Kuzey Amerika’daki İngiliz kuvvetlerinin komutanı General William Howe’u kenti boşaltmaya zorladı. Böylece 17 Mart 1776’da kuşatma sona erdi ve kent Amerikalıların eline geçti. 4 Temmuz 1776’da Amerikalılar bağımsızlıklarını ilan ettiler. Kurulan bu devlete Amerika Birleşik Devletleri (ABD) adı verildi.
18.asrın ikinci yarısında en önemli iki olayından biri: Amerika Birleşik Devletleri’nin kuruluşu,öteki de Fransız İhtilalidir.
Amerikan Devrimi; Yeni Dünyada bütünleşme, güçlenme ve genişlemeye yol açtı… Fransız Devrimi Eski Dünya’da 25 yıllık bir karışıklık doğurmuştur.Fransız İhtilalinden önce kurulan ABD;19. asırda genişleyip,güçlü bir devlet haline geldi ve kudretini I.Dünya savaşında göstermiştir.
Daha sonra II.Dünya savaşının liderliğini yaptı ve bugünün süper güçlerinden biri olmuştur.
Amerikalı tarihçi Daniel Boorstin;“modern Avrupalı anlamda Amerikan Devrimi, hemen hemen hiçbir biçimde devrim değildi.”der
Hannah Arendt“Amerikan Devrimi o derece muzafferâne bir başarı kazanmıştı ki yereli çok az aşan bir olay olarak kaldı.”der.Tarihçi R. R. Palmer,”iki devrim benzerlikler taşıyor ve her ikisi de 18. asır demokratik devrim çağında öncü aktörler”der.
Amerikalılar,Bağımsızlığını ilan ettiği 1776’dan İspanya’yı yenilgiye uğratıp dünyada bir güç olduğunu ispatladığı 1898’e kadar geçen dönem,ABD tarihinin en uzun yüzyılıdır. Ekonomik, siyasi ve askeri başarıları;bir sonraki asra damgasını vurmuştur.
ABD topraklarının uzunluğu; kuzeyden güneye 2575 km, doğudan batıya ise 4500 km’dir. Göller, çam ormanları, karlı dağlar, çayırlar, akarsular, yaylalar, kumlu kıyılar ve kurak toprakları ile Amerika farklı bir coğrafyadır.
Amerikan Devrimi:Britanya İmparatorluğu için yaşanmış bir kriz ve 13 koloninin kaybedilmesiydi.
Amerika açısından bağımsızlıklarının elde edilmesi ve Amerikan cumhuriyetinin kurulmasıydı.
Savaş sırasında her bir Amerikan eyaletinde kurulan yönetimler,ulusal birliğin oluşturulması ve toplumsal değişimler olmuştu ama bu meşru otoritenin kaynağı,özgürlüğün korunması,yönetsel gücün gerekliliği ve eşitliğin doğası gibi ideolojik sorular doğurmuştu.
Kolonilerin Kurulması 1492’den itibaren Amerika kıtası,Avrupa sömürgeciliğinin başlamasına sebep oldu.Amerika’ya ilk olarak 1492’de Kolomb’un İspanya,1500’de Portekizliler,1534’te Fransızlar ve 1603’te İngilizler kıtaya gelmişler,1607’de Amerika’ya ilk gelenlerin hepsi erkekti ve Jamestown kasabasını kurdular.
İngiltere’den bir gemiyle 90 genç kız geldi.Bu kızlar,nakliye masraflarına karşılık 120 libre tütün vermeye razı olan göçmenlere eş olarak verildi.
Zencilerle dolu gemiler de gelince göçmenlere köle olarak satıldı.Amerika’daki ilk sömürge dönemi, 1608 yılında İngiltere’den gelen 100 kişilik bir grubun Virginia bölgesine yerleşmesiyle başlamış.Daha sonra Avrupa’daki birçok ülkeden artan göç sonucunda Amerika’da “koloni” adı verilen yerleşim birimleri oluşmuş.
Avrupa ülkeleri aralarında çıkan paylaşım savaşı sonucunda Amerika’daki tüm koloniler İngiltere’nin sömürgesi haline gelmiş.
Amerikan topraklarına ilk yerleşen kalabalık grup İngilizlerdi.Kolonilerde devrimi savunan Thomas Paine 1776’da:“Amerika’nın anayurdu Avrupa’dır.İngiltere değil.”Bu sözler,Büyük Britanya,İspanya, Portekiz, Fransa, Hollanda, Almanya ve İsveç göçmenlerini tanımlıyordu.
1780 de dört Amerikalıdan üçü ya İngiliz idi ya İrlanda kökenliydi.Amerika ve Kanada Batı uygarlığının temsilcisi ve Avrupa ile ortak noktası iktisadi ve sosyal sistem olarak kapitalizmi, siyasal rejim olarak da demokrasiyi kabul etmesidir.ABD yi kuranlar Avrupa’dan göç edenlerdi ve Amerika’da özgürlük içinde yaşayıp zengin olabilirlerdi.Ayrıca ucuz fiyata toprak bolluğu, yiyeceklerdeki ucuzluk, işçi ücretlerindeki yükseklik,istediği dine ve mezhebe tabi olma kolaylığı vardı.
Kuzey Amerika’ya göçenler, güneye gelenler gibi altın ve elmas bularak zengin olup ülkelerine dönmek hırsıyla değil; dinsel baskılardan, işsizlik ve yoksulluktan kurtulmak, kendilerine özgürce yaşayacakları yepyeni bir ortam amacıyla göç etmişlerdi.Yerleşmek için aileleriyle gelmişlerdi.
İngiltere’de 1730-1760 arası din olarak Katoliklik, Protestanlık, Anabaptizm, Püritanizm vardı.Dinî inançlarını yaşamak için 1641 yılında 14 bin Püriten “Massachusetts Bay Colony”e geldi.
Amerika’nın nüfusu 1760 da 13 kolonide 1 milyon 600 bin,1790’da 4 milyon, 1840’da 17 milyon oldu.
Virginia’ya gelenler beş parasız maceraperest altın avcıları idi. Esnaf ve çiftçiler sonra geldiler. Amerikan kolonileri mamulleri metropolden alıp,tarımsal ürünleri İngiltere ve sömürgelerine satıyorlardı.
1619 yılı Amerika’ya ilk defa temsili hükümet yönteminin girmesi açısından da çok önemlidir.
Kolonilerin İngiltere’ye karşı isyanında vergi meselesi sebep olmuş,vergi artışına da Yedi Yıl Savaşları sebep olmuş.Sonuçta İngiltere, Kuzey Amerika’daki Fransız kolonilerini, Kanada’yı ve Hindistan’ı ele geçirmiştir.
Amerika’da 1776-1806 arasında nüfus iki kat olmuştur.Boston’un nüfusu 20 bin olup çocuklarını Harvard ve Yale üniversitelerine gönderen kültür düzeyi yüksek bir burjuva sınıfı vardı.
New York’ta büyük mülk sahipleri ve tüccarlar tarafından yönetilen 50 üyeli bir komite kurulmuştu;Devrim, şiddetli ve vahşi bir iç savaşa yol açtı.Yaşanan çatışmalar vahşete dönüştü.Birçoğunun mülkleri müsadere edildi;birçoğu sürgün edildi veya ayak takımının şiddetine kurban gitti, bazıları da asıldı.
1765’te İngiltere koloniler için “Damga Pulu Yasası”nı çıkardı,tepkiler karşısında geri çekti.1767’de yeni vergiler koydu ama tepkiler karşısında çay hariç diğer vergileri kaldırdı ve çayın fiyatı iki katına çıktı.
İngilizler tarafından alınan vergiler,dağınık haldeki kolonileri birleştirdi. 13 koloniden 9’unun temsilcileri New York’ta toplanarak “Pul Yasası Kongresi” adıyla bir kongre düzenlemişlerdir.
Bağımsızlık Savaşı 1750 yılında kolonilerin toplam ekonomik gücü,Avrupa kıtasındaki devletlerin çoğundan daha büyüktü.Sorun Amerika’nın bağımsızlığı değil, hangi Avrupa devletine bağlanacağı idi.1763’te Yedi Yıl Savaşlarının ardından Kanada ve Nova Scotia’nın hâkimiyeti Fransa’nın elinden çıktı.1775 yılında silahlı kolonistler İngiliz garnizonlarına saldırmaya başladı.Fransa ve ispanya kolonilere destek veriyordu.
1774-1783 yıllarındaki olaylara“Amerikan Devrimi” ya da “Bağımsızlık Savaşı” olarak denmiştir.
Ekonomik güçleri artan koloniler,ilk silahlı mücadeleyi İngiltere’den bağımsız olmak için değil, isteklerini İngiltere’ye kabul ettirmek için yapıyorlardı. Bağımsızlık fikri 1776’dan sonra oluştu.Thomas Paine kongre kulislerine girmiş ve Amerikalılara bağımsızlıkları için destek vermiştir. Kitabı,1776’da yayınlanmış,General George Washington, bu eserin; yararlı öğretisini takdir etmiştir. Paine’in sayesinde anavatandan ayrılma konusunda kararsız olan halk, Bağımsızlık Bildirisine katılmıştır
Yeni vergiler yüzünden 1775’te General George Washington komutanlığında bir ordu kurulmasına karar verildi. Washington, Amerikan direnmesinin somut ruhu oldu. Ġngiliz asıllı ve aristokrat bir insandı. 1776’da ayrı bir Amerikan bayrağı kabul edildi. Ancak bu bağımsızlığı İngiltere kabul etmediği için savaş 7 yıl daha sürdü. 1781’de Virginia, Yorktown’da Fransız ve Amerikan birlikleri, İngilizleri kuşattı ve onları teslim olmaya zorladı.
Thomas Jefferson başkanlığındaki heyet, 4 Temmuz 1776’da Bağımsızlık Beyannâmesi’ni kabul etti. Bu belge,demokrasi tarihi ve siyaset bilimi açısından çok önemlidir. İlk defa insanların doğuştan sahip oldukları hak ve hürriyetler ve demokrasinin temel ilkeleri yer aldı. Bu devredilemez haklar:Yaşama hakkı, hürriyet hakkı ve saadetini temin etme hakkı.Devletler bu hakları sağlamak için kurulmuştur ve yönetenler her türlü iktidarı yönetilenlerin rızasından alırlar. Bu haklara aykırı davranan iktidarı değiştirmek milletin hakkıdır.Beyannâmenin sonunda eyaletler içişlerinde serbest olmak şartıyla “Amerika Birleşik Devletleri” adlı bağımsız bir devlet kurulduğu ilan edilmiştir.
Fransa ve İspanya’nın yardımıyla koloniler 1782’de İngilizlerle gizlice barış antlaşması yaparak müttefiklerini yüzüstü bırakmışlardı.Güney Karolina üreticileri ve tüccarları Amerika Bağımsızlık Savaşı’nın öncülerinden oldular.Henry Laurens, Thomas Lynch, ve Arthur Middleton koloninin bağımsızlık hareketlerine yön veren isimlerdir.
3 Eylül 1783’te Paris Barışı imzalanarak İngiltere, ABD’nin bağımsızlığını tanıdı. 1783’te Bağımsızlık Savaşı’ndan sonra ülke, ekonominin ve siyasal durumun istikrarsız olduğu bir döneme girdi.
1783’ten sonra her eyalet adeta bağımsız bir ülke gibi hareket etti.1786’da Batı Massachusetts’te Yüzbaşı Daniel Shays komutasında binlerce çiftçi Boston’da eyalet hükümetine karşı ayaklandı. Eyalet askerleri ayaklanmayı bastırdı.
Güney Amerika’ya gelenler, madenlerden elde ettikleri altın ve elmasları yüklenip zengin olarak ülkelerine dönmek isterken, Kuzey Amerika’ya gelenler, dinsel baskıdan, işsizlikten, fakirlikten kurtulmak ve kendilerine özgürce yaşayacakları yeni bir ülke kurmak umuduyla temelli yerleşmek düşüncesiyle ailelerini de beraberlerinde getirmişlerdi. Ayrıca; Zenci kölelerin bulunduğu Amerikan kolonilerinde mal sahipleri ve başarılı tüccarlardan oluşan oligarşik bir yapı bulunmakla beraber, İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinin tersine aristokrasi yoktur.
Topraklar çok geniştir. 2,5 milyonu bulan Kızılderililer asimilasyona ve katliama uğramışlardır.Göçmenleri Amerika’ya sürükleyen en önemli nedenlerden biri anayurtlarında yaşadıkları dinsel baskıydı.
Göçmenler Amerika’ya demokratik bir siyasal geleneği getirmişlerdi.Amerikan kolonilerinde; Vali, Konsey ve Temsilciler Meclis’i vardı. Ayrıca her bir koloni özgürlükleri güvence altına almak için birer anayasa kabul etmek yoluna gidecektir.
Amerikalıları birleştiren Avrupa’nın yarattığı askeri ve ekonomik baskıya karşı duyulan öfke,Kızılderililere duyulan öfke.İngiliz sömürgeciliğine karşı duyulan öfkedir. Amerikan ihtilâli, liberal devrin ilk büyük hareketidir. İngiltere’de 1688-1689’daki Bill of Rights (İngiliz İnsan Hakları Bildirgesi) ihtilâlinden etkilenerek Amerikalılar buna ihtilâl yaratan ilk millettir. Amerikalılar, liberal inançları ihtilâlle tecrübe eden ilk millettir.
Arjantin 1816, Kolombiya 1819, Peru, Meksika, Venezüella 1821 yıllarında bağımsızlıklarına kavuştular.
Bodin (1529-1596) ve Rousseau (1712-1778) gibi siyaset ve toplum düşünürlerinin siyasal alanda yol açtıkları dönüşüm olmuştur. Rousseau, halkın egemenliği, hukuk ve özgürlük kavramlarından bahsederek bunları “Toplum Sözleşmesi” kuramıyla özetlemiştir. Rousseau“Üyelerden her birinin canını, malını bütün olarak güçle savunup koruyan öyle bir toplum biçimi bulunmalı ki, orada her insan hem herkesle birleştiği halde yine kendi buyruğunda kalsın, hem de eskisi kadar özgür olsun. İşte toplum sözleşmesinin çözüm yolunu bulduğu ana sorun budur.”
Din, basın, toplantı özgürlüğü, keyfi tutuklamanın olmaması ve yasa önünde eşitlik gibi istekler çoğu Avrupalı’nın elde etmeye çalıştığı haklardı. ABD’nin böyle bir örnek sunması, 1789’da Fransızların, devrimlerine insan haklarıyla ilgili bir bildiri ve yazılı anayasa ile başlamalarının nedeni olmuştur.
Amerikan Devriminin üç özelliği bulunmaktadır. Ekonomik çıkarlardan dolayı Avrupa ile yapılan bir koloni savaşıdır. Bağımsızlık isteyenlerin ve buna karşı çıkanların meydana getirdiği bir iç savaştır.
1778 yılında Amerika ile Fransa arasında imzalanan “The Treaty of Alliance” ile Fransa, Amerikan kolonilerinin bağımsızlıklarını tanımıştır.Amerika, Avrupa’nın çifte standartlı ve ikiyüzlü politikasından uzak kalmak, Kutsal ittifak’ın Latin Amerika’daki sömürgeci müdahalesini önlemek ve Kuzey Amerika’da Rusya’nın isteklerine karşı koymak istiyordu.
Tanrı’nın ABD’nin genişlemesine taraftar olduğu iddia edilmiştir.Amerikan Başkanı James Monroe“Herkes şunu açıkça görmelidir ki âdil sınırlar içinde kalmak şartıyla toprak genişlemesi her hükümete daha büyük hareket serbestîsi sağlar, güvenliklerini sağlamlaştırır ve diğer yönden bütün Amerikan halkı üzerinde iyi etkiler gösterir. Toprağın büyüklüğü bir ulusun birçok özelliğini belirler. Kaynaklarının, nüfusun ve fiziksel gücünün sınırlarını gösterir. Kısacası büyük güç ile küçük güç arasındaki farkı ortaya koyar.”
Washington, Avrupa ülkeleri ile ticari münasebet kurulmasını, fakat mümkün olduğu kadar az siyasi münasebet kurulmasını istemişti. Avrupa’nın değişken politikasına bağlanmak akıllıca bir iş değil demişti. Böylece “isolation” denilen Avrupa diplomasisinden uzak kalma ilkesi benimsendi ve Başkan James Monroe tarafından bir doktrin haline getirildi.Bu doktrin ile Amerika’nın elde ettiği bağımsızlık, Avrupa’nın kolonileştirme isteklerine konu olamayacaktı. Ayrıca Amerika, Avrupa’nın kolonilerine ve tabi bölgelerine müdahale etmeyecek ve Avrupalılar arasındaki problemlerde de taraf olmayacaktı.
İzolasyon politikasının dünyaya ilan edildiği 1820’li yıllar, aynı zamanda ABD’nin misyonerlik hareketine başladığı yıllardır.
1782’de ABD 3,5 milyon nüfusu bulan 13 federal devletten oluşurken, yarım asır içinde savaşla ve satın alma yoluyla hızla genişledi. 1803’te Louisiana 80 milyon franka Fransa’dan,1819’da Florida 5 milyon dolara İspanya’dan,Teksas 15 milyon dolara Meksika’dan satın alındı.Bu toprak kazancı, Amerikan tarihindeki en büyük diplomatik başarılardandır.1846 da İspanya’dan Oregon satın alındı.1846’da kuzey paraleli Kanada ile sınır oldu.1867’de Alaska 7,2 milyon dolara Rusya’dan alındı.1893’te Hawai takımadaları satın alındı.ABD İspanya ile 1898 yılında yapılan savaş neticesinde Porto Rico’yu ve Filipinler’i ele geçirdi.1917 yılında Karaibler denizindeki 50 adadan oluşan Virgin adalarını da Danimarka’dan 25 milyon dolara satın aldı.
Max Lerner“Kendi sınırlarını bir kıtanın son sınırlarına dek genişletebilecek bir ulusun, gelip te Okyanus’un kıyısında durabileceğini düşünmek hafiflik olur.”
Milyonlarca göçmeni yerleştirmek için Kızılderililerin direncini kırdılar.Amerika’nın güneyi, tarımsal ve köleye dayalı işlevlerle değerlendirilirken,kuzey üçlü bir işleve sahipti:Tarım, ticaret ve imalat.
Amerika’nın yerli halkı olan Kızılderililer öldürüldü. Hatta bir dönem öldürülen her yerli için prim ödenmekteydi.Kalan bazı Amerikan yerlileri köleliğe zorlanmışlar ama az oldukları için,Afrikalıları kaçırmaya başlamışlar.Böylece kölelik yaygınlaşmaya başlamış.1610 yılında siyah hizmetkârların köle olarak çalıştırılması Amerika’daki Katolik kilisesince uygun görülerek zencilerin yakalanıp nakledilmesi ve köleleştirilmelerinin kilise inançlarına göre yasal sayılacağı ifade edilmiştir.
1691’de özgür bir beyaz erkek ya da kadının; bir zenci, bir melez ya da bir Kızılderili erkek veya kadınla, ister ırgat ister köle olsun evlendiği takdirde sürgün ediliyordu.1820 yılında güneyli ve kuzeyli siyasetçiler, köleliğin batı topraklarında yasal olup olmamasını tartıştılar.Kongre Missouri eyaletinde ve Arkansas topraklarında köleliğe izin verdi. 1846-48 yıllarındaki Meksika Savaşı, Amerikalılara yeni topraklar kazandırdı.1850’de California, özgür bir eyalet olarak kabul edildi. Utah ve New Mexico halkına kölelik konusunda karar hakkı tanındı.Köleliğe karşı olan Abraham Lincoln 1860’da başkan seçildiğinde, 11 eyalet Birlik’ten ayrılıp bağımsızlık ilân etti.
Böylece Amerikan İç Savaşı başladı.ABD, 1861-1865 yıllarında kuzey ve güney eyaletleri arasındaki iç savaş yüzünden parçalanma tehlikesiyle karşılaştı.Güney eyaletlerine tarlalarda çalıştırılmak için Afrika’dan zenci köleler getirilmişti.Kuzey eyaletleri ise köleliğin yasaklanması ile özgür kalarak kuzeye göç edebilecek zencilerle, ucuz el emeği sağlamayı amaçlıyordu.İngiltere, Afrika’dan ABD’ye zenci tutsak getiriyor ve bunun karşılığında tekstil endüstrisi için pamuğu alıyordu.Her eyalet bağımsızlıktan yararlanarak özerkliğini pekiştirmeyi, iktisadi ihtiyaçlarına, örf ve adetlerine uygun bir anayasa hazırlamayı tasarlıyordu.
Köleliğin sona ermesinden sonra bile Amerikan zencileri, ırk ayrımına ve eğitimde eşitsizliğe maruz kalmaya devam ettiler.Siyah ırk,iç göçü başlattı. Güney’deki kırsal bölgelerden Kuzey’deki şehirlere geldiler. Yasalar ve adetler gereği beyazlardan ayrı bölgelerde “Getto” adı verilen bakımsız kenar mahallelerde yaşadılar.Akdeniz’de Ticaret ve ABD Yayılmacılığı Bağımsızlıktan sonra ABD’li devlet adamları,başka devletlerin himaye ve yardımı olmadan ayakta kalabilmenin tek çaresinin ticaret yapmakla sağlanabileceğini düşünüyorlardı. Siyasi güç olarak ortaya çıkmanın yolunun ekonomik üstünlükten geçtiğini kavrayan ABD’nin Paris Büyükelçisi Thomas Jefferson önderliğindeki bir grup, dünya çapında kâr getiren her yer ile ticaret yapılmasını istiyorlardı.
ABD, ihraç ettiği buğdayın ve unun 1/6’sını ve tuzlanmış balığın 1/4’ünü Akdeniz ülkelerine satıyor ve buradan da pirinç ve mısır satın alıyordu.1200 kişinin görev aldığı 80 ila 100 adet ABD gemisi Akdeniz limanlarına girip çıkıyordu.1786 ilkbaharında Londra’da Trablusgarp elçisi Abdurrahman, ABD’nin Paris elçisi Jefferson ve Londra elçisi Adams’a; Akdeniz’in hâkimlerinin Osmanlı Devleti ile Garp Ocakları olduğunu ve müsaadeleri olmadan bu bölgede yabancı hiçbir devlet gemisinin serbestçe seyr-ü sefer edemeyeceğini ve ticaret yapamayacağını söylemiştir.
Yani Akdeniz’in sahibinin Türkler olduğunu ve burada gemi yürütmek için ücretini ödemeleri gerektiğini ifade etmiştir.Amerikan Kongresi, Benjamin Franklin, Thomas Jefferson ve John Adams gibi Bağımsızlık Savaşı’nın önde gelen isimlerinden olan bir heyeti 1784 Mayısı’nda Mağrib yöneticileriyle anlaşma yapmak için görevlendirdi ve heyet emrine verilecek armağanlar için 80 bin dolar tahsis edildi.
1790 yılında ABD Dışişleri Bakanlığı Kongre’ye, Akdeniz’deki ticaretin çok önemli olduğunu ve Garp Ocakları ile barış yapılmadığı takdirde ABD ticaretinin tamamıyla durabileceğini ve barışın 320 bin dolar ödemekle sağlanabileceğini belirten bir rapor sunmuştur.1796’da ABD’li kaptan Richard O’Brien, barış anlaşması için Cezayir’de Dayı Hasan Paşa’ya 200 bin dolar teslim etti.
Trablusgarp Hâkimi Yusuf Paşa ile de Kasım 1796’da 10 bin dolara anlaşma imzalandı.1775 tarihinde Philadelphia’da II.Amerikan Kongresi toplanmış ve yayınlanan bir bildiri ile bağımsızlık mücadelesi resmen başlamıştır.Altı yıl süren savaşlardan sonra Amerikalılar galip gelmiş ve 4 Temmuz 1776 tarihinde bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir.
Bağımsızlık mücadelesi sonrasında Ġngiltere, Amerika ile olan ticari ilişkilere yasaklama getirmiş,yeni kurulan devletin resmi parasının olmaması Amerikalılar için ekonomik hayat güçleştirmiştir.
Bu durum isyanlara sebep olmuştur.Yönetimin halka ağır vergiler yüklemesi neticesinde birçok vergi isyanı başlamış ve bu isyan hareketleri çok önemli toplumsal değişimlere sebep olmuştur. Ağır, haksız ve adaletsiz vergiler tahammül edilemez boyutlara ulaştığında halkın vergilere karşı aktif direnişi başlamış.1776’da özgürlük ile eşitliğin dokunulmaz ve kutsal insan hakları olduğunu ilan ettiler ve kurdukları devleti bu temele dayandırdılar.Ancak tarım yaptıkları geniş topraklarında zenci köleleri de çalıştırmaya devam ettiler.Amerikan Bağımsızlık Savaşı; güneyin insanlarını kuzeye, doğudakileri batıya yaklaştırmış ve insanlar birbirini tanımışlardır.
Amerikalılar, bağımsızlıklarını ilkelerinden hiç ödün vermeden kazanmışlardı. Mücadelenin en karanlık günlerinde bile herhangi birine vergi ödemeyi reddetmişlerdir. Amerika kongresinin bastığı kâğıt parayı kimse altını çevirmedi ve bu güven ortamında devrimin harcamaları bu kâğıt parayla yapıldı.Devrimden sonra 13 koloni arasında ulusal bir kimliği pekiştirmek için özgün bir Amerikan geçmişine gerek olduğu anlaşıldı. Yeni ders kitapları, bu yöndeki ilk girişimi temsil etmekteydi. George Bancroft gibi tarihçilerin eserlerinde, Amerikalılara yaptıklarından gurur duyulacak bir ulusa mensup oldukları fikri aşılanıyordu: Onlar, Avrupa’daki kokuşmuş yaşlı toplumu bırakıp bu vahşi topraklara medeniyet getirmişti; ataları, kendi ayakları üzerinde durma, dürüstlük, hürriyet gibi değerleri geliştirmiş ve şimdi bunlar bütün Amerikalıların mirası olmuştu. Bir sonraki kuşağın “akılsızca yurtseverlik” diye küçümseyip bir kenara attığı şey, o zamanlar ulusal kimliğin geçerli ve gerekli bir ifadesi sayılıyordu.
Avrupa’da durmadan hükümetler devriliyor, anayasalar değişiyor, diktatörler çıkıyor, akla hayale sığmayacak cinayetler işleniyordu. Fransız İhtilali’nin insan hakları ve demokrasi anlayışı çeşitli ihtirasların elinde ikide birde oyuncak haline geliyordu. Bu gibi krizlere ABD’de pek rastlamıyoruz. Aksine Avrupa’da demokrasi tehlikeye düştükçe ABD koşup Avrupa’yı girdiği bataklıktan kurtarıyor. İki büyük dünya savaşı bunun şahididir.
Ronald Steel’in yazdığına göre; bazı insanlarda dünyayı daha mutlu, daha düzenli kılma ve onu bize yaraşır duruma getirme işinin ABD’ye düştüğü inancı vardır. Amerika, insanlığın çehresini değiştirmeyi, ona yeni bir yüz ve biçim vermeye çalışmaktadır. 1765’te John Adams: “Amerika’nın kuruluşu, Tanrı’nın hala tutsaklık durumunda bulunan insanlığı aydınlatıp ve zincirlerinden kurtarmak yolunda taşıdığı bir niyet gibidir.”
Herman Melville: “… ve biz Amerikalılar, apayrı bir ulusuz, zamanımızın İsrail’iyiz, dünya özgürlüklerinin temel direğini biz tutuyoruz.”
Günümüzde Afganistan ve Irak işgalleri ile Amerika, insanlığı savaşlara ve felaketlere sokmaktadır. Kızılderililerin kolonizasyon hareketine karşı ciddi bir engel oluşturmayacak kadar sayıca az ve medeniyetçe geri olmaları, beyaz göçmenler için bir şans olmuştur.Fransızların kışkırtmasıyla Ottowa kabilesinin şefi Pontiac yönetiminde yerliler ayaklandı.Karakollar ele geçirildi, kolonlar öldürüldü ve ayaklanmayı bastırmak için düzenli İngiliz birliklerinin müdahalesi gerekti. Amerikalıların Kızılderilileri öldürerek sayılarını azaltması, zencileri köle olarak alıp satması, insan hakları ve özgürlüklerden bahseden sözleriyle çelişmektedir.
Bağımsızlık, özgürlük, eşitlik gibi kavramlar 13 kolonide iyice yerleşti. 18. asır sonlarında Batı Avrupa’ya döndü ve Fransız Devrimi’ne yol açtı. Milliyetçilik ve demokrasi fikirleri dönemin Endüstri Devrimi ve Emperyalizm ile körükleyerek Batı’dan doğuya doğru ilerleyip Osmanlı toprağından geçerek yayıldı.
18.asrın sonlarına doğru Yeni Dünya’da 1873’te yapılan Versailles Antlaşması ile Amerika Birleşik Cumhuriyeti tarih sahnesine çıkarken, Osmanlı İmparatorluğu çoktandır gerileme devrine girmiş bulunuyordu.
Piyasadaki altın ve gümüşü Mısır’a ve doğuya kaptıran Osmanlı ülkesinde, daha şiddetli bir para darlığı yaratmıştır. Osmanlı Devleti üzerinde zamanla giderek artan Amerikan etkisinin oluşmasında 19. asırda rol oynayan iki kurumdan birisi “Amerikan donanması” diğeri de “Amerikan misyonerleri” olmuştur. Donanma işin sert yüzü ve soğuk yanıydı. Bir de sıcak yüzü, sempatik, insancıl görünümlü bir mekanizma olan misyonerlik vardı.Misyonerlik birçok açıdan donanmadan daha avantajlı idi.Akdeniz’de dolaştırılan bir fırkateynin yıllık masrafı 80.000 dolarken, bir misyoner ailesinin yıllık gideri 1.000 doları bulmuyordu.Amerikan ideolojisine hâkim olan ana faktör kendi Hristiyanlık değerlerini dünyaya yaymak olduğu için misyonerlik bizzat devlet eliyle icra edilmiştir.
Ayrıca Hristiyanlığın doğduğu toprakların Osmanlı hâkimiyetinde bulunması ABD nezdinde Osmanlı Devleti’ni önemli kılmıştır. ABD’nin kuruluşuyla birlikte “İnsan Hakları Beyannâmesi” ilan edilerek demokratik bir rejim kurulmuş ve Avrupa’ya hem örnek ve hem de O’na karşı bir denge unsuru olmuştur. Avrupa kültür ve medeniyeti artık yeni bir yayılma alanı bulmuştur. Ancak ne yazık ki insan hakları, eşitlik, adalet ve hürriyet gibi kavramlar; hiçbir zaman zenciler, Kızılderililer ve sömürgeleştirilen halklar için geçerli olamamıştır. ABD’nin kuruluşunun sonuçlarını şöyle özetleyebiliriz: İnsan Hakları Beyannâmesi ilan edilerek demokratik bir rejim kurulmuş ve Avrupa’ya örnek olmuştur. Avrupa kültür ve medeniyeti yeni bir yayılma alanı bulmuştur. Göçler sonucunda Avrupa’da işsizlik azalmış, siyasi ve dini kavgalar önemini kaybetmiştir. ABD, artık Avrupa’ya karşı bir denge unsuru olmuştur.