının göstergesi olmuştur. Temmuz ayında Mahkeme, Türkiye’nin Kavala davasına ilişkin 2019 tarihli AİHM kararını uygulamadığına hükmetmiştir. Avrupa Birliği 12 Ekim 2022 tarihinde açıklanan Türkiye Raporu’nda Türkiye’nin demokratik kurumlarının işleyişinde ciddi eksiklikler tespit etmiştir.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, Türkiye’nin insan haklarına, demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne riayet edip etmediğini izlemeye devam etmiştir. Türkiye’nin Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala davalarında AİHM kararlarını uygulamayı reddetmekte ısrar etmesi, yargının uluslararası standartlara ve Avrupa standartlarına bağlılığı ve Türkiye’nin hukukun üstünlüğünü ve temel haklara saygı gösterilmesini güçlendirme taahhüdü hakkında endişelere yol açmıştır.
Avrupa Konseyi tarafından Kavala davası kararının uygulanmaması sebebiyle Şubat 2022’de Türkiye aleyhine başlatılan ihlal süreci, Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyesi olarak taahhüt ettiği insan hakları ve temel özgürlükler standartlarından uzaklaştığının göstergesi olmuştur. Temmuz ayında Mahkeme, Türkiye’nin Kavala davasına ilişkin 2019 tarihli AİHM kararını uygulamadığına hükmetmiştir.
İrlanda Dışişleri Bakanı ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Başkanı Simon Coveney, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı Tiny Kox ve Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Marija Pejčinović Burić, Avrupa Mahkemesi’nin Kavala -Türkiye davasındaki kararına ilişkin olarak 11 Temmuz 2022 tarihinde aşağıdaki açıklamada bulunmuşlardır:
“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bugün yayınladığı kararında, Türkiye’nin Osman Kavala’nın davasında verdiği ilk kararın ardından tahliyesini sağlamayarak Avrupa Sözleşmesi kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmediği yönündeki Bakanlar Komitesi görüşünü doğruladı. Bu noktada Sayın Kavala’nın derhal serbest bırakılması için çağrımızı yeniliyoruz. Sözleşmeye taraf olan Türkiye’yi kararı uygulamak için gerekli tüm adımları atmaya çağırıyoruz. Karar tam olarak uygulanıncaya kadar bu konu Bakanlar Kurulu’nun gözetiminde kalacaktır.” )
Avrupa Konseyi sözcüsü, üst düzey Konsey temsilcilerinin, üye devletlerin AİHM kararlarını uygulama konusundaki bağlayıcı yükümlülüğünün altını çizdiklerini açıklamıştır. AİHM verilerine göre mahkeme 1959-2021 yılları arasında Türkiye ile ilgili 3 bin 820 karar vermiş, bunlardan 3 bin 385’inde en az bir hak ihlali yaşandığına hükmetmiştir. Türkiye, AİHM’de en fazla hak ihlali yapan ülkedir.
Reuters’a konuşan uzmanlar, Türkiye’de halkın insan hakları korumasından mahrum bırakılmaması için Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden ihraç edilmemesi gerektiğine dikkat çekmişlerdir. Avrupa Konseyi’nin yasama organı Parlamenter Meclisi (AKPM), Türkiye hakkında yürütülen denetim süreci ve Osman Kavala davasına ilişkin görüşmeler yapmak üzere İstanbul ve Ankara’ya raportörler göndermişti.
Silivri’deki cezaevinde 5 yıldır tutuklu bulunan işadamı Osman Kavala’nın serbest bırakılması yönündeki 2019 tarihli mahkeme kararını uygulamayan Türkiye’nin, Avrupa Konseyi’nden çıkarılmasının gündemde olması sebeiyle hak savunucuları, endişeli olduklarını açıklamıştır. Ankara’ya yönelik ihlal süreci, şimdiye kadar diyaloğu vurgulamış, ancak sonunda Türkiye’nin ihraç edilebileceği veya üyeliğinin askıya alınabileceği açıklanmıştır. Reuters muhabirinin sorusuna cevap veren Avrupa Konseyi Sözcüsü, atılacak adımlara ve bunların zamanlamasına Komite’nin karar vereceğini belirtmiştir.
AİHM verileri, 1959 ile 2021 yılları arasında Türkiye hakkında 3 bin 820 karar verdiğini ve bunların 3 bin 385’inin en az bir hak ihlali içerdiğini göstermektedir. Türkiye, 46 üye ülke arasında en büyük nüfusa sahip ülke ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni birçoğundan önce imzalamıştı. Bakanlar Komitesi, ikinci defa bir üye devlet aleyhine ihlal prosedürü başlatmıştır. Konsey daha önce ihlal sürecini sadece Azerbaycan’a karşı işletmişti.
Uzmanlar, Türkiye’nin çıkarılmaması gerektiğini, bunun 85 milyon Türk vatandaşını, binlerce kişiye tazminat sağlayan bir mekanizmadan mahrum bırakacağını açıklamışlardır. KAMER Vakfı’nın kurucusu Nebahat Akkoç, “Umarım Avrupa Konseyi son darbeyi vurmaz. Umarım (Türk) yetkililer AİHM kararlarını uygular ve Batı dünyasından tamamen kopmayız” demiştir. Akkoç, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne bağlı olmaması durumunda Türkiye’de hukukun üstünlüğünün ortadan kalkacağını açıklamıştır. Akkoç, 1990’lı yıllarda AİHM’e başvuruda bulunmuş, bu başvurular arasında 1994 yılında Diyarbakır’da 10 gün gözaltında tutulduğu sırada işkence gördüğünü açıklamıştı.
Reuters’ın konuştuğu Avrupa Konseyi Sözcüsü, Türkiye’nin 8 Kasım itibariyle 136’sı emsal dava olmak üzere, genellikle yeni yapısal veya sistemik sorunlarla ilgili 521 AİHM kararını henüz tam olarak uygulamadığını açıklamıştır. Türkiye, Ankara’nın son 10 yılda yaklaşık 2 bin 800 AİHM kararını uyguladığını ve bugüne kadar toplam sayının 4 bine yaklaştığına dikkat çekmiştir.
Kavala Davası, Türkiye’nin Batılı müttefiklerinden yargının siyasallaştığı yönünde eleştiriler almasına yol açmış, eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılması için çağrıda bulunulmuştu. Eski bir AİHM yargıcı ve hukuk profesörü olan Ayşe Işıl Karakaş ihlal sürecinin, Kavala’nın tutukluluğunun işadamını susturmayı amaçladığı yönündeki karar nedeniyle açıldığını açıklamıştır. Karakaş, “Türkiye hiçbir zaman bu sistemden dışlanmamalı. Bu sistemden faydalanmalıdır” demiştir.
Avrupa Konseyi sözcüsü, üst düzey Konsey temsilcilerinin, üye devletlerin AİHM kararlarını uygulama konusundaki bağlayıcı yükümlülüğünün altını defalarca çizdiklerini açıklamıştır. Reuters’a konuşan bir diplomatik kaynak ise, Avrupa Konseyi’nin kurumsal yapısına Ankara’nın sıkı sıkıya bağlı kalmaya devam ettiğini söylemiş ve Komite’nin tüm diyalog yollarını tüketmeden aceleci davrandığını savunmuştur.
Türkiye yönünü Şanghay İşbirliği Kuruluşu gibi Batı karşıtı kuruluşlara çevirirse, Batı dünyasından kopar ve kendini dalgalı denizlerde sallanan bir sandalın içinde bulur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Başbakan iken Rusya ziyaretine atıfta bulunarak Vladimir Putin’e “Zaman zaman bize takılıyorsun. AB’de ne işin var diyorsun. O zaman ben de şimdi size takılayım. Hadi gelin bizi Şangay Beşlisi’ne dahil edin, biz de AB’yi gözden geçirelim” demiştir ama bu bir şakadır. Başbakan Erdoğan 18 Temmuz 2012’de Moskova’da Putin’e, “Zaman zaman bize takılıyorsun. AB’de ne işin var diyorsun. O zaman ben de şimdi size takılayım. Hadi gelin bizi Şanghay Beşlisi’ne dahil edin, biz de AB’yi gözden geçirelim şeklinde bir latife yaptım” demiştir.
Türkiye bir NATO ve OECD üyesidir, AB ile gümrük birliğini gerçekleştirmiş ülkedir. ŞİÖ’ye üye olabilirsiniz ama önce NATO ve OECD’den çıkmanız, AB ile olan gümrük birliğini sonlandırmanız gerekir.
Bu şuna benzer. Türkiye Cumhuriyetinde mevzuat değişmeden bir kişi iki kere resmi nikah yaparak evlenemez. Eğer çok istiyorsa, önce eşinden boşanmalıdır.
Bu sebeple Türkiye ŞİÖ girmek istiyorsa tüm batılı kuruluşlardan ayrılmak zorundadır. Türkler Orta Asya’dan çıkarak Doğuya (Çin’e değil) Batıya yönelmişlerdir. Türkiye’nin dışında hiçbir Müslüman ülke AB dışındaki tüm Avrupalı kuruluşlara üye değildir. Şanghay ruhu Türkiye’yi nasıl etkiler sorusuna yıllar önce büyük önder Mustafa Kemal Atatürk 29 Ekim 1923 tarihinde şu cevabı vermiş ve noktayı koymuştur:
“Memleketimizi asrileştirmek istiyoruz. bütün çalışmamız Türkiye’de asri binaenaleyh batılı bir hükümet vücuda getirmektir. medeniyete girmek arzu edip de Batı’ya yönelmemiş millet hangisidir?”
Lucius Annaeus Seneca “Hangi Kapıya Yöneldiğini Bilmeyen Hiçbir Zaman Uygun Esen Rüzgarı Bulamaz” (ignoranti quem portum petat nullus suus ventus est) derken haklıydı. Çünkü, yöneldiğiniz kapıyı bilmezseniz, hiçbir zaman uygun esen rüzgarı yakalayamazsınız. Ama bazen kapıyı bulmanız yeterli olmayabilir. Çünkü rüzgar eğer tersten eserse, sizi uygun olan kapıya değil, istemediğiniz bir kapıya yönlendirebilir.
Yazıları posta kutunda oku