Vahdettin, Anadolu’ya gönderdiği Mustafa Kemal’e kaç lira vermişti?(*)

Mustafa Kemal Paşa’nın, Anadolu hareketini örgütlemek üzere Vahdettin tarafından Anadolu’ya gönderildiğini, Mustafa Kemal ve maiyetini Samsun’a ulaştırmak için “Bandırma” isimli, dönemin en modern gemisini kendilerine tahsis ettiğini iddia edenler var. Bunlar, ayrıca padişahın, bu iş için Mustafa Kemal Paşa’nın uhdesine çil çil altınlardan, demet demet banknotlardan oluşan yüklüce bir para tahsis ettiğini de iddia ederler. Öyle ya; aksi bir hareket, koskoca halife padişahın şanına yakışmazdı!

Yard. Doç. Dr. Ali Güler’in yapmış olduğu araştırmaya göre; Mevlânzâde Rıfat’ın yazdıklarından veya bazı hanedan üyelerinin anlattıklarından hareketle bu konuda abartılı rakamlar verenler bulunmaktadır. Mevlânzâde Rıfat’ın anlattıklarına katılan Kadir Mısıroğlu’na göre; Padişah örtülü ödenekten 40 bin lira vermiştir Mustafa Kemal Paşa’ya. Mustafa Kemal Paşa’yı Anadolu’ya Vahdettin’in gönderdiğini iddia eden yeğeni Şehzade Mahmut Şevket Efendi’ye(Sultan Abdulaziz’in oğlu Mehmet Seyfeddin’den torunu) göre; Vahdettin Mustafa Kemal Paşa’ya 400 bin altın lira yardımda bulunmuştur. Bir iddia da Sultan Vahdetin’in, Çengelköy’de duran değerli atlarını satarak, bu satıştan elde edilen parayı, İngilizlerden gizli olarak Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarına verdiğidir. Padişahın yaverlerinden Miralay Zeki Bey’in anlattığına göre Vahdettin, Dâhiliye Nazırı Mehmet Ali Bey ve Polis Müdürü Cahit Bey vasıtasıyla Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının masrafları için 25 bin altın lira vermiştir. Başka bir iddia ise Vahdettin’in kendi kesesinden 40 bin altın lira, devlet bütçesinden de 360 bin altın lira olmak üzere 400 bin altın lira ve 400 bin kâğıt lira verildiği iddiasıdır. Atatürk’ün Samsun’a çıktığı günlerde Dâhiliye Nazırı olarak görev yapan Mehmet Ali Bey’in, yurtdışına çıktığı günlerde Paris’te hatıralarını yayınladığı La Republigue Enchene (Zincirlenmiş Cumhuriyet) isimli gazetede, 9. Ordu Kıtaları Müfettişi Mustafa Kemal Paşa’ya Samsun’a giderken 25 bin lira verdiğine dair bir belge neşrettiği ifade edilmektedir.(1)

Ali Güler, konunun uzmanlarının, devletin o günkü bütçe imkânları, o miktardaki altın paranın ağırlığı ve İngiliz kontrolü gibi sebeple dikkate alındığında; bu miktardaki bir paranın Mustafa Kemal Paşa’ya verilmiş olmasının, bir başka deyişle bu miktar bir paranın Anadolu’ya götürülmesinin mümkün olmadığını dile getirdiklerini söylemektedir. Gerçekten de bir altın liranın 7.2 gr. geldiği ve 400 bin altın liranın yaklaşık 3 ton altına (2.880 kg) denk geldiği düşünülürse(2), bu miktardaki bir paranın Samsun-Havza-Amasya-Erzurum-Sivas-Kırşehir-Ankara güzergâhında taşınmasının o günkü şartlarda mümkün olmadığı ortadadır.

Üstelik buna ilave bir de 400 bin lira kâğıt para söz konusudur. Eğer böyle bir paranın padişah tarafından Mustafa Kemal Paşa’ya verildiği iddiasının doğru olduğunu kabul edecek olursak, o zaman sırf bu miktardaki bir parayı taşımak için Mustafa Kemal Paşa’nın maiyetinde sürekli olarak bir bölük askerin bulunuyor olması gerekirdi ki; bu konuda hiçbir bilgi, belge veya rivayet yoktur kaynaklarda. 

Zaten Necip Fazıl Kısakürek de kitabında, Sultan Vahdettin’in, Mustafa Kemal’e para yardımında bulunduğunu, mütareke döneminde Padişahın çok yakınında bulunan Ali Nuri (Okday) Bey’e, doğrulatamadığını ve adı geçenin kendisine “Bilmiyorum” şeklinde cevap verdiğini söylüyor(3). Filozof Rıra Tevfik de kitabında “…yine o sıralarda işitmiştim ki; Mustafa Kemal Paşa’nın elinde avucunda büyük bir para yokmuş…” demektedir.(4)

Necip Fazıl’ın şifa bulmaz bir Atatürk ve Cumhuriyet muhalifi, Rıza Tevfik Bölükbaşı’nın da Milli Mücadele karşıtı olarak Lozan Antlaşması gereğince genel af dışında bırakılan(5) ve 23 Nisan 1924 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile 150 kişilik “Vatan Hainleri” listesine konulduğu ve 1 Haziran 1924 tarihli kararname ile diğer kişilerle birlikte hakkında sürgün kararı verildiği(6) (o tarihlerde zaten yurtdışındadır) dikkate alınırsa; bu ikilinin söylediklerine itibar etmekte fayda vardır. Yani Atatürk düşmanlarının, Atatürk lehinde olmak üzere geçerli bir yalan bulamamanın verdiği çaresizlik içinde söylediklerini doğru kabul etmek zorundayız.

Ancak şurası muhakkaktır ki; madem Mustafa Kemal, 9. Ordu Müfettişi sıfatıyla, yani devlet adına resmi görevle Anadolu’ya gönderildi ve maiyetine bir grup subay verildi, şu halde uhdesine bir miktar para verilmesi de hayatın olağan akışına uygundur ki; bize göre bu konuda en makul rakam, dönemin Dahiliye Nâzırı Mehmet Ali Bey’in verdiği rakam olan 25 bin liradır. Bu paranın altın lira mı yoksa kâğıt para mı olduğu konusunda net bilgi vermiyor Ali Güler. Bir yerde 25 bin altın lira derken(7) bir başka yerde sadece 25 bin lira demektedir.(8) Eğer bu miktar para, altın lira idiyse 180 kg. eder ki; bunun taşınması ve hıfzı bile başlı başına bir iştir o günkü şartlarda.

Bizim kanaatimiz, Mustafa Kemal Paşa’ya padişahın emriyle resmi işlerde kullanılmak üzere bir miktar para verildiği ve bu paranın kâğıt para olduğu yönündedir. Bizi böyle düşünmeye iten ise Falih Rıfkı Atay’ın vermiş olduğu şu bilgidir: “Mustafa Kemal Ankara’ya geldiği vakit 1200 lirası kalmıştı. Bu da müfettişliğe verilen 20.000 liranın artığı idi. Sonradan Diyanet İşleri Başkanı olan (Ankara Müftüsü) Rıfat Hoca tüccarlardan 6.000 lira toplayarak kendisine vermişti. Para bulmak, bu küçücük sermaye ile kurulan devleti beslemek daima çetin bir mesele olacaktı.“(9)

Şimdi de isterseniz Atatürk’ün en yakınında bulunan adamlardan Mazhar Müfid Kansu’ya kulak verelim; bakalım Vahdettin Mustafa Kemal Paşa’ya 400 bin altın lira ve 400 bin kâğıt lira vermiş mi? Şu anlatı Mazhar Müfit Kansu’ya aittir ve Mustafa Kemal ile arkadaşlarının Ankara’ya geldikleri ilk günlere şahitlik etmektedir:

“Bir de geçinmek para meselesi bizi sıkmaya başladı. Ekmekçiye bile verecek paramız kalmamıştı. Mustafa Kemal Paşa ile bu ciheti görüşürken bulduğum çareleri eskisi gibi kabul etmedi ve yarı geceye kadar hep düşündükse de, para tedariki hususunda bir karar ve neticeye vasıl olamadık. Çünkü bankalardan ve müessesattan (kurumlar) ödünç bile olsa para almayı Paşa’ya bir türlü kabul ettiremedim. Ne yapacaktık? Benim bir kürküm vardı. Erzurumlu Nafiz Bey’e müracaatla sattırılmasını rica ettim. Nafiz Bey, ‘Ocak ayı içindeyiz ne giyeceksin!’ diye ısrar ettiyse de bu ısrar ne olursa olsun kulağıma giremezdi, aç mı kalacaktık, nihayet onu da sattık. Kimsede satılacak bir şey kalmadı. Paşa ile bu hususta bir çare bulamayarak, ‘hele bakalım sabah olsun yine düşünürüz’ deyip odalarımıza çekildik.

Ankara’ya geldiğimiz zaman hemen bir hafta kadar bizi belediye iaşe etti. Fakat bu aylarca devam edemezdi. Velhasıl çaresizlik içinde veyahut para bulmak kabil iken Paşa’nın bu bulunan çarelere bir türlü muvafakat etmemesi yüzünden muzdarip bir halde idik. Sabah oldu, gece düşünmekten uyuyamamış olduğumdan yatağımda istirahat halinde iken kapı vuruldu.

İçeri giren zat Müftü Efendi’nin (Rifat Börekçi) geldiğini söyledi. Eyvah şimdi Müfü Efendi’ye kahve ısmarlamak lazım, kahve var ama şeker yok, benim iki parça şekerim var, onu da masanın gözüne saklamıştım. Ya şekerli kahve isterse? Ya sigara da vermek lazım gelirse? Çünkü şeker çok pahalı idi. Herkes şekerini kendi tedarik edecek emri verilmişti. Fakat onu tedarik edecek kimde para vardı ki?

– Paşa’ya haber veriniz dedim.

– Paşa size gönderdi. Paşa ile görüştüler dediler.

– Peki buyursunlar.

-Müftü Efendi odama girdi. Oradaki yuvarlak ve küçük masanın kenarında bir iskemleye oturdu.

– Müftü Efendi, zannıma göre kahve içmezsiniz, değil mi? dedim.

– Evet içmem dedi.

– Sigara?

– Onu da kullanmam cevabını verdi.

Halbuki Müftü Efendi kahve içerdi, fakat biz buna meydan vermemek için sualde bulunduk. Derhal vaziyeti anladı ve ‘içmem’ dedi tebessüm ederek.

– Sizin biraz sıkıntıda olduğunuzu öğrendik az da olsa yardımda bulunmayı vazife bildik dedi.

– Bundan bir şey anlayamadım. Yatağın karşısında duran küçük kasayı göstererek, paramız var dedim. Halbuki kasa mevcudu 48 kuruştan ibaretti. Müftü Efendi bu sözümü dinlemedi bile cübbesinin altından bir torba çıkardı; içindeki kâğıt paraları saymaya hazır bulunuyordu.

– Müftü Efendi teşekkür ederim amma önce Paşa ile bu hususta görüşmeniz iyi olur dedim.

– Görüştüm Kasa Mazhar Müfit’tedir ona veriniz dediler.

– Pek âla.

Müftü Efendi parayı birer birer saymaya ve masanın üzerine koymaya başladı, yüz, iki yüz, beş yüzü geçti nihayet tam bin lira kâğıt para saydı. Ben de yataktan kalkarak paraları aldım ve kasaya koydum.

Bunun üzerine emirberi çağırdım ve iki şekeri uzattım; bize birer kahve pişir emrini verdim. Müftü, zaten vaziyeti anlamış olduğundan güldü:

-Şeker pahalı, hesap lazım, size de gelen giden çok, başa çıkılmaz, değil mi? Diye latifeleşti. Kahveler içildi.

Muhterem Müftü Efendi çıktı, gitti; ben de paranın miktarını derhal Mustafa Kemal Paşa’ya haber vermek üzere odadan çıktım.

Paşa’yı odasının kapısı önünde bir habere intizar (bakar) vaziyette gördüm. Bana ‘ne kadar?’ dediler. ‘Bin’ dedim. Odasına girdik.

-Gördün mü? Akşam ne kadar sıkılmıştık, bu hatıra gelir miydi… Allah bize yardım ediyor dedi. Ben de:

-Evet, kul sıkışmayınca, Hızır yetişmez dedim.

-Şimdi Hızır’ı filan bırakalım, masraf ve varidatı tanzim et! Dediler.

-Her şeyden evvel bugün öğle yemeğinde size bir ziyafet çekeceğim, çoktan beridir et gördüğüm yok. Şimdi emir verip on kıyye pirzola aldıracağım(1 kıyyenin 1282 gr. olduğu düşünülürse, Mazhar Müfit, yaklaşık 13 kg. pirzola aldıracağını söylemiş oluyor). Ancak yeter, bir de irmik helvası.

Mustafa Kemal Paşa, ‘israfa başlamayalım’ dedi.

-Bir defaya mahsus, yarın yine çorba ve bulgur pilavına avdet ederiz (döneriz) cevabını verdim.

Müftü Efendi’nin getirdiği bu parayı memleketin eşrafı aralarında toplamışlar, bizim parasız kaldığımızı anlamışlar. Müftü Efendi ile göndermişler, cümlesine teşekkürlerde bulunduk. Müftü Efendi’yi Mustafa Kemal Paşa çok severdi; yalnız bu para için değil, İstanbul’un ‘hurûc-ı alessultan’ (padişaha karşı ayaklanma gerekçesiyle verilen) fetvasıyla idamımıza hüküm verdiği zaman, bunu cerh (ortadan kaldıran) ve reddeden bir fetvayı Müftü Efendi de topladığı ulema ile müzakere ederek vermişti. Paşa da Rıfat Efendi’ye Diyanet İşleri Reisi iken her hafta yaver gönderir, bir arzusu olup olmadığını sordururdu. Resmi otomobili yok iken, bir otomobil tahsis etmişti. Mücadele-i Milliye’de büyük hizmeti görülen Rıfat Efendi’yi burada rahmetle yâd edelim.

Elimize para geçtiği gün öğle yemeğindeki pirzoladan, helvadan, Paşa’dan başka kimsenin haberi yoktu. Bermutat (her zaman olduğu gibi) çorba içildi. Paşa, Doktor Refik Bey’e (daha sonraki yıllarda başbakanlık da yapacak olan Refik Saydam), ‘canım doktor, kalori alamıyoruz. Mazhar Müfit Bey bizi, corba ve bulgur pilavı yedire yedire öldürecek’ diye her zamanki gibi bir şaka yaptı. Refik bey; ‘Evet efendim, bizi kalorisiz bırakıyor, kasada para dolu, bu böyle olur mu?’ cevabını verdi.  O dahi kasamızda daima para dolu olduğunu zannediyordu. Pirzola gelince, Doktor Refik Bey: ‘Nasıl olmuş da bugün paraya kıyabilmiş?’ dedi. Biz paşa ile gülmeye başladık; o sabah Müftü Efendi’nin getirdiği paradan başkalarının haberi yoktu.

Müftü Efendi para getirmemiş olsaydı bugün de yarın da çorbadan başka bir şey göremezdik. Pirzola yenildikten sonra sofrada Paşa’nın karşısında oturan A.Rüstem Bey bir sigara yaktı. Paşa: ‘Acele etme Rüstem Bey, pirzoladan başka daha neler var, bugün fevkalâde…’ dedi. Rüstem Bey, ‘Sizden müsaade almaksızın sigara içmeyi edebe muvafık görmeyerek bu ihtarda bulunuyorsunuz. Halbuki yemek arasında sigara içilmesine siz nice vakitten beridir müsaade ettiniz ve hep içilmekte iken, bugün neden ayrıca müsaade almaya lüzum görüyorsunuz? Cevabıyla sertlendi.

Paşa ‘Canım, yemek sırasında sigara içilmesini ancak iştahamızın kapanarak az yemek yememiz için usül ittihaz etmiştik(usül haline getirmiştik). Bugün ise etten başka helvamız da var, onun için sigara ile iştahamızın kapanmaması için sigara içmekte acele etmeyiniz’ dedim, cevabıyla şakada bulundu. Osmanlı Devleti’nin eski Washington Büyükelçisi olan Rüstem Bey’i bu cevap tatmin etmeyerek hiddete sofradan kalkıp gitti…”(10)

Nasıl? Mazhar Müfit Kansu’nun anlattıklarında, Sultan Vahdettin tarafından İstanbul’dan ayrılmadan önce Mustafa Kemal Paşa’ya verildiği söylenen 400 bin altın lira ile 400 bin kâğıt liradan hiç iz var mı? Üstelik, Mustafa Kemal ile Vahdettin arasında geçen ve o miktarda paranın verildiği söylenen görüşmenin tarihi ile Mazhar Müfit Kansu’nun anlatmış olduğu hadisenin tarihi arasında muhtemelen henüz bir yıl bile geçmemiştir! Ancak konu Atatürk’e saldırmak ve cumhuriyet düşmanlığı olunca, at atabildiğin kadar, nasıl olsa yiyen birileri bulunmaktadır bu topraklarda. Ne de olsa karbonhidrat ağırlıklı beslenen bir toplumuz(11).

Atatürk, din üzerinden kendisine saldıranlara ve ölümünden sonra saldıracaklara, ayrıca din üzerinden kendilerine şahsi ikbal ve menfaat sağlamak isteyenlere ve isteyeceklere bir cevap ve bunlarla mücadele edeceklere de bir tavsiye olmak üzere şöyle demiştir:

“Dinden maddi menfaat temin edenler, iğrenç kimselerdir. İşte biz, bu vaziyete karşıyız ve buna müsaade etmiyoruz. Bu gibi din ticareti yapan insanlar, saf ve masum halkımızı aldatmışlardır. Bizim ve sizlerin asıl mücadele edeceğimiz ve ettiğimiz bu kimselerdir.”(12)

Vefatının 84. Yılında Büyük Atatürk’e ve onunla omuz omuza mücadele vererek bu toprakları bize miras bırakan kahramanlara Yüce Tanrı’dan sonsuz rahmetler diliyorum. Kabirleri ışıkla dolsun, ebedi mekânları cennet olsun…

09 Kasım 2022

_____________

* Bu makale, “ATATÜRK SAVUNMASI-Gazi Bir Önder İçin Apolocya” isimli yayınlanmamış eserimizden istifade ile oluşturulmuştur.

1- Yrd. Doç. Dr. Ali Güler, Atatürk ve Beytülmâl, Halk Kitabevi Yayını, İstanbul, 2016, s. 59-61. Birinci Parantez tarafımızca konulmuştur.ö.s.

2- Ali Güler, age, s. 62-63.

3- N.Fazıl Kısakürek, Sultan Vahidettin, İstanbul, 1975, s.188-189’dan aktaran Ali Güler, age, s. 62.

4- Rıza Tevfik, Biraz da Ben Konuşayım, İletişim Yayınları, İstanbul, 1993, s..54’ten aktaran Ali Güler, age, s. 62.

5-Anlaşılacağı üzere; Türkiye’de yaşayan azınlıklara ilave olarak, Padişah yanlıları,  Milli Mücadele karşıtları ve muhtemelen işgalci güçlerle işbirliği yapan kimi soysuzlar da, Türkiye’deki geleceklerini garanti altına almak için İtilaf Devletleri nezdinde girişimlerde bulunarak Lozan’da Türk Murahhas azaları ve yeni Türk hükümetine baskı yaptırmak suretiyle af kapsanına alınmalarını istemişlerdir. Türk tarafı ise ihanetleri sabit olan 150 kişi dışında kalanları affedeceğini kabul etmiştir.

6-Prof.Dr. Ekrem Buğra Ekinci, “Yakın tarihimizin acı bir sayfası: 150’likler” başlıklı yazısı,

7-Age, s.60.

8-Age, s.61.

9-Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Pozitif Yayınları, Ankara, 2004, age, s. 266.

10- Naşit Hakkı Uluğ, Hemşerimiz Atatürk, 3.Baskı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1997, s.68-73. Parantez içi açıklamalar tarafımızca yapılmıştır.ö.s. Rüstem Bey, heyecanlı mizacı ile tanınmıştı. Bir iddiaya göre; Çankaya Köşkü sofrasındaki bir tartışma nedeniyle (sanırım Mazhar Müfit’in anlattığı yukarıdaki tartışma), Mustafa Kemal Paşa’yı düelloya davet etmiştir. Bu sebeple de “Atatürk’ü düelloya davet etmiş tek kişi” olarak anılır.  Alınganlıkları sebebiyle zamanla Mustafa Kemal’in yakın çevresinden kopmakla birlikte Mustafa Kemal’in kendisine olan ilgisi kesilmemiştir.

11- Yapılan bilimsel araştırmalara göre; yüksek karbonhidrat tüketimine dayalı Atkins diyetinin beyni küçülttüğü ortaya çıkmış. New York`ta bulunan Mount Sinai Tıp Merkezi`nde yapılan araştırmaya göre; zengin karbonhidrat diyeti yapanların beyninde diğer diyet yapan insanlara göre yüzde 5 civarında bir daralma gerçekleşiyor. Yüksek karbonhidrat beynin hafıza bölümünün gelişmesini engelliyor. Bu daralmanın sonucunda Alzheimer gibi hastalıklar baş gösterebiliyor. Bkz. &

12- Kılıç Ali, Atatürk’ün Hususiyetleri, s, 116’dan aktaran Harika Yamak, Atatürk’ün Din Anlayışı, Halk Kitabevi Yayını, İstanbul, 2015, s. 37.

Mustafa Kemal Paşa'nın, Anadolu hareketini örgütlemek üzere Vahdettin tarafından Anadolu'ya gönderildiğini, Mustafa Kemal ve maiyetini Samsun'a ulaştırmak için "Bandırma" isimli, dönemin en modern gemisini kendilerine tahsis ettiğini iddia edenler var. Bunlar, ayrıca padişahın, bu iş için Mustafa Kemal Paşa'nın uhdesine çil çil altınlardan, demet demet banknotlardan oluşan yüklüce bir para tahsis ettiğini de iddia ederler. Öyle ya; aksi bir hareket, koskoca halife padişahın şanına yakışmazdı! - 19 mayis 1919 bandirma

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir