Cenabı Sülo ya da Son Excellence Soysuz Süleyman yine yumurtlamış.
Jandarma’yı o’na bağlamışlar ya, o da yeni mezun jandarmalara abdest alır iki kulhu elhem bir ayet el kürsi okursanız size kurşun işlemez mi ne demiş.
Törende Cenabı Alo, yani Dinden Soğutma İşleri Başkanı Ali Karabaş da varmış.
O arada, Zındık Kavakçıgillerin Ürdün asıllı küçük kızları, daha birkaç gün önce Cenabı Recep’i halife ilan etmemiş mi idi?
Ki, bu Zındık Kavakçıgiller’in anaç Kavakçı’sını Bülent Ecevit Meclis’ten kovmuştu.
Çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni kuranlar, bunlar Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne giremez demişlerdi.
Ama Cenabı Nazlı Ilıcak, bu Zındık Kadın’ı kolundan tutup ‘türban’ı ile Meclis’e sokmak istemişti.
Değil mi ki, ‘türban’ bunların alamet-i farikası yani ‘üniforma’sıdır.
Camiler kışla, kubbeler miğfer, minareler süngü ve müminler asker değil miydi?
İşte bunların dişi askerleri ‘miğfer’ yerine ‘türban’ takmak zorundadırlar.
Din’le, İman’la, İnanç’la, Müslümanlık’la falan kesinlikle ilgisi yok.
Ahlâk’la, Gelenek’le, Görenek’le, İzzet’le, İffet’le, Ar ve Namus’la da ilgisi yoktur.
Doğrudan bir ‘Dava’nın dişi askerleri olarak, miğfer olarak türban takarlar.
Bu ‘Dava’ başlangıçta seslerini duyurabilmek için Meclis’e olabiliğince kendi adamlarını sokmak biçiminde formüle ediliyordu.
Ancak gün geldi ve Cenabı Recep’le birlikte bunlar ‘hükûmet’ oldular.
Hem de ne ‘hükûmet’…
Oyların üçte biri ile Meclis’in üçte ikisini ele geçirdiler.
Ve ‘sermaye’nin desteği ile öyle bir ‘iktidar’ oldular ki, ‘Devlet’in tüm kılcal damarlarına sızdılar ve oralara tam anlamıyla yerleştiler.
‘Devlet’i dönüştürdüler bile denilebilir.
Asker’i, Polis’i, Jandarma’yı, Bekçi’yi ve Zabıta’yı kendilerinden oluşturdular.
Sermaye’ye de, moda deyimle ‘çöktüler’.
Böylece ‘Sermayenin en gerici ve en gaddar iktidarı’ olan, sözlüklerdeki en doğru tanımıyla ‘faşizm’in en son biçimini gerçekleştirmiş oldular.
İslamî sos da eklenerek ‘İslamî Faşizm’in en son ve somut biçimini ortaya koymuş oldular.
Böylece artık Cumhuriyet’ten zerre nitelik kalmamış oluyordu.
Tam da bu nedenle, Cenabı Recep hâlâ Cumhurbaşkanı, Soysuz Süleyman İçişleri Bakanı, Bozyılan Bekir Adalet Bakanı, Zındık Kavakçıgiller’in biri Büyükelçi, diğeri Bakan, en küçükleri de Dış İşleri’nin en hassas konularında ‘sır küpü’ olarak görev yapabilmektedirler.
Bu aptal kızcağız, kendilerinden olmayanlara ‘sonunuz gelecek’ diyor.
Nitekim ağababası, ya da Mehdi’si mi olur, Halifesi mi yoksa Peygamberi mi olur, her ne ise o, binlerce kez aynı anlama gelecek sözler etmedi mi idi?
Bu herif benim Cumhurbaşkanım olamaz demiştim de, kimi tatlısu demokratı kınamış idi.
Bir de ‘AKP’li Cumhurbaşkanı’ gibi ucube bir terim var ki, doğrusu ‘AKP’nin Cumhurbaşkanı’dır diye onlarca kez yazdım.
Bu AKP denilen Cıfıt Partisi’ni ‘İrticanın Odağı’ olması dolayısıyla Anayasa Mahkemesi kapatmamış idi?
Onbir üye evet ‘İrtica Ocağı’dır dememiş miydi?
İrticacı Haşim Kılıç tarafından kapatılmaktan kurtuldu idi.
Biz kapatmaya karşıyız diyen fingirdek demokratlar ise şimdi inim inim inlemekteler.
İşte bu fingirdek demokratlar sayesinde Soysuz Süleyman hâlâ Bakan, Zındık Kavakçıgiller’in Arap asıllı türban miğferli kancık askeri de yabancı Devlet Başkanları nezdinde Türkiye’yi temsil etmektedir.
Neresinden tutsanız elinizde kalıyor.
Bunların bu ülkeden, a’dan z’ye olmak üzere, nasıl sökülüp atılacağını doğrusu bilemiyorum.
Ama kalp kalbe karşıymış denir ya; ben de bunların tez zamanda kökünün kazınmasını istiyorum, vesselam.
Ve hiçbirine olsun zerre hoşgörü göstermekten yana değilim.
Ve yine ister inanın isterseniz inanmayın ama pek yakında ‘dişe diş kana kan’ denilecek günleri de göreceğiz, benden söylemesi.
Çünkü ‘faşizm’ tarihin hiçbir döneminde kansız temizlenmemiştir.