İnsanlar bu dünyada “sefil” ve “mutlu” (miserable and happy) arasında geniş bir yelpazede yaşarlar. Ekonomik olarak sefalet, büyük ölçüde yüksek enflasyondan, yüksek borçlanma maliyetlerinden ve işsizlikten etkilenir. Sefaleti azaltmanın yolu ekonomik büyümeden geçer. Her şeyin eşit olduğu varsayımıyla, büyüme güçlü, enflasyon ve faiz oranları düşük ve işsizlik asgari seviyede olduğunda kişilerin mutluluğu artar.
1960’lı yıllarda iktisatçı Arthur Okun tarafından Başkan Lyndon Johnson’a ekonominin kolayca anlaşılabilir bir anlık görüntüsünü sağlamak için “Ekonomik Hoşnutsuzluk Endeksi” oluşturulmuştur. Bu endeks, bir ülkenin yıllık enflasyon oranı ile işsizlik oranının basit bir toplamıydı. Makroekonomik göstergeler arasında yer alan enflasyon, işsizlik ve büyüme oranlarındaki değişim, ekonomik karar alıcılar için çok önemlidir. Okun’un endeksi 1999 yılında Robert Barro tarafından geliştirilmiş ve “Sefalet Endeksi” (The Misery Index) adını almıştır.
Okun endeksine GSYH’deki artış ve uzun dönemli faiz oranları da eklenerek yeni bir endeks oluşturmuştur. Ekonomik büyümedeki artışın endeks değerini düşürerek “sefaleti” azalttığı; uzun vadeli faiz, işsizlik ve enflasyon oranlarındaki artışın sefaleti artırdığı varsayımı ile endeks “Barro Sefalet Endeksi” (Barro Misery Endeks-BMI) olarak adlandırılmıştır. Değiştirilmiş sefalet endeksi; işsizlik, enflasyon ve banka kredi oranlarının toplamı, eksi kişi başına düşen reel GSYİH’deki yüzde değişimden oluşmuştur. İlk üç unsurda daha yüksek olanlar “kötü”dür ve insanları mutsuz eder. Bu kötüler, kötülerin toplamından çıkarılan bir “iyi” (kişi başına reel GSYİH büyümesi) ile dengelenir.
2000’li yıllarda Steve Hanke, endeksi ABD dışındaki ekonomilere uygulamaya başlamıştır. Barro (1970) ve Hanke’nin (2009) endeksleri, Lechman’a (2009) göre Sefalet Endeksi yoksulluğun kusursuz bir kriteri değildir. Yine de, GSYH’deki artışın endeks değerini düşürerek sefaleti azalttığı; uzun vadeli faiz, işsizlik ve enflasyon oranlarındaki artışın sefaleti artırdığı kabul edilmektedir.
Barro ve Hanke’nin endekslerine göre sefalet; yüksek enflasyon, yüksek borçlanma maliyetleri ve işsizlikten kaynaklanmaktadır. Türk ekonomisinde yüksek enflasyon da vardır, yüksek borçlanma maliyetleri de vardır, işsizlik te vardır. Bu durumda “faiz sebep, enflasyon sonuç” dememiz mümkün değildir. Lechman’a (2009) göre Sefalet Endeksi yoksulluğun kusursuz bir kriteri olmamasına rağmen, ekonomik performanstaki değişiklikleri yansıtmaktadır. Büyüme ve makroekonomik performanslarını etkileyen farklı dinamikler de göz önünde bulundurulmalıdır. Döviz kuru değişimleri ve doğrudan yabancı yatırımlardaki hareketlilik bunlardan ikisidir.
Sefalet Endeksi kalemlerinde yer alan değişkenler ile diğer makroekonomik değişkenler arasındaki bağımlılık ve etki-tepki mekanizması yok sayılmamalıdır. Türkiye gibi dış finansmana ihtiyaç duyan ve cari açıkla mücadele eden bir ülkede döviz kurundaki artış, enflasyonu tetiklemektedir. Bu durum, faizleri revize etme zorunluluğu ile birlikte yabancı yatırımlar için risk unsurunu da beraberinde getirmektedir.
Murphy’e (2016) göre Sefalet Endeksi, hükümet politikalarının bilimsel olarak tartışılmasını sağlamaktadır. 1970’li yıllarda stagflasyon olgusu ile birlikte yaygınlık kazanan endeks, değişen ekonomik şartların insanlar üzerindeki etkisini ölçen bir gösterge olmuştur. Ekonomik olmayan pek çok faktörün endeksi oluşturan kalemlere etkisi yok sayılmamalıdır. Askeri harcamalar, eğitim seviyesi, siyasi istikrar, işsizlik oranı; fiyatları ve borçlanma maliyetini etkileyen önemli faktörlerdir. Ülkenin sefalet sıralamasını incelerken yatırımlar, tasarruf oranı, döviz kuru ve dışa açıklık derecesi gibi makroekonomik değişkenlerin yanında sosyo-politik yapısı da dikkate alınmalıdır. Ekonomik büyüme, işsizlik ve enflasyon oranları, makroekonomik performans için önemli göstergelerdir.
Uluslararasında karşılaştırmalar bize, insanların dünyanın neresinde sefil ya da mutlu oldukları hakkında genel bir bilgi verir. ABD’de insanlar diğer ülkelerden daha çok mu yoksa daha az mı sefil durumdadır? Bu soruya Prof. Dr. Steve H. Hanke‘nin “Yıllık Sefalet Endeksi” (HAMI: Hanke’s Annual Misery Index) cevap verir. Hanke, uygulamalı ekonomi profesörü olup, Baltimore’daki Johns Hopkins Üniversitesi’nde Uygulamalı Ekonomi Enstitüsü, Küresel Sağlık ve İşletme Çalışmaları Enstitüsü’nün kurucusu ve eş direktörüdür. Değiştirilmiş Sefalet Endeksi; işsizlik, enflasyon ve banka kredi oranlarının toplamı, eksi kişi başına düşen reel GSYİH’deki yüzde değişimdir. İlk üç unsurda yüksek olanlar “kötü”dür ve insanları mutsuz eder. Bu kötüler, kötülerin toplamından çıkarılan bir “iyi” (kişi başına reel GSYİH büyümesi) ile dengelenir. Daha yüksek bir HAMI puanı, daha yüksek bir sefalet seviyesini yansıtır.
HAMI, 156 ülkeyi kapsar. Ekonomik açıdan yaşanabilecek dünyanın “en iyi” ve “en kötü” ülkelerin yıllık sıralamasıdır. Ortalama bir vatandaşın ekonomik durumunu göstermek amacını güder. Mevsimsellik etkisi arındırılmış işsizlik oranı ve yıllık enflasyon oranının toplanmasıyla hesaplanan Sefalet Endeksi’ne yıllar içinde yeni göstergeler eklenmiştir.
Sefalet Endeksi, kavram olarak basittir. Denklem, işsizlik oranını, enflasyon oranını ve banka borç verme oranını toplar, ardından kişi başına reel GSYİH’deki yüzde değişimini çıkarır. Çoğu gelişmiş ülke için sefalet endeksi çok iyi 0,00 ile makul 20,00 arasındadır. Bununla birlikte, aşırı durumlarda bir ülkenin sefalet endeksinin negatif bir sayı olduğu kadar iyi puan alması da mümkündür 2020 yılında Guyana’da petrol rezervleri keşfedildikten sonra bu keşif kişi başına GSYİH’de yüzde 25’lik artış yaratmıştır ama sefalet endeksi – 3.3 olmuştur.
Hanke Sefalet Endeksi HAMI, sağlıklı ekonominin ülkenin sakinlerinin günlük yaşam kalitesinin güçlü bir göstergesi olduğu ekonomiye odaklanır. Hanke’nin katkılarıyla “World’s Most Miserable Countries”, “Miserable Index”, “Hanke’s Annual Misery Index” olarak “Dünya Sefalet Endeksi” Cato Institute tarafından yayınlanmaktadır. ) Cato Enstitüsü, merkezi Washington D.C.’de bulunan bir düşünce kuruluşudur. 1974 yılında Ed Crane, Murray Rothbard ve Charles Koch tarafından “Charles Koch Vakfı” olarak kurulmuş, 1976 Temmuz’unda adı Cato Enstitüsü olarak değiştirilmiştir.
Cato Institute, endeks sıralamasıyla birlikte ülke puanlarını en çok etkileyen faktörleri de kamuoyuna açıklamaktadır. Endekste sıralamanın yükselmesi, ülkede sefaletin arttığını, ekonomin kötüye gittiğini göstermektedir.
Hanke Sefalet Endeksi, sağlıklı ekonominin ülkenin sakinlerinin günlük yaşam kalitesinin güçlü bir göstergesi olduğu ekonomiye odaklanır. Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Endeksi (HDI) ise tüm yaşam yaklaşımı için yarım düzine veya daha fazla kategoride çok çeşitli ölçümlere dayanır. Hanke, yıllık Sefalet Endeksi’nin 2021 değerlendirmesinde Türkiye’yi izlenen ekonomi politikaları açısından eleştirmiş ve bu politikaların TL’yi batırdığını şöyle açıklamıştır: “Bugün, TÜİK #Turkey ‘nin resmi Mart 2022 enflasyonunu %61,14/yıl olarak açıklandı. TÜİK gerçek enflasyon oranına yaklaşıyor, ancak hala gerçeğin altında kalıyor. Bugün Türkiye’nin gerçek enflasyonu #inflation %94/yıl olarak ölçüyorum. Bu, TÜİK oranının 1,5 katından fazla.”
Sefalet Endeksi’nde Türkiye Avrupa ülkeleri arasında ilk sırada yer almış, 2014 yılından sonra olumsuz bir eğilim içine girmiştir. 2013 yılında 32,7 puan ile 108 ülke içerisinde 13. sırada olan Türkiye’nin bir yıl sonra puanı 29,4’e gerilemiş ve 22. sıraya düşmüştür. 2018 yılında 53,3 puan ile 95 ülke içinde 5. sırada yer almış, 2019 yılında endeks puanı düşmüştür ama sıralamasında gerileme olmamıştır. Hanke’ye göre, işsizlikteki artış, geliri olmayan insan sayısında artışa, enflasyondaki artış ise yaşam maliyetindeki artışa işaret eder. İkisinin birleşimi ekonomik umutsuzluğu gösteriyor.
2013 yılından sonra açıklanan raporlarda Türkiye’nin endeks puanını etkileyen en önemli faktör, faiz oranı olmuştur. 2020’de yılında listenin başındaki 3827.6 sefalet endeks puanına (MI) sahip Venezuela’yı, 547.0 puanla Zimbabve, bu ülkeyi 193.9 puanla Sudan izlemiştir. Venezuela’da 2020 yılında faiz oranı yüzde 37, işsizlik yüzde 50,3 ve ekonomik daralma (negatif GSYİH büyümesi) yüzde 30,9’dur. Venezuela’nın puanı, ikinci sıradaki ülke olan Zimbabve’den yaklaşık yedi kat daha yüksektir.
Venezuela’yı olumsuz etkileyen faktör enflasyon olurken, Arjantin ve Brezilya’nın endeks puanları en çok faiz oranlarından etkilenmiştir. Sıralamada düşük puan iyi performansı gösterir. Türkiye’deki enflasyon oranı olumsuz gelişmede etkili olmuştur. Hanke’nin enflasyon oranı yüzde 94 iken (4.4.2022) resmi enflasyon oranı (Mart 2022) yüzde 61.14’tür. İkisinin arasında yüzde 33 fark vardır. Bu, TÜİK oranının 1,5 katından fazladır.
2020, Venezüella’nın bu sıfatı aldığı altıncı yıldır. 3827.6 sefalet puanı için kişi başına reel GSYİH’daki yüzde 30,9’luk artışı kolayca gölgede bırakan ülkenin yüzde 3,713 enflasyonu ve yüzde 50,3’lük işsizlik oranı göz önüne alındığında, Venezuela, öngörülebilir bir gelecek için en kötü ülkedir.
Avrupa ülkeleri içinde sefalet endeksi puanının en yüksek olduğu ülke Türkiye’dir. 2013 yılından bu yana açıklanan raporların tamamında Türkiye’nin endeks puanını etkileyen en önemli faktör faiz oranıdır. Bu yıl Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında yoksulluk açısından birinci sırada yer alırken, Afrika ve Orta Doğu’daki bazı ülkelerin de gerisinde kalmıştır. Türkiye’nin listede daha kötü durumda olan tek komşusu sekizinci sırada yer alan İran’dır. Geçen yıl Türkiye, endekste 95 ülke arasında 5’nci sırada yer almıştı.
Düşük enflasyon oranı ve düşük işsizlik oranı, düşük sefalet endeksine yol açar. Bunun arkasındaki mantık, daha fazla işsizliğin genel olarak daha az gelire yol açması ve daha yüksek enflasyonun daha yüksek bir yaşam maliyetine sebep olmasıdır. Toplumlar yüksek işsizlik oranlarına ve yüksek enflasyona sahip olduğunda, temel ihtiyaçlar için ödeme yapmakta zorlanırlar. Belirli bir yıl için sefalet endeksini hesaplamak için yıllık enflasyon oranını yıllık işsizlik oranına eklemeniz yeterlidir. İşsizlik oranının yüzde 7,2 ve enflasyon oranının yüzde 10,4 olduğunu varsayalım. Bu durumda endeks 17.6 olur.
Son söz: Sefalet; yüksek enflasyon, yüksek borçlanma maliyetleri ve işsizlikten kaynaklanmaktadır. Türk ekonomisinde yüksek enflasyon da vardır, yüksek borçlanma maliyetleri de vardır, işsizlik te vardır. Bu durumda “faiz sebep, enflasyon sonuç” dememiz mümkün değildir