Hikaye şöyle,
Gel yeğenim bugün çok yorulduk seninle bu yolda, şuracıkta birazcıkta olsa dinlenip sohbet edersek iyi olur….
Sana otururken, sanada ibret olsun diye masalımsı bir hikaye anlatayım da eskiden bu topraklarda ki yaşayan Türklerin hazin hikayesini dinle benden olurmu?
Ne dersin…?
Sende kendine göre bu hikayeyi değerlendirirsin sonra.
Değerlendirsen senin için de iyi olur.
Bir zamanlar, Selanik’li bir yetim varmış, adı önce Mustafa imiş, Sonra ilk okul öğretmeni bu Mustafa’nın çok akıllı olduğunu görünce, onu andıran manada, ona birde Kemal adını koymuş.
Yani adı Mustafa’nın o günden sonra Mustafa Kemal olmuş.
Sonradan da bu çocuğun ilerde gösterdiği yararlılıklardan dolayı da adı Mustafa Kemal bey, daha sonra Mustafa Kemal Paşa, en sonunda da adı Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal olmuş. Nihayet olarakta milleti ona Türklerin Atası anlamındaki Atatürk ismini de soy isim olarak bahsetmişler.
Herkes o günlerde Mustafa Kemal Atatürk’ü çok seviyormuş.
Ama o zamanki bir din olan İslamiyet’in tüccarları, o zamanki emperyalizm ve onların yerli işbirlikçileri hariç tabiki.
Onlar yapabilirlerse Atatürk’ü, yapamazlar ise Atatürk’ün kurduğu laik, sosyal hukuk devletini, eserlerini bir bir yok etmek için zaman kollamışlar ve sürekli plan yapıp zaman zamanda TC Devleti’nin içindeki adamları vasıtasıylan da uygulamaya başlamışlar.
Bunların içinde Atatürk’ün kurduğu ve iki büyük eserimden birisi dediği Cumhuriyet Halk Partisi mensupları da varmış.
Tüm bunlarıda Atatürk, yani adı önce Mustafa Kemal bey ve sonrasında da adı Mustafa Kemal Atatürk olan bu yiğit ve korkusuz dahi ve bilge adam, 1905’lerden itibaren tam zamanında hareket etmiş, Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünü, nedenlerini görmüş, ülkenin ve sefil yöneticilerin içinde bulunduğu durumu görmüş, 1919’dan itibarende Osmanlı İmparatorluğu’nun içinde ki çöküşü ve düşman işgalini bir fırsata çevirmek istemiş.
Ve dünyada ülkesini, sefil yöneticilerin çıkarcılıkları, aç gözlülükleri ve Türk, yani Alevi ve Bektaşi düşmanlıklarından kendilerine çıkar sağlayan o dönemin Osmanlı yöneticilerini, yani Padişah, Sadrazam ve bazı diğer yöneticilerin aksine, ülkesini işgal eden emperyalizme karşı ilk kurtuluş savaşını vermeye, bunu örgütlemeye, çöken ve tebası sefalet içinde ve işgal altında olan Osmanlı İmparatorluğu’nun küllerinden o zamanlar Türkiye denilen şimdiki oturduğumuz bu topraklarda, yeni ve modern bir Cumhuriyet kurmaya karar vermiş.
İşgal altında ki bir ülkede kurtuluşu sağlamak ve yeni bir modern devlet kurmak için kongreler ve kuvayi milliye teşkilatları oluşturmuş, daha sonrada modern bir Ordu ve Milleti temsil edecek olan adı Türkiye Büyük Millet Meclisi adı olan bir Meclis kurmaya karar vermiş. Bunları tek tek başarmışta.
Ve kendi amacı doğrultusunda, o zamanlar tüm ülkesini sevenleri seferber etmeye çalışmış.
Kuaracağı devletin ismini ve rejimini bile önceden tasarlamış.
Ülkenin ismini ise: ilk defa Türkmenlerin en önemli Ulu’larından olan Hacı Bektaş Veli’nin kurduğu suluca kara höyükteki Hacı Bektaş Dergahı’n da, Ankara’da toplayacağı TBMM ni toplamaya gitmeden önce gittiği, o sıralar Hacı Bektaş Dergahın’da ki postnişini olan Veleyettin Çelebiye ve orada bulunan Dede Babalara açmış.
Bektaşiler o gün Atatürk’ü, Bektaşi tarihinde hiç bir Padişaha bile yapılmayan sevgi ve saygı çerçevesinde, İç Avlu’da değil, Atatürk’ü HZ Ali donunda görerek ve kendilerinden birisi addederek, Mucur kasabası önlerinde karşılamışlar.
Bektaşiler ilk defa bu tür bir karşılamayı, sadece bir istisna olarak sırf Atatürk’ü kendilerinden gördükleri
İçin yapmışlar.
Bu karşılama şekli hiç bir zaman o güne kadar Bektaşi Andı “ Gülbank” içen ve kılıç kuşanan hiç bir Padişah’a ve Şehzade’ye bile nasip olmamış.
Ve o gün Aleviliğin ve Türkmenlerin lideri olan Bektaşiler, Türkmenlerin Ulu’sunun kurduğu Hacı Bektaş Dergahı’n da Atatürk’ü gönülden misafir etmişler, kurtuluş savaşı nı ve TC’nin kurulmasını ve geleceğini birlikte konuşmuşlar. Demlenmişler.
Bektaşi ileri gelenleri o gün, Atatürk ile olan bu derin yarenliklerle dolu olan sohbette, Atatürk’ün ne yapmak istediğine ve amacına da evet demişler ve Atatürk’ün amaçlarına ve çalışmalarına varları ve yokları ile tüm Alevi ve Bektaşiler adına yüzde yüz katılma sözü vermişler, katılmışlar.
Ve bu yüzden de Hacı Bektaş Dergah’ı olarak;Balkanlar’da kilerde dahil, Kafkasya, Mısır, Suriye, Irak ve Anadolu’da ki Tüm Bektaşi ve Alevi ocaklarına Atatürk’ün başlattığı kurtuluş savaşına, kuracağı modern devlete, tüm varları ve yokları, kızı ve kızanıyla tüm Alevi-Bektaşi Ocaklarının ve taliplerinin katılması talimatını vermişler.
Bektaşiliğe bağlı tüm Ocaklar’da bu talimata seve seve ve her konuda sevgi ve saygıyla uymuşlar. Katılmışlar. Kurtuluş savaşının o zamanki adı dillerde geçmeyen bir şekilde sessizce bel kemiği olmuşlar.
Ama Atatürk öldükten sonra, Atatürk’ün devlet şeklini ilk konuştuğu ve sohbette kvama getirdiği bu Türkmen , Bektaşi Alevi toplumu, Yavuz Sultan Selim Han denilen bir Osmanlı Padişahı döneminde olduğu gibi Atatürk’ten sonra gelen o günün yöneticileri ve softa sınıfı tarafından dışlanmış ve hor görülmüşler.
Adeta Atatürk’ten ve Türkmenlerden intikam almak için yok sayılmışlar.
Atatürk’ten sonraki süreç içinde Bektaşiler- Aleviler olarak baskılara uğramışlar, taciz edilmişler, Türkçe olan ibadetlerini, aynı Yavuz Sultan Selim sonrasında olduğu gibi Aleviler Türklüğe sadık kalarak yinede gizli yapmaya devam etmişler.
Kendilerini hep gizlemişler ta ki 1960 yılında Cemal Gürsel denilen bir Türk Generali Cumhurbaşkanı olana kadar.
Ve zamanla Türk’lük ten, Yavuz Sultan Selim’ den önce büyük çoğunluğu eski inançları olan Alevi ve Bektaşilikten kopan ve dini gericilikle, ideolojik ve siyasi olarak uzlaşan yöneticiler, taviz üstüne taviz vererek gericilikle birleşen yöneticiler ve emperyalizmin oyununa gelen Halk ve yine süreç içinde kendi sınıf çıkarları için amansız bir Türkmen Alevi – Bektaşi düşmanı olan yöneticiler, ülkeyi bunalımdan bunalıma sokmuşlar, yabancı devletlerin bizzat örgütlediği, ülke içinde ki değişik dönemlerde yapılan darbe müdahalelerine işbirliği yaparak katılmışlar, insanların sırf Bektaşi – Alevi olduğu için yakılmasına göz yummuşlar, ve bu arada ülkedeki yöneticiler Atatürk’ün TC fikrinden ve devrim kanunlarından etkilenmiş diğer Türk nesilleride bu sırada, işkence ederek katlederek ve zindanlarda çürüterek ziyan etmişler, telef etmişler.
Vel hasıl Atatürkten önce bir zamanlar olduğu gibi tekrar, Atatürk’ün kurduğu devleti Atatürk karşıtı olan gerici dinci güçlerin temsilcileri olan güçlerle birlikte ele geçiren bu yöneticiler, hesaplı ve kitaplı bir biçimde Atatürk’ün yolundan devleti ayrılmışlar. Millet içine nifak sokmuşlar. Milleti bir birine düşman etmişler. Nihayet o günlerde Türklük bile tartışılır olmuş. Dincilik ve etnik ayrılıkçılık baş göstermiş. Ülke gittikçe yıkıma doğru yol almış.
Ya yiğenim işte böyle,
SELANİK’Li BİR YETİMİN BİR ZAMANLAR DÜŞÜNDÜĞÜ, PLANINI YAPTIĞI VE STRATEJİSİNİ ÇİZDİĞİ, ÖRGÜTLEDİĞİ, ALEVİLERLE – BEKTAŞİLERLE ADINI KONUŞUP KOYDUĞU, EMPERYALİZME VE HANEDANLIĞA, DİNCİ GERİCİLİĞE KARŞI TÜRK KURTULUŞ SAVAŞI İLE İNSANLARI TEBA OLMAKTAN KURTARIP VATANDAŞ YAPTIĞI, VATANDAŞLARININ ÖZGÜR İNSAN GİBİ YAŞAMASI İÇİN MODERN CUMHURİYET REJİMİNİ KURDUĞU, ÜLKESİNİN GELİŞİMİ İÇİN MODERN İKTİSAT, EĞİTİM, SAĞLIK, TSK VE DİĞER GÜVENLİK GÜÇLERİNİ OLUŞTURDUĞU, MODERN FABRİKALAR VE TARIM KURDUĞU, EKONOMİYİ, ÜRETİM VE FİNANSLA BİRLEŞTİRDİĞİ, SOSYAL-HUKUK DEVLETİNDEN, T.C.’DEN GERİYE ELLERİNDE HİÇ BİR ŞEY BİR SÜRE SONRA PEK BİRŞEY KALMAMIŞ?
TÜRKLERİN ELLERİNDE, SADECE DAHA SONRA EMPERYALİZMİNİN KULLANDIĞI TARİKATLAR, KUTSAL KİTAP DEDİKLERİ KURAN VE DİN DEDİKLERİ İSLAMİYET VE BU ZAMAN İÇİNDEDE EN SON OLARAK YAVAŞ YAVAŞ ELLERİNDEN BAŞKA MİLLETLERE SATILARAK AZALAN BİR TOPRAK KALMIŞ.
O KALAN TOPRAĞADA, EMPERYALİZMİNİN ÜLKENİN BAŞINA DESTEK VEREREK GETİRDİĞİ BİR DİNCİ İKTİDAR TARAFINDAN O ZAMANLAR SURİYE VE AFGANİSTAN DENİLEN YERDEN GETİRİLENLER YAVAŞ YAVAŞ YERLEŞTİRİLMİŞ.
NE KADAR İNSAN YERLEŞTİRİLMİŞ BİLİYORMUSUN? TAM, 10.000.000, SONRADA BU İŞ ZIVANADAN İYİCE ÇIKMIŞ VE DAHA FAZLA ÜLKEYE İNSAN GELMİŞ DIŞARDAN, BUNLAR KISA ZAMANDA VATANDAŞ YAPILMIŞLAR, BİLİYORMUSUN ? O ZAMAN ÜLKE NÜFUSU DA 85 000.000 İMİŞ.
BUNA PARALEL ZAMANDA TÜRKLERİN ELİNDE ATATÜRK’ÜN KURTULUŞ SAVAŞI İLE ELDE ETTİĞİ HİÇ BİR MİLLİ BİR LİMAN KALMAMIŞ, FABRİKA KALMAMIŞ, EKONOMİ KALMAMIŞ, SAĞLIK KALMAMIŞ, EĞİTİM KALMAMIŞ. ÜLKENİN SINIRLARI EMPERYALİST BİR PLAN ÇERÇEVESİNDE DEVLETİN O GÜNKÜ YÖNETİCİSİ OLAN TAYYİP ERDOĞAN DENİLEN BİR ZAT SAYESİNDE YOL GEÇEN HANINA ÇEVİRİLMİŞ VE ÜLKENİN MİLLİ SINIRLARIDA ARTIK FİİLİ OLARAK KALMAMAMIŞ.
ÜLKE ADIM ADIM ÇÖKMÜŞ, ÜLKE OLARAK BİR ZAMANLAR BÜYÜK BİR MEDDNİYET OLAN HİTİTLERİN KADERİNE DOĞRU YAKLAŞMIŞLAR.
SONRADA ÜLKEDEKİ İNSANLARIN ELİNDE SADECE EMPERYALİZMİNİN İSTEDİĞİ TARİKATLAR, KULANILAN DİN VE KİTAP, BİRDE TAYYİP ERDOĞAN VE ARDILLARI KALMIŞ.
Şimdi tabiki artık o devlet ve millet yok artık.
Ardılları var ama onlarda geçmişlerini unutmuşlar.
Sebebide tüm bunlar olmuş.
İŞTE YEĞENİM, BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ, BİR ZAMANLAR BİR ATATÜRK VARMIŞ, TÜRKLER DENİLEN BİR KAVİME BİR DEVLET KURMUŞ. AMA MODERN BİR DEVLET, DÜNYADA HERKES O’NA VE ÜLKESİNE ATATÜRK YAŞARKEN GIPTA İLE BAKIYORMUŞ.
Krallar, Devlet Başkanları, Başbakanlar, Bakanlar, Mareşaller, Generaller, ünlü yazarlar ve gazeteciler vs onu görmek için uzakatan ve yakından ta ayağına gelip, O’nun la görüşmek ve resim çektirmek için can atıyorlarmış.
Sonra Atatürk 1938 yılında ölmüş, yerine geçenler bir bir Atatürk’ün diz çöktürdüğü ve Atatürk’ün ülkesine gıpta ile baktırdığı ülkelerle Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünü sağlayan Tanzimat fermanı ve ıslahat fermanı anlaşmaları gibi anlaşmalar imzalamışlar. kapütüle olmuşlar. Eğitimini 1946 Kahirede yapılan bir anlaşmayla ABD’nin emrine verilmiş. Bu sayede tarihi bellek yok olmuş milletin içinde.
Sonunda ülke, bağımsızlığını kaybetmiş, ülkede kimin ülkeyi nasıl yöneteceğine ise bir zamanlar Atatürk’ün diz çöktürdüğü o ülkeler karar verir olmuşlar. Teba olmaktan kurtarıp vatandaş yaptığı Halkta Arapların ürettiği bir din olan İslam adında ki bir dini kendilerine rehber ve yaşam şekli edinmişler, Alevi olan Türkmen’ler ve gayri müslümler hariç tabiki, özellikle de o zamanlar süreç içinde öyle bir dönem gelmiş ki, Osmanlıların Padişahı olan Yavuz Sultan Selim denilen bir şahsın döneminde olduğu gibi, bir zamanlar 1500 lerden önce has Anadolu ve Trakyada Türkmen inancına mensup olan Alevi – Bektaşi olanlar, heryerden dışlanmışlar, tüm devlet yönetiminden dışlanmışlar. Onların inancını Atatürk’ten sonra gelen yöneticiler yok saymışlar. Sonrada Arap islam dininin yarattığı kültürle asimile olan Halkın büyük çoğunluğu olarak, yöneticilerde öyle, önce Türklerin inancı olan Alevilik ve Bektaşilikten sonrada Türklükten tamamen kopmuşlar.
Alevi ve Bektaşilerden devlet ve diğer kurumlarda yönetici olarak; bir Vali, Kaymakam, General, Müdür, Belediye Başkanı kalmamış.
Devlette günlük yaşam şekli, yavaş yavaş devlet ve millet içinde Atatürk’ün yaptığı devrimler de bir kenara itilerek daha geriye gitmiş. Kendi kurduğu parti olan Cumhuriyet Halk Partisi bile tanınmaz hale gelmiş. Parti yöneticileri değişmiş, Atatürk’le hiç bir alakası olmayanlar partiyi ele geçirmişler ve ilkelerini yıkmışlar, yönetici takımı düşmanla işbirliği içinde gerici ve bölücülerle uzlaşmışlar ve onları içine almışlar. Atatürk’ü savunan herkesi partiden ihraç etmişler. Daha sonrada Atatürk’ün eski partisi olmadıklarını vurgulamışlar.
Ülkedeki rejimin çimentoları bu şekilde bir bir dışlanınca ve sistemli bir şekilde yok edilince, ülke bağımsızlığını, dirliğini ve birliğini yitirmiş.
Atatürk’ün iki büyük eserim dediği Türkiye Cumhuriyeti kurumlarıyla o dönemin iktidarı olan ve liderliğini Tayyip Erdoğan denilen bir şahıs tarafından yapılan bir dizi değişiklikle ve hamle ile ortadan fiili olarak kaldırılmış ve ikinci eseri olan Cumhuriyet Halk Partisi ise gerici ve bölücü başka güçlerin eline geçerek oda hem içerik hemde fiilen yıkılmış.Sadece tabelada CHP olarak kalmış.
Geriye kalan Ordu ise, aymaz, işbirlikçi, korkak, çıkarcı, kifayetsiz, ruhsuz emperyalizmin işbirlikçisi önemli sayıdaki bir Subay zümresinin sayesinde dış güçlerin operasyonuna uğramış ve iğdiş edilmiş. Ondan sonrada Atatürk’ün kurduğu Ordu’nun ruhu içerik ve şeklinden bir eser kalmamış. Ordu bir iş garantisi olan, sosyal ve finansal olanakları olan ve sigortası olan bir iş yerine dönmüş. Bütün terfilerde ona göre yapılmış. Atatürk’ü örnek ve önder alan tüm subaylar sistemli olarak elenmiş yada, hapis, yargılama, işkence edilerek ve darbe ve terfilerde ihraç edilmiş.
Ülkedeki vatandaşlar ise o sıralarda var olan islam adlı bir dinle manipüle edilmişler, en sonunda da, o şaşkın o dönemlerde şaşkın Arab’ın, Amerikalı ve Avrupalının bokunda mavi boncuk arar olmuşlar.
Sonra da ülke, emperyalizm ve işbirlikçi iktidar tarafından etraftan bilinçli olarak getirilen milyonlarca mülteci ile, ülkenin demografisi, sosyal, siyasi ve kültürel yapısı değiştirilmiş.
Ondan sonrada şu anda ki gibi gördüğün sonuç ortaya çıkmış.
Ve zaman içinde de Atatürk’ün kurduğu modern cumhuriyet, devlet ve yarattığı Türk Milleti yok olmuş. Yeni anayasa adı altında Türk millet ve devleti anayasadan çıkartılmış, ülke federe devletlere bölünmüş, devlet ve millet Ulus-Devlet soykırımına uğramış.
Ya işte böyle yiğenim, siz siz olun yeğenim, Türklerin o günkü düştüğü duruma düşmeyin.
Kendi Atatürk’üne yani kurtarıcısına ihanet eden nankör yöneticiler ve halkın bireyleri gibi olmayın.
Yoksa zaman gelir bir gün sizede evvel zaman içinde kalbur zaman içinde diye bir masal okuyan kişiler olur. Masalınızı okur…
Ya işte böyle yiğenim…
Her zaman olduğu gibi bağımsızlıkçılar:
Atatürk’le kalın
Cumhuriyetle kalın
Bilimle kalın
Akılla kalın
Hoşçakalın
Sefa Yürükel