Üniversiteler Açılırken Eğitimde  Kalite Sorunu

Üniversitelerimiz 2022-2023 öğretim yılına  sorunlarla birlikte başlamaktadır. Türkiye’de 129’u devlet, 75’i Vakıf,  4 Vakıf MYO ile 207 üniversitede 183,493 öğretim üyesi ve görevlisi  8,3 milyon öğrenciye  eğitim vermektedir. Nitelikli bir  öğretiminin  yapılabilmesinin ön şartı,  akademik kadroların  birikimi yeterli,  intihale bulaşmamış, sorun çözücü ve  yaratıcı olmasıdır. Nitelikli bir eğitim için   fen  ve matematik bilimlerin yanında sosyal bilimlere de (felsefe, sosyoloji, psikoloji)  önem verilmelidir.

Ekonomideki gelişmeye paralel olarak  yüksek eğitimde  nitelik artışı beklenirken, bunun aksine  eğitim başarısı giderek düşmektedir. Sınava giren öğrencilerin büyük çoğunluğu  bir yükseköğretim programını okuyacak kapasitede de değildir. Gelişmiş ülkelerde   liseden mezun olan öğrencilerin en az yüzde 5’nin  yeterli bilgi birikimi ile üniversiteye girmesi  istenir. Oysa,  207 üniversite arasında  en başarılı  olan üniversitelerde bile  yeterli nitelikte akademik kadro  sıkıntısı vardır. Teknoloji üreten bir ülke olmak için en azından 600 bin araştırmacıya sahip olunmalıdır.

Türkiye’de öğretin elemanlarının niteliği  tartışmalıdır. Son yıllarda basına yansıyan haberlerde öğretim üyelerinin yeterliliği sorgulanır olmuştur.  Akademisyen kadroları liyakate dayalı  olarak  kullanılmalıdır. Bilim yapma, zeka, analitik düşünme becerisi  ve  isteğinin sürekli olması  maalesef artık aranmamaktadır. Genel kanaat, çoğu akademik kadrolar üzerine ölü toprak serpilmiş gibidir. Uluslararası kongrelere katılımlar bütçe kısıtı sebebiyle giderek azalmaktadır.  Bu durum üniversitelerin gelişmesini engellemekte ve uluslararası bilime katkılarını da azaltmaktadır. Çabalayanlar da bir karşılık bulamadıkları için motivasyonları giderek azalmaktadır.

Üniversitelerde bilim jürilerinin nitelik eksenli, liyakate dayalı olarak seçilerek belirlenmemiş olması en önemli sorundur.   Bu süreçte bilimsel üretkenlikten kopma beraberinde üniversitesinin  kurumsal yapısına yabancılaşmayı da tetiklemektedir.   Üniversitelerin yeniden evrensel ölçekte nitelikli eğitim ve araştırma kurumları olabilmesinin ön şartı, “liyakat esaslı”  bir reform gerektirmektedir.

Üniversiteler,  üst  seviyede araştırma yapacak, bilim üretecek duruma getirilmelidir. Türkiye’de  bazı vakıf üniversiteleri ile  devlet üniversiteleri  araştırma ve yayın yapacak yerde, sadece  derslerin anlatıldığı kurumlara dönüşmüştür. Bu durumda mezunlar, girdikleri işte beklenen performansı gösterememektedir.

Üniversitelerde yayınlanmış makale sayısı çalışmaların niteliğiyle ilgili  bir fikir vermeyebilir.  Makalelerin aldıkları atıf sayılarını da analize dahil etmek, makalelerin niteliğini anlamak için iyi bir yöntemdir. Üniversitenin bünyesinde üretilen yayınların ne kadar atıf aldığı, Times Higher Education’ın üniversite sıralamalarında dikkate aldığı çok önemli  bir faktördür. Bir yayın ne kadar özgün ise, bilim  dünyasındaki etkisi de o kadar yüksek olur.  Üstelik o araştırmayı yapan üniversitenin prestiji de artar. Diğer araştırmacılar, kendi araştırmalarını, o öncü yayının üzerine inşa ederler ve akademik etik gereği o yayınlara atıf yaparlar.

Belli  sayıda makale yayımlamak, akademik terfi için ön koşullardan biri olup, “akademik teşvik” adı altında yayınlanan makale ve bildiri sayısına göre prim alınan bir sistem  akademisyenleri daha çok sayıda yayın yapmaya teşvik etmektedir.

The Center for World University Ranking  (CWUR)  2012’den bu yana her yıl dünya üniversitelerini belirli kriterler kullanarak sıralamaktadır. 2012’de en başarılı 100 üniversiteyi belirleyip sıralamaya tabi tutarak işe başlayan kuruluş, 2014’den itibaren sıralamayı dünyadaki ilk 1.000 üniversiteyi toplamda da  8.000 üniversiteyi inceleyerek  sıralamaktadır. İlk bin sıralamasına giren 9 Türk üniversiteleri; Boğaziçi, Hacettepe, Ankara, İstanbul, İTÜ, Ege, Gazi, Çukurova ve Bilkent’tir.  

Üniversitelerimiz 2022-2023 öğretim yılına  sorunlarla birlikte başlamaktadır. Türkiye’de 129’u devlet, 75’i Vakıf,  4 Vakıf MYO ile 207 üniversitede 183,493 öğretim üyesi ve görevlisi  8,3 milyon öğrenciye  eğitim vermektedir. Nitelikli bir  öğretiminin  yapılabilmesinin ön şartı,  akademik kadroların  birikimi yeterli,  intihale bulaşmamış, sorun çözücü ve  yaratıcı olmasıdır. Nitelikli bir eğitim için   fen  ve matematik bilimlerin yanında sosyal bilimlere de (felsefe, sosyoloji, psikoloji)  önem verilmelidir. - Screenshot 22

Şimdi, yukarıdaki tespitlerime  somut bir  örnek vererek süreci somutlaştırmak istiyorum. Üniversitelerde belli  sayıda nitelikli yayın yapmak, akademik terfi ve üniversite değiştirmek için ön koşullardan biridir. Bu kriter, uluslararası bir kriter olmasına rağmen maalesef Ankara’da bir vakıf üniversitesinde belli  sayıda makale yayımlamak, akademik terfi için ön koşullardan biri”olmasına rağmen, bunu yok sayarak bilim dışı   9 kriter icat ederek  atama yapabilmiştir.  YÖK mevzuatı  açık olmasına rağmen  bu mevzuat yok sayılmıştır:  “…en az üçü başka üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsünden olmak üzere ilan edilen kadronun BİLİM veya sanat alanı ile İLGİLİ en az beş profesör” hükmünü YÖK yok saymıştır. YÖK tarihine örnek olarak geçecek olan 9 “gülünç” ve “bilim dışı” atama kriterleri aşağıdadır: 

  • Dosyanın düzenli olması,
  • Taşınır bellek,
  • Adayın genç olması,
  • Adayın dinamik olması,
  • Adayın projeci olması,
  • Adayın yaşı,
  • Adayın dinamikliği,
  • Adayın lisans programlarında ders vermesi,
  • Adayın yüksek lisans programlarında ders vermesi.  

YÖK,  yukarıdaki 9 kriter ile profesör ataması hakkında henüz karar verememiştir.  Eğer   listeye giren  9 Türk üniversitesi  bu kriterleri atamalarda uygularlarsa, bundan sonra  ilk 1000 üniversite arasına girmeleri hayal olur.  Üstelik bu konuda çok sayıda yargı kararları da olmasına rağmen söz konusu vakıf üniversitesinin  daha önce alınmış yargı kararlarına  uymaması da  ayrı bir  hukuki  sorundur.

İlgili  vakıf üniversitesinin profesör kadrosuna başvurabilmek için aradığı şartların hiçbirine  uyulmamıştır: “1.Toplam 300 puan almış olmak. (Bu puanın 100 puanı Doçentlik unvanını aldığı tarihten sonra olmalıdır. 2.Yayınlarından birini “Başlıca Araştırma Eseri” olarak göstermek.  3. SCI, SCI (expanded, SSCI(Social Science Citation) indekslerinin kapsamındaki indekslerde yayınlanan tam metinli en az 1 atıflı orjinal makale veya 2 orijinal yayın olmalıdır. Belirtilen indeksler dışındaki indekslerde taranan yayınlarda en az 3 atıf olması gerekir.”

Çok daha önemlisi  YÖK mevzuatı yok sayılarak atanan aday ile atanmayan aday arasında bilimsel uçurum vardır. Atanmayan aday: 2,980, Atanan aday: 528. Bilimsel uçurum: 2,980-528. Fark: 2452. Hiçbir Türk ve yabancı üniversitede aralarında bilimsel uçurum olan bir aday, üstelik yukarıda yer alan komik kriterler esas alınarak atanmamıştır.

Üniversitelerimiz 2022-2023 öğretim yılına  sorunlarla birlikte başlamaktadır. Türkiye’de 129’u devlet, 75’i Vakıf,  4 Vakıf MYO ile 207 üniversitede 183,493 öğretim üyesi ve görevlisi  8,3 milyon öğrenciye  eğitim vermektedir. Nitelikli bir  öğretiminin  yapılabilmesinin ön şartı,  akademik kadroların  birikimi yeterli,  intihale bulaşmamış, sorun çözücü ve  yaratıcı olmasıdır. Nitelikli bir eğitim için   fen  ve matematik bilimlerin yanında sosyal bilimlere de (felsefe, sosyoloji, psikoloji)  önem verilmelidir. - Screenshot 23

Atama yapılırken mevcut mevzuat yok sayılmıştır: “t) (Ek:15/4/2020-7243/7 md.) Taşıdığı sıfatın gerektirdiği özen yükümlülüğüne aykırı, genel ahlak ve edep dışı tutum ve davranışlarda bulunmak. l) (Ek:15/4/2020-7243/7 md.) Gerçeğe aykırı rapor ve belge düzenlemek. (Ek:15/4/2020-7243/7 md.) Amirine, maiyetindekilere, iş arkadaşları veya hizmetten yararlananlara hakarette bulunmak veya bunları tehdit etmek. (6) Kamu görevinden çıkarma: Kamu kurum ve kuruluşları ile vakıf yükseköğretim kurumlarında öğretim elemanı ve memur olarak bir daha atanmamak üzere kamu görevinden çıkarmadır.” a) (Değişik:15/4/2020-7243/7 md.) Terör niteliğinde eylemlerde bulunmak veya bu eylemleri desteklemek, kamu imkân ve kaynaklarını bu örgütler için kullanmak ya da kullandırmak. b) Amire, iş arkadaşlarına, personeline, hizmetten yararlananlara veya öğrencilerine fiili saldırıda veya cinsel tacizde bulunmak. c) Kamu hizmeti veya öğretim elemanı sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak.  b) (Değişik: 2/12/2016 – 6764/26 md.) Devlet ve vakıf yükseköğretim kurumlarının öğretim elemanlarına uygulanabilecek disiplin cezaları uyarma, kınama, aylıktan veya ücretten kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması veya birden fazla ücretten kesme, üniversite öğretim mesleğinden çıkarma ve kamu görevinden çıkarma cezalarıdır. (Ek cümleler:15/4/2020-7243/7 md.) 

Üniversitelerarası Kurul’un 29 Mart 2021 tarih 2021/4 saat 14.00 Video Konferans yoluyla almış olduğu karar açıktır, yoruma  gerek  yoktur.  “KOMİSYONUMUZ SÖZ KONUSU JÜRİ ÜYELERİNİN  TAMAMININ ULUSLARARASI TİCARET ALANINDAN OLMASI GEREKTİĞİ KANAATİNE ULAŞILMIŞTIR.” 

Bu konuda alınmış 5 önemli yargı kararı da dikkate alınmamıştır:  Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun  E. 1990/744, K. 1991/41, K.t. 11.10.1991  Kararı, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun E. 1991/453, K. 1992/38, (14.02.1992) Kararı,  Danıştay 8. Dairesi’nin E. 2004/6289, K. 2006/735, K.t.: 27.02.2006 KararıDanıştay 8. Dairesi’nin 27.09.2010 tarih ve 2010/3384 Esas No, 2010/4726 Kararı, Danıştay 8. Dairesi’nin E. 2010/5235, K. 2010/5843, K.t.: 05.11.2010 Kararı”   yok sayılmıştır.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun E. 1990/744, K. 1991/41, K.t. 11.10.1991 Kararına atama sürecinde neden uyulmadığını ilgili vakıf üniversitesi açıklayamamıştır: “…davacının başvurduğu profesörlük kadrosunun bulunduğu bilim alanından çok ayrı bir bilim alanında, Analitik Kimya Anabilim dalında görevli bir öğretim üyesinin jüri üyeliğine seçilmiş olması itibariyle, jürinin oluşum biçiminin mevzuata uyarlık taşımadığı açıktır. Bu durumda, usulüne uygun oluşturulmayan jüri değerlendirilmesine dayanılarak tesis edilen dava konusu işlemlerin hukuka uygun olduğunun kabulüne imkan bulunmamaktadır.”

Söz konusu vakıf üniversitesi,  yukarıdaki yargı kararlarını   yok sayarken, bir öğretim üyesi  bir diğer  meslektaşına PİSLİK” diyerek hakarette bulunmasını da görmezden gelmiştir.  Bunun anlamı  şudur: İlgili üniversitede  öğretim üyeleri arasında acaba bu sözcük sık sık kullanılmakta mıdır? Bu bir özgürlük ise, bu özgürlük  ilgili üniversite dışında hiçbir Türk üniversitesinde yoktur.  Üniversitesi ilgili kişi hakkında işlem yapmayınca bu  kişi hakkında  Ankara Cumhuriyet Savcılığı “CEZALANDIRILMASINA18.07.2022 tarihinde karar vermiştir.

Aşağıdaki yargı kararı kapsamında hiçbir işlem yapılmaması, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu konusunda şüphe uyandırmıştır. “…mevzuatta öngörüldüğü ve amaçlandığı şekilde, adayın bilimsel değerlendirmesini yapacak olan jürinin, adayın BİLİM ALANIYLA ilgili kişilerden oluşturulması esas olup, jüri değerlendirmesinin bir bütün olarak dikkate alınması gerekeceği de kuşkusuzdur. Olayda, diğer üniversitelerde Farmasötik Toksikoloji Anabilim dalında öğretim üyesi bulunup, bulunmadığı araştırılmaksızın, DAVACININ BAŞVURDUĞU PROFESÖRLÜK, KADROSUNUN BULUNDUĞU BİLİM ALANINDAN ÇOK AYRI BİR BİLİM ALANINDA, ANALİTİK KİMYA ANABİLİM DALINDA GÖREVLİ BİR ÖĞRETİM ÜYESİNİN JÜRİ ÜYELİĞİNE SEÇİLMİŞ OLMASI İTİBARİYLE, JÜRİNİN OLUŞUM BİÇİMİNİN MEVZUATA UYARLIK TAŞIMADIĞI AÇIKTIR. Bu durumda, usulüne uygun oluşturulmayan jüri değerlendirilmesine dayanılarak tesis edilen dava konusu işlemlerin hukuka uygun olduğunun kabulüne imkân bulunmamaktadır.”  

Üniversitelerimiz 2022-2023 öğretim yılına  sorunlarla birlikte başlamaktadır. Türkiye’de 129’u devlet, 75’i Vakıf,  4 Vakıf MYO ile 207 üniversitede 183,493 öğretim üyesi ve görevlisi  8,3 milyon öğrenciye  eğitim vermektedir. Nitelikli bir  öğretiminin  yapılabilmesinin ön şartı,  akademik kadroların  birikimi yeterli,  intihale bulaşmamış, sorun çözücü ve  yaratıcı olmasıdır. Nitelikli bir eğitim için   fen  ve matematik bilimlerin yanında sosyal bilimlere de (felsefe, sosyoloji, psikoloji)  önem verilmelidir. -Süreç 4 yıldır devam etmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Adil Yargılama Hakkı başlığını taşıyan 6. Maddesi   yok sayılmıştır: “1. Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır.” Makul süre hiçbir zaman 4 yıl olmamalıdır.  Üniversite’nin Mütevelli Üyesi olan saygın  bir hukukçunun  yanda yer alan yazısının son paragrafı  “suya yazılan yazı” olarak kalmıştır: “Hukuk devletiyle yönetilen bir toplumda yargı kararlarına duyulan güven sarsılırsa, orada kamu düzeni tehlikeye girer!..” Sayın MH Üyesi  haklıdır. Çünkü  yandaki haber,  sayın üyenin ne kadar haklı  olduğunu ortaya koymaktadır.

Bu süreçte rahmetli İsmet İnönü’nün A.Ü. Hukuk Fakültesi’nde 8 Temmuz 1929 tarihinde bundan 93 yıl  önceki   tespiti, günümüz için de geçerlidir: “Efendiler, Elinde yanlış bir şahadetname ile cemiyete çıkan bir adamın memelekete zararı sizin tasavvur edebileceğinizden çok  fazladır. Bir cemiyette en muzır adam, ehliyetsiz olduğu halde selahiyet sahibi olanlardır…Bu adam bütün hayatında ilmin, liyakatin ve çalışkanlığın düşmanı olacaktır.”

Üniversite’nin MH üyesinin 22. 09. 2022 tarihli  yazısında yer alan çok önemli  iki tespite katılmamak mümkün  değildir: “Haksızlıkların, aykırılıkların, kötülüklerin ve tüm sakıncaların karşısında olan hukuk, sağladığı yaşam aydınlığı ve güvencesiyle toplumsal bir dayanaktır.” “Hukuksuzluk yalnızlık, kimsesizlik kötülüklere açık bir boşluk, bir karanlıktır. Hukuk güvencesi yaşam gücüdür.”

Nobel Ödüllü Türk bilim insanı Prof. Dr. Aziz Sancar‘ın tespitine katılmamak acaba mümkün mü? “Beni bile, ‘Bir tanıdığın oğlu, kızı torpil yap’ diye arıyorlar. Bu devam ettikçe biz ilerleyemeyiz. Torpilsiz yani liyakate dayanan bilim olmadıkça Türkiye asla ilerleyemez. Liyakati çok büyük harflerle yazmalıyız. Liyakata dayanan bilim adamına saygı duyulmalı.”

Danıştay ve Üniversitelerarası Kurul kararları ile   daha önce verilmiş yargı kararlarına, YÖK tarihinde görüşülmemiş kriterler ile yapılan atamanın 4 ay öncesinde açıklanmasına, atanan aday ile atanmayan aday arasında bilimsel uçurum bulunmasına, atanmayan aday ile  aynı bilimsel uçurumun  bilim jürisi üyeleri arasında da olmasına  rağmen, söz konusu hukuk dışı tasarruf YÖK tarihine geçecek örnek olay olacaktır.

Aslında bu süreç Anayasa madde 2’nin de yok sayılması anlamına da gelmektedir: “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir