Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya
Rusya-Ukrayna Savaşında Avrupa’yı Cendereye Alan Avrasyacılık
Sömürgecilik döneminden miras bırakılan anlaşmazlıklara dayanan çatışmalar bir müddet sonra kanıksanır, gündemden düşer. Afrika’da, Asya’da savaşlar yıllarca sürüp gidebilir. Fakat bültenler genellikle bunu doğal bir durum olarak değerlendirirler. Özellikle Müslüman ülkeler arasındakileri durdurma girişimlerinin altından kızıştırmak, sürekli hale getirmek çıkar. Bombalamalar, ölümler çoğu zaman haber bile olmaz. Belirli sayıyı geçerse istatistik değeri olur. Rusya-Ukrayna savaşı ise bütünüyle farklılık arzetmektedir. Slav ırkından, Ortodoks kilisesi medeniyetinden, et-tırnak mesabesindeki iki toplumdan bahsediyoruz. Öldürülenlerin çoğu sarı saçlı, mavi gözlü! Çatışmaların şiddeti, kapsamı, tehditlerin dozu yükselmektedir. Batı ile Rusya çelişkisine dayanan bu çatışmanın kapsamı gittikçe genişlemektedir. İleri aşamalarda Türkiye’nin de durumu kritiktir.
Çatışmaların başlamasından günümüze Rusya’nın küresel çaptaki sekiz patronu ölü bulundu, balkondan düştü, kazada öldü. Ortak özellikleri savaş karşıtı olmaları. Ukrayna’nın tahıl patronu öldürüldü. Çalışmalarının çoğu batı dillerine ve Türkçeye çevrilmiş olan Yeni Avrasyacılık yazarı Dugin’in siyaset bilimcisi kızı Darya Dugina, aracına konan bombanın patlamasıyla hayatını kaybetti. Bombayı yerleştiren Ukrayna vatandaşı bayanın Estonya’ya kaçtığına dair Rus iddiaları ise derin bir enformasyon projesi gibi. Seçilmiş kişilere yönelik saldırıların arkasında hangi istihbarat teşkilatlarının, devletlerin olduğuna dair ilk aşamada güçlü tahminler olsa da bir adım sonra tereddütler ortaya çıkmakta, ortalığı derin bulutlar kaplamaktadır.
Dugina’nın öldürüldüğü haberini, babası Dugin Avrasyacılığının, bunun dayandığı Kara Hakimiyeti Teorisi’nin önemsiz olduğuna dair paylaşımlardan öğrendim. Bu durum, KGB’de general Yahudi babanın, profesör Rus annenin çocuğu olan Dugin’in Sovyet sonrası Rusya’yı parselleyen Siyonist sermaye hakkında iyi şeyler yazmamasından kaynaklanabilir. Ortada suikast sonucu ceset dururken babasının önemsizliği, tezlerinin geçersizliği görüşleri o kadar hızlı yayıldı ki bu durum Dugin Avrasyacılığına belki de hak etmediği değeri kattı.
İngiliz Mackinder’in sınırları tartışmalı Kara Hakimiyeti Teorisi, aslında İngiliz hakimiyeti teorisidir. Çünkü “Kalpgâh” olarak adlandırılan bölgede kontrol sağlamak mesela Çin veya Hindistan için anlamsızdır. Mackinder’in yazılarını okumayanlar, bunun doğal sonucu olarak Rusya ve Almanya arasına duvar çekilmesi, tarafsızlaştırılmış devletler oluşturulması önerisinden de habersizdir. Bu önerilerin çoğu soğuk savaş döneminde uygulanmıştır. Önemli olan Mackinder’in görüşleri değil, bu istikametteki politikalardır.
Dugin ise Yeni Avrasyacılık stratejisini Ukrayna’yı da kapsayan “Kalpgâh” temelli kurduğu, bu anlamda Mackinder’ı putlaştırdığı halde öneriler kısmının tam aksini, Rusya-Avrupa stratejik ortaklığının gerekliliğini savunur. 1990’ların ortalarında Gürcistan ve Ukrayna’nın parçalanması görüşünü, Putin’in 10-20 yıl sonra gerçekleştirmesinin dayanağı Dugin değildir. Daha Deli Petro’nun da vasiyetnamesinde işaret ettiği jeopolitik gerçekler, Kremlin’deki kalın duvarların arkasındaki ortak değerlerdir. Dugin’in önemi ise bu gerçekleri tarihi, coğrafi, etnik, kültürel ve ekonomik boyutlarıyla, hiçbir etik sınırlamaya tabi olmadan Makyavelist tarzda Rusya’nın ‘geçici’ çıkarlarına göre kağıda dökmeyi başarmasına dayanmaktadır.
Avrasyacılık, günümüz Rus hâkimiyetinin felsefi temelini oluşturup jeopolitik gerekçelere dayanmaktadır. Her milletin, toplumun başkalarını yönetme, hâkim olma arzusu bulunmaktadır. Bu arzunun ideoloji, felsefe, mefkure, inanç vb. temeller üzerinden dillendirilmesi zarureti de bulunmaktadır. Çarlık döneminde Ortodoks ve Rus değerleri, Sovyet döneminde Sosyalist ideoloji temelli hâkimiyetin çökmesi üzerine Moskova entelijansiyasının Avrasyacılık yaklaşımı, düşünsel anlamda sığınma limanıdır. Hemen her devletin gücüne göre bölge veya dünya hakimiyeti stratejisinin dayandığı fikri alt yapı bulunmaktadır. Mesela Almanya’nın Lebensraum (hayat sahası) politikası da önemli ölçüde jeopolitik temele dayanmaktadır. ABD, İngiltere başta olmak üzere sömürgeci ülkelerin demokrasi, uygarlık götürme, günümüzde terörle mücadele gerekçesinin de altında, hedef bölgedeki hâkimiyet stratejisi vardır. İsrail’in arz-ı mev’ud söylemi, Orta Doğu’daki hâkimiyetine temel teşkil etmektedir. Bu kapsamda unutulan, unutturulan “Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkuresi”nin özeti, Çinlilere karşı vatanı savunmak yanında “açları doyurmak, yalıncakları giydirmek”, yani sosyal adaleti sağlamaktır. Osman Turan’ın birincil kaynaklardan derlediği eserini her lise öğrencisinin okuması gerekirken uzmanlarının dahi haberdar olmaması, ilgi duymaması kültür ve eğitim emperyalizminin ülkemizdeki başarısının delilidir. İslâm’da devletin temelinde ise adaletle hükmetmek bulunmaktadır. Şüphesiz her bir toplum için izaha muhtaç çok daha fazla sebepler, hedefler, temeller bulunmaktadır. Bu örneklerde de görüldüğü gibi devletin varlık sebebi, diğerlerine hakim olma gerekçesiyle hedefleri, araçları iç içe geçmiş olabilir.
Avrupa’daki İngiliz-Amerikan stratejisi, Almanya ile Rusya arasına duvar çekme, iki bölge arasındaki işbirliğini önleme hedefi, önemli ölçüde soğuk savaş döneminde gerçekleşmiştir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla coğrafyanın da sunduğu imkanlar sonucu Alman-Rus, Avrupa-Slav kaynaşması, hatta Ankara-Moskova yakınlaşması Atlantikçi cepheyi rahatsız etmiştir. ABD başkanları, her fırsatta Alman, Fransız liderlerini tokatlamışlardır. “Niçin Rusya’dan gaz alıyorsunuz”, “niçin Rusya’ya teknoloji veriyorsunuz, işbirliği yapıyorsunuz” çıkışları sürüp gitmiştir. Almanya’nın “silahımız bitti” bahanesi bu istikametteki baskılara direnme, muhtemel işbirliği için zemin koruyabilme kaygısına dayanmaktadır. Belirtmek gerekir ki Türkiye’nin maruz kaldığı düşmanca politikaların da Atlantikçi stratejiler boyutu bulunmaktadır. Zira Türkiye’nin komşularıyla, bölge devletleriyle, hele hele Türk ve İslam ülkeleriyle arasına demirperde çekmesi her dönemin sipariş listesinde yer almaktadır.
Çatışmaların başında, Rusya’dan Almanya’ya gaz taşıyan kuzey hattının kesinlikle kapatılamayacağı kanaatini paylaşanlardan idim. Eylük 2022 başı itibariyle Rusya gaz akışını bütünüyle durdurmuş durumdadır. Gerekçe olarak yaptırımlar kapsamında Alman Siemens’in teknoloji desteğini kesmiş olması iddiası, Avrasyacı stratejilerde inceldiği yerden kopma noktası olabilir. Gaz/petrol satışı kısıtlandıkça, Rusya’nın kârının artması, bu savaşın ilginç sonuçlarındandır. Buna karşın başta Almanya olmak üzere Avrupa’nın durumu pek iç açıcı değildir. Bir taraftan enerji krizi, diğer taraftan büyük pazarları kaybetmenin getirdiği ekonomik sorunlar. Soğuk savaş bittiğinde ABD’ye defol git derken bugün enerjide dahi Atlantikçilere muhtaç hale gelmiştir. Rusya vanaları kapatıp, fazla gazını boşa yakarken sadece okyanusun ötesindeki ABD değil, Brexit sonrası İngiltere de zevkten dört köşe olmuştur. Gittikçe daha fazla dillendirilen nükleer tehdidi de kimse hafife almamalı. Çünkü Avrupa’nın enerji açığını kapatmaya çalışan Ukrayna nükleer santralleri de Moskova tehdidi altında.
Bir şekilde akl-ı selimin gâlip geleceği beklenirken her geçen gün tırmanan ve hibrit bileşenleri çoğalan bu savaşın gâlipleri şimdiden Atlantikçiler olarak görülmektedir. Muhalifleri yok ederek veya sindirerek geleceğini garanti altına alan Kremlin lobisi, aynı zamanda hazinelerini de doldurmaktadır. AB veya kara Avrupası’nda Ukrayna ile birlikte sıkıntıların dozu yükselmektedir. Türkiye’nin bıçak sırtındaki ekonomik gerçeklerine ve denge siyasetine yönelik tehditlerse gittikçe artmaktadır.
alaeddinyalcinkaya@gmail.com
twitter.com/alaeddinyalcink