UYDURMA BİR TARİH Mİ YAZACAKSINIZ?

Dokuz Eylül İzmir’in düşman işgalinden, pis ayaklarından temizlendiği gündür. Dokuz Eylül sadece İzmir’in kurtuluşu değil,

BÜTÜN ANADOLU’DAN PİS DÜŞMAN VARLIĞININ TEMİZLENDİĞİ GÜNDÜR.

İzmir kurtuluşunu, kurtuluşumuzu büyük bir coşkuyla kutladı. İki milyon insan;

Yol parası, kumanya almadan, patronları tarafından tehdit edilip mecbur bırakılmadan Gündoğdu Meydanı’na toplandı. Yüz yıldır savaşan Kuva-yi İnzibatiye(saray ve İngiliz ortak ordusu)Ordusunun artıkları DELİRDİ.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Türk adı-dili ile savaşmaya devam ediyorlar.

İslam’ın anahtarını İngilizlere verelim diyen, İslam Teali Cemiyeti’nin başı, Kuvva-yı  Milliye’ye kin ve nefret kusan İskilipli Atıf’ın adı bir park ve hastaneye verildi. Manası?

İngiliz ve Yunanistan’ın yanında yer alan İskilipli Atıf’ı onaylıyoruz demektir.

Şeyhülislam Mustafa Sabri’nin adı da Tokat’ta bir İHL’ne verildi. Tepkiler üzerine kaldırdılar. Türklüğümden estağfurullah diyen Türk düşmanı Şeyhülislam Mustafa Sabri;

“Kuva-yı Milliyeciler Yunanlılara karşı direnişe geçtiğinde, Kuva-yı Milliyecilerin katli vaciptir ve öldürülmesi dinen görevimizdir. Bu uğurda ölenler şehit, kalanlar gazidir” fetvası veren son Osmanlı Şeyhülislamıdır. Şeyhülislam Mustafa Sabri’ye sahip çıkmak demek, verdiği fetvalara da sahip çıkmaktır.

İzmir’in kurtuluşunun böylesine bir coşku ve 2 milyon insanın toplanmasıyla kutlanması Kuva-yi İnzibatiye artıklarını çıldırttı. Kimi İzmir’de deprem olsun, tusunami olup hepsini yutsun diyecek kadar Mustafa Sabrileşti. Kimi; “İzmir’in işgalden kurtuluşu beni niye ilgilendirsin” diyecek kadar Hüsnidiyanisleşti. Pontus artıkları tek tek dökülüyor.

Osmanlı’yı yıkan zihniyet birden Osmanlıcı kesildi. Kendilerini azınlık kimlikleri üzerinden ifade etmeye korkan alçaklar, Osmanlı adına sığınarak ihanetine devam ediyor.

Osmanlı’yı devşirmeler yıktı. Türkler zaten yönetimin hiçbir tarafında yoktu.  Yavuz sonrası Türk düşmanlığı başladı. Türkleri öldürün, kanları helaldir fetvası veren şeyhülislamlara, İngiliz gemisiyle kaçan hain Vahdettin’e teşekkür mü edecektik? Hadi oradan be!  

Kambur İzzet, Nadir Paşa’nın mirasçıları Yunanistan için çalışmaya devam ediyor. Bunların Afyon Belediye başkanı “Yunan şehitliği anıtı” dikmeye kalkmıştı.

Türk adını her yerden kazıdılar. Türk olmaktan kurtulduk dediler. Türklerin bütün varlığını yağmaladılar. Fakirleştirdikleri Türk ailelerinin çocuklarını açlıkla ölüm arasına sıkıştırıp paralı asker yaptılar. Türk çocukları her gün şehit oluyor. Şehit diyorlar ya? Bu da yalan. Çünkü şehitlik tanımını bir yasa ile kaldırıp, “görev zayiatı” tanımı getirdiler. Bir gram yürekleri varsa, şehit olan çocuklarımızın haberini görev zayiatı diye versinler de görelim. Her işleri yalan.

Dün Yunan-İngiliz için çalıştılar. Bugün 20 ada ve bir kayalığımızı Yunanistan’a hediye ettiler.

Trabzon’da bulunan ve müze olarak hizmet veren Sümela manastırını Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon’u fethettiği ay ve günde ayine açtılar. Gelenler Pontus devleti haritası bulunan tişörtler giyerek ayine katıldı. Bir de müzede görev yapan bir memurumuzu darp ettiler. Peki bunlar kimi tutukladı?

Türk Bayrağı bulunan tişörtlerini giyerek açılışı protesto eden Türk çocuklarını…

Türk Milletine ve varlığına savaş açtılar. BOP bu savaşın açık adıdır.

Onüç milyon sığınmacıyla Türk Milletine tuzak kuruyorlar.

Türk düşmanlıklarını artık açıktan yapıyorlar. T.C. Tarihini yok edip, sahte bir tarih yazmaya çalışıyorlar. O nedenle Cumhuriyetin eserlerini tek tek yok ediyorlar. Sahte tarihlerini yazarken bütün hainleri aklayıp, hainler üzerinden sözüm ona kendi ihanetlerini de aklıyorlar.

Bu kadar kara, bu kadar kir hiç aklanabilir mi?

Din devleti kurmaya çalışıyorlar. Amerika ve İngiliz aklıyla, din olmaktan çıkartılmış, cahiliye dönemi safsatası, Arap gelenekleriyle karıştırılmış sahte bir din!

Yağma, hırsızlık, yalan, rüşvet, soygun, ahlaksızlık, uyuşturucu ticareti, mala çökme, kadın cinayetleri, çocuk tecavüzleriyle harmanlanmış bir çete yeni bir tarih yazabilir mi? Bu kadar ahlaksızlık üzerine bir din devleti inşa edilebilir mi? Mümkün değil.

Çürük temel üzerine gecekondu bile kuramazsınız.

10 Eylül 1922 günü Yunanistan, ABD, Vahdettin ve iş birlikçi devşirmeleri de yendik. Kalıntıları yer altına geçerek sinsice savaşmaya devam etti. Artık hepsi açığa çıktı.

GENE YENİLECEKLER!..

Apırsalar da, köpürseler de , buçukları, çeyrekleriyle birlikte tarihin çöplüğünde yerlerini alacaklardır!

Zahide UÇAR(11 Eylül 2022)

Dokuz Eylül İzmir’in düşman işgalinden, pis ayaklarından temizlendiği gündür. Dokuz Eylül sadece İzmir’in kurtuluşu değil, - webokur9eylulizmirinkur

Yorumlar

  1. Yasemin Çin avatarı
    Yasemin Çin

    CUMHURİYET YÖNETİMİ

    Siyasi liderin, demokratik yönetim, özgürlük anlayışı, vizyonu yoksa, eğitimi, bilgisi, öngörüsü yetersiz ise; partiler, tek kişinin inisiyatifine kaldığı, keyfînce yönetmesine ve istediği gibi davranmasına imkân verdiği için; liderine tapan-hizmet eden, bir çeşit kula kullardan oluşmuş modernleştirilmiş târikata dönüşüyor. Liderlik vasfı taşımayan-manipülasyona açık, başkalarının yönettiği yetersizler; liyâkat şartı aramadan; vefa borcu duyduklarını, partide olmayı hiç de HÂK etmeyenleri aday yapıyor, millet de kendine vekil seçtiğini zannediyor!
    Artık, tek bir kişinin değil, ilkelerin, kuralların, değerlerin temele oturtulduğu, ortak kararlarla yönetilen partiler olmalı. Bu partiler Cumhuriyet ilkelerini kabul etmiş; demokrasi, adalet, HÂK, hukuk, eşitlik, özgürlük ve olmazsa olmaz LAİKLİK ilkesinin temel şart olduğu değerleri savunmalı.
    Laiklik; inanmayanın, inanmama özgürlüğünü koruduğu kadar, inananın, istediği gibi inanma hakkını, özgürlüğünü de koruma altına alan bir sistem. Devlet ve yönetmeye tâlip siyasî partiler, bu sistemi titizlikle uygulamalı; inanç sömürüsü yapma olasılıkları olan yapı ve kişileri (tarikat-cemaat-hoca-imam-papaz-haham-şeyh-falcı vb. modernleştirilmiş tüm inanç kullanıcıları); yasalarla kontrol altına alacak, ağır hukuki yaptırımlarla sıkı denetime tâbi tutacak yöntemler geliştirmeli.
    Tanrı Kitabı Kur’an da; (Kehf suresi,29):”İster inanırlar, ister inanmazlar.” ve (Bakara suresi,256):”Dinde baskı, zorlama yoktur.” ayetleriyle, inanç konusunun kesinlikle bireysel özgür alan kalmasını şart olarak kayıt altına almıştır.
    Devleti yönetecek siyasetçiler, inanan(istediği gibi)-inanmayan olması fark etmeksizin, inançlarına, çok iyi hitabet sanatına sahip olmalarına(?!) göre değil; Cumhuriyet yönetim sistemini kabullenmelerine, eylemlerinde ki, ilkesel değerlere bağlılıklarına, dürüstlüklerine, şeffaf, hesap verebilir olmalarına, sorunları çözme istek ve çabalarına göre seçilmeliler! Kendi çıkarları için; gizli, kapalı kapılar ardında pazarlıklar yapan, ezilmiş-hakları alınmış olanların, haklarını savunur görünüp, kendisinin ve menfaat çevrelerinin(terör örgütü-tarikat-parasal güç odakları) hizmetçisi olanlara siyaset yolu kapalı olmalı. Transfer paraları uğruna, seçildiği partiye, savunduğu ilkelere ihanet edenlerin/menfaatine göre sürekli parti değiştirenlerin bu eylemleri ahlâksızlık/ilkesizlik olarak değerlendirilmeli ve yaptırıma tâbi olmalı (vekillikten atılmak, bir daha vekil olamamak ve aldığı maaşların belli oranda iadesi gibi)!!! Partisi ile anlaşamayan, düşünce ayrılığı olanlar/halka vekâlet hizmeti ver(e)meyenler de ya bağımsız olarak yoluna devam etmeli ya da vekillikten istifa etmeli!
    Meclis, siyasetçilerin kürsülerde şikayet konuşmaları yaptığı yer olmamalı. Tam tersi halkın şikayetlerinin, gerçek gazetecilerin tespitlerinin değerlendirilip; sorunların ortadan kaldırılması için her dâim-sürekli çözümler üreten, gerçek-tam adaleti sağlayacak yasama-yargı sistemine kavuşturan mekânlar haline gelmeli. Meclis partilerine verilen aslında kamu hakkı olan ödenekler; kamuya hizmet amacı dışında kullanılırsa; yaptırıma, cezaya tâbi olmalı ki, gerçek anlamda halka-Hâkka hizmet gerçekleşsin.

    LİYÂKAT-LAİKLİK

    Tanrı’nın Kitabı KUR’AN, (Nisa,58): “Hiç kuşkusuz ALLAH, emanetleri/görevi/sorumlulukları ehline/her işin uzmanına verilmesini diler. Ve sorumluluklarınızı yürütürken, insanlara karşı adil davranmanızı öğütler. ALLAH size ne güzel öğüt veriyor.” bilgisini verir. Bilgi-emek-çaba birikimi olan Liyâkat şartını öncelleyen Tanrı, bu şartın yanına inancı koymamış; Adaleti koymuş!
    Yönetimde, Liyâkat ve Adalet!

    Komünist-sosyalist sistem savunucuları, hâkka-hukuka-adalete-liyâkata dikkat eden, özgürlükleri güvence altına alan laik yönetim anlayışlarına, insanî değerlere sahipler, cesaretleri de var neden yönetim hakkı elde edemiyorlar?! Bu sorgulanmalı!!! Yeteri kadar realist-gerçekçi mi değiller, teorik konuşmaya ve şiire düşkün romantiklikleri gerçeklik algılarını zaafa mı uğratıyor, özgürlük savunularına, söylemlerdeki doğru tespitlerinin varlığına, çok iyi felsefe yapmalarına rağmen, teorilerinin sahada pratiği, mücadele azim-kararlılıkları mı eksik?! Araştırılmalı!
    Maalesef çoğunluğu oluşturan, seçici seçmelerin “atalar dini savunucuları/kul tapıcıları(Bakara,170)”; inanca göre seçim yapmaları, en önemli belirleyici unsur olabilir mi?(alnı secdeye değiyor!? gibi)

    Hâlbuki, Tanrı’nın Kitabı KUR’AN,
    (Kehf suresi,29):”İster inanırlar, ister inanmazlar.” ve (Bakara suresi,256):”Dinde baskı, zorlama yoktur.” ve (Yunus,99):”İsteseydim, tüm kulları toptan iman eder yaratırdım; hâl böyleyken, ey Muhammed inanmaları için sen mi zorlayacaksın?!”
    ayetleriyle, inanç konusunun kesinlikle bireysel özgür alan kalmasını, görevlendirdiği Peygamberine bile inanç konusunda hiçbir hak-yetki vermediğini şart olarak kayıt altına almıştır.
    KUR’AN,(Bakara,8-9):”İnanan görünüp aslında inanmayan ve inananları kandırma yoluna giden…” diye tanımladığı münafıklar/inkârını gizleyen, inanan görünen varken; (Ankebut,2):İnsanlar sadece “İnandık” demeleriyle ve sınava çekilmeden bırakılacaklarını mı sanıyorlar?”
    Tanrı bile ‘inanç’ konusunda samimiyet testi için sınava tâbi tutacakken!!!
    Kimin sahiden/gerçekten inanan olduğuna nasıl karar vereceğiz?!

    Evet inanç çok önemli ama
    bireysel ve kişinin kendi yaşam alanı ve özgür seçimleriyle sınırlı kalmalı, başkaları ile her türlü toplumsal-sosyal ilişkilerinde dikkate alınacak değer olmamalı.
    Diyanet gibi kurumsal, tarikat-cemaat gibi toplumsal inanç savunanları; bireysel-kişisel olması şart inancın özgürlüğüne set-pranga vuran en tehlikeli oluşumlar!

    Başka bir açıdan; evet, özgürce seçilen, tercih edilen bireysel-ferdi inanç, seçen için çok önemli, çünkü;
    İNANÇ, insana güç/destek, müthiş cesaret veren-yükleyen, korkuları, tedbirini almaya yani faydaya çevirebilecek muhteşem bir kaynak. İnsanlığa faydalı işler yapabilme gücü, mücadele azim-kararlılığı veren, zalime cesaretle direnmenin, zorluğa dayanmanın, sorunları, zorlukları akılla-bilimle çözebilmenin yollarını gösteren Kaynak!
    Kaynağın sahibi; TANRI!
    Tanrı’nın bilgileri ve rehberliğinin kaynağı da; Kitabı KUR’AN!

    CHP!!!?
    Kılıçdaroğlu hataları ve Chp endişelerimiz; ‘şimdi zamanı değil’lerle, hep sonsuz pişmanlıklara ve kızgınlıklara dönüştü. Bunlardan biri de, Chp için verdiğimiz vekâleti, İyi partiye transfer edip bunu demokrasi hamlesi diye yutturmaları!
    Benim, Tanrı’ya ve KUR’AN’a istediğim gibi inanmamın da teminatı olan Laiklik koruyucusu(!) Chp, savunduğu(?!) ilkeleri için verilen oyu; (neyi muhafaza ettiği belli olmayan muhafazakârların oyunu alabilmek için) başka bir siyasi partinin kuruluşu için kullandı/kendisine verilen vekâleti devretti/ Chp içinden, gizli pazarlıklarla başka parti çıkardı. Ahlâkî olmayan bir yolla, insanların seçme hakkına ihanet etti.
    Chp milletvekilleri, muhalefette olsalar da, seçilmişliğin tüm nimetlerinden; maaş,itibar,ayrıcalıklı imkânlar vb. yararlanıyorlar. Bir şekilde iktidardalar! Meclis kürsüsünden ve ekranlardan, ülkeyi yönetenlere cevap yetiştirerek, öfkeli halkın şikayetlerini dillendirerek, sadece ve hep konuşarak; milletin vekili olduklarını zannediyorlar. Partinin maddesel imkanlarının genişliğine rağmen; sorunları çözmede eylemsel çabaları ve millet faydasına yaptıkları hiçbir şey yok! Yıllar içinde; eğitim imkânı az gençlerin, yurt/barınma sorunlarını parti kaynakları ile çözebilirler, kula kulluk-kölelik sistemi olan tarikatlara teslim olmalarını engelleyebilirlerdi. Ama yapmadılar. Bunun gibi sayısız örnek verilebilir!!!
    Atalarımızın kanları bedeli kurulan Cumhuriyet ve kurucu lideri Atatürk’ün, bireyi özgürleştiren devrimleri, tüm emek ve çabaları; cehaletin ve cahil cesaretinin birlikteliğiyle heba-yok ediliyor!
    Sistemden beslenen, sistemi değiştirmez.

    TANRI’ya, sunduğu muhteşem, mükemmel, eşsiz bilgiler içeren KUR’AN’a hep-çok hayran bir inanan olarak; en başta/en önemlisi din sömürüsü, zulme uğrayan/ezilen Kürt sömürüsü, (mafyalaşmış) ırkçı milliyetçilik/kutsal(bayrak-ezan) sömürüsü ile Atatürk ve Cumhuriyet sömürüsü yapanlardan siyaset sahnesini temizleyemezsek (akılla-ahlâkî ilkelere bağlılıkla çözemezsek); insanı özgürleştirmeyi, insana hizmeti ilke edinen siyasetçiler yönetime gel(e)mezse, işimiz gerçekten Tanrı’nın akış sistemine(?!) kalır(Afganistan ve İran örneği).

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir