Askerlikte ‘komutan’ her şey demektir.
Hele bir de ‘Genel Komutan’ olursa, artık emir demiri kesecek demektir.
Peki ama şu Arif Çetin bir genel komutan mıdır?
Bir ‘Orgeneral’ midir?
Yoksa uyuşturucu baronlarının emireri midir?
Bu zıpır candarma hakkındaki ‘dosya’ların haddi var hesabı yok.
Sadece uyuşturucu değil ama her türlü ‘mafya’ ile içli-dışlı olduğuna ilişkin istemediğiniz kadar kanıt var.
‘Devlet’in helikopteriyle, bizzat kendisinin mafya babalarının imdadına koştuğu biliniyor.
Ancak Türkiye’de her gün ve öylesine büyük alçaklık ve namussuzluklar yapılmaktadır ki, bu Arif Çetin’e sıra gelmemiş idi.
Şimdi bu zıpır jandarma komutanı, ‘ben de varım!’ dercesine, tutup müstakbel cumhurbaşkanı için ‘suç duyurusu’nda bulunduğunu açıklamaz mı?
Kendisinin önemi yok ya da onun önemi olsa olsa ancak Yaşar (son gülen iyi) Güler’inki kadar olabilir.
Zaten Hulusi Akar dahil bunların Türk Ordusu’na yaptıkları kötülüklerin hesabı sorulacaktır deyip bu konuyu geçiyorum.
Ancak bu ‘suç duyurusu’nun önemi çok.
Bu suç duyurusunun muhatabı olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun halihazırda Türkiye Cumhuriyeti’nin 13ncü Cumhurbaşkanı olduğu söylenebilir.
Yani Dr Recep artık nicedir ‘topal ördek’tir.
Yani bugünden itibaren devletin devamına ilişkin yaşamsal konularda karar ve uygulamalara girişmemesi gerekmektedir.
Oysa şaibeli ‘İçişleri Bakanı’ aracılığıyla Polis ve Jandarma’yı Kemal Kılıçdaroğlu’nun üzerine sürmekten çekinmemiştir.
Arif Çetin’in, burada, sadece ve ancak sıradan bir ‘piyon’ olmanın ötesinde bir anlamı bulunmamaktadır.
Olsa olsa kendi suçlarına bir yenisini eklemiş olabilir.
Jandarma Genel Komutanlığı, anımsanacağı üzere 15 Temmuz sonrası bu duruma düşürülmüştür.
Emniyet Genel Müdürlüğü ise, Derin Memet ve hatta daha öncesinden bu ‘haller’e sokulmuş bulunmakta idi.
Anayasal ve tamamen demokratik her ‘eylem’de, kimi polislerin bir ‘devlet memuru’ gibi değil ama ‘babasının katili’ imişcesine kadına veya çoluk-çocuğa saldırması işte tam da bu nedenledir.
Arif Çetin’le birlikte bu hasatalık jandarmaya da bulaştırılmış oldu.
Bu saptamaların ideal ‘Türk Ordusu’ ile uzaktan yakından ilgisinin olmadığını yinelememe gerek yok.
Ve müstakbel cumhurbaşakanı konusuna dönecek olursak; Kemal Kılıçdaroğlu’nun, gerçekten de Türkiye’yi A’dan Z’ye batağa sokan bu ‘hükûmet’ ve ‘hükûmet biçimi’nden kurtarabilecek ‘biricik’ kişi olduğu her geçen gün biraz daha belirginleşmektedir.
Söylemeye gerek yok ki, Türkiye’de Cumhurbaşkanığı yapabilecek kişi sayısı, beş-on değil ama onbinlerden az değildir.
Ancak ve ne var ki, içinde bulunduğumuz ‘konjontür’de Kemal Kılıçdaroğlu’ndan başka hiç kimsenin bu ‘dönüşüm’ü sağlayamayacağını da gönül rahatlığıyla ileri sürebilirim.
Sözkonsu ‘dönüşüm’ sağlanır, kurucu ilkelere bağlı yeni bir anayasa yapılır ve Türkiye’yi son yirmi ve hatta son yetmiş yılda düşürüldüğü çıkmazlardan çıkardıktan sonra, istenirse Yalova Kaymakamı bile cumhurbaşkanığına aday gösterilip seçilebilir.
Ki bu dönüşüm dönemi, istenirse iki yıl gibi kısa bir sürede tamamlanabilir.
Ancak ve ne var ki, göründüğü kadarıyla seçmenlerin %70 ve hatta %80’ini oluşturan ‘muhalefet cephesi’ de henüz bir birlik/bütünlük oluşturamamaktadır.
Altılı masa şöyle dursun Baykal’ın kızı bile bir ‘çıkıntı’lık yapmaktan çekinmemiştir.
Çok daha önemlisi ise, Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu kararlılığı ve cesaretinin bir ‘suikast’e yolaçabilecek olmasıdır.
Her gün yeni bir arı kovanına çubuk sokması ve suçlulardan hesap soracak kararlılıkta olduğunu söylemesi, ‘büyük suçlular’ı tedirgin etmektedir.
İşte Arif Çetin ve ağababalarının ‘telaş’ı bunun bir göstergesidir.
Kemal Kılıçdaroğlu’na muhalefet eden ‘siyasi’ler ise, hâlâ Türkiye’nin içine düşürüldüğü durumu gereğince anlayabilmiş değiller.
Eğer bu sonuncuların dediği gerçekleşecek olur da Kemal Kılıçdaroğlu seçilemeyecek olursa, onlara artık ‘varın kumda oynayın…’ demek gerekecektir, ki buna kimsenin hakkının olmadığını söylemeyelim.
Bir yanıt yazın