Rus askeri kayıtlarına göre “Vubıhlar, Karadeniz’den karlı sıradağlara kadar, Psezuapşe’den itibaren Aşe, Şahe, Vardane, Dagomıs ve Soçi nehirleri boyunca dağlık ve gür ormanlarla kaplı bölgede yaşıyorlar. Yabani üzümlerle ve sarmaşık bitkilerle örülü sık ormanlardan atla sadece patikalardan geçmek mümkün. Vubıhlar, bir vadiden diğerine deniz kıyısından, Soçi veya Şahe nehirlerinin ağızlarından geçiyorlar. Vubıhların toplumsal yapısı her zaman sıkı ittifak halinde yaşadıkları Abzehlerinki gibiydi. Halkı Berzeg ve Dişan soyundan etkili aileler yönetiyor.
Abzehlerin ve Vubıhların batısında, Kafkas sıradağlarının her iki tarafında Şapsığlar ve Natuhaylar yaşıyor.”
Abazalar ve Adıgeler arasında yaşayan Vubıhlar her iki halktan da etkilenmişlerdir. Osmanlı kayıtlarında ilk defa Evliya Çelebi seyahatnamesinde raslarız. Evliya Çelebi, Ubıhları bir Abaza aşireti olarak tanımlar. Bugün Sochi olarak adlandırılan sahil bölgesi halkına “Soçeler” der; onların bitişik komşusu ve soydaşı olarak Ubıhlardan ve memleketlerinden “Sadşe” diye söz eder. Evliya Çelebi’nin tanımladığı “Sadşe”, Abhazca’daki Sadze”den başka bir şey değildir. “Sadze” ise, Ubıhların Abhazca’daki eski adıdır.
Evliya Çelebi, seyahatnamesinde “Abhazistan’tan söz ederken, bugünkü Adler’in (o zaman Arıdlar) kuzeyinde dağlar içinde Sadşe vilayeti vardır. Seydi Ahmet Paşa’nın ülkesidir. Kuzey tarafından Çerkes’le alıp verdikleri hesabıyla Çerkesce ve Abazacayı fasih bilirler. Yedi bin şeci bahadırlar. Bunların şerrinden Çerkesler ve Abazalar çekinirler. Arıd kavmi bunlara aman verdiklerinden Arıdlar iskelesine esir ve balmumu getirerek ticaret ederler” diye bahseder.
Ubıhlar denizcilikle de uğraşırlardı. Tarihlerinin bir döneminde “Haçapa” adını verdikleri 30–40 m.lik teknelerle Deniz ticareti ve korsanlık yaptıkları bilinmektedir.
Soçi Procopius, De Bello Gotico’da (Gotik Savaşı) βροῦχοι (Brouçoi) olarak adlandırdığı halkın Ubıhların ataları olduğu sanılıyor.
Macar Dil bilimci Prof.Mesharosh, Ubıhça’nın Proto-Hitit yani Hattiler’in dili olduğunu öne sürmüştür (Tarihte Kafkasya, General İsmail Berkuk).Tarihçi, Ord. Prof. Zeki Velidi Togan, Vubıhların eski kaynaklarda adı geçen Cik veya Ciget olarak adlandırılan kavim olduğunu belirtmiştir. (Umumi Türk Tarihine Giriş, s.47)
Sünni Müslüman olan Ubıhlar, Soçi civarında Rus birliklerine yenilerek, 1864 yılında bütün bir nüfus olarak Osmanlı topraklarına göç etiler. Çoğunluğu Türkiye’de, Sakarya’nın Sapanca yöresine ve Balıkesir ilinin Manyas ilçesine yerleştiler. Bu nüfusun önemli bölümü, aynı tarihlerde göçle gelen Adigelere karışmıştır.
Coğrafi konumları Vubıhları 1830 yılına kadar işgalci Rus tehlikesinden uzak tuttu. Ancak Osmanlılar Ruslarla imzaladıkları Edirne Antlaşması’yla kontrol etmedikleri Kuzey Kafkasya’yı Rusyaya verdiler.
Edirne Antlaşması’yla Osmanlılardan aldıkları topraklarını işgal etmek isteyen Ruslar Sohum – Anapa hattını işgal etmek için hemen harekete geçtiler. Bu doğrultuda ilk hedef Abhazya idi. Ruslar, 2000 kişilik piyade ve süvari ile Redut-kale’den hareketle Sohum ve Gagra’ya çıkartma yaptılar. Hemen ardından Gagra’da güçlü bir askeri tahkimat oluşturdular.
1830 yılından 1836 yılına kadar Rus ordusu Karadeniz kıyısında herhangi bir harekatta bulunmadı. Ancak sürekli olarak tahkimatlarını güçlendirdi. 1837 yılında Çar I.Nikola’nın Kafkasya’yı ziyareti sonrasında bu ülkenin tümden ele geçirilmesi konusunda ciddi atılımlara giriştiler. Bu amaçla Vubıh topraklarında yeni tahkimatlar oluşturdular. Vubıhlar şiddetle direnişe geçtiler. Bu kararlı savunma Rusların bir süre için bile olsa geri adım atmalarına neden oldu.
Ruslarla savaştıkları dönemlerde Ubıh halkının liderliğini Berzeg ailesi üstlenmişti. Ünlü Hacı Grandük Berzeg de bu ailedendir. Hacı G. Berzeg’in otoritesi yalnız Ubıhlar arasında değil tüm Kafkasya’da tanınmış ve hatta Ruslar onun başını getirene ödül koymuşlardı. Kafkas savaşları boyunca Hacı G. Berzeg yalnız Ubıh topraklarını savunmakla kalmamış, bütün Kafkasya’nın Ruslara karşı birleşik bir savunma sistemi kurmalarını da savunmuş ve bu yolda çalışmalar yapmıştır.
Ubıhlar 1837 yılında Şapsığlarla birlikte Vulan nehri üzerindeki Mihailovskoe tahkimatlarına saldırdılar. Çar ordularının saldırılarına karşı birleşme zorunluluğunu hisseden Batı Kafkasya halklarının kalplerinde bu hareket önemli sempati topladı. Bu özgürlük savaşı 1840 yılının yazında çok kötü bir ürün almanın ve uzun ve sert bir kış yaşamanın sonucunda hayvanların açlıktan ölmeleri ile darbe yedi. Daha kötüsü ise kıyılardaki Rus tahkimatları yüzünden Osmanlılarla olan ticari ilişkileri tamamen kesilmişti. Tüm bunlara karşın 1840 yılında altı hafta süren bir mücadele sonucunda dört Rus tahkimatını ele geçirdiler.
Ruslarla savaşta akıllılığı ve sınırsız cesareti ile nam salmış ünlü Vubıh lideri Hacı Degumuko Berzeg c dağlılar güçlerini birleştirdiler ve müthiş bir kahramanlık örneği gösterdiler. 7 Şubat 1840’da çok büyük Çerkesler Lazarev Kalesi’ni kuşattılar. Lazarev Kalesi’nin alınması Çerkeslere cesaret Hemen ardından Velyaminovskoye istihkâmını ele geçirdiler.
Ubıhlar Truvalıların tahta ata hilesine benzer bir taktikle Lazarovskoe kalesini şöyle ele geçirmişlerdi: Kuşatmadan üç ay önce Bir Vubıh mezaliminden kaçıyormuş gibi gösterip kaleye soktular. O da üç ay içinde kale ile ilgili oldukça önemli bilgiler edinip harekat gecesi kale kapılarını açmıştı. Dışarıda bekleyen 1200 kadar Ubıh, Şapsığ ve Natukhay için sonrası oldukça kolaydı. Harekat üç saat gibi kısa bir sürede bitirildiği gibi 184 Rus subayı da esirler arasındaydı.
Vubıhların bu başarıları ne yazık ki uzun sürmedi. Çünkü bundan sonraki savaşlarında Abhazlar da dahil olmak üzere diğer Kafkasya halklarından destek görmediler. Yalnızca Şapsığ ve Natuhaylarla birlikte savaştılar.
1841-1846 yılları arasında tam 88 savaş yapılmıştır.
Aynı tarihlerde İmam Şamil komutasındaki Doğu Kafkas halkları Ruslara karşı önemli başarılar kazandılar. Hatta 1843 yılında Çeçenistan ve Dağıstan’da bir tek Rus askeri bırakılmamıştı. 1845 yılında Dargo’da Dağlıların Ruslara karşı kazandıkları muhteşem zafer Rusların moralini bozduğu gibi karşı tarafa da yoğun silah ve teçhizat kazandırdı. Çeçenistan ve Dağıstan’ın bağımsızlığını kazanan Şeyh Şamil batıya Kabardey bölgesine yürüdü. Bu başarılar Vubıhların da direnme azmini arttırdı.
1844 yaz aylarında Ubıhlar Şapsığlarla birleşerek yeniden harekete geçtiler. 1846 yılında Abhazya yönünde ilerleyerek Abhazları Ruslara karşı kışkırtmak istediler.
Şeyh Şamil’in naip olarak atadığı Muhammed Emin, Vubıhlara ve Şapsığlara yönetmek teşkilat kurdu. Etkili prenslerle mücadele etse de etkisini Karadeniz kıyısındaki halklar arasında da yaymaya başlar. Fakat Vubıhlar, Şapsığlar ve Natuhaylar bu etkiden rahatsız olurlar ve 1853-1856 Doğu savaş öncesinde, o zamana kadar Türkiye’de bulunan Çerkes Prensi Seferbey Zan onlar arasında ortaya çıkınca Naip’le ilişkilerini kesin olarak koparırlar.
Kırım Savaşı sona erer ermez Çar orduları tekrar Kafkasya’ya yöneldi. Abhazya ve çevresi ablukaya alındı. Gagra’nın zaptı için çetin savaşlar verildi. Bu cephede Ubıhlar Sadzlara birlikte omuz omuza savaştılar.
Gunip Rusların eline geçip, Şeyh Şamil’in teslim olmasından sonra Dağıstan ve Çeçenistan’daki direniş bitince Ruslar tüm güçleriyle Kuzey-Batı Kafkasya yüklendiler.
Abzehler, Şapsığlar ve Vubıhlar seçtikleri yaşlılarını gönderdikleri Soçi’de, 13 Haziran 1861’de güçlerini birleştirerek hareket etmek için anlaşırlar. Bu kongrede Çerkesler oybirliği ile olağanüstü bir ittifak kurmaya ve ülkede iç düzeni korumaya karar verdirler. Bu ittifakın yönetimi için ulema ve bilgili kişilerden oluşan 15 kişilik meclis kurulur. Bu meclise, “Büyük Özgür Meclis” adını verirdi. Bölge 12’ye bölünür, bunlardan her biri için sorumlu kişiler tayin edilir.
Bu düzenlemelerle de yetinmeyerek Vubıhlar Türkiye’den ve İngiltere’den yardım isterler. Sohum’daki İngiltere Konsolosu Dikson’a başvurarak Rus ordusu tarafından bağımsızlıklarına kastedildiğini İngiltere hükümetinin bilgisine sunmasını rica ettiler. Ülkelerini her taraftan kuşattığını söyleyerek şikâyetçi oldurlar. Sohum’dan İngiltere konsolosuna gönderdikleri mektupta şunlar yazıyordu: “13 Haziran 1861 günü bütün Çerkesler Arakhian kanununu yeniden kurmak ve bağımsızlıklarını ilan etmek için bir konsül kurmaya davet olundular. Olağanüstü bir birlik kurmaya, bu birlikten ayrılmamaya, ayrılanların şiddetle cezalandırılmasına oy birliği ile karar verdiler. Meclise Büyük ve Bağımsız Meclis adı verilmiştir. Meclisin kararına göre ülkemiz 12 bölgeye ayrılıyor ve her bölgeye bir müftü, bir kadı, bir muhtar ve bir de zaptiye tayin olunuyordu. Bu kişiler büyük meclisin adına meclisin kararlarını uygulayacaklardır. Çerkesya’da 100 hane için beş atlı, mahkemenin uygun göreceği vergileri toplamak üzere tahsis edildi. Toplanan vergiler Tanrının rızasıyla ve Çerkes hürriyetinin temsilcisi olan Büyük Meclis tarafından memleketin yönetiminde en iyi, doğru ve yararlı şekilde kullanılacaktır.”
Kutais askeri valisi Prens Gagarin bu toplantıyı şöyle anlatıyor: “Düşmanlarımı takdir etmeliyim. Çerkesler ne akıllarını, ne de kalelerini kaybetmediler. Aksine varlıklarını koruma amacıyla yabacılardan yardım almaya da karar verdiler. Esas rolü üstlenen Abzeh ve Ubıhlar kendi istekleri ile harekete geçtiler. Önce içişlerini düzenleyip merkezi otorite oluşturmaya yöneldiler. Bu amaçla bir meclis kurdular.
Kısa bir süre sonra Abzeh topraklarının her karışında kanlı çarpışmalar oldu. Vubıhların kahramanlıkları Çar’ın generallerini bile hayran bıraktı. Vubıhların en ünlü 60 ailesi bu savaşta tamamen yok oldu. Rusların büyük gücüne karşı 2000 kadar Ciget direndi.
4 Mart’ta 1863 tarihinde Kont Yevdokimov, Harekât emrini verdi. Rus askerleri üç kol halinde sahil şeridi boyunca ilerleyip 5 Mart’ta eski Lazarev Kalesi’ni aldı. En güçlü kavim Ubıhlara karşı harekât buradan yapılacaktı.
Bütün Ubıh ileri gelenlerinden o sırada en etkili olanlar, Berzeg ailesinden üç kişiydi. Hacı Giranduk-Degumuko, Hacı Alimgirey Babuk, Elbuzbek Hapakh ve Zefş ailesinden İsmail Barakay. Degumoko, savaşan grubun başında bulunuyordu.
1863 yılı sonunda Ruslar Abzehler’i teslime zorladılar. Şapsığ toprakları zapt olundu. 1864 yılı Şubat’ında ise Ubıhlar çember içine alındı. 6 Mart 1864 yılında Ubıh direnişi sona erdi. Çar II. Aleksandr’ın talimatı gereği Ubıhlar’a iki alternatif sunuldu: Ya Osmanlı topraklarına göçecekler ya da Kuban’da Ruslar’ın tespit ettiği bir yere sürüleceklerdi. Ubıhlar Osmanlı topraklarına sürgünü seçtiler. 21 Mayıs 1864 tarihinde Kafkasya valisi Grandük Mişel, Petersburg’daki Çar’a Kafkas savaşlarının bitişini duyurdu
HÂREKATIN AYRINTILARI
5 Mart’ta, General Geyman tarafından Ubıhlara bir mektup yolladı. Mektupta şunlar deniyordu: “Siz de çok iyi biliyorsunuz ki, Abzeh ve Şapsığ halkları silahlarımıza kayıtsız şartsız boyun eğdiler ve serbestçe Türkiye’ye yerleşiyorlar. İsteyenler bize başvuruyorlar ve Laba’da, Kuban’da toprak alıyorlar. Şimdi; Ubıhlar, en son siz kaldınız. Sizinle ilgili taleplerimizi bilmek istiyorsanız işte onlar: Bütün Rus esirlerini derhal teslim edin; hemen şimdi, süre tespit etmeksizin, Türkiye’ye gitmek isteyenler kafileler halinde Şahe, Vardane ve Soçi ağzında, deniz kıyısında toplanacaklar, bu noktalara Türk buharlıları ve tekneleri (koçerma) yanaşabilir, buralardan Türkiye’ye gidebilirsiniz. Fazla eşyalarınızı birliklere satmanıza izin verilecektir. Bize gelmek isteyenler hemen Kuban’a, onlara gösterilen topraklara yerleşecektir. Aranızda akıllı insanlar olduğunu biliyorum; siz, Azak Denizi kıyısına yerleştirileceksiniz. Abzehleri bize karşı ayaklandırdığınızı ve bu talihsiz zavallı halkı sefalete düşürdüğünüzü unutmayın”.
Ertesi gün kampa Vubıh yaşlıları gelir. Başlarında Elbruz-Hapakh Berzeg’le birlikte 15 yaşlıydılar. Onunla birlikte diğer Berzeg, Hacı Babuk da gelir. Geyman’a önceden, liderlerin boyun eğdiklerini bildirmek için değil, sadece, topraklarına Rus birliklerinin girmesini geciktirmeyi hesaplayarak, görüşmek için geldikleri bildirilmişti.
-“Ne o Vubıhlar?” dedi Geyman, liderlere doğru çıkarak.
-“Bana niçin geldiniz? O kadar yaygarasını yaptığınız Avrupa üniformalı birlikleriniz nerede? Yivli toplarınız ve mermileriniz nerede? Nerede müttefikleriniz?”
-“Biz artık inandık ki, bütün dış yardım umutlarımız hayalmiş; yalnız kaldığımızı görüyoruz, önceden peşimizde dolaşanlar şimdi yüz çeviriyorlar. Ama biz yine de Vubıh olarak kalıyoruz, biz yine de bütün bir halkız ve herhalde, kendi yararımıza temas kurabilir ve taleplerimizi açıklayabiliriz. ”
-“Siz Vubıhlar görüşme mi yapacaksınız? Bizi yenin, ordumuzu kovalayın. Siz güçlüsünüz, kudretlisiniz ya!”
-“Şimdi zafer ümit etmemiz zor. Yine de kanımızın son damlasına kadar sizinle savaşabiliriz; size büyük zarar verebiliriz, ama sonunda kendimiz de yok oluruz. Bu acılardan kaçınmak için meseleyi barış yoluyla bitirmeyi arzu ederdik. Sadece üç ay süre istiyoruz; hepimiz Türkiye’ye gitmek istiyoruz; hastalarımız var, malımız mülkümüz var; birçok kişi kıyıdan uzak yaşıyor. O zamana kadar birlikleri topraklarımıza sokmamanızı rica ediyoruz.”
-“Başınıza gelecekleri önceden Şapsığlardan biliyordunuz. İsteyen göçe hazırlanmak için vakit bulabilirdi. Ruslara vereceğiniz zarardan hiç endişelenmiyorum. Burası da bizim için Abzehlere Şapsığlara boyun eğdirdiğimizden daha zor olmayacak. Size merhamet göstermemizi hiç beklemeyin. “Siz böyle en ufak bir merhameti hak ettiğinizi mi sanıyorsunuz? Bilin ki sizinle artıık herhangi bir görüşme yapmak istemiyorum. Taleplerimi mektubumda söyledim, yerine getirmek istemiyorsanız ordumla yardıma gelirim. ”
-“Rusların taleplerini yerine getirmek zorunda olduğumuzu biliyoruz, -diye söze başladı Elbruz. -Şamil’i yenen bütün Dağıstan’ı ve Çeçenistan’ı hâkimiyeti altına alan kalabalık çok nüfuslu Abadzehlere ve Şapsığlara boyun eğdirenlerle savaşmaya gücümüz yetmez. Biz şimdi artık yorgun düşmüş bir halkız, fakat bu halimizle sizden merhamet istiyoruz. Âlicenaplığa ve asalete mahsus merhamet. ”
-“Bana masal anlatmayın! Ben sizin ciğerinizi okurum. Hemen üzerinize yürümediğim için şanslısınız. Herkesin kıyıya çıkması için henüz vakit var. Kıyıya nasıl gideceğini bilmeyen varsa Şapsığlardan ve Abzehlerden sorup öğrensin. Benim tarafımdan uzlaşma yok ve ileride de olmayacak. ”
Bu sözlerle Geyman konuşmayı bitirir. Yaşlı liderler de halklarının kaderinin itirazsız şekilde çizildiğini anlarlar.
Bu saygın Vubıhların Rus kampının ortasındaki durumu fevkalade güzel bir tablo arz ediyordu. Görüşme herkesin gözü önünde yapılıyordu. Subaylar ve askerler, boyun eğmeyen son kavmin temsilcilerini büyük bir dikkatle izliyorlardı.
Her Vubıhın duruşunda, bakışında tam bir izzeti nefisin bilinci fark ediliyordu. En ufak bir küçülme veya korku yoktu. Ancak bu dakikaları hayatlarında ilk ve son kez yaşadıkları belliydi. En zayıf noktalarından, onurlarından vuruldukları görülüyordu. Sırma ve gümüş dikişli, zengin ve gururlu Vubıhlar güçsüz olduklarını itiraf etmek zorunda kalmışlardı.
General Geyman, birlikleriyle 7 Mart’ta ülke içine hareket etti. Üç kola ayrılan birlikler, üç gün boyunca bütün köyleri yakıp kül ederler ve halkını deniz kıyısına doğru sürdüler.
10 Mart’ta Rus askerleri Tuapse Nehri boyunca yukarıya ilerdiler. Dağlık şeride harekâta başladılar.
Bütün halk denize iniyordu. 18 Mart’ta, Psezuapse’den beş verst mesafede, eski bir Hristiyan manastırının yanında bulunan kestane koruluğundaki büyük Vubıh ve Ahçipshu grupları direniş gösterdiler. Vubıhların Daho Müfrezesi’nin taarruzunu ilk durdurma girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı. Rus askerleri ilerlemeye devam ettiler. Bütün köyleri yakılır.
24 Mart’ta Hacı Giranduk Degumuko (Berzeg), Loo Nehri’ndeki kampa kendisinin gelmesine izin verilmesi için Geyman’a birkaç saygın Vubıhı gönderdi. Bunun hemen ardından boğazdan hepsi yamçılı ve başlıklı bir grup Vubıh görünür.
Degumuko yaklaşıp birkaç saniye konuşmadan kalınca Geyman:
– Merhaba Hacı, seninle tanıştığıma çok memnun oldum.
– Ben, doğruyu söylemek gerekirse, seninle tanıştığıma hiç memnun olmadım, diye karşılık verir.
-Duydum ki yanımda bulunmak istemişsin; siz Vubıhlar çok kibirli olduğunuz için ilk önce ben geldim.
– Böyle misafirler bizim için çok can sıkıcıdır, diye karşılık verir Degumuko.
– Ne söyleyeceksin? Niye geldin?
-Biz vatan topraklarımızı bırakmak ve Türkiye’ye gitmek istiyoruz; mallarımızı toplamamız, hayvanlarımızı satmamız lazım.
– Peki denizin ötesinden yardıma gelecek orduları neyle besleyeceksiniz?
– Hangi ordu?
Daha sonra Degumuko, Vubıh halkı adına, tamamen boyun eğdiklerini ve emredilen her şeyi yerine getirmeye hazır olduğunu bildirir. Bütün bu kavmin önünde eğildiği, bir zamanların bu dehşetli ve güçlü önderi şimdi merhamet adına göç etmek için birkaç gün rica etmek zorunda kalıyordu.
25 Mart’ta tek bir kurşun atılmadan Soçi alınır Soçi’nin alınmasıyla da bütün dağlık şeridin hâkimiyeti Ruslara geçmiş oldu. Böylece Adıgelerin yaklaşık 300 yıllık direnişi sona erdi. İnsanlığın bu kadim halkı anayurtlarından sökülüp atıldılar.
*
Kafkas kavimleri içerisinde Vubıhlar savaş düzenleri açısından hemen göze çarparlar. Vubıhların savaş düzenleri yüzlerce yıllıktır.
Vubıh askeri örgütlenmesi konusunda Rus generali N.Dubrovin şöyle yazıyordu: “Vubıhlar savaş boyunca liderlerine tam bağımlılık gösterirler. Lider insiyatif kullanmakta ve düşüncelerini yanındakilere açıp açmamakta tamamen özgürdür. Her savaşçı kendi silah ve erzağını yanında bulundurur. 800-3000 kişilik bir birlik oluşturulunca lider toplantı yerine gidip erzak kontrolü yapar. Birlikler öncü ve artçı olmak üzere iki grubu ana kuvvetten ayrırlar. Aynı köylerden cepheye gelenler 10-100 gruplar oluşturur. Bu grupların kendi aralarında seçtikleri birer liderleri vardır. Bu liderler asıl liderden aldıkları direktifler doğrultusunda gruplarını yönetirler. Vubıh ordusu iki saf halinde harekete geçer. Özellikle hava kararınca savaşırlar ve gün ağarınca bitirirler.”
Yazar Aytek Kundukh, Vubıhlar’daki askeri örgütlenme için şunları yazar : “O zamanki koşullara göre askeri örgütlenme biçimiyle diğer Dağlı halklardan ayrılan ve ilginç bir yetkinlik gösteren Çerkeslerin küçük kabilelerinden biri olan Vubıhları burada vurgulamamak büyük bir haksızlık olur. Böyle bir askeri örgüt diğer Dağlı halklarda, hatta salt Çerkes kabilelerinin tümünde olsaydı, Rusya’yla savaşımın sonucu da büyük bir olasılıkla bu denli korkunç olamazdı. Bu bakımdan Vubıhlar bütün Dağlıların genel niteliğinden sayılan direnişleriyle değil, askeri düzenleri ve disiplinleriyle de her türlü övgüye layıktırlar.
***
Osmanlı devleti Çerkesleri imparatorluğun dört bir yanına dağıttı. Aileler arasında çıkan çatışmalar bahane edilerek Hacı Granduk Berzeg Rodos’a sürgün edildi.
Balkanlar’da yaşayan Çerkesler de Osmanlı ordusuna yardıma koştular. Savaşan gönüllülerin yarıdan çoğu Çerkes idi. Babadağ, Doğu ve Batı Bulgaristan’da 16.000 Çerkes süvarisinin Osmanlı saflarında çarpıştığı belirtiliyor. Bu sayı Osmanlı süvarilerinin iki katıydı.
Mısır ordusunda görev yapan birkaç yüz Çerkes gönüllü olarak Osmanlı ordusunda görev aldı.
Balkanlar’daki Osmanlı ordularında Çerkes paşalar görev almıştı. Rauf Paşa, Sofya komutanı Çerkes Hasan Paşa, Şevket Paşa, Karzeg Dilaver Paşa, Deli Fuat Paşa, Nusret Paşa bu komutanlardan birkaçıydı. Gönüllü birliklere Çerkes İbrahim Paşa, Grandük Hacı Berzeg ve oğlu İslam Bey komuta ediyordu. Doğu cephesinde Çerkes Osman Paşa, Abhaz Mühlis Paşa görev yapıyordu.
*
Çerkesya’nın bağımsızlığı için mücadelenin önderlerinden Hacı İsmail Degumuko Berzeg’in yeğeni olan ve son güne kadar mücadelesini sürdüren Hacı Granduk Berzeg sürgün olduğu Rodos’tan Balkanlar’a getirildi ve Umum Muavene Komutanı (Yardımcı Güçler Komutanı) yapıldı. 75 yaşını aşmış olan bu kahraman topladığı Çerkes gönüllülerle burada Rus Kazaklarına kök söktürdü. Savaşta oğlu İslam Bey şehit düştü. Diğer oğlu Mehmet Bey Mayıs 1887’de Abhazya’ya çıkan Osmanlı kuvvetlerinde görev almıştır.
Balkanlar’daki Rus kuvvetleri içinde bu savaşa gönüllü olarak katılmış Kabardeyler de vardı. Bunların bir kısmı Osmanlı ordusunda gönüllü olarak savaşan Çerkes süvarilerine katıldılar.
Eski Zağra Müftüsü Hüseyin Raci Efendi yazdığı anı kitabında bu savaşta düşmanla korkusuzca savaşan Çerkeslere geniş yer verir. Eski Zağra’nın kurtarılmasında yer aldıklarını anlatır. (Tarihçe-i Vak’a-i Zağra, İstanbul, S:61-76-106-131-132—141-146-147-151)Yine kitabında Eski Zağra’da yaşayan Yahudilerin Müslümanlarla beraber askerlerimize ekmek, yemek, su ve sigara verdiklerini yazar. (Tarihçe-i Vak’a-i Zağra, İstanbul, s.65)
*
Vubıhça’yı bilen tek kişi kabul edilen Tevfik Esenç’in ölümünden sonra bu dil tarihin karanlıklarına gömülmüştür. Ancak O henüz ölmeden önce Fransız dil bilimci Georges Dumezil, Ubıhça’yı kayda almış, Fransa’daki akademisinden yılda 6 kadar öğrenciyi Vubıh Dili konusunda eğitim almış olarak mezun etmenin hazzını yaşamıştır.Kuşçubaşı Eşref, Cihangiroğlu İbrahim ve Şhapli Kamil Efendi gibi vatana emeği geçmiş pek çok Vubıh kahramanı bulunmaktadır.
Ekrem Hayri PEKER / TURKISHFORUM – ABDULLAH TÜRER YENER