103 emekli amiral 4 Nisan 2021 günü ortak bir açıklama yaparak, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni savunmuş ve görevdeki bir amiralin üniformasının üstüne cüppe ve sarık giyerek bir tarikat evinde bulunmasına tepki göstermişti.
Kanal İstanbul, Karadeniz’deki NATO faaliyetleri, ABD ve İngiltere’nin baskısı gibi nedenlerle Montrö konusu zaten gündemdeydi ve 30 Ocak 2020’de, yine emekli amiraller gibi bu konuya vakıf olan 126 emekli büyükelçi de benzer şekilde ortak bir açıklama yapmıştı.
Çünkü ABD Karadeniz’e girişini sınırlayan Montrö Sözleşmesi’nden rahatsızlığını ortaya koyuyor, hatta dönemin ABD Büyükelçi James Jeffrey Türk ordusuna Montrö’yü delmeyi öneriyordu. Ve Erdoğan da “Montrö’de bize tanınan bir hak yok” diyerek konuyu tartışmaya açıyor, hatta “Savaş gemileri gerekirse Kanal İstanbul’dan geçer” diyerek sözleşmenin zeminini kayganlaştırıyordu.
DARBE İDDİASI HUKUKEN DE DÜŞTÜ
AKP hükümetinin içeriği nedeniyle ortak açıklamayı bir ceza davasının konusu yapabilmesi mümkün değildi çünkü her konuda ortak fikir açıklamak emekli büyükelçilerin de emekli amirallerin de hepimizin de anayasal hakkıydı. O nedenle emekli amirallerin ortak açıklamasını “darbe iması” ve “darbe çağrışımı” iddiasıyla bir kampanyaya dönüştürdüler. Gerçi hukukta “teşebbüs” suçu vardı, “ima” ya da “çağrışım” diye bir suç yoktu ama yine de dava açacak bir savcı buldular!
Sonuç? İlk duruşma bu yıl martta, ikinci duruşma haziranda yapıldı. Mütalaanın açıklanması beklenen eylüldeki üçüncü duruşmaya savcı raporlu olduğu gerekçesiyle katılmadı. Dün yapılan dördüncü duruşmada ise 103 amiralin 91’ine beraat, 12’sine hapis istendi!
Aslında tek başına bu sonuç bile amirallerin ortak açıklamasına dair yapılan “darbecilik” suçlamasını hukuken de düşürmektedir. Hani 103 emekli amiral “darbecilik” nedeniyle o açıklamayı yazmıştı? Yüzde 90’ı beraat eden bir darbecilik faaliyeti mi olur!
KUMPASÇILIK SÜRÜYOR
Buna rağmen cumhurbaşkanlığı avukatı iddiasını sürdürüyor, “hükümete hatta devletin varlığına karşı yapılan eylem” diyerek şapkadan tavşan çıkarmaya çalışıyor. Davanın “siyasi bir dava olmadığını” iddia ederek “Darbe ve bildiri zihniyetiyle benzerlik gösteren zihniyet konusudur” diyor. Dikkat ediniz, en fazla “benzerlik” diyebiliyor, tıpkı “ima” ya da “çağrışım” gibi… Sırf bu nedenle bile bu davayı “hukuka da kumpas” diye niteleyebiliriz.
Ama dava şimdi aynı zamanda önümüzdeki seçime de kumpastır. Hapis istenen 12 amirali beraat eden 91 amiralden ayıran özelliği bile bunun göstergesidir. Çünkü o 12 emekli amiral TV’lere çıkan, gazetelerde yazan, sosyal medyayı etkin kullanan isimlerdir. Bu 12 emekli amiral üzerinde sallanacak “hapis” kılıcı, aslında seçim sürecinde toplum/seçmen üzerinde sallanacak kılıç olacaktır.
Duruşmadan sonra konuştuğum emekli Amiral Türker Ertürk de buna işaret ediyor ve kararı “iktidarın seçim kampanyası kapsamındaki bir hamlesi” olarak yorumluyor. Neden? Çünkü Ertürk’ün de işaret ettiği gibi iktidarın “Korku iklimine ihtiyacı var, muhalif kesimleri sindirmeye ihtiyacı var.”
Nitekim bir kılıcı da FETÖ’nin 28 Şubat kumpas davasını sürdürerek sallıyorlar!
Yine duruşmadan sonra konuştuğum emekli Amiral Cem Gürdeniz de davanın “siyasi bir dava olduğunu” belirterek “Türkiye’nin çıkarlarını savunmanın ve doğru tarafta olmanın bir bedeli var, o bedeli Balyoz kumpasında ödedim, ödemeye devam ediyorum, bununla da gurur duyuyorum” dedi.
Görüldüğü gibi AKP-FETÖ ortaklı 28 Şubat davası kumpası da AKP’nin “Amiraller Bildirisi” davası kumpası da muhalif kesimleri baskılamak hedefiyle hukuku ve siyaseti esir almayı sürdürüyor. Bu bakımdan önümüzdeki seçim, aynı zamanda “kumpasçılıkla hesaplaşma” seçimi olacak.
Mehmet Ali Güller*CUMHURİYET / TURKISHFORUM – ABDULLAH TÜRER YENER