Türkiye bugün, komuta yapısı iğdiş edilmiş TSK’sı, diğer çökmüş kurumları, bitmiş ekonomisi, milyonlarca işsizi, hergün yurtdışına (Batıya) kaçmak isteyen açlık sınırının altındaki milyonlarca insanı ile, emperyalizm ve işbirlikçiler eliyle ülkeye getirilen 10 milyonun üzerindeki göçlerle ve komşularına ikidebir bir gece ansızın geliriz diyerek bir yere varamaz. Zaten son Yunanistan konusunu ele alırsak bu durumda bile Türkiye’nin ansızın gelmesi fiilende mümkün değildir. Çünkü Yunanistan, Kuzey Irak ve Suriye değildir.
Türkiye’yi bugün yönetenler açıklamalarıyla, son günlerde Yunanistan konusunda da dikkatli olmayan ve Türkiye’ye zarar veren bir tutum içindedir.
Bir kere Türkiye dış politikasında da ve savunma politikasında da değişiklik yapmalıdır.
Bu değişiklikte Yunan Milleti’nin, Amerikan, Fransız, Alman hatta Ermenistan vb milletlerinin kalbini kazanan ve dostluk kapılarını ören bir strateji benimsemeli ve bunun uygulamasını da gecikmeden yapmalıdır.
Bunları yapmadan o ülkelerdeki Türkiye karşıtı yönetimlerle Türkiye, Türkiye olarak tek başına başa çıkamaz.
Yani örneğin, Yunan Milleti’yle, kaanat önderleri ile medya yolu ya da bire bir, dolaylı ve doğrudan ilişki kurmadan, onlara yönelik faliyet yapmadan, bu gibi konularda Türkiye lehine istediğiniz sonuçları alamazsınız.
Mesela, Türkiye olarak belki bir anlamda askeri gücünüzü kullanarak Yunanistan’a karşı caydırıcı olabilirsiniz ama Türkiye’ye karşı bu süreçte değişik seviyelerde olabilecek olan her hangi bir gerginlik yada kısmi çatışma halinde Türkiye’ye istediği ve kalıcı zaferi kazandırmazsınız.
Bu gibi bir durum Türkiye’nin, Amerikan, Alman, Fransız Milletleri’ne yönelik olarakta bugüne kadar yapılmayan ama yapılması gerekenleri içinde geçerlidir.
Esas ve kalıcı zafer bu gibi durumlarda Türkiye için, Türkiye karşıtı yönetimleri olan ülkelerin öncelikle milletlerininin kalbini kazanan ve onları dost yapan, o ülkelerin iktidarlarına o ülkelerin milletlerlerinin muhalefeti ile çeki düzen veren ve geri adım attıran bir strateji ile mümkündür.
Bakıyorum Türkiye’de kiler Yunanistan’ı küçümsüyorlar.
Halbuki Yunanistan her alanda çok stratejik bir konumu olan bir ülkedir.
Korunan bir ülkedir.
Batı’nın medeniyet ve ortak kimlik açısından referans olarak gösterdiği bir ülkedir.
Yani bir gece ansızın gelebiliriz diyen birilerine lokma gibi Yunanistan’ı yedirtmezler.
Yani Türkiye bu tür boş salvolarla bir yere varamaz.
Adalar konusunun nasıl çözüleceği bellidir.
Türkiye, bu gibi konularda bir yere varmak istiyorsa, Türkiye olarak sadece o ülkelerin yönetimlerine yönelik diplomasiyi değil ama o ülkelerin milletlerine de yönelik kamuoyu diplomasisini harekete geçirecek bir strateji izlemelidir.
Bunu öğrenecekleri kişi ise Atatürk’tür. Atatürk bu işin piridir.
Örneğin, Atatürk, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra:Çanakkale Zaferi ile ilgili ve Yunan halkına yönelik yaptığı işler ve açıklamalar ile, Yunan, Avusturalya ve Yeni Zelanda Milletlerinin kalbini kazanmış ve o milletleri Türkiye’ye dost yapmıştır.
Maalesef bu konu da da Atatürk’le, 1938’de Atatürk öldükten sonra alakasını kesmiş Türkiye’de ki yönetimler, bugün istenilmeyen durumun bizzat emperyalizm ile birlikte ortak sorumlularıdırlar.
Sade de gelirsek, adaların işgaline, bugünkü iktidarın kendi açıkladıklarına da bakarsanız bizzat Türkiye’yi yönetenler göz yummuştur.
Yunanistan’da bu konuda yıllardır ses çıkartmayan Türkiye yönetiminin tutumundan dolayı işgali ‘ebedi’ hale getirmiştir.
Bu konuda, bundan sonra Türk Milleti gereksiz kışkırtıcı ve olmayacak işlerle gaza gelmemelidir.
Tabiki adalar Türkiye’ye fiili olarak geri kazandırılmalıdır.
Türkiye bu konuda uluslararası hukuk açısından haklıdır.
Bu konu gerçekte hukuki olarak tartışmasızdır.
Ama bunu tartışmalı hale getiren ise bugüne kadarki yanlış politik tutumlarından dolayı bizzat Türkiye’yi yıllardır yönetenlerinde ta kendileridir.
Bir kere Türkiye, bu konuda tekrar adaları kendi egemenliği altına fiilende kazanmak istiyorsa öncelikle Uluslararası alanda, yönetimleri ve milletleri kazanmaya yönelik diplomasi çalışmasın uluslararası hukuk çerçevesinde kendi hakkını arayacak ve koruyacak, konumunu güçlendirecek şekilde yapmalıdır.
Bu konuda Türkiye’nin durduğu yer belli olmalı ve ikide bir, değişen iktidarların kendi çıkarı için yalpalamamalıdır.
Haklı olduğu halde, bu gibi konularda gerekeni zamanında yapmayan bir Türkiye maalesef bugün de haklı olduğu bu gibi konularda da görüyoruzki uluslararası alanda yalnız kalmıştır.
Bilindiği gibi bu gibi uluslararası ve çok hassas konularda ne idüğü belirsiz resmi sert açıklamalar yaparak ve BM mektup göndererek biryere varılamaz.
Sürekliliği olmayan dış politikalar ve diploması üretmeden kimse sizi uluslararası alanda da ciddiye de almaz.
Alır gibi görünen ülkeler ise sadece kendi menfaatleri için görüntü verseler bile iş karar ve real tutum alınmaya gelindimiydi ise bu ülkeler fiili olarak sizin için kılını bile kıpırdatmazlar.
Bu konuda bugünden sonra ciddi olarak yapılacak olan ise, bir gece ansızın gelirim edebiyatını bırakıp, Türkiye olarak ev ödevine iyi hazırlanılmalı ve hakkını da uluslararası hukuk çerçevesinde iyi korumalıdır.
Kısaca Türkiye önce diplomasi, hukuk ve gerekirse uluslararası hukukun Türkiye’ye hak olarak verdiği kısmi bir askeri caydırıcılıkla da bu işi başarmalıdır.
İsterse bunu yapabilirde.
Yok biz Bayraktar ile dünya markasıyız, biz bir gece yaparız ederiz ve bu konuda kimseyi takmayız denirse, bunun bedeli de Türkiye’ye ağır olacağıda, Türkiye’yi dünyada haklı iken haksız duruma düşüreceği de şimdiden bilinmelidir..
Buda burada hergün bu gibi konularda boş boş konuşan, ayağı yere basmayan sahte milliyetçilere ve bugüne kadar adaların işgaline göz yuman bugünkü iktidara şimdiden duyurulur.
Her zaman olduğu gibi bağımsızlıkçılar:
Atatürk’le kalın
Cumhuriyetle kalın
Akılla kalın
Bilimle kalın
Hoşçakalın
Sefa Yürükel
Bir yanıt yazın