Günümüzden 2500 yıl önce yaşamış Çinli bilge Konfüçyüs “… Bir ülkenin yönetimini ele alsaydım, yapacağım ilk iş, hiç kuşkusuz dilini gözden geçirmek olurdu. Çünkü dil kusurlu ise, sözcükler düşünceyi iyi ifade edemez. Düşünce iyi ifade edilemezse, görevler ve hizmetler gereği gibi yapılamaz. Görev ve hizmetin gerektiği şekilde yapılamadığı yerlerde âdet, kural ve kültür bozulur. Âdet, kural ve kültür bozulursa adalet yanlış yollara sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. İşte bunun içindir ki, hiçbir şey dil kadar önemli değildir !..” demiştir(1)
Konfüçyüs’ün bu sözlerini daha önce de okumuştum bir yerlerde. Şimdiye kadar okumayı ihmal ettiğim George Orwell’in “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört” romanını okurken ilgimi çeken bölümlerden birisi de lügatı konu ettiği bölümdü. Lügat’ı konu ettiği bölümde, insanların düşünme yeteneğini yok etmek isteyenlerin, öncelikle dile müdahale ettiklerini anlatırken bunu savunan devrimcilerin düşüncelerini şöyle açıklıyor Orwell:
“Bizler sözcükleri parçalıyoruz, her gün yüzlercesini. Dili kuşa çeviriyoruz. On birinci Baskı (lügatın 11. Baskısı) 2050 yılından önce modası geçecek bir tek kelime içermeyecek … Sözcükleri yok etmek çok güzel bir olay … Her sözcük, zaten karşıtını kendi içinde taşır. Örneğin ‘iyi’ gibi bir sözcük varken, ‘kötü’ sözcüğüne neden gereksinimimiz olsun? ‘İyi değil’ işimizi daha iyi görür…”
Bu görüşe karşı çıkan kişinin görüşünü ise şöyle dillendiriyor: “Yenikonuş’un (Lügat) tüm amacının, düşünme sınırlarını daraltmak olduğunu görmüyor musun?…Sözcük sayısı her yıl biraz daha azalacak ve bilincin alanı her yıl biraz daha daralacak..”(2)
Orwel’in bu ifadelerinden hareketle iki gün önce şu paylaşımı yapmıştım sosyal medya hesabımda:
“Düşünce hayatının gelişmesi, ancak kelime hazinesi zengin bir dil ile mümkündür. Çünkü insanlar kelimelerle düşünürler; düşünceler kelimelerle şekillenir. Kelime hazinesi fakir bir dil, hem düşüncenin sınırlarını daraltır, hem de farklı düşüncelerin ortaya çıkmasına engel olur. Şu halde dilimize sahip çıkalım ve onu yeni kelimelerle zenginleştirelim.”(3)
…
AKP Grup Başkan Vekili Mahir Ünal da bu önemli konuya eğilmiş ve 8. Uluslararası Kitap ve Kültür Fuarı’nda “Yerelden Evrensele Şehir Ufku: Kahramanmaraş Örneği” başlıklı konferansta yaptığı konuşmada, sosyal medya hesabında yaptığı paylaşımdan anlaşıldığı kadarıyla, Cemil Meriç’in “Bu Ülke” adlı kitabından da istifade ile demiş ki:
“Tarihteki en sert kültürel devrim Türkiye’de yaşanmıştır. Mesela Fransız Devrimi her şeyi yıkmıştır ama lügate yani dile dokunmamıştır. Yine en sert devrimlerden bir tanesi MAO’nun Çin’de yaptığı kültürel devrimdir ve o da dile dokunmamıştır. Ama maalesef bir kültür devrimi olarak cumhuriyet bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir. Bugün konuştuğumuz Türkçe’nin düşünce üretebilmesi mümkün değildir. Bugün konuştuğumuz Türkçe ile bir düşünce üretemeyiz sadece ihtiyaçlarımızı karşılayabiliriz, konuşma ihtiyacımızı karşılayabiliriz. Mesela melül, mahsun, inkisar, keder, hüzün, buhran bunların hepsini tek bir kelimeyle ifade ediyoruz; stresliyim”(4)
Muhtemelen bizim gibi cahil cühelanın sağda solda kendisine yüklenmesi üzerine de sosyal medya hesabında şu mesajı paylaşma gereği duymuş:
“Kamus bir milletin hafızasıdır cümlesinden yola çıkarak yaptığım değerlendirme, Cumhuriyet’e dönük değil, kültür devrimi olarak yapılanlara dair bir tespittir. Buradan düşmanlık çıkaramazsınız”(5) …
Dediğine göre bu tespitleri yapan Mahir Ünal’ın tahsiline bakıyorum; lisans eğitimini M.Ü. İlahiyat Fakültesi’nde almış. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyal Yapı ve Sosyal Değişme Ana Bilim Dalı’nda yüksek lisans yapmış. Aynı Üniversitenin Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Ana Bilim Dalında Doktora çalışmasına devam ediyormuş.
Yani Mahir Ünal’ın, tıpkı benim gibi, dil üzerine ahkâm kesecek bir eğitimi ve bilgi birikimi yok. “Dil üzerine herkes konuşuyor, ben de konuşayım” türünden bir düşünce ile üstüne vazife olmayan ve uzmanlık alanı olmayan bir konuda fikir yürütmüş.
Özgeçmişinde İngilizce ve Arapça bildiği yazıyor. Mahir Ünal’ın bu iki dili, Türkçe ile kıyaslayacak ve buradan hareketle, Türkçenin bilim dili olma konusundaki yetersizliğini tespit edecek derece bildiğini hiç sanmıyorum. Laf olsun kabilinden konuşmuş olmalıdır.
“Kamus bir milletin hafızasıdır cümlesinden yola çıkarak yaptığım değerlendirme, Cumhuriyet’e dönük değil, kültür devrimi olarak yapılanlara dair bir tespittir. Buradan düşmanlık çıkaramazsınız” şeklindeki ifadesi ise evlere şenlik türünden bir ifade. Zira Cumhuriyet, aynı zamanda bir kültür devrimidir. Bunu biz değil, bizzat Büyük Atatürk söylüyor ve diyor ki; “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür.”
Yani Mahir Ünal, “Kültür Devrimi olarak yapılanlara dair bir tespit” adı altında aslında Cumhuriyet devrimlerine, Atatürk’ün öncülüğünde yapılan inkılaplara, bilhassa Harf İnkılabına olan tepkisini koyuyor ortaya. Sosyal Medya paylaşımında Türkçe “Sözlük” veya Türkçeleşerek günümüzde de az çok kullanılan Arapça “Lügat” yerine, kullanımdan kalkmış olan Arapça “Kamus” kelimesini kullanmasından da bellidir bu tepki. “Kamus bir milletin hafızasıdır” sözü belki de Cemil Meriç’e aittir, bilmiyorum.
Zaten konuşmasında geçen ve yukarıda aktardığımız “Tarihteki en sert kültürel devrim Türkiye’de yaşanmıştır…Maalesef bir kültür devrimi olarak cumhuriyet bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hasılı bütün düşünmemizi yok etmiştir.” diyerek, niyetini ve ne demek istediğini açıkça ortaya koymuştur. Bu sebeple sosyal medya mesajı, bu niyetini izale etmeye yetmiyor Sayın Ünal’ın.
Mahir Ünal “Melül, mahsun, inkisar, keder, hüzün, buhran” kelimelerinin hepsinin “stresliyim” kelimesiyle ifade edilmesini örnek vererek, Türkçenin ne kadar fakir bir dil olduğunu vurgulamış. Bu arada “Mahzun” kelimesini de “Mahsun” olarak yanlış kullanmış. Bilmiyorum, belki de Cemil Meriç’in kitabından olduğu gibi aktarmıştır bu sözcüğü.
Oysa “Mahzun” kelimesi, “Üzgün, hüzünlü” anlamına gelirken, “Mahsun” kelimesi, “Müstahkem, kaleli, güçlü, güçlendirilmiş” anlamlarına geliyor. Ayrıca “Türkçenin” kelimesini de “Türkçe’nin” şeklinde yanlış kullanmış. Bu yazım yanlışı, belki de haberi yapan gazeteye ait. Onu da bilmiyorum.
Bize göre ise Sayın Ünal’ın ifadesinin aksine, Türkçe, ilim ve bilim yapmaya uygun zengin bir dil olup, bu konuda bildiğini söylediği ve ilmini yaptığı anlaşılan Arapçadan hiç de aşağı kalmaz. Arapçada her kelimenin dişisi ve erkeği olduğuna, yani her kelimenin erkek için ayrı, dişi için ayrı kullanıldığına bakıp da “Türkçeye kıyasla Arapça çok zengin bir dildir” demek, Türkçeye haksızlıktır.
Erkek için Alim, dişi için Alime, erkek için Kâtip, dişi için Kâtibe, erkek için Mahir, dişi için Mahire şeklindeki kullanımlara bakıp da “Arapça zengin bir dildir” demek abesle iştigaldir.
Tıpkı erkek için “Ketebe/erkekyazdı, ketebâ/iki erkek yazdı, ketebû/erkekler yazdılar; ketebet/bir kadın yazdı, ketebetâ/iki kadın yazdı, ketepne/kadınlar yazdılar” şeklindeki Arapça söyleyişlere bakarak “Arapça zengin bir dildir” demenin abesle iştigal etmek olduğu gibi.
“Bugün konuştuğumuz Türkçe’nin düşünce üretebilmesi mümkün değildir…” derseniz, o zaman kütüphanelerdeki milyonlarca Türkçe kitabı yakmanız, kaldırıp çöpe atmanız gerekir. Hem böylece, tıpkı İskenderiye kütüphanesini yakan Julius Sezar ile İmparator Theodosius, Bağdat Kütüphanesini yakan Hülagü gibi siz de tarihe geçmiş olursunuz!
Dolayısıyla, birkaç harf farkıyla dişi veya erkek olan Arapçadaki dişil ya da eril kelimelerden birerini atarsanız, “zengin” denilen Arapçadaki kelimeler yarı yarıya eksilecektir.
Ben bir çoban olarak, çoban kültüründen bir örnek vereyim de iktidar mensuplarının adeta “Koyun” yerine koyup ha bire kaval çaldığı gençler de anlasın Türkçenin zenginliğini ve bilim dili olup olamayacağını…
Mesela birçok insan “Koyun” der geçer. Oysa yaşayan Türkçede koyun sadece koyun kelimesiyle ifade edilmez. Yaşına göre; yavrusuna KUZU, bir yaşını geçmiş dişisine ŞİŞEK, erkeğine TOKLU, yavrulamış dişisine ANAÇ KOYUN, erkeğine KOÇ denir.
Rengine göre; Ak Koyun vardır, Kara Koyun vardır, Alaca Koyun Vardır, Mor Koyun vardır. Hatta “Mor Koyun Meşelerde/Gül yağı şişelerde” diye Türküsü bile vardır.
Ha birde cinsine göre isim alır bu hayvan; Karaman, Kıvırcık, Merinos, Kılıç, Dağlıç, İvesi, Sakız, Karakaya, Ramlıç, Pırlak, Pırıt, Karya, Şavak, Tahirova, Koçeri, Zom, Karakaş, Eşme, Norduz, Gökçeada, Acıpayam, Malya, Hemşin, Herik, Tuj, Karagül, Çine Çapari, Bafra…
Karaman koyununun bile türleri var; Akkaraman, Morkaraman, Kangalkaraman, Şavakkaraman, Güneykaraman..
Görüldüğü gibi Türkçe, son derece zengin bir dildir efendiler. Üstelik Arapçadaki gibi aynı kelimeye bir veya birkaç harf ekleyerek veya çıkartarak kelime türetilmiyor, başlı başına özgün ve orijinal kelimeler türetilebiliyor Türkçede.
Özetle; siz bilmiyorsunuz diye “Türkçe fakir bir dildir” ya da “Türkçe ilim dili değildir” diyemezsiniz.
Bakın, Türk Dili ile bilim yapan bir bilim adamı olan ve Kanada’da Ottova Ü. Bilgisayar Bilimi Emeritüs Profesörü olan Tuncer Ören, bu konuda ne diyor:
“Türkçemizin bilim dili olup olmadığını sorgulamadan önce, Türk olarak, kültürümüze ve özellikle anadilimize olan duyarlığımızı, inancımızı, güvenimizi ve kendi payımıza düşenleri yapıp yapmadığımızı sorgulamamız gerekir. Türkçe bilincinden yoksun olunması, kuşkusuz Türkçenin gerek gelişmesine gerek bilim dili olmasına en büyük engeldir… Türkçenin gücü konusunda bilgili olmadan, Türkçenin güçsüz olduğunu savunanlar kendilerinde, Türkçemizde ‘cahil cesareti’ diye bilinen, bilimsel adıyla Dunning-Kruger sendromu (DKS) varmış havası verebilir…
ABD’de MIT’deki medya laboratuvarı kurucusu Negroponte İngilizceyle kıyasladığında, Türkçeden övgü ile bahseder ve şöyle yazar: ‘İngilizce en güç olanlardandır; … Türkçe gibi başka diller çok daha kolaydır. … Dolayısıyla sözcük düzeyinde, bilgisayarla konuşma sentezi yapacaklar için Türkçe rüyalarının gerçekleşmesidir’ (Negroponte, 1995).
Dilimiz, oya gibi, hatta bir kuyumcu duyarlığı ile işlenmeye layık olacak kadar değerli bir dildir. Bilim Dili Türkçe konusunda yazılmış çok değerli yazılar var (Öztürk). Terim hazırlama konusunda bir kılavuz da daha 1970’lerde yayımlanmıştı (Özdemir, 1973). Sosyal bilimlerdeki Türkçe sözlüklerin bir listesi TÜBA’nın terimler İnternet sitesinde verilmiştir ve bu konulardaki bilgi birikimini de göstermektedir (TÜBA-TSBS).
‘Türkçe özürlü Türk’ olmamayı bilinçli bir şekilde seçmiş olmak ve onun gerektirdiği şekilde Türkçemizi özenli bir şekilde kullanmak hepimize yakışır. Türkçemizi iyi konuşup yazabilmek, evrenselliği gerektiren çağımızda, en aşağı bir, olabilirse birden fazla yabancı dil öğrenmemize de engel değildir.”(6)
Netice olarak diyebiliriz ki; aydınlarımızın ve eğitimli insanlarımızın, ülkeyi terk etmelerinin sebebi, Türkçe ile bilim yapılmaz, düşünce üretilemez diyenlerin sandığı gibi; Türkçenin fakir ve ilim yapmaya uygun bir dil olmaması değil, düşünceye uygulanan baskı, fikir hürriyetinin olmaması, sansür ve uygulanan ücret politikasıdır. Aydınlarımız daha rahat ve daha konforlu bir ortamda düşünce üretmek için gidiyorlar bu ülkeden. Hani şu “Sırf daha iyi arabaya binmek, sırf daha yeni telefon alabilmek, sırf daha çok konsere gidebilmek gibi süfli heveslerle ellerin yani başka ülkelerin, başka toplumların kapısına varanlara acıyarak bakıyorum” denilerek aşağılanan hayat tarzını yaşamak için gidiyorlar.
Lütfen bu milletin çocuklarını koyun yerine koyup, kaval çalmayı bırakın artık efendiler. Koçlar alınıyor ve toslamak için sandığı bekliyorlar, haberiniz olsun…
23.10.2022
___________
1-Okt. Ayşe Başçetinçelik, “Dil Toplumun Onurudur” başlıklı makalesi,
2- George Orwell, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, Çev. Nuran Akgören, Can Yayınları, 26. Basım, İst.2010, s, s.50-52
3-https://www.facebook.com/omer.saglam.148/posts/pfbid02jG383j5npVCck1rmZCe9Y2WhfgES3FNfkutyKiWGnQH7Hck84yQTkySEdbeMFEfBl
4-https://www.yenicaggazetesi.com.tr/cumhuriyeti-ve-devrimleri-hedef-alan-mahir-unaldan-cevir-kazi-yanmasin-aciklamasi-geldi-589597h.htm &
5-Aynı kaynak.
6- Prof. Tuncer Ören, “Bilim Dili Olarak Türkçe ve Türkçe Bilinci” başlıklı makalesi,