Seçim yapıyorsunuz. Bir yönetim seçiyorsunuz. Seçimden önce seçimi kazanan parti size, ülke topraklarını zenginleşmek için satacağını söylemiyor.
Siz oyunuzu veriyorsunuz. İktidar her türlü gücü eline geçirince, başlıyor kamu mallarını özelleştirmeler adı altında servet sınıfına devretmeye…
Kamu kuruluşları özelleştirilirken siz hiçbir tepkide bulunmuyorsunuz. Bir güzel seyrediyorsunuz.
Kamu kurum ve kuruluşlar bitince, başlıyorsunuz sınırsız borçlanmaya… Öyle bir yere geliyorsunuz ki, artık size borç veren azalıyor. Hatta Borçları geri istemeye başlıyorlar.
Bu kez başlıyorsunuz yabancıya, toprak ve mülk satmaya… Satıyorsunuz da bu satışlar Anayasa’ya ve kanunlara aykırı.
Bu engeli aşmak için de Anayasa Mahkemesinin üyelerini rejim değiştiriyor.
Yeniden hatırlatıyorum.
Turgut Özal döneminde, iki kez yabancıya toprak satılması için 1985 ve 1986 yıllarında, Meclisten çıkan kanunlar, o zamanki namuslu hakimler sayesinde ret ediliyor.
Anayasa Mahkemesi bu gerekçeli kararında, toprağın devletin kuruluş unsurlarından birisi ve en önemlisi olduğunu yazıyor.
-Ülke toprakları, devletin asli ve maddi unsurudur.
-Ülke toprağı, devletin otoritesinin geçerli olduğu alandır.
-Toprak, egemenlik ve bağımsızlık simgesidir.
-Yabancının toprak edinmesi, salt mülkiyet meselesi değildir.
-Bu toprak parçası ülkeden kopabilir.
Neoliberalizm, sermaye sınıfının önündeki tüm sınırlamaların kaldırmasını hükmederken, servet sınıfının, devletin bizatihi kendisi olduğunu söylemektedir.
Devlet şirkettir, devleti yönetenler, istediği toprağı ya da mülkü istediğine satar.
Bu mülkleri içinde çalışan vatandaşlarla birlikte satar.
Özelleştirmeleri hiçbir direniş göstermeden bir güzel seyrettik. Beynimizi öyle güzel yıkamışlardı ki, özelleştirmelere karşı çıkanlara, dinozor muamelesi yapıyorduk.
Değişim değişim diyorduk. Servet sınıfının, varlığımıza el koyduğunu görmezden geliyorduk. Aslında bu günleri yaşamaya müstahaktık.
Geldiğimiz yer burasıdır. Servet sınıfının, yeni sermaye birikim modeli oluşturabilmesi, doymayan aç karnını doyurması için, şimdi toprakları satıyorlar.
Bu ülkede sadece servet sınıfı değil, 80 milyon kişinin de yaşadığını kabul eden bir rejime oluşmazsak, köy ağalarının köy alıp, köy sattığı gibi maraba sınıfına varırız.
Bu mesele sadece yaşam tarzı meselesi değil, yaşayıp yaşamama meselesidir.
Vatandaşlığın ve toprağın satışından sonraki aşamayı artık tahmin bile edemiyorum.
Sanıyorum artık onurumuzu satıyoruz. Bizim suçumuz, rejimin suçluluğundan daha fazladır.
26 Temmuz 2022
Bir yanıt yazın