Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya
Çin Zindanlarında TC Vatandaşları ve Diplomatik Himaye
Türkiye’nin yaklaşık 3 katı büyüklüğündeki Doğu Türkistan’ı Çinlileştirme projesi, bilinen Çin işkenceleri yanında en son teknolojik imkanlarla desteklenmektedir. On milyonlarca Müslümana yönelik zulüm ve tecavüzlerde milyonlarca Çinli görevlendirilmiştir. Kamplardakiler gibi evlerindekiler de izlenmekte, uygun görülen seçilmekte, kirli amaçlarla kullanılmaktadır. Fotoğraflar, videolar, resmi belgelerin önemli bir kısmının dijital tekonoloji sayesinde dünya ile paylaşılabilmesi, Müslümanları sessizce yok etmek isteyenlerin aşamadıkları bir ironi haline gelmiştir. Bu gerçekleri inkar eden yönetim için tek yol vardır: Başta Doğu Türkistan’da yakınları olanlar olmak üzere isteyen herkes Kaşgar’dan, Aksu’ya, Beşbalık Urumçi’ye, Tarım’a, Turfan’a, Hoten’e… köyleri, mahalleleri, evleri polis olmadan ziyaret edebilmeli, istediği kişilerle görüşebilmeli, kamplardakilerle gözetleme olmadan dertleşebilmeli, camilerin yıkılmadıklarını, ayakta kalanların eğlence mekanlarına dönüşmediklerini gözleriyle görebilmeli, gelerek herkese anlatabilmelidir. Sadece çıkar ilişkisi olan Çin işbirlikçileri değil milyonlar rahatlıkla bunu yapabilmelidir. Tıpkı Türkiye’nin Doğu, Güney Doğu dahil her kentine, köyüne herkesin gidebildiği gibi.
Gerek yarım asır önce TC vatandaşlığını alanlar gerekse Türkiye’ye eğitim için gelmiş, dönenlerin yok olmasından dolayı burada kalmış öğrencilerimiz, yakınlarından, anne-babalarından, kız kardeşlerinden yıllardır haber alamıyorlar. Konuyu kurcalayınca hıçkırarak ağlıyorlar. Uygur Akademisi’nin 17-18 Eylül’de düzenlediği “Uygurların Maruz Kaldığı Soykırım ve Var Olma Mücadelesi” başlıklı iki günlük konferansta acı fakat gerçek tebliğler sunuldu, çözüm yolları konusunda ümitvar girişimlerden bahsedildi. Bu gerçekleri CIA propagandası diye geçiştirmeyi tercih edenler bir bahaneyle toplantıya katılmadılar. Halbuki burada sadece resmi belgeler, raporlar, fotoğraflar değil bizzat işkencelerden kurtulanlar ve yıllardır yakınlarına ulaşamayanların feryatları vardı. Halen bu yaralı insanlardan oluşan mahalleler, vakıflar, seslerini duyruma etkinliklerine herkes ulaşabilir, gerçeklerle yüzleşebilir.
TC vatandaşı Doğu Türkistanlıların grup grup, noter ve medya kayıtlarıyla Çin konsolosluğundan akrabalarını ziyaret için vize istemelerini, bir noktadan sonra Çin yönetiminin bu talepleri karşılamak zorunda kalacağını, aksi durumun soykırım haberlerini teyit edeceğini, gidiş usulleri resmiyet kazandığı için sağ salim dönebileceklerini önerdim. Aldığım bilgiler karşısında dehşete düştüm. Bu yolu deneyen nice Doğu Türkistanlılar gidebilmiş, fakat dönememişler. Çin’deki bir Türk görevli girişimlerde bulunmuşlar, sonra köşesine çekilmiş. İlginç olan ise bu haberler Türk medyasında gündeme gelmemiştir. Önemli bir kısmı akademisyen olan TC vatandaşları Türkiye’nin “diplomatik himaye” hakkı ve görevini gündeme getirmemiş, Dışişleri Bakanlığı adım atmamıştır. Tekrar belirtelim ki Türkiye veya diğer batı ülke vatandaşlarının resmi veya sosyal medya üzerinden duyurularla akrabalarını ziyaret için Çin konsolosluklarına başvurmaları, soykırımcı Pekin yönetimini sıkıştırma yöntemlerinden biri olacaktır.
“Diplomatik himaye” bir devletin, başka ülkedeki vatandaşlarının haklarını diplomatik yollarla savunmasıdır. Bu savunma vatandaşına zarar veren devlete karşı diplomatik bir haktır, mağdur olan vatandaşlarına karşı ise bir kamu yönetimi görevidir. Ders kitaplarında da yazıldığı gibi, devletin, başka bir ülkede mağdur edilen vatandaşının yanında olması, kendi onuruna, namusuna sahip çıkması demektir. Başka bir ülkede mağdur edilen kişiye vatandaşlık verilmiş ise, ülke sınırlarını savunduğu gibi devletin vatandaşının haklarını savunması gerek. Mesela İngiliz vatandaşlığını almış bir Afganistanlının Guantanamo üssünde tutulduğu haberi gelince İngiltere ayağa kalktı, “vatandaşımız suçluysa yargıla, bilgi ver, yargılama sürecinde avukat gönderelim, değilse serbest bırak” çıkışları üzerine ABD serbest bıraktı. Benzer durumdaki bir Türk vatandaşının ailesi kapıları zorladı, oğlunu kurtarmak için girişimlerinden sonuç alamadı, yıllar sonra serbest bırakılan kişiden Türk diplomasisinin ilgisizliğini, ne işin vardı Afganistan’da türünden vatandaşını suçladığını öğrendik. Diplomatik himayede vatandaşı suçlu olsa dahi yargılama ve cezalandırmanın usulüne ve yasalara göre olması garanti altına alınır, işkence vb. insanlığa karşı suçlardan vatandaşı korunur.
On yıllardır Türkiye’de yaşayan Doğu Türkistanlılar, TC vatandaşlığını kazanmışlar, iş kurmuşlar, devletin ve özel sektörün her kademesinde görev almışlardır. Çin vatandaşlığından çıkmak için konsolosluğa başvurduklarında, Çin’e gitmeniz lazım denilmiş. Hem vatandaşlıktan çıkma işlemlerini yapmak hem de yakınlarını ziyaret etmek için Doğu Türkistan’a gidenlerden bir daha haber alınamamıştır. Hiçbir zaman Çin vatandaşı olmamış, Türkiye doğumlu, fakat anne-babası daha önce Çin’den göç etmiş olanlardan Doğu Türkistan’a gitmesi için izin verilenler de gidince aslında Çin vatandaşı oldukları yönünde kayıt yapılmış ve bir daha haber alınamamıştır. Çin’deki konsolomuzun girişimleri sonuç vermemiş, buna karşın Dışişleri bakanlığımız diplomatik himaye kapsamındaki görevlerini yerine getirmemiş, diplomatik girişimler sonuçsuz kaldıysa uluslararası yargıya da gidilmemiştir.
Bir ABD veya AB ülkesi vatandaşının bu tür muameleye maruz kalması mümkün değildir. Son derece başarılı organizasyonlara ve girişimlere imza eden Doğu Türkistanlı dostlarımızın bu konudaki yetersizlikleri veya bilgisizlikleri de açıktır. Batı Trakya’daki soydaşlarımıza yönelik baskıların bir derece azalmasında, çoğu kararları uygulanmasa da birçok sorunun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde ve diğer uluslararası zeminlerde gündeme gelmesinde, soydaşlarımızın uluslararası hukuk kadrosu yetiştirme yönündeki gayretleri önemli olup örnek alınması gerekmektedir. Doğu Türkistanlı soydaşlarımızın da bu yöndeki girişimleri beklenmektedir. Bununla beraber en hazin olanı Türkiye’nin konuyu örtbas etmesidir. Türk medyasının bu gelişmeler karşısında sessiz kalmasının sorumlusu soydaşlarımızın dertlerini yeterli şekilde anlatamaması da olabilir. Çünkü on yıllardır konuyu takip eden bir akademisyen olarak bu gerçeklerden yeni haberdar oldum. Bununla beraber büyük masraflarla yapılan bilimsel etkinliklere medyanın pek de iltifat etmediği, önemli bir kısmı Çin konsolosluğundan ve firmalarından gelecek reklamları riske atmamayı tercih ettiği görülmektedir.
Çin yönetiminin, gerek daha önce Doğu Türkistan’dan ayrılanlar veya onların çocukları üzerindeki vatandaşlık iddiasının hiçbir hukuki temeli bulunmamaktadır. Eğer soydaşlarımızı yok etmek için böyle bir yasal düzenleme yapılmışsa, yani bu kişiler üzerinde Türkiye’nin diplomatik himaye hakkını iç hukuk kuralları gereği kabul etmiyorsa bunun adresi uluslararası yargı yollarıdır. Sadece Türkiye doğumlu olanlar için değil, fakat on yıllardır Türkiye’ye yerleşmiş kişiler için dahi diplomatik himaye hakkının olduğu kesin olarak ortaya çıkacaktır. Mevcut mahkeme kararları ve içtihatlar bu yöndedir.
Gidip haber alınamayanlar veya o ülkede işkence ve soykırıma maruz kalanları savunmak için vatandaşlık bağı veya çifte vatandaşlıkta hangi ülkeninkinin etkin olduğu anlamsızdır. Çin’in de imza attığı veya jus cogens (emrecidi hukuk kuralları) kapsamındaki düzenlemeler gereği her ülkenin bir şekilde tespit ettiği veya muhatap olduğu soykırım, işkence ve diğer insanlığa karşı suçlar kapsamında görev ve yükümlülüğü vardır. Bu suçlar, hiçbir devletin iç sorunu, egemenlik kapsamındaki icraatları kabilinden sayılmaz. Eğer mağdurlar, soydaşlarımız ve dindaşlarımız ise Türkiye öncelikli görevli ve sorumludur. Önemli bir kısmının ağzına Pekin’den bal çalınan Türk ve İslam ülkeleri liderlerinin sessizliği, Türkiye’nin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Yıllardır Pakistan’dan istenilen Doğu Türkistanlı Müslümanları Çin zindanlarına göndermekte tereddüt etmeyen İmran Han’ın başına gelenler, ayyuka çıkmış zulümler karşısında körleri, sağırları oynayan her yöneticinin başına gelebilir.
twitter.com/alaeddinyalcink
Bir yanıt yazın