“Önce insan, önce hak, adalet…”

Geçenlerde Turizm Güncel’de çalışma hayatı ile ilgili bir makale yayınlandı. Son günlerde çalışma hayatındaki çarpıklıklara ışık tutan bu yazıyı ilginç bulduk. Birgül Akgün’ün kaleme aldığı “Önce insan, önce hak, adalet” Başlıklı bu yazıyı bugün sizlerle paylaşmak istedik.

Berberler pazar, kuaförler salı günü izin istiyormuş. AVM çalışanları tüm gün mağazadalar, spot ışıkları altında, kapalı alanda tüm gün ayaktalar.

Kuryeler kazalarda hayatlarını kaybediyorlar. Turizm çalışanları krizlerde ortada bırakılıyorlar. Sağlık çalışanları hastane gibi zaten insanı ekstra yoran bir ortamda uzun mesailer yapıyorlar. Öğretmen maaşları düşük, büyük şehirlerde tutunmaları zor oluyor. Polislerin çalışma düzeni zaten insanlık dışı, 24 saat nöbetler, plan yapmalarına, aileleri ile zaman geçirmelerine olanak vermeyen mesaili çalışma düzenine mahkumlar. İnşaat işçilerinin can güvenliği yok, milyonluk projelerde çalışıp evlerine üç kuruş götürmek isterken hayatlarını kaybediyorlar. Servis, otobüs şoförleri uykusuz çalıştırılıyor, sonuçlar ortada, kazalarda ölen insanlar ve lanetlenen şoförler. Uzun yol şoförleri insan yerine konmuyor. Onlarca insanın canı uykusuz bir insana emanet ediliyor.

Ülkemizde çalışana verilen ücret, gider veya kayıp olarak görülüyor.

Çalışan maliyetleri gider kaleminde görülmemeli, gelir hanesine yazılmalıdır. İtibar, reklam, pazarlama, yeni yatırımlar, çevreyle iyi ilişkiler hanene yazman gereken bir gelirdir çalışanına verdiğin tüm haklar.

Uzun yıllar çalışıp emekli olduğunuzda da pazar alışverişinize bile yetmeyecek bir maaşla hayatta kalmanız isteniyor. Berberler, kuaförler 8’de açıp 22.00’da kapatacakmış. Bu da demek oluyor ki, o genç insanlar en az 12 saat, haftada altı gün çalışacaklar. 72 saat yapar.

Bir kesim var ki sömürülüyor da sömürülüyor. Asgari ücretlilerin çalışan nüfusun yüzde 50’sinden fazlasını oluşturduğu bir ülkede yaşıyoruz. 1990’ları hayal meyal hatırlıyorum. Şeker bile pahalıydı o zamanlar. Lakin tarımla ilgili her ürün bol bol kullanılıyordu, hatta israf ediliyordu. Tarlalardan mahsul fışkırıyordu. Babam eve ne alırsa kasa kasa alırdı. Altı kişilik bir aileyiz biz. Kiloyla alışveriş yapılmazdı. Tarım ve hayvancılık ülkesiydik, keşke hep öyle kalsaydık.

Son yıllarda icat edilmiş bir sektördür eğitim sektörü. Zira aslında sektör olmaması gereken bir alandır. Devlet eğitiminin içi boşaltıldı, öğretmen şiddeti haberleri, taciz ve pislik haberleri ile bilinçli bir algı yönetimi yapıldı önce. Elbette bunlar okullarda oluyordu ancak yeni bir sektör yaratmayı gerektirecek düzeyde değildi. Önlem ve cezalandırma yerine, karala-itibarsızlaştır-yeni sektör yarat stratejisi uygulandı.

Sonra Türkiye’de uzun yıllar 3-5 olan kolej sayısı bir anda binlercesine ulaştı. Her köşe başına AVM yaklaşımını, kolejler takip etti. Çiçekli Kelebek Koleji, Böcekli Yaprak Koleji, Asrın Güneşi Koleji, bin tane isim. Yazarken gülüyorum, o derece trajikomik bir tablo…

Geçmiş yıllardaki bir yazımdan hatırlıyorum, İstanbul’da 3 bin 500’ü aşkın özel okul var. İstanbul’da özel okul sayısı devlet okulu sayısını geçmiş durumda. Başta cazip gelen bu okullar, müşteriyi bağladıktan sonra sosyal statü takıntısını da kullanarak zam üstüne zam yaptı. Veliler kibirlendi, kibirlendi ve çocuğunu kartvizit, öğretmeni ırgat olarak görmeye başladı. İstediği zaman öğretmene yazan, bir tek onun çocuğunu okutuyormuş gibi davranan, hesap soran, taciz eden hasta veliler ordusu yarattı özel okul sektörü. Hak yiyen, zam yer. Kimse kusura bakmasın.

Aynı özel okullar veliden kepçe kepçe alırken, öğretmene çay kaşığı ile vermekteler. Atanamayan öğretmenler özel okullara mecbur kalıyorlar. Bugün bir ana sınıfı öğretmenine 7.000 TL’yi çok gören okullar, veliden yıllık 100 bin TL’nin üstünde para istiyorlar. 15 bine yapan merdiven altı okullar da var, seç beğen al!

Turizm sektörü, eğitim sektörüne göre daha insani koşullara sahip, inanın bana. Elbette kıstasımız kötüyle mukayese etmek olmamalı.

Bizim sektörümüzde pandemide personeline zalim davrananlar ciddi itibar kaybettiler mesela.

Krizi yönetenler yüceleştiler. Hatta zam oranı yarışları bile yaşandı sektörümüzde. Bunlar güzel etkiler. Kötüyü değil, iyiyi örnek almak lazım. 

Önce insan. Önce hak, adalet. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı işçinin yanında olmalı. Haftada 70 saat çalışan kişi insanlıktan çıkar, hani yasal çalışma süresi haftada 45 saatti? Sağlıklı toplum yapısı için insani koşullarda çalışmak ve insani ihtiyaçlara zaman ayırmak gerekir. Asgari ücret 5 bin 500 TL oldu ama hala bunu vermeyenler var. Devlet denetimi şart, tabii vatandaş bilinci de.

Geçenlerde Turizm Güncel’de çalışma hayatı ile ilgili bir makale yayınlandı. Son günlerde çalışma hayatındaki çarpıklıklara ışık tutan bu yazıyı ilginç bulduk. Birgül Akgün’ün kaleme aldığı “Önce insan, önce hak, adalet” Başlıklı bu yazıyı bugün sizlerle paylaşmak istedik. - buluz

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir