Deneyimli gazeteci arkadaşımız Cahit Çataloğlu geçtiğimiz ( 29 Temmuz 2022) günlerde sosyal medyada “FİLMLERİN SONU KONUSUNA GÖRE AYNI BİTER” başlıklı bir yazı yayınladı. Son derce ibret verici bu yazıyı sizlerle paylaşmak istedik:
“Bugün, ülkesini soyan bir hainin ölüm yıldönümüdür.
İran Şahı Rıza Pehlevi 27 Temmuz 1980 günü sığındıkları Mısır’ın başkenti Kahire’de pankreas kanserinden yaşama veda etti.
Fırtınalı ve renkli hayatı 59 yaşında noktalandı.
Üç kızı ve iki oğlu vardı.
Ülkesini ve milletini soyarak elde ettiği milyarlarca Dolar’a el süremeden sıradan bir kişi olarak dünyayı terk etti.
***************
Rıza Pehlevi’nin özel hayatı, diktatörlüğü, vatanına ve milletine yaptıkları ile kibir ve büyüklüğü iyi okunması gereken bir konu, ders alınacak bir rol modeldir.
Babasından sonra genç yaşta İran’ ın başına geçen Pehlevi yollar, tüneller, köprüler, havaalanları ve kentsel düzenlemeler yaparak Acem halkının gönlünü kazandı.
Daha sonra ülkesini soymaya ve halkını fakirleştirmeye başladı.
Yeryüzünün en kaliteli petrollerine sahip ve dünyada kendisini doyurabilen nadir ülkelerden biri olan, ekonomisi güçlü İran’da saraya yakın olanlar lüks ve şatafat içinde yaşamaya başlarken halk giderek yoksulluğa itildi.
Halkın alım gücü sürekli azalıyordu.
Milyonlarca insan mutsuzluğa, umutsuzluğa sürükleniyordu.
Zengin ülkede fakir ve işsiz gençlerin sayısı her geçen yıl çoğalırken hürriyet ve adalet giderek yok oluyordu.
Sarayı eleştirmek, Pehlevi ailesine laf söylemek tutuklanmak için geçerli nedendi.
Pehlevi, İran’ı mükemmel yönettiğini, halkın refah seviyesinin yükseldiğini, ülkenin kalkındığını, küresel güç olma yolunda yürüdüklerini, bütün dünyanın kendilerini kıskandığını, dış güçlerin kendilerini çekemediklerini sık sık dile getirirdi.
*****************
Pehlevi ülkesini üç kanaldan soyuyordu.
1) PEHLEVİ VAKFI: Yurt içindeki ve dışındaki İranlı öğrencilere burs vermek, kaliteli eğitim sunmak ve modern yaşam koşullarında yetişmelerine olanak sağlamak gibi son derece ulvi düşüncelerle kurulmuştu. Devletin bazı gelirleri, vergi ve fonlar doğrudan vakfa akmaya başladı.
2) OMRAN BANKASI: İran’ın resmi olmayan Merkez Bankası ve Hazine’si gibi çalışmaya başladı. Doğrudan Rıza Pehlevi’ye bağlıydı. Döviz satışları ve kur değişimlerine Pehlevi karar veriyordu. İran’da bağımsız görünen tüm bankalar Omran’ın karşısında dilediği gibi adım atamıyordu. İran’ın bütün yurtdışı para transferleri ve ödemeleri bu bankadan yürütülüyordu.
3) ÖZEL MUHASEBE BÜROSU: Devletin bütün yatırımları ve ihaleler buradan veriliyordu. Dünyanın en güçlü halka açık şirketlerinden 207 tanesinde ortaklık vardı. Burası Şah Pehlevi’nin özel şirketi konumundaydı ve hiç bir şekilde denetlenmesi, kontrolü mümkün değildi. Devletin tüm gelirleri burada toplanıyordu.
**********************
Pers İmparatorluğu’nun 2500. kuruluş yıldönümü nedeniyle 1960’lı yıllarda tüm dünya liderlerini ülkesine davet ederek şatafat açısından dünyada bugün bile bir başka benzeri bulunmayan, masalsı davete imza atan Rıza Pehlevi burada kendisini Şehinşah (Şahların şahı) ve eşi Farah Diba’yı Şahbanu (En büyük kraliçe) ilan etti.
Dünya kamuoyuna verdiği mesaj çok dikkat çekti.
Büyüklük ve kibir artık nirvana yapmıştı.
İran halkını kendi malı, ülkesini ise kendi eşyası gibi görme hastalığına yakalanan Rıza Pehlevi işin kötüsü dünyayı da böyle görmeye başlamıştı.
Şah lüks ve şatafata bayılırdı.
Altın, mücevher ve nadide taşlara olan hayranlığını yakınları bilirdi. Yanılmıyorsam dünyada som altından kendisine klozet yaptıran ilk manyaktır.
İtibar ve gösteriş budalasıydı, işin kötüsü ailesinin de kendi gibi olmasını isterdi.
Dünyanın neredeyse bütün ülkelerinde serveti olan Pehlevi, parasını ödedikten sonra dilediği ülkede, istediği insanlara, dilediğini yaptırma gücüne sahip olduğunu sanıyordu.
*************************
16 Ocak 1979 günü Tahran’dan havalanan jet uçağının 20 yolcusu vardı.
Rıza Pehlevi ailesi ve bir kaç yakını yanlarında ufak valizlerle geri dönmemek üzere İran’dan ayrılıyorlardı.
Artık masal sona ermiş, hayatın acı gerçekleri başlamıştı.
Yüksek tahsilini tamamladığı, ikinci ülkesi olarak gördüğü ve oradaki bankalarda milyarlarca Dolar’ı yatan Pehlevi ilk olarak İsviçre’den sığınma talebinde bulundu ama hayır cevabı aldı.
Amerika’da farklı isimlerle ciddi parası ve yatırım ortaklıkları olmasına ve ABD’nin başkan kadar güçlü ismi Henry Kissinger’le pek çok konuda kanka olan Pehlevi’yi ABD de kabul etmiyordu.
İngiltere, Fransa.. Avrupa ülkeleri hatta dostu olduğu Monaco Prensi bile üzüntülerini bildiriyordu.
Pehlevi’nin Seyşel Adaları’ndan Jamaika’ya, Meksika’dan Brezilya’ya, Uruguay’a kadar pek çok Latin ülkesinde parası vardı ama işte hiç bir işe yaramıyordu.
Sonuçta first ladylerin dayanışması sonucu (Farah Diba ve Cihan Sedat) Pehlevi ailesi Mısır’a davet edildi.
Türk bankalarında parası yoktu, Türkiye’de yatırımı olmadı.
Türkiye’ye de sığınma talebinde bulundular ama Türkiye olumlu veya olumsuz yanıt vermedi, suskun kalmayı tercih etti.
Devlet Başkanı Enver Sedat Kahire’de onlara bir saray tahsis etti ve Şehinşah Mısır’da öldü, toprağa verildi.
Şah’ın 31 yaşındaki kızı Leyla kokain kullanırdı:
Bir gece aşırı dozun üzerine uyuşturucu hapları da alınca gözlerini bir daha açamadı.
Şah’ın 45 yaşındaki yakışıklı ve kültürlü oğlu Ali Rıza girdiği bunalım sonucu tabancasını kafasına sıkarak intihar etti.
***************************
Halkını soyarak, eziyet ederek baskı yapanların, adalet ve hukuk kurallarını hiçe sayarak, şatafat içinde, kibirle zorbalıkla yönetmek isteyenlerin final sahnesi hep aynıdır.
Genellikle ülkelerinden fare gibi kaçarlar.
Vatandaşının sırtından aldıkları, çaldıkları servetler kendilerine hayır getirmez.
Sürgün hayatlarında son pişmanlığın beş kuruşluk değeri yoktur.
Pehlevi’nin İran halkını ne kadar soyduğunu hiç kimse öğrenemedi. Zaten büyük olasılıkla kendisi de bilmiyordu.
Ülkenin milyar Dolar’ları bir havuza akıyor, Pehlevi ise istediklerine kovalar dolusu bağışlıyordu.
************************
Mollalar iş başına geldikten sonra elde edebildikleri bütün bilgilerin ışığında Şah döneminde 177 bürokrat ve üst düzey yöneticinin soyguna ortak olduğunu, yurt dışına para transferleri yaptığını belirledi.
Aralarında belediye başkanları, ordu komutanlar, polis müdürleri de dahil saraya yakın herkes talan düzenine ortak olmuştu.
Ancak bunun sadece aysbergin su üzerindeki görünen yüzü olduğunu herkes iyi biliyordu.
İran halkının parası İran’a dönemedi.
Bu yazdıklarım bir drama senaryosu değil, yaşanan ve ders alınması gereken hayatın acı gerçeklerdir.
Unutulmamalı.”
Yazıları posta kutunda oku