Celâl Şengöz’ü bilmeyeniniz yoktur.
Doğa bilimci.
Demiş ki; “Şu Kemal Kılıçdaroğlu var ya, öylesine cahil ki, nasıl hâlâ CHP’nin başında duruyor anlayamadım”.
Anlayamazsın Hoca, çünkü ‘toplumbilimi’nden haberin yok.
Bir de İlber Ortaylı’mız var.
İkisi de birer ‘Ansiklopedi’.
Toplumbiliminde ise, kusura kalmaz iseler, birer ‘solda sıfır’dırlar diyeceğim.
Celal Kemgöz, çok istiyor idiyse, örneğin Tolga Yarman gibi CHP’nin başına ya da yanına girebilirdi, değil mi ama?
O çok bildikleri Batı’da, hep böyledir, bilmiyorlarsa anımsatırım.
Batı’da politikaya bulaşmamış bir tek doğa ya da toplumbilimci bulamazsınız.
Bulaşmamış ise, ‘suya sabuna dokunmuyor, pise bak pise’ denir.
Belki bizimkiler de ‘iktidarla aşna-fişnedirler’ de ben bilmiyorumdur.
Gelelim CeNeNe ve benzeri kanalların ‘kanaat önderleri’ne.
Örneğin Hulki Cevizkabuğu, Hakan bilmem kim ve bir dizi profesör veya gazeteci kılıklı safdillere.
Yalçın Küçük, oralardaki sunuculara ‘Faşinge’ diyordu.
Bunlar da ‘Faşingo’ olsun.
Türkiye’deki rejimin kusursuz bir ‘Faşizm’ olduğunu, kim isterse ayrıntılayabilirim deyip geçiyorum.
Şimdi deniyor ki, Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı olmasın da kim olursa olsun.
Beşinci kol, Ümit Özdağ bir Mansur Yavaş teranesi ortaya aymıştı, ki daha önceden bir Ekrem İmamoğlu teranesi vardı.
Bu son ikisinin ‘değerli yönetici’ler’ olduğuna kuşku yok.
Ve kim bilir daha ne ‘değerli insan’ımız vardır.
Hakkıyla Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Bakanlık yapabilirler.
Ancak ve ne var ki, içinde bulunduğumuz ‘konjonktür’, yani güncel ulusal ve uluslaraarası durum açısından, cumhurbaşkanlığı için Kemal Kılıçdaroğlu en ideal adaydır ve kesinlikle Türkiye’ye nefes aldıracaktır.
Yeter ki, gerek altılı masa, yedili koalisyon ve ya da işbu Faşinge ve Faşingo’lar tarafından binbir türlü ayak oyunu yapılmayacak olsun.
Nitekim, ‘Faşizme karşı birleşik cephe’ kurmak yerine, herbiri bir köşeden, bilerek ya da ayırdında olmayarak Faşizm’in ekmeğine yağ sürmektedirler.
Yukarıda söyledik, örneğin Ümit Özdağ gerçek ve somut bir ‘beşinci kol’ görevi üstlenmiş bulunmakta.
Yarın Cem Uzan mı dersiniz, Muharrem İnce mi ya da bilmem kim ‘kendinden menkul değer’in ortaya çıkacağı ya da çıkaracalığından kuşku yok.
Bunlardan hiçbirinin Türkiye’nin yararına olamayacağını söylemek bile fazla.
Kuşkusuz Altılı Masa’nın ayaklarının, en azından bu dönem için, sağlam durabilmesi en hayırlısı olacaktır.
Bu ayaklar sağlam durduğu sürece, her türlü ‘ayak oyunu’nun boşa çıkacağı söylenebilir.
İster Celâl Kemgöz isterse başka şaşı gözler kendi köşelerinden yırtınıp dursunlar.
Başımızdan, bölgemizden ve dünyamızdan bu ‘kötülük iktidarı’nın sökülüp atılması gerekiyor.
Eğer bu ‘kötülük iktidarı’ görülemiyor ise, Şen, Kem ya da başka bir ‘göz’den sözetmenin de anlamı yok.
Buna ‘bakar körlük’ denilmez de ne denir?
Güncel yaşam’ın ayırdında olunmadıktan sonra, isterse birer ‘yürüyen kütüphane’ veya paha biçilmez birer ‘ansiklopedi’ olunsun, zerre önemi yoktur.
O arada, aklıma Henri Lefevbre’in ‘Günlük yaşamın diyalektiği’ çalışması geliyor.
Bu filozofa göre, felsefe, sosyoloji, politika ve ‘yaşam sanatı’nı biribirinden ayırmanın olanağı yok.
İşte bu ‘Kemgöz’lerin ‘yaşam felsefeleri’ de, eğer tarihin en katı faşizmini sindirebiliyor ise, benim söyleyecek fazla sözüm kalmaz.