“Her ağacın kurdu kendinden olur” biçiminde bir uzsözümüz var, değil mi?
Şimdilerde ise, ‘kendisi pür-i pak, ama çevresi kötü’ biçimindeki ve aptalların inandığı anlayışın çürüdüğüne tanıklık ediyoruz.
Çünkü nasıl ‘her ağacın kurdu kendinden’ oluyor ise, Dr Recep iktidarının kurdunun da bizzat ‘kendisi’ olduğu, her geçen gün biraz daha ortaya çıkıyor.
Sözde ‘demokrat’ların şiir okumakla bir insan hapse atılır mı diye sızlandığı ‘kahraman’ınımızı, hapiste korumak için ondan önce hapse giren yaratığa bakıyorsunuz, ‘Cumhurbaşkanlığında fahri danışman’.
O hapishanenin savcısı, sonradan Ankara Cumhuriyet Başsavcısı oluyor, oradan da Yargıtay’a üye…
İlişkiler 2000’lere değil, 1990’lara ve hatta 1980’lere değin uzanıyor.
Yani bu ağacın fidanı daha 1980’lerde dikilmiş.
AKP’nin bir 1980 Darbesi ürünü olduğu söyleniyordu da, kimse oralı olmuyordu.
Oysa Dr Recep’in 1980’lerden itibaren sulanarak yetiştirildiği artık yavaş yavaş anlaşılmaya başlanıyor denilebilir.
Ve kuşkusuz Sedat Peker’in ifşaatlarının bu ‘aydınlanma’da çok önemli payı var.
Sözkonusu ‘iddia’lar zaten biliniyor, ‘Devlet’te kesin kaydı var diyen safdillerin, özde ‘dünyadan haberleri olmadığı’ da böylece ortaya çıkmış oluyor.
O kişi ya da bu kişinin zerre önemi yok.
Bu ‘kötülük iktidarı’, bu ‘sahtekârlar ittifakı’, bu ‘halk düşmanı’, bu ‘insanlık düşmanı’ yapıya, ‘Ben Devletime laf söyletmem’ diyerek, onu ‘Devlet’ sanan aptallara da acımaktan başka elimden bir şey gelmiyor.
Kuşkusuz bir anlamda koca bir ‘Devlet’ kurulmuş.
Başlangıçta ‘çek/senet mafya’sı, ardından ‘uyuşturucu mafyası’ ve 2003’ten itibaren de ‘ihale mafyası’ tarafından bir ‘kara para Devleti’ kurulmuş bulunuyor.
Kimimiz de, bu nasıl ‘savcı’, bu nasıl ‘vali’, bu nasıl ‘komutan’, bu nasıl ‘milletvekili’ ya da bu nasıl ‘bakan’ diye şaşkınlığımızı dile getiriyoruz.
Oysa bu nasıl ‘Başkabakan’, bu nasıl ‘Cumhurbaşkanı’ diye sorulması gerekiyordu.
Hani ‘muhtar bile olamaz’dı.
Hani ‘diploması yok’tu.
Hani ‘seçimi kazanmadığı halde’ idi.
Hepsi birer birer oldu.
Hani, hem de Rahmi Koç 2000’lerin başında bu adamın ‘Milyar Dolar’ı var demişti de, kimsenin umurunda olmamıştı.
Şimdi kapıcısının, berberinin, şoförünün ve bilmem kiminin ‘Milyar Dolar’ı var dense kimse inanmazlık edemiyor.
Ki bunların bir kesimi de ‘emaneten’ onlarda deniyor.
ABD Başkanı ‘kafamı bozarsan malvarlığını açıklarım’ dediğinde, acaba kaç ‘Milyar Dolar’ı oldu diye merak bile edilmedi idi.
Ama gün gelip çattı gibi görünüyor.
Bu ‘ağacı’ kendi kurdu kemirmeye başladı artık.
Seccade/meccadenin pek önemi kalmayacak gibi.
Kaldı ki, alnı seccadeye değenlerin en uzun süre seccade üzerinde kalan kesimleri mabatlarıdır.
Bunların alınlarının da, makak maymunlarının gerisi gibi kızaracağı günler yaklaşmakta.
Çünkü, önce ‘Milyar Dolar’ları emaneten taşıyanlar gemiyi terkedeceklerdir.
Kimisi kaçırabildikleri kadarıyla kaçacak, kimisi de içettiklerinin dışındakilerinin ‘asıl sahibi’ni ifşa edecektir.
O arada ‘kim vurdu’ya gidecek olanlar olacaktır, ki sakın ‘faili meçhul’ olarak değerlendirilmesinler.
‘İç savaş’ önce bu ‘seccadeci’ler arasında başlayacak demektir.
‘Devlet’in tuğlası, duvarı, bacası biribirine girecektir yani.
‘Eski bakan’, ‘eski milletvekili’, ‘danışman’, ‘fahri danışman’ falanın koynundan ne haçlar çıkacak, bekleyip göreceğiz.
Bence acı olan ise, başta ‘siyasî’ler olmak üzere, bunları ‘Devlet’ olarak görmek alışkanlığının hâlâ sürdürülüyor olmasıdır.
Oysa bunlar irili ufaklı ‘seccadeli mafya’dırlar, mafya…
Hele ‘kendisi iyi ama çevresi kötü’ diyenler var ki, bunlara aptallık madalyası takmak gerekiyor.
Bir yanıt yazın