Anayasal haklarını kullanamıyor, düşüncelerinizi bir şekilde ifade edemiyorsanız özgür değilsiniz demektir.
Özgür değilseniz vatanım dediğiniz bu toprakların sahibi değil kölesi olmuşsunuz demektir.
Ağalar, Beyler, Efendiler: İşgal altındayız.
Ülkeler, çok istisna durumlar dışında savaşarak işgal edilmiyor.
Hatta ve hatta bir ülkeyi işgal etme düşüncesinde olan milletler ateşli silahlarla yapılan bir savaşı en aptalca yöntem olarak değerlendiriyorlar.
Tek bir uçak kaldırmadan, tek bir asker göndermeden, tek bir füze atmadan ve tek bir kurşun sıkmadan kolayca işgal etmenin bir yolu var.
Nüfus yapısını bozmak.
Biz buna Demografik(Nüfus bilimsel) hareket diyoruz.
Demografi, nüfus bilimidir.
Her ülkenin ve her topluluğun kendisine has bir demografik(Nüfus) yapısı vardır.
Bu yapı bir ülkenin veya bir topluluğun yaşam biçimini, ahlakî kurallarını, kaynak kullanım planlarını, ilke ve kaidelerini kapsar.
Bir ülkeye bu şekilde müdahale edilmesi durumunda önce ekonomi ve hukuku daha sonra tüm sistemleri felce uğrar.
Çok kısa bir süreçte huzur ve düzenin yerini kaos ve kargaşa teslim alır.
Türkiye Cumhuriyeti Devletine son 15 yılda mülteci, sığınmacı ve kaçak olarak giren insan sayısı 7 Milyonun üzerindedir.
Bu 7 milyon daha fazla gıda ihtiyacı olan insan demektir.
Bu 7 milyon daha fazla elektrik, su tüketimi demektir.
Bu 7 milyon daha fazla barınma, ısınma ihtiyacı demektir
Bu 7 milyon daha fazla güvenlik ihtiyacı demektir.
Bu 7 milyon daha arz fazlası talep demektir.
Bir ülke 15 yılda 7 milyon insanı buyur etmişse kimse kusura bakmasın ama ülkedeki enflasyon ve hayat pahallığının sebebi de bellidir. Hasat mevsiminde domates ve patatesin kilogram fiyatının 10 ile 15 lira arasında olması, ev kiralarının asgari ücreti aşması, öğrencilerimizin sokakata kalarak parklarda yatması, suç oranlarının zirveye vurması çokta şaşırtıcı bir durum değildir.
Bakın Dünya’nın önde gelen nüfus bilimi uzmanları Türkiye hakkında neler söylüyorlar?
Türkiye’de geçici koruma altında olan Suriyelilerin sayısı Ağustos 2019 itibariyla 3.643.870’dir. Bu sayı, ortalama aile büyüklüğü 5,8 civarında olan Suriyelilerin Türkiye’de yaklaşık olarak 620 bin haneye sahip olduklarını göstermektedir.
11 Ağustos 2019 itibari ile Suriyeliler 83 milyonluk Türkiye nüfusunun %4,44’üne;
Ağustos 2020 itibarı ile de %5,54’üne denk gelmekteydi.
Bu artış hızı ile 15 yıl sonunda Suriyeliler Türkiye nüfusunun %15′ ine, 30 yıl sonra da %28’ine denk gelecektir.
Bu kadar mı?
Keşke sadece bu kadar olsaydı ve tehlike sadece bununla sınırlı kalabilseydi.
TÜİK’in güvenilir(!) rakamlarına göre;
Türkiye Cumhuriyeti’nin Nüfüsu: 83 Milyon
Türkiye Cumhuriyeti’ndeki Suriyeli sayısı: 4 Milyon (kaçak sığınmacılarla birlikte bu sayı 7 milyonun üzerinde)
Türkiye Cumhuriyeti hapishanelerindeki mahkum sayısı: 297 Bin
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı mahkûm sayısı: 267 Bin (%0.32)
Mülteci, sığınmacı mahkum sayısı: 30 Bin (%0,75)
Yani bu ne demek?
Türkiye Cumhuriyetine sığınan yabancıların suç işleme oranı Türk vatandaşlarının suç işleme oranından üç kat daha fazla demek. (Bu suçların neredeyse tamamı yüz kızartıcı suçlardır. Taciz, tecavüz, pedofili, hırsızlık dolandırıcılık,sahtekarlık, sahtecilik vs )
Bu yavrularımızın, çocuklarımızın torunlarımızın yarınları cehennem demek.
Sözün özü…
1947 yılının Filistin’i durumundayız.
Kudüs’ün nüfusu Orta Çağ boyunca ve 19.yy.a kadar hep 10 bin civarında oldu. 19. yüzyılın ilk yarısında 11 bin olan Kudüs nüfusunun 6 bini Müslüman, 3 bin 500’ü Hristiyan ve bin 800’ü Yahudiydi. Fakat Yahudiler 20. yüzyılın başında, göçler nedeniyle demografik üstünlüğü ele geçirdi. 10 bin Müslüman ile 10 bin Hristiyan’a karşılık, Yahudi nüfusu 30 bine, yani hem Müslüman hem de Hıristiyanların üç katına ulaştı.
Ve sonuç…
Kendi topraklarında sığınmacı durumuna düşen Filistin.
İşte tam olarak bu durumdayız.
İyi bir oyunun kurallara ve planlamaya ihtiyacı vardır.
İnsanı oynadığı oyunlardan daha fazla hiçbir şey anlatamaz.
Bir oyun oynanıyor ve bu oyunun başrollerinde AKP VE MHP var.
Oynan bu oyunun adı işgaldir.
Sessiz işgale dur diyoruz.
Bir yanıt yazın