MÜSLÜMANIN DELİĞİ

            Hani şu çok müslüman, en karizmatik ve belagatı en yüksek biri var ya, hepiniz çok yakından tanıyorsunuz, diyor ki;

            “Bir delikten, müslüman, iki kez sokulmaz”.

            Şimdi bu tümcenin neresini eleştireyim?

            Bunu söyleyen kişinin belagatı şöyle dursun, Türkçe gramerine hangi edebiyat öğretmeni geçer not verebilir?

            Özne, yüklem ve eylemin hiçbiri yerli yerinde değiller.

            Ne ki, o anlamsız anırmalar size ‘belagat’ diye yutturula geldi bugüne değin.

            Öyle ki, elini masaya vurmayan, avazı çıktığı kadar bağırmayan ‘siyasetçi’ye ‘siyasetçi’ denilmeyen bir siyaset anlayışı yerleştirildi.

            Bunlara ‘şekil şartı’ diyelim.

            ‘Biçim’ yani ‘siyaset biçimi’ olsun.

            Bir de, biliyorsunuz sanıyorum, ‘öz’ var değil mi?

            Yani ‘içerik’…

            Bu tümceyi kuran kişinin, yarım yüzyıl boyunca kurduğu tüm tümcelerin içeriği ‘boş’ çıktı mı çıkmadı mı?

            En son örnekte olduğu gibi, O müslüman iki değil, ikiden çok kez nice delikten sokuldu mu sokulmadı mı?

            O deliklerden geçirile geçirile pamuk ipliğine döndürüldü de denilebilir.

            Ha koptu ha kopacak.

            Ayakları sallanıyor denilse yeridir.

            Ancak ve ne var ki, başta Devlet Bahçeli olmak üzere, Küpçü Mustafa ve ‘Bilimsel Sosyalist’ (!) parti tarafından üzerine toz kondurulmamakta.

            Artık bu tipler sadece ve ancak ‘alay konusu’ olabileceklerdir.

            Oysa, Türkiye’nin önü açık görünüyor.

            Ne var ki, bu kadar özgüven, kimi sakıncaları da birlikte getirmekte.

            Her an herhangi bir yerden bir ‘tuzak’, bir ‘pusu’, bir ‘kancıklık’ beliriverebilir.

            Bence ‘Muhalefet’in en çok dikkat etmesi gereken konu bu olmalıdır.

            Örnek olsun, Cumhurbaşkanı adayları arasında adı geçen İlhan Kesici’nin, nice deliklerden sokulmuş birinin cenazesine katılmış olması, yoğurdu üfleyerek değil ama buzdolabında saatlerce beklettikten sonra yemek gerektiğini bize göstermiş olmalı.

            Bu gibi durumlar için ‘Haçı koynundan çıktı’ denilmektedir.

            Yani, ‘Haçı koynundan çıkacak’ yüzlerce ‘siyasetçi’, onlarca yıldır bizi yanıltıyor olabilir.

            Bu yazıyı fazla uzatmadan, Kemal Kılıçdaroğlu’nun koynundan herhangi bir ‘haç’ değil ama, çıksa çıksa bir ‘Türk Bayrağı’ çıkacağını belirtmeliyim.

            Son dönemdeki her sözü, Türk ulusuna verilmiş bir ‘söz’ olarak alınabilir.

            Orada, birlik var, beraberlik var, kardeşlik var, göreli eşitlik var.

            Hırsızın çaldığı malın geri alınması var.

            Arsızın cezasını çekeceğine ilişkin beklenti var.

            Sadece ‘delikten geçirilme’ tehlikesi yok.

            Çünkü kafasında ‘oyun’ yok, ‘aldatma’ yok; başında ‘takke’ yok, yüreğinde ‘takiye’ yok.

            Çünkü kendisini ‘bir kişi’ olarak değil ama bir ‘toplum’un bireyi olarak görüyor.

            Bir kişi, müslüman ya da değil, bir delikten ‘sokulabilir’, ama bir toplumu bir ‘deliğe’ tıkmanın olanağı yoktur.

            Demek ki, bir olmanın tam zamanıdır.

            İçinde, ‘oyun’, ‘takke’ ve ‘takiye’nin olmadığı bir ‘birlik’ten yana olma zamanı.

            Özeliklle de ‘takke’nin olmadığı bir ‘birliktelik’.

            Çünkü, önünde sonunda ‘takke düşüp kel ortaya çıkmaktadır.

            Hani şu çok müslüman, en karizmatik ve belagatı en yüksek biri var ya, hepiniz çok yakından tanıyorsunuz, diyor ki; - king cobra kral kobra yilani

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir