Kraliçenin Vefatı ve Londra’daki Kanlı Taç

Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya

Kraliçenin Vefatı ve Londra’daki Kanlı Taç

Aile büyüklerimizden “Elizabet, denize bat” sözünü çok duymuştum. Bir dedemin babası, Gelibolu’ya gitmiş, dönüş yok. Ermeniler tren raylarını kestiğinden giderken mi, gelirken mi uçuruma yuvarlandı, Çanakkale’de şehit mi oldu, bilen yok. Diğer dedem üç kardeşiyle Doğu Cephesine gitmiş, iki kardeşten haber yok, dedem yaralı olarak düşman revirinde gözlerini açmış. Rus mermilerinden yara izlerini ömür boyu taşıdı. Doğu Cephesindeki tezgahların altında, Doğu Türkistan’dan Kafkasya’ya Rusya ve Çin tahakkümünün tesisinde, Türkiye ile Türk dünyası arasında Ermenistanlaştırma, Farisileştirme stratejilerinin arkasında İngilizlerin bulunduğunu merhum dedemden değil de doktora tezimi yazarken öğrendim. Temel kaynaklarım İngiliz arşivlerinden.

Kültürümüz “ölünün arkasından konuşulmaz” der. Ancak Kraliçenin şahsında, özü kan ve sömürü olan İngiliz geleneklerinin adeta kutsanması, çok kastı. Burada yazılanlar, müteveffa kraliçenin şahsından ziyade parlatılan işgal, sömürü, yıkım, fesat, Türk ve İslam ülkelerinde aileyi, düzeni, değerleri tahrip stratejilerine selam durma propagandasına isyandır.

Aile büyüklerimizden "Elizabet, denize bat" sözünü çok duymuştum. Bir dedemin babası, Gelibolu'ya gitmiş, dönüş yok. Ermeniler tren raylarını kestiğinden giderken mi, gelirken mi uçuruma yuvarlandı, Çanakkale'de şehit mi oldu, bilen yok. Diğer dedem üç kardeşiyle Doğu Cephesine gitmiş, iki kardeşten haber yok, dedem yaralı olarak düşman revirinde gözlerini açmış. Rus mermilerinden yara izlerini ömür boyu taşıdı. Doğu Cephesindeki tezgahların altında, Doğu Türkistan'dan Kafkasya'ya Rusya ve Çin tahakkümünün tesisinde, Türkiye ile Türk dünyası arasında Ermenistanlaştırma, Farisileştirme stratejilerinin arkasında İngilizlerin bulunduğunu merhum dedemden değil de doktora tezimi yazarken öğrendim. Temel kaynaklarım İngiliz arşivlerinden. - image 4

Üzerine güneş batmayan ülke dönemi “bir devrin battığı yer”de, Çanakkale’de sona ermiştir. İngiltere’nin rolünü kısmen ABD almış, II.Dünya Savaşı’ndan sonra da Anglo-Amerikan stratejileri, haşmetli sömürü devrini sürdürmüştür. Öte yandan Kraliçenin şahsında sembolleşen “İngiliz Milletler Topluluğu” ve ada-üsler aracılığıyla sömürü düzeni devam etmiştir, etmektedir.

Birleşik Krallık, Britanya adasında Londra merkezli İngiltere, Edinburg merkezli İskoçya, Cardiff merkezli Galler ile Belfast merkezli Kuzey İrlanda’dan oluşur. Toplam yüzölçümü, Türkiye’nin yaklaşık üçte biridir. Bununla beraber eski İngiliz sömürgelerinin bir kısmında Krallık valisi bulunmaktadır. Bağımsız diye bilinen bu ülkelerde mesela milletvekilleri Kraliçeye bağlılık yemini ederler. Daha Ağustos başında Avustralya’da yeni seçilen senatör “Ben Lidia Thorpe, sadık olacağıma ve sömürgeci majesteleri Kraliçe II. Elizabeth’e gerçek bağlılık göstereceğime ciddiyetle ve içtenlikle yemin ederim” dedi. Ancak yemininde gerçeğin ifadesi olan “sömürgeci” kelimesi resmi metinde bulunmadığından kabul edilmedi, resmi metni okumak zorunda bırakıldı. Bu haber de Kraliçeye son hediye oldu.

Belirtmek gerekir ki İngiliz Milletler Topluluğu’nun krallıkla münasebeti sadece yeminler, yetkisiz valiler veya bir takım törensel faaliyetlerle sınırlı değildir. Doğal kaynak ve ekonomik zenginlik bakımından dünyanın şanssız bir bölgesinde bulunan İngiltere’nin klasik sömürgecilik döneminde aşırdıkları hesaba katılmazsa ekonomisi bitmiş olması lazım. Bununla beraber fert başına milli gelir yıllık elli bin dolara yaklaşmaktadır. Çoğu dünyanın en fakirleri olan İngiliz Milletler Topluluğu ülkelerinin İngiliz havaalanlarında özel giriş kapıları vardır. İngiltere, AB üyesiyken topluluk ülkelerinden gelenler, AB üyelerinden gelenlere göre daha kolay işlemlerini tamamlar, ayrıcalıklı kapılardan geçerek Londra’da “hoş geldiniz” ile karşılanırdı.

Aile büyüklerimizden "Elizabet, denize bat" sözünü çok duymuştum. Bir dedemin babası, Gelibolu'ya gitmiş, dönüş yok. Ermeniler tren raylarını kestiğinden giderken mi, gelirken mi uçuruma yuvarlandı, Çanakkale'de şehit mi oldu, bilen yok. Diğer dedem üç kardeşiyle Doğu Cephesine gitmiş, iki kardeşten haber yok, dedem yaralı olarak düşman revirinde gözlerini açmış. Rus mermilerinden yara izlerini ömür boyu taşıdı. Doğu Cephesindeki tezgahların altında, Doğu Türkistan'dan Kafkasya'ya Rusya ve Çin tahakkümünün tesisinde, Türkiye ile Türk dünyası arasında Ermenistanlaştırma, Farisileştirme stratejilerinin arkasında İngilizlerin bulunduğunu merhum dedemden değil de doktora tezimi yazarken öğrendim. Temel kaynaklarım İngiliz arşivlerinden. - image 5

Gana, Nijerya, Hindistan, Pakistan, Bengladeş gibi ülkelerin çoğu, İngiliz sömürgeciliğinin kasten oluşturduğu çatışmacı ve baskı rejimleriyle yönetilmektedir. Bu kadar fakir ülkelerden Londra’ya kimler gidebilir, sorusunun cevabı derin bir sırdır. Geçiş döneminde istikrarı koruyan Kraliçenin vefatından sonra da kutsanmasının altında bu sır bulunmaktadır. Daha önce sömürgelerden gemilerle Britanya limanlarına zenginlik taşınırken, II. Dünya Savaşı’ndan sonra buna ihtiyaç kalmadı. Kraliçenin kurduğu düzen sayesinde eski sömürgelerde çalan, çırpan, halkını açlığa mahkum edenler yükünü güvenle Londra’ya taşıdı. Bunun için her türlü kolaylık sağlandı. Türkiye’deki toplam mevduattan fazla parası olan nice şubesiz İngiliz bankaları, ülkesini soyan birkaç diktatörün veya çevresinin çaldıklarının bekçisidir. Petrol zengini prensler, prensesler ömürlerinin çoğunu Taç himayesinde, güvenle geçirirler. Bir Arap prensinin satın aldığı futbol kulübü için ödenen para, dünyada çoğunluğu Müslüman ülkelerdeki açlık sorununu çözebilir. Londra’nın lüks restorantlarındaki bir prens ailesi sofrası, en az yüz kişiye yetecek porsiyonlardan oluşur. Ödenen fatura ve bahşişler ise bin kişinin ihtiyacını karşılamaya yeter. Mesela Kıbrıslı işadamı Asil Nadir de Londra’da yatırım yapmıştı fakat büyük suçluydu: Çünkü Kıbrıs’ta da yatırımları vardı, Türkleri iş güç sahibi yapmıştı! Majestelerinin hukuk sistemi tarafından ezildi, yok edildi.

İslami kuralların en kolay yaşandığı ülke olarak dillendirilen Krallık, uzanabildiği her yerde İslamın itikat ve esaslarını, aile yapısını tahrip etmek için sayısız kumpaslar hazırlamış, nice ajan-alimler yetiştirmiştir. Daha Hindistan işgalinin başında sahte ulema, İslam’ın terakkiye mani olduğunu, dinde reformun şart olduğunu, diğer dinlerle birleşerek barış dini oluşturulmasını zırvalamışlardır. İmam-ı Rabbani Hazretleri Türkçeye de çevrilmiş olan Mektubat (mektuplar) ile İngiliz tezgahını ayetler, hadislere dayanarak dağıtmıştır. Daha sonra İslamı sorgulama, dejenere etme, reforma tabi tutma önemli ölçüde Efgani, Abduh, Sir Seyyit Ahmet Han gibi Krallık bağlantılı kişilere havale edilmiş, hepsi tarihin ajan-misyoner-ulema çöplüğündeki yerlerini almıştır. Bununla beraber hemen her ülkede olduğu gibi bizde de önemli ölçüde kilise üniversitelerinden dersini alan ilahiyatçılar üzerinden dinde reform hevesleri sürmektedir. Bazı sosyal bilimcilerin yeni keşfettiği İslamı sorgulama, çağdaşlaştırma ilgileri, sömürgeci çöplüğünde yiyecek aramak demektir.

Aile büyüklerimizden "Elizabet, denize bat" sözünü çok duymuştum. Bir dedemin babası, Gelibolu'ya gitmiş, dönüş yok. Ermeniler tren raylarını kestiğinden giderken mi, gelirken mi uçuruma yuvarlandı, Çanakkale'de şehit mi oldu, bilen yok. Diğer dedem üç kardeşiyle Doğu Cephesine gitmiş, iki kardeşten haber yok, dedem yaralı olarak düşman revirinde gözlerini açmış. Rus mermilerinden yara izlerini ömür boyu taşıdı. Doğu Cephesindeki tezgahların altında, Doğu Türkistan'dan Kafkasya'ya Rusya ve Çin tahakkümünün tesisinde, Türkiye ile Türk dünyası arasında Ermenistanlaştırma, Farisileştirme stratejilerinin arkasında İngilizlerin bulunduğunu merhum dedemden değil de doktora tezimi yazarken öğrendim. Temel kaynaklarım İngiliz arşivlerinden. - image 6

Müteveffa Kraliçe hakkında barış, özgürlük, istikrar, ırk ayrımcılığına karşı duruş gibi ağıtların ülkemiz medyasında dillendirilmesi, İngiliz kültür emperyalizminin fuzuli hizmetkarlığı demektir. Saray gelininin niçin unvanlarını bırakarak sıradan bir hayatı tercih ettiğini sorgulamak gerekmez mi? Kraliçe ve çevresinin ırkçılığını her fırsatta yazıp söylerken elbette bildikleri, duydukları, gördükleri var.

İngiltere’nin binlerce mil ötesinde, Arjantin’den 640 kişinin öldüğü Falkland savaşı kararının altında hoşgörü Kraliçesinin sembolik imzası bulunmaktadır. Üstelik oğlu Prens Andrew’i de bu savaşa subay olarak göndermiştir. Milyonların hayatına malolan 2003 Irak müdahalesinin altında da aynı imza bulunmaktadır. Cenazede, nikahta, merasimlerde kıpkırmızı desenlerin, ışıltıların, mücevherlerin aslında ezilen, öldürülen, tecavüze uğrayanların kanları, gözyaşları olduğunu görmemek için kör olmak gerek. Sömürgecilik sonrası istikrar kazanan neokolonyazimin başta gelen kurucularından biri de müteveffa Kraliçedir. Bu tür yeni sömürgecilik, Fransa, Hollanda, İspanya gibi eski sömürgecilere de örnek olmuştur.

alaeddinyalcinkaya@gmail.com

twitter.com/alaeddinyalcink

Aile büyüklerimizden "Elizabet, denize bat" sözünü çok duymuştum. Bir dedemin babası, Gelibolu'ya gitmiş, dönüş yok. Ermeniler tren raylarını kestiğinden giderken mi, gelirken mi uçuruma yuvarlandı, Çanakkale'de şehit mi oldu, bilen yok. Diğer dedem üç kardeşiyle Doğu Cephesine gitmiş, iki kardeşten haber yok, dedem yaralı olarak düşman revirinde gözlerini açmış. Rus mermilerinden yara izlerini ömür boyu taşıdı. Doğu Cephesindeki tezgahların altında, Doğu Türkistan'dan Kafkasya'ya Rusya ve Çin tahakkümünün tesisinde, Türkiye ile Türk dünyası arasında Ermenistanlaştırma, Farisileştirme stratejilerinin arkasında İngilizlerin bulunduğunu merhum dedemden değil de doktora tezimi yazarken öğrendim. Temel kaynaklarım İngiliz arşivlerinden. - 8

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir