Boğaziçi Zirvesi kapsamında düzenlenen ‘Alternatif Turizm ve Yatırım Fırsatları’ paneline katılan Serv Otel Yönetim Kurulu Üyesi Ayla Heyfegil Antalya ve Akdeniz çanağı ile her şey dahil sisteminin önemine dikkat çekti. Uluslararası zincirlerin her şey dahil sistemine girmeye başladığını kaydeden Heyfegil “Hyatt Otel Grubu Amerika’da ‘Ben resortlarla çarpışamıyorum. Her şey dahil çok talep gören bir şey bana bunu birinin öğretmesi lazım’ diyerek her şey dahil işini bilen bir kurumu satın aldı. Accor Grubu’da Rixos’u satın aldı. Şu anda Accor alt markalarını her şey dahile çeviriyor. Çünkü artık müşteri ne ödeyeceğini baştan bilmek istiyor. Bu en düşük bütçelide de en yüksek bütçelide de böyle.” değerlendirmesini yaptı.
Alternatif turizmin aslında artı ne imkânlar verildiği ile ilgili bir şey olduğunu öne süren Ayla Heyfegil “İçerisinde kültürü, sporu, sanatı, gastronomiyi koyuyor musunuz? Bu konuda Michelin çok önemli bir şey Türkiye için. Bunun bugün olması da demek ki birilerinin buna anca vakit bulmasından kaynaklı. Ama bir yatırımcı hiçbir zaman bu senenin işini yapmaz. Hep 10-20 senenin müşterisine hitap edecek ürün yapar. Bunu yaparken de o kültürün bir parçası olmak çok önem taşıyor.” dedi.
Türkiye’nin 1000-1500 yataklı otelleri ve turizm alt yapısının olduğunu anlatan Heyfegil, yatırımcıların şimdi bunların içine lokal değerleri yerleştirmeye kafa yorduğunu söyledi. Alternatif turizmin otellerin değil, destinasyonların içerisinde yaratılması gerektiğini ifade eden Serv Otel Yönetim Kurulu Üyesi değerlendirmelerine şu sözlerle devam etti:
Bu işin içerisine kültürü katmamız gerekiyor. Antalya’ya gelen neden Kapadokya’ya da gitmesin? Bu programları üretmemiz gerekiyor. Yeni jenerasyon diyor ki ‘İstediğimi istediğim yerde, istediğim zaman yapabilmem lazım. Çok para harcamak istemiyorum benim bir limitim var ve bu tüm limit içerisinde dünyayı gezmek istiyorum.’ Bizim aslında bundan sonraki süreçte altyapımızı ve kaynağımızı nasıl ön plana çıkarırızı düşünmemiz gerekiyor.
Bir de yeni olarak turizm rezidansları var. Aslında insanlar eskiden kısa bir süre tatile gitmek için tüm yıl çalışıyordu. Artık bu da değişti. Dijitalleşmeyle birlikte artık insanlar 3-4 ay gelip hem tatil yapmaya hem de çalışamaya başladı. Kapasitemizin bir kısmını bu turizm rezidansı denen şeylere dönüştürerek insanların orada belki de 12 ay kalmasına müsaade etmemiz lazım. Bunu bize pandemi öğretti. İspanya’nın yüzde 20 kapasitesi turizm rezidansıdır. Onlar bunun ekmeğini pandemide yediler.
Bu yüzden ileride ben otel rezidansları görüyorum, lokalizasyonu görüyorum. İnsanlar sırf otelde kalmayacak, dışarıya çıkacaklar, müzeleri gezecekler ve bölge halkının gittiği lokantalara gitmeye başlayacaklar. Sadece belli bölgelere değil bütün Anadolu’ya yayılmış bir turizm görüyorum.
Otel zincirlerinin Türkiye’de bu kadar büyümesinin sebebi potansiyeli görmeleri. Fakat unutmayın ki otel zincirleri içeri para koymuyor. Yani günün sonunda genel müdür maaşı da sizden otelin inşaatı da. Bunun için otel zincirlerinin ellerinde çantayla bu kadar markayı veriyor olmalarını avantaj olarak görüyorum.
Turist, Dünya’da Hilton nerede var diye baktığı zaman Türkiye’de de varmış diyor. Güven problemi varsa ve Türkiye’ye ilk defa geliyorsa bu onun için bir güven oluyor. Bir taraftan dezavantajı da var bu durumun. Riskleri yok. Her tarafa tabela çakmaya başladıkları zaman yanlış projelere de tabela çakmış hale geliyorlar. O zaman da bizim kültürel altyapımızın dışına çıkıyor. O yaptığı Hilton’u da oraya özel bir şekilde yapmıyor. Önemli olan kazanacağı para.
O nedenle şuna bakmamız lazım: Ana riski yatırımcı alıyor. Belirli bir dönemde yatırımın geri dönmesi çok önemli. Bu nedenle yatırımı toplu hareketlerle yapmalıyız. Oraya uçağın tur operatörü tarafından getirilmesi lazım. Yatırımcıların en büyük riski sezonsallık. Bugün Antalya, Bodrum 7-8 aya çıktı, Çeşme’nin esas sezonu 45 gün, 3 aya çekmeye çalışıyoruz. Kayak merkezleri sadece kışın. Buradaki esas olay yatırımın süresini uzatmak. Bunu alternatif turizmle çeşitlendirerek uzatmak gerekiyor. Ben Antalya’da kayak da yapabilirim, kongre de yapabilirim. Yabancı markaları para getirmeye teşvik ediyoruz şu anda. Ellerini yavaş yavaş taşın altına koyduklarını ve çok ciddi paralarla bunu yaptıklarını görüyoruz. Ama diyoruz ki bizim şartlarımızla ve bizim istediğimiz şekilde buraya yatırım yapıp bizimle birlikte büyümen lazım. Öbür taraftan yatırımcılara diyoruz ki ‘Sen sadece kendi otelin olarak düşünme, kendi bölgen olarak düşün.’
Almanya ve İngiltere yapılan bir kongrede en büyük markalar ve en büyük yatırımcılar tartışırlar. 2-3 senedir biz krizden çıkmıyoruz. Bu Türkiye’ye niye bir şey olmuyor olsa da nasıl buraya çıkıyor diye. Pandemiden en süratli çıkmayı başaran ülke Türkiye oldu. Çünkü bunun sebebi yatırımcılarımız çok dirayetli olması. Yaratıcı fikirler buluyor o market kapandıysa diğer markete gidiyor. Özellikle Rusya’dan gelen turist sayısı mutlu edici bir şey. Bu çalışma olmasaydı belki de gelmezlerdi..
Markaların şöyle bir avantajı var. Mesela insanlar Türkiye’ye gidiyorum demiyor Bodrum’a gidiyorum diyor. Dünyaca ünlü markaların orada yer alması haritada sizi bilinir kınıyor. Bu sadece yabancı markalarda değil Türk markalar için de aynı durum geçerli. Mesela bugün bir Limak dediğiniz zaman onun da ayrı bir kitlesi ve bir müşterisi var.
Çok güzel bir panel dinledik. Türkiye kendi başına bir markadır. Üzerine artı ürünler, markalar koyuyorlar. Bu hiçbir zaman da bitmeyecek dediler. O nedenle yerli ve yabancı yatırımcıyı çok göreceğiz. Yatırımcılarımızı küstürmememiz gerekiyor. Bu konuda TGA’nın destekleri de önemli. Burada parayı verenin ve canı yananın desteklenmesi gerekiyor.”