KİM DOYMAZ

Hayatta bazı konular vardır araştırmanıza gerek yoktur.  Konunun başlangıcına bakın , neticesini kolay bulusunuz. Bilhassa sportif karşılaşmalarda bunu izlersiniz. Boks maçında ringde akıllı davranan sporcu ile gücüne güvenen sporcu arasında ki farkı kısa zamanda görürsünüz. Birisi kendini müdafaa ederken hücum eder, diğer ise şuursuzca saldırır. Müdafaa durumunu kaybeder. Yediği yumruklarla kimi zaman maçın sonunu getiremez, hakem karşılaşmayı durdurur. Ancak dayak yiyen boksör maçı bırakmak istemez. Gözü rakibindedir. Hani hakem devam dese, saldırıp biraz daha dayak yemesi işten bile değildir. 

Güreş sporunda da durum pek farklı olduğuna inanmamaktayım. Mindere çıkan güreşçi sadece kol gücüne güvenirse , rakibi ise gücünü aklı ile yönetirse, rakibini yenme ihtimali yüksektir. Hani yenilen güreşçi tek dalarak rakibinin ayağını kapma girişimi boşa çıkarsa , anında puan kaybetmesi işten bile değildir. Yenilginin sonunda güreşçi keşki o tek dalma hamlemi bir iki saniye evvel başlasaydım diye düşünüp tekrar aynı rakiple güreş tutmayı ümit eder. Güreşçilerde yenilmeye doymazlar. 

Hele yağlı güreşte durum farklı değildir. Aklını kullanan güreşçi, önce rakibi yorar , daha sonra ise paça kapma ile rakibini çimenlere yatırır. Burada da rakibin bir dalgın anında el ense çekip çimenlere yapıştırdın mı, gerisi kolay olur. Bundan sonrası aslında teknik gerektirir. Yağlı ellerini kispetin içine sokar mümkün olan katlanan deriyi parmaklarının arasına kıstırarak kenetleyip havaya kaldırmak, ve sonrası çevirmek bile sadece güç değil, teknik ve zamanlama gerekir. Göbeği gökyüzünü gören güreşçi çayırı terk eder. Ancak aklında hep yenildiği rakibi ile tekrar güreş tutuş deseler, hemen geri gelip tekrar güreşmek ister. Güreşçiler yenilgiye hiç doymazlar. Tıpkı boksörler gibi. 

Tabii diyeceksiniz spor karşılaşmalarında yenmek kadar yenilmek de bir erdemdir. Eskiden müsabakalarda, bilhassa güreşte, yenilen sporcu yenen sporcunun elini öpermiş. Bu, sen benden üstünsün, bunu kabul ediyorum, demek anlamına gelirmiş. Şimdi sporda sadece kol gücü, bilek gücü değil , akıl ve zeka ile spor yapılmakta. Rakiplerini iyi takip etmek, onların taktiklerini anlamak, müsabaka için teknik usuller geliştirmenin yolunu aramak, sporcuyu başarıya götüreceği muhakkaktır. 

Genelde başarılı olmanın ana unsurlarını büyük önder Mustafa Kemal Atatürk 10 Kasım 1919 da çok güzel anlatmış ; ‘Ben sporcunun zeki , çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim’. Genetik bakımdan ‘Zeki’ olmanın yanında zeka eğitimle geliştiğini hepimiz biliriz. Kaba güce dayalı bazı spor dalları vardır. Güreş ve Boks kaba kuvvet gerektirir. Ancak bunun yanına zekâ olunca başarı engellenemez. Zeki sporcu müsabakayı kaybetse bile neden kayıp ettiğini anlayıp, eksiğini geliştirebilir. Aksi ise yenilgiye doymayan bilinçsiz sporcu olur ki bu kimi zaman ahlaken de yozlaşmaya yönlendirir. 

Kimi insanlar vardır çok hırslıdır. Devamlı başarılı olma sevdası yatar yüreğinde. Belki de genlerinde vardır bu başarılı olma arzusu ve duygusu. Her başarı elde edildikten sonra bir üst merhaleye yönelir böyle insanlar. Başarı grafiğinde hiçbir zaman düz çizgi veya aşağıya doğru bir iniş olmaz böyle insanlarda. Hep bir üst seviyedir hedefte olan . Ancak böyle insanlar toplumları kendi hedeflerine ikna eder. Hedeflerdeki başarıyı ispat etmek gerekmez. Çünkü hedefte olan toplumun başarısı olarak kabul edilebilir. Böyle insanlar dünyaya sıklıkla gelmezler. Dünyanın akışını değiştiren insanlardır bu dâhiler. Biz bu konuda ülke olarak şanslıyız. 1881 de dünyaya gelen bir insan Mustafa Kemal, hedeflerinde hiç şaşırmamış. Muasır medeniyetler diye verdiği hedefin ne kadar doğru olduğunu anlamayanlar olsa da, hedef doğru hedef. Böyle başarılı insanlar elde ettikleri başarılara doymazlar. 

Bazı insanlar vardır önüne konan yemekle yetinmezler, verilen imkanla yetinmez daha da fazlasını isterler, yani bir türlü doyuma ulaşamazlar. Her zaman açtır böyle insanlar. Sadece kendi hakkı ile kanaat getirmezler, başkalarının hakkında olur gözleri. Hani derler ya ‘Allah gözünü doyursun’, işte öyle insanlar hiç doymazlar, her zaman aç olurlar. 

Ülkemde asgari ücretin TL 4253.40 olduğu bu günlerde, en düşük emekli aylığının TL 2948.00 ve en önemlisi en düşük yaşam indeksinin TL 4945.00  olarak deklare edilmekte. Ayrıca yoksulluk sınırının TL 6184.00 olduğu Kamu Sen konfederasyonu Ar-Ge merkezince yayınlandı. Bu rakamların tartışıldığı ortamda 2022 yılı Ocak ayında Cumhurbaşkanının maaşına %14.4 zam yapılarak  TL 100,753.00 kabul edilmesi sonrası ilk 6 ayda bu ücret yetmeyince, bu sefer %40.4 artırılarak TL 141,453,00 e çıkarılması, insanların nesini doyuracağını anlamakta güçlük çekmekteyim diye, bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.

Metin Atamer    

Hayatta bazı konular vardır araştırmanıza gerek yoktur.  Konunun başlangıcına bakın , neticesini kolay bulusunuz. Bilhassa sportif karşılaşmalarda bunu izlersiniz. Boks maçında ringde akıllı davranan sporcu ile gücüne güvenen sporcu arasında ki farkı kısa zamanda görürsünüz. Birisi kendini müdafaa ederken hücum eder, diğer ise şuursuzca saldırır. Müdafaa durumunu kaybeder. Yediği yumruklarla kimi zaman maçın sonunu getiremez, hakem karşılaşmayı durdurur. Ancak dayak yiyen boksör maçı bırakmak istemez. Gözü rakibindedir. Hani hakem devam dese, saldırıp biraz daha dayak yemesi işten bile değildir.  - turk parasi lirasi

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir