Ahmet Davutoğlu’na Kamuoyuna Açık Mektup
“Yarının Türkiye’si İçin” 6 muhalefet partisi liderinin bir araya gelerek, Türkiye`nin artık içinden çıkılamaz hale gelen sorunlarına, birlikte çözüm aramalarını son derece önemli buluyorum. Farklı siyasi geleneğe ve programa sahip bu partilerin, Türkiye`nin artık taşınamazlığı kanıtlanmış tek kişi yönetimi ve ivedi çözüm bekleyen sorunlarına çözüm konusunda bir araya gelmeleri, uzlaşma kültürü bakımından da büyük önem taşımaktadır.
Uzlaşma kültürüne dayalı olarak, Gelişmiş Batı Avrupa ülkeleri öteden beri farklı siyasi eğilime ve programa sahip olan siyasi partilerin koalisyonlarıyla yönetilmektedir. Bunun en belirgin örneğini 55 yıldır yaşamakta olduğum Almanya’da görmekteyiz. Hollanda, Danimarka, İsveç, Norveç, Avusturya, İtalya, genellikle koalisyon hükümetleriyle ve hem de çok iyi olarak yönetilmektedirler.
Tek parti iktidarının ve tek kişiye dayalı yönetimin Türkiye`yi 20 yılda her alanda nasıl bir sorunlar yumağına ve çıkmaza getirdiğini yaşayarak görüyoruz.
Günümüzdeki bu çok ağır koşullar, AKP`nin izlediği yanlış diş politika, eğitim, ekonomi, tarım, sanayi alanlarında, aklını kullanan her kesin görebileceği açıklığa ulaşmıştır. Bu yanlış politikalar Türkiye`yi Enflasyonda, Türk parasının değer kaybında, dış borçlanmada işsizlikte, kitlesel yoksulluk ve gelir dağılımındaki adaletsizlikte tüm Dünya ülkeleri arasında zirveye tırmandırmıştır. İzlenen bu politikalar Türkiye’yi Demokraside, Hukuk Devletinde, Bağımsız Yargıda, Basın ve Fikir özgürlüğünde Dünya’nın en geri kalmış ülkeleri düzeyine getirmiştir.
Yanlışlardan ders almak erdemdir
Sayın Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun son haftalarda Suriye konusuna ilişkin açıklamalarını okudum ve kendisiyle yapılan söyleşiyi dinledim. Sayın Davutoğlu, Erdoğan’ın yansıra kendisinin de sorumlu olduğu, Türkiye`ye çok büyük ekonomik, siyasi ve toplumsal yük olan Suriye politikasındaki, yanlışlığı ne yazık ki görmediğini, bu güncel açıklamalarında görüyoruz. Erdoğan ve Davutoğlu Suriye`nin içişlerine doğrudan karışarak, en büyük yanlışı yaptılar ve günümüzdeki sorunlar yumağının doğmasına neden oldular.
Suriye politikasında gelinen iflas noktasını ve nedenlerini görememek, görmek istememek ne büyük yanılgıdır.
Mart-Nisan 2011 yılına değin Esat yönetimiyle Başbakan Erdoğan arasında çok yönlü son derece iyi ve yoğun ilişkiler vardı. Karşılıklı aile ziyaretleri, birlikte tatiller ve hatta ortak hükümet toplantıları yapılıyordu. Ekonomik ilişkiler ve giderek yoğunlaşan turizm ziyaretleri iki ülke yararına gelişiyordu. Öte yandan iki ülke içinde önemli bir sorun olan ayrılıkçı Kürt sorununa birlikte çözüm bulmakta gündemdeydi.
Ne oldu da bu dostane ilişkiler, aniden ve anlaşılmaz bir biçimde düşmanca bir konuma geldi?
ABD`nin Ortadoğu’yu Dizayn Etme Stratejisi
ABD Ortadoğu’yu kendi çıkarları doğrultusunda yeniden dizayn etmeye karar verince, Orta Doğu Politikasının Eş Başkanı görevini üzerlenen ve bunu övgüyle belirten Erdoğan, Suriye ilişkilerini ABD isteklerine uygun olarak biçimlendirmeye yöneldi.
Ortak amaç Suriye Devlet başkanı Esat’ı görevden uzaklaştırmaktı. Erdoğan bu amacını: “Emevi camisinde fetih namazı kılma” olarak dillendirdi. Esat’ın yıkılmasını en çok isteyen ülke ise ABD`nin yanı sıra tabii ki İsrail’di. Başta Golan tepeleri olmak üzere Suriye topraklarının bir kısmının İsrail tarafından işgalini Esat yönetimi asla kabul etmeyerek, buna karşı bir yandan İran, diğer yandan Libya`da Gaddafi ile ortak politikalar geliştirmeye çalışıyordu.
ABD bu amacına uygun olarak binlerce kamyon silahla desteklediği PKK, PYD-YPG ve İSID gibi terör örgütlerinin de yardımıyla Suriye`yi bölmek, en azından Esat’ı Suriye yönetiminden uzaklaştırmak istiyordu.
Erdoğan yönetimine verilen ilk görevse, Suriye`deki Esat karşıtı olan muhalefet güçlerinin, Müslüman Kardeşler Örgütü (İhvan) ve benzeri İslamcı kuruluşların Esat hükümetinde görev almalarını sağlamaktı. Bu istek Esat yönetimi tarafından reddedilince, giderek farklı muhalif guruplar tarafından hem de aylık ödenerek desteklenen Özgür Suriye Ordusu`yla (ÖSO), Esat yönetiminin yıkılmasına, en azından bu kuruluş güdümünde Suriye` de özerk bir bölge oluşmasına çalışıldı. ABD güdümlü bu proje, parasal olarak Suudi Arabistan ve Katar tarafından da desteklendi.
AKP hükümetinin sözcüsü kimliğiyle Numan Kurtulmuş 19.8.2016 tarihinde yaptığı açıklamasında: “Başımıza gelen birçok şey Suriye politikasının sonucudur” diyerek, bu konudaki yanlış politikalarının altını çiziyordu.
Ne yazık ki Erdoğan Suriye politikasında gerekli dönüşü yapmadı, yapamadı. Çok geç kalınmış olsa da Erdoğan günümüzde Esad yönetimiyle ilişkilerin düzeltilmesi sinyallerini verse de bu siyasi dönüşümün gerçekleşmesi olası gözükmüyor.
Altılı Masa da Kılıçdaroğlu ve Akşener, Esat yönetimiyle doğrudan görüşülerek Türkiye-Suriye ilişkilerinin düzeltilmesi ve Türkiye`de geçici statüyle bulunan milyonlarca Suriyeli kaçkının ülkelerine gönderileceğini kararlılıkla belirtiliyorlar. Oysa altılı masada bulunan Davutoğlu ise, yanlışlığı açıkça kanıtlanmış olan eski politikasını savunarak Esat yönetiminin meşruluğunu kabul etmediğini, muhalif güçlerle Suriye`de yeni bir hükümetin kurulmasından söz ediyor.
Dilerim Davutoğlu’nun bu yaklaşımı çok önemsediğim Altılı Masa partileri arasında ortak bir Suriye politikasının oluşumunda sorun olmaz. Bu nedenle sayın Davutoğlu’nun Suriye politikasını, yaşanan gerçekler ışığında yeni baştan değerlendirmesi ve Altılı Masa birlikteliğine zarar verilmemesi dileğimi ve ricamı kendisine bu yoldan iletmek istiyorum.
Prof. Dr. Hakki Keskin, Siyaset Bilimci, Almanya Parlamentosu ve Avrupa Parlamenterler Meclisi Eski Üyesi 7.9.2022