GİRİŞ
Efsaneler ve Destansı Hikâyeler
Eski devirlerde; genellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da köylerde, mahallelerde kalabalık aile ortamlarında, sofalarda divanlar kurulur, denge bejler ahenkli sözler kullanarak geçmiş olayları destanlar, kılamlar, ilahiler ve hikâyeleri kuvvetli gırtlak güçleriyle sözlü olarak sunarlardı.
Yaşanmışlıkları olan veya tarihin destansı hikâyelerini bilen büyükler, yörede söz sahibi olan “SEYİDLER” nesilden nesile bu hikâyelerin, destanların, mitlerin, kahramanlıkların hatırlanabilmesi için edebi değerleri olan söylencelerde, kurulan divanlarda, yaşanılmış kahramanlıkları, destanları, savaşları, mitleri, halk hikâyelerini anlatırlardı. Bu hikâyeler ve efsaneler zamanla mitler ile birlikte ağızdan ağıza Anonim Halk Edebiyatının içinde büyüyüp destansı hikâyelerde bütünleşirlerdi. Söylenceler sonrası gençlere ve çocuklara anlatılandan çıkarılmış ana fikir veya gerçekliği sorgularlardı. Selçuklularda olduğu gibi Doğu Anadolu bölgesinin kış soğuğunun ortamındaki bu meşveretler erdemli, saygılı benliklerin, bilinç ve bilinçaltı dünyalarının gelişimini desteklerdi. Ulema, seyid veya âlimlerin anlattığı hikâyeler güçlü karakterlerin ve gençlerin yetişmesini sağlarken gençlerin gelecek ile ilgili karar vermelerinde etkin oluyordu. Divan meşveretlerinde, geçmiş yaşantılar, kültürler sözlü veya sazlı anlatımda icra edilirken divanda dinleyici olanlar aldıkları tarih, kültür ve geleneksel yaşam derslerini bir sonraki nesile aynı yöntemle ağızdan ağıza taşıyorlardı. Bu hikâyeler ve efsaneler zamanla mitler ile birlikte ağızdan ağıza Anonim Halk Edebiyatının içinde büyüyüp destansı hikâyelerde bütünleşmişlerdir.
Örneğin; Bir Efsaneye göre Anka kuşu (Tuğrul Kuşu ) bütün kuşların hükümdarı olarak bilinir. Kaf Dağı ile beraber aynı zamanda Habeş Diyarında yaşadığına inanılır. Bilgi ağacında yaşar ve her şeyi bildiği iddia edilir. Kartalın Yeniden Doğuş Hikâyesi, Kaf Dağının Çobanı, Zümrüdü Anka Kuşu ( Tuğrul Kuşu ) Hikâyesi Anonim Halk Edebiyat hikâyelerine en güzel örneklerdir.
Her bir efsane kendi içindeki anlatımıyla dinleyenlere ve öğrenenlere gelecek arayışları içinde aradıklarının kendileri olduğunu ve gerçek yolculuğun kendine yapılan yolculuk olduğunu anlatmaktadır.
Bir tesadüf sonucu Tatvan’da yaptığım,“VAN GÖLÜ HAVZASI VE ÇEVRESİNDE EKOLOJİK DENGEYİ KORUYAN SAĞLIKLI, SÜRDÜRÜLEBİLİR AGROPARK-TURİZM KALKINMA MODELLERİ “, çalışmalarım sırasında “Çift Başlı Kartal” ile ilgili olarak sözlü bulgulara ulaştım. Van’lı el sanatları, mobilya ve taş ustası, ( Ağacı İşleyen Adam), “Eyüp Caner Cengiz” ‘in çocukluk ve ergenlik dönemleri bu divanlarda, geçmiş ve geleceği anlamalarında yol gösteren bu destansı, mitolojik hikâyeler ile geçmiş.
Eyüp Caner’in dedesinin anlattığına göre; “ Büyük Selçuklu Devleti ve Selçuklu Kartalı ile ilgili bilgiler büyük âlim ve mutasavvıf, mübarek zat, “Seyyid Abdülhakîm Arvâsî” ‘nin Van Başkale’de kurduğu kütüphanede mevcuttu. Fakat I. Dünya Savaşı sırasında Başkale kütüphanesi bölgeyi işgal eden ve bölgedeki Müslümanları Ruslarla işbirliği içerisinde katleden Ermeniler tarafından yakılmıştı. Ve geçmiş dünyayı içine alan Farsça el yazmalarda bu yangında yok olmuştu.”
Çift Başlı Kartalın Özellikleri
Eyüp Caner Cengiz’in divanlarda öğrendiği, Anonim Halk Edebiyatında nesiller boyu anlatılan hikâyelerden aktarılan ve Van-Başkale, Seyyid Abdülhakîm Arvâsî ‘nin kütüphanesinde yangından önce var olduğu söylenilen el yazmalarında anlatılanlara göre;
Çift Başlı Kartal; Mitolojik bir anlatım ve ikonografik bir öge olarak aslında var olmayan ve tarihçiler tarafından uydurulan bir figür değildir. Selçuklu Devleti, inanç, iman, adalet, eğitim ve kimlik varlığını çift başlı kartal figüründe şekillendirip, Selçuklu Beylerinin idarî, siyasî ve askerî nüfuza sahip şahsiyetlerini, cesaretlerini, ileri görüşlülüklerini ve devlet işlerindeki başarılarını ve güçlerini anlatan müstesna bir figürdür.
Türkler ‘in tarih boyunca asil hanedanlara karşı duydukları sevgi ve saygının bir sonucu olarak Selçuk Bey’in etrafında toplandıkları ileri sürülmekte ve bu noktadan hareketle Selçukluların eski bir Türk hükümdar ailesine mensup oldukları iddiası teyit edilmektedir. Bu kapsamda da Çift Başlı Kartal kanatlarıyla Büyük Selçuklu Devleti tebaasını kucaklayan Selçuklu beylerinin; Dünya hâkimiyetini ve halkına sadakatle bağlılığını da anlatmaktadır. Kartallar genel olarak diğer uçan yırtıcılardan daha iri ve daha güçlüdürler ve kafa yapıları daha büyüktür. Diğer yırtıcı kuşlar gibi eğri gagaları, kaslı bacakları ve güçlü pençeleri vardır. Eğri gaga yapısı avlarının etlerini söküp almaya yardımcı olurken, kaslı bacakları ve kilitlenebilen pençeleri sayesinde kendilerinden daha ağır avları bile uçarak taşıyabilirler. Kartalların görme yetenekleri çok gelişmiştir. Yüksek irtifalarda süzülürken yeri tarayarak avlarını hissettirmeden tespit edebilirler. Gözbebeklerinin kafataslarına oranla çok büyük oluşu, gelişmiş görme yeteneklerinin anahtarıdır. Ayrıca kartallar diğer kuşlara göre çok daha yüksekten uçarlar. Genel yaşam alanları ormanlar ve dağlardır.
Birçok Selçuklu sanat eserinde yer alan Çift Başlı Kartal Figüründe ise; Kartalın aşağı doğru kabarık kanatları ve altı pençesi, Selçuklunun Bozoklardan ve Üçoklar oğuz boylarından geldiğini simgelemektedir. 6 pençe (3+3), 6 Beylikle kurulduğunu, on kuyruk tüyü uzantısı, geride bıraktığı beylikleri, geçmişin değerlerini unutmayacağını ve geçmişin değerlerine sahip çıkacağı öğretisini de bize sunmaktadır. Bu On altı Türk Devleti Cumhurbaşkanlığı forsunda da yer almaktadır.
Kanatların kabarık ve pençelerinin üzerinde olması halkını koruyup kollayacağını, halkının üstüne kol ve kanat gerdiği anlamını yüklüyor. Kartalın bir başı “geride bıraktığım devletleri kollayıp koruyacağım ve unutmayacağım” derken diğer başı ise “sürekli ilerleyip hedeflerime odaklanacağım” öngörüsünü bize sunmaktadır. Kartalın her bir gözü 180 dereceyi, İki gözü ise 360 derece çevreyi net görür. Bu da Kartalın Doğu ve Batı arasındaki 360 derecelik tüm Dünyayı görüş alanına hafızasına aldığını göstermektedir. Mitolojiye göre;
Kartal: tüm bu geniş alanı içerisinde, uçtuğu en yüksek noktadan Dünya’yı izleyip, kanatlarıyla halkını koruyup kollarken üstün görüş hâkimiyeti ile geçmişin değerlerini unutmadan, geçmişten ders çıkarıp geleceğin kuvvetli ve güçlü devletinin hâkimiyet sınırlarını belirlemektedir. Tüm bu öngörülerden, yazılı ve sözlü belgelerden çıkardığımız sonuç;
Çift Başlı Kartal figürü geçmişten geleceğe sonsuz varoluş gücünü, doğu ve batıya hükmetme ve ilahi gücün onlara verdiği yetki ile tüm dünya üzerinde hâkimiyet kurma otoritesini simgelemektedir.
Çift Başlı Kartalın Temsil Ettiği İnançlar
Çift başlı kartal figürü ve mitolojisi, Türk devletlerinde önemli bir yere sahip olmuştur. Çift Başlı Kartal Orta Asya Türk mitolojisinde koruyucu ruh olarak kabul edilirken aynı zamanda gücü, hâkimiyeti, hükümdarlığı, bilgeliği ve şansı temsil etmiştir. Kuşların hakanı kartal, Şamanizm’de oldukça önemli bir yer tutmuştur. Kartalın insanlar ile tanrı arasında elçi olarak görev yaptığı kabul edilmiştir. Kartal, Şaman inancında dini törenlerde, girmiş oldukları hayvan biçimlerinin başında yer almıştır. Saman inancında Kartal biçimine dönüşen ruhların, gökyüzünü dolaşıp, yere indikleri düşünülmüştür. Türkler Müslümanlığı kabul ettikten ve Anadolu’ya geldikten sonra dahi şaman inancı ritüellerinde etkisini sürdürmüştür. Anadolu’da mimari yapılaşmaya başladıktan sonra bu dünya ve öteki dünya ile ilişkisi olduğu düşünülen Çift Başlı Kartal taş işlemeciliğinde hayvan figürleri, bitkisel motifleri ve efsanevi figürlerinde kullanılmıştır. Anadolu Selçuklu Döneminde kullanılan çift başlı kartal figürünün neden iki başa sahip olduğu konusunda da farklı görüşler bulunmaktadır. Türk sanatındaki simetri tutkusunun veya koruyucu ya da egemen olan iki ruhun, iki iktidarın birleşerek iki kez artırılmış gücünü temsil ettiği söylenmektedir. Selçuklu hükümdarlarının çadırlarında da savaşlardan sonra zafer işareti olarak dikilen ve hükümdarlık sembolü olan çift başlı kartal, taş işlemeciliğinden çiniye, halı dokumacılığından metal işlemeciliğine kadar birçok alanda da yerini almıştır. Kimi yerde tek başına, kimi yerde ise özellikle Hayat Ağacı, Aslan, Ejder ve Nar motifleriyle birlikte kullanılmıştır.
Çift Başlı Kartalın Sembolik Anlamı
Türk kültürü bilindiği üzere uzun ve köklü bir geçmişi taşır. Bu kültür yüzyıllar boyunca temas ettiği çeşitli medeniyetler ve geçirdiği evrimler neticesinde sosyal ve ekonomik değişikliklere uğramış, fakat yine yüzyıllar boyunca da bazı değer unsurlarını kaybetmeden koruyabilmiştir.
Hayvan üslubu Türklerin görsel kültüründe asırlarca varlığını koruduğu gibi bozkırda gelişmiştir. Buradan Orta ve Ön Asya’ya kadar yayılmış ve geniş bir coğrafyaya dağılmıştır. Bozkır sanatına dayanan ve burada yaşayan Türklerin hayat şartlarına uygun olarak hayvanlara yakın ilgilerinden doğmuştur.
Hayvan üslubunun Türklerin inanç sistemleriyle de yakın ilgisi vardır. Doğa karşısında aciz kalan ilkel insanların olayların altında büyü ve sihir arayışları bazı simgelerin de doğmasına yol açmıştır. Böylece bu tabiatüstü kuvvetlere karşı olan korku, saygı, korunma ve uzlaşma gibi eğilimler bu üslubu besleyen ana kaynakları oluşturmuştur.
“Şamanizm ve Mitolojilerde Türk hayvan üslûbu içerisinde “Kuş” motiflerinin sıklığı, ancak bağlı oldukları inanışlarla açıklanabilir. Kuş sembolizmi şaman inanışında oldukça yaygındır; şaman ya da kam-ozan, şamanlaşmadan önce bir kuş görünüşünü olabildiğince andıran, tüylerden oluşmuş bir giysi giyer ve bu kılığa bürününce kendini bir kuş gibi hisseder. Böylece öte dünyaya doğru kanat açabilecektir. Şamanların ayin esnasında kullandıkları davulun üstünde de, kartalı bir ağacın üzerinde gösteren çizimler mevcuttur ki şaman bu ayin sırasında kartala şu şekilde seslenir:
Gök kuşları, beş Marküt (kartal),
Tırnakları bakırdan,
Ayın tırnağı bakırdan,
Ayın gagası buzdan,
Geniş kanatları muhteşem hareketli,
Uzun kuyruklu muhteşem hareketli,
Sol kanadı ayı örter,
Ey dokuz kartalın anası,
Yayık’ı geçerken şaşırmaz,
Edil üzerinde yorulmaz, Öterek
gel sen bana! Oynayarak gel
sen sağ gözüme! Sağ omzuma kon”
“Oğuz destanlarına göre, her boyun bir kuş sembolü vardı. Bu kuşlar da genel olarak yırtıcı kuşlardan seçilmiştir. Bir Moğol tarihçisi olan Reşideddin, bu kuşlara Ongon deyimini kullanmış ve bu suretle deyim günümüze kadar ulaşmıştır. Aslında Ongun sözü Moğolcadır. Bunun Türkçesi “Töz”dür. Töz, Türkçe’de “kök-menşe” anlamına gelir. Kaynağı çeşitli yerlere dayandırılmakla beraber Ongunlar, insan kuş ve başka hayvanlar şeklinde yapılan totemlerdir. Bunlar ağaçtan, taştan, kemikten, madenden ve çamurdan yapılırdı. Oğuz boylarının amblem hayvanı olan ongunların sadece totem olmayıp bu hayvanların kendilerinden de çekinildiği ve o boy tarafından avlanamadığı, etinin yenilemediğini belirterek kutsallığının üzerinde durur.
Türklerde Çift Başlı Kartalın Önemi
Oğuzların toplumsal seviyeleri yükselince bu ongunlar gerçek mahiyetini kaybedip inanışlar imgesel bir hale dönmüş ve birer arma şeklinde devam etmiştir.
“ Çağrı ve Tuğrul adlarında olduğu gibi;
Türklerde kartal ve diğer bazı kuşların, erkek çocuklarına yiğitlik, kahramanlık, güçlülük ve hâkimiyet sembolize etmesi için ad olarak verildiği bilinmektedir.” ”
Üçok boylarından olan Kınık boyu da, kendi bünyesinde Selçuklu hanedanını kurmuş bir boydur. Selçuklu hanedanı oğullarından Tuğrul ve Çağrı Beyler ’de isimlerinin hakkını kuruluş devrindeki mücadelelerinde vermişlerdir.
Kaşgarlı Mahmut bu boyu “çağının sultanlarının boyu” olarak belirtir. Kınık boyu, “cürre karcığay” yani “çakırdoğanın erkeği” olarak ongonlarını, ( kuşlarını ) belirlemiştir.
Oğuz boylarında kartal veya atmaca en üst kuş olarak tasvir edilmiştir. Bununla ilgili olarak Dede Korkut hikâyelerinden Kanglı Kocâoğlu Kan Tur alı’d, Kan Turalı ve yiğitler bir kartal olarak tasvir edilmiştir:
“Kapkayalar başında yuva tutan
Kadir ulu Tanrı’ya yakın uçan
Mancınığı ağır taştan vızıldayıp müthiş inen
Arı gölün ördeğini şakıyıp alan
Koca Üveyik dipte yürürken çekip yüzen
Karıncığı aç olsa kalkıp uçan
Cümle kuşlar sultan kartal kuşu
Kanadıyla saksağana kendisini bağırtır mı?
Alp yiğitler savaş günü hasmından kaygılanır mı?
Kaşgarlı Mahmut’un ifadesinden yola çıkarak “Büyük Selçuklu Devleti” ‘nin kuruluşunu, sultanlarını ve sultanların isim özelliklerini incelediğimizde Kaşgarlı Mahmut’un öngörüsünün gerçekliği ortaya çıkmaktadır.
Büyük Selçuklu Devleti Sultanlarından;
• Çağrı Bey; Tam adıyla Ebu Süleyman Davud Çağrı Bey bin Mikail,
(989 – 16 Temmuz 1060, Serahs), Oğuzların Kınık boyundan Selçuklu hükümdarı Selçuk Bey’in torunu, Mikail’in oğlu, Tuğrul Bey’in ağabeyi ve Alp Arslan’ın babasıdır. ( Vikipedi)
“ Çağrı ismi, 989 yıllarında sık kullanılan bir isim. Türkçe ‘de harfi harfine Doğan veya Boz doğan anlamında ve . Divân-ı Lügat-it-Türk’te Çağrı: “Doğan kuşu, Çakır kuşu” anlamında yazılmıştır”.
• Tuğrul Bey; Türk mitolojisinde adı geçen efsanevi canlı. Tuğrul Bey veya Toğrül, Tuğril, Toghrïl Beg, I. Tuğrul[1] Tam adı: Rükneddîn Ebû Talîb Muhammed Tuğrul-Bey bin Mikail bin Selçuk)
(d.995, Horasan-ö.4 Eylül 1063, Rey) Büyük Selçuklu Devleti’nin kurucusu ve ilk sultanıdır.
Tuğrul, Divânu Lügati’t-Türk’te Togrıl olarak tanımlanan, Dumrul adı ile de bilinen, gündüz yırtıcı kuşları (Falconiformes) takımında yer alan atmacagiller (Accipitridae) familyasından bir kuş, çakırdoğan (Accipiter gentilis). Macar ve Türk mitolojisinde önemli bir yere sahiptir. Toğrul veya Doğrul olarak da söylenir.
Anadolu’da ise kuşlar ve uçmak ile ilgili inanışlar tasavvufi yaşantı ile de devam eder. Örneğin, Hâce Bektaş Veli Anadolu’ya geldiğinde yerli dervişler tarafından hoş karşılanmaz. Bu dervişlerden birisi olan Doğrul Baba, Hâce Bektaş’ın güvercin şeklinde geldiğini görünce, o da hemen doğan biçimine girer (bu biçim değiştirmeye don değiştirme denilmektedir) ve güvercini avlamak ister. Hâce Bektaş hemen silkinip Âdem kılığına girmiş ve insan olarak doğanın boğazından tutup nefesini kesmiştir. Doğrul Baba bunun üzerine Hâce Bektaş’tan af dilemiştir. Bu Anadolu dervişinin adı olan Doğrul, Türklerin av kartallarından Tuğrıl’dır.
Toğrul, Türk mitolojisinde Zümrüdüanka olarak da bilinen Simurg’un karşılığı olarak geçmektedir. Selçuklu sanatında doğunun ve batının hükümdarı anlamındaki çift başlı kartal tasvirlerinden bazılarının boyunlarında halka olması sebebi ile Anka’ya benzetilmesi bu iki efsanevi kuşun birleştiği söylenilir. Bu günümüz tarihçilerinin tespiti olmakla beraber tahminden öteye gidemeyen bir benzetmedir. Genel kanı bu mitolojik canlının sadece Macar (Finn-Ogur) ve Türk mitolojisiyle alakalı olduğudur. Türk mitolojisinde doğaüstü nitelikleri olan kızıl renkli devasa bir kuştur. Ölümsüzlüğü ve yeniden dirilişi simgeler. Türk mitolojisindeki bu kuşun diğer mitolojilerdeki benzerlerinden en önemli farkı tek başına olmayıp bir benzerinin hatta ikizinin bulunmasıdır. Konrul Kuşu, Toğrul Kuşu ile birlikte anılır. Her ikisi de Anka kuşunun tüm niteliklerini barındırırlar. Toğrul Kuşu yeraltına da inebilir. Oğuz Kağan ilk eşini, başında Tuğrul Kuşu olan bir ağacın kovuğunda bulmuştur. Macarlar armalarında yer alan bu kuşa “Turul” derler. Bir efsaneye göre Toğrul Kuşu Moğolları, Konrul Kuşu ise Türkleri simgeler.
Sonuç olarak ;
Kartal, tarih boyunca güç, kudret ve asaletin timsali olarak görülen hayvanlar içerisinde, aslandan sonra gelmektedir. Buna bağlı olarak neredeyse her toplumda hükümdarla kartal arasında bir ilişki kurulmuştur. Ömer Hayyâm da Nevrûznâme adlı eserinde kartala ayırdığı bölümde bu konuya işaret ederek; “Kartalın büyüklüğü, asalet ve temizliği ile hal ve hareketleri, padişahlara benzer. Eskiler demişlerdir ki, et ile beslenen havyaların padişahı kartal, ot ile beslenen hayvanların padişahı at, erimeyen cevherlerin padişahı inci ve eriyen cevherlerin padişahı ise altındır. Kartal bunun için sıradan insanlardan çok, padişahlara özeldir. Çünkü kartalı başka hayvanlardan ayıran bir muhteşemliği vardır. Karga da dışarıdan bakıldığında büyük görünür ama kartaldaki muhteşemlik onda bulunmaz.” demiştir.
Bu özelliklerinden dolayı kartal, birçok toplumda, diğer ikonografik özelliklerinden daha çok, bir hükümdar simgesi olarak önem kazanmıştır.
Çağrı Bey kardeşi Tuğrul Bey’le her zaman iyi ilişki kurmuşlardır. İsimlerinin mitolojik öngörüsünde Büyük Selçuklu Devletini ortak bir akıl ve zekâ ile yönetmişlerdir. İnanışları doğrultusunda; halkını kucaklayan kanatlarıyla geçmiş görenek ve geleneklerini koruyup halkının güvenliğini sağlarken keskin bakışları ve zekâlarıyla hedeflerini belirleyip, güçlü pençeleriyle hedeflerine tutunup Dünyaya hâkim olmaya çalışmışlardır. Kudretin, gücün hâkimiyetin, dürüstlüğün ve adaletin simgesi çift başlı kartal figürü aslında Büyük Selçuklu Melikleri Tuğrul bey ve Çağrı Bey’in paylaşımcı, birleştirici güçlerini ve halkını sahiplenen güçlü, koruyucu liderliklerini sembolize etmektedir.
Birlik ve beraberliği güçlendirmek için Tuğrul Bey ve kardeşi Çağrı Bey arasında geçen bir ok kırma hikâyesini burada sunmadan geçemeyeceğim.
“Tuğrul Bey Çağrı Bey’e ilkin bir ok vermiş ve kırmasını istemiştir. Çağrı Bey kardeşinin dileğini gerçekleştirip kırmıştır. Ardından Tuğrul Bey sırayla ikişer ve üçer ok vermiş ve bunları da kırmasını istemiştir. Çağrı Bey ilkin ikişerli ardından üçerli okları kırmıştır. Tuğrul Bey bu sefer kardeşine dört tane ok vermiş ve dileğini tekrarlamıştır. Lakin bu sefer Çağrı Bey okları kıramayınca Tuğrul Bey kardeşine, kendilerinin de bu oklar gibi ayrı oldukları sürece düşmanları tarafından kırılacaklarını fakat birleştikleri vakitte kimsenin kendilerini yenemeyeceklerini belirtmiştir.
Türk Kültür’ünde ve İslamiyet’ten evvel Gök-Tengr-i inancında da önemli bir yere sahip olan Tanrı’nın elçisi, Çift Başlı Kartal figürü geçmişten geleceğe sonsuz varoluş gücünü, doğu ve batıya hükmetme ve ilahi gücün onlara verdiği yetki ile tüm dünya üzerinde hâkimiyet kurma otoritesini simgelemektedir.
Tuğrul Bey, (Malikül-Meşrik ve Mağrib) (25 Zilkade 449 Cumartesi / 23 Ocak 1058) tarihinde doğunun ve batının hâkimi ilan edildi. Doğuda Horasanlı Selçuklu Melikesi, Çağrı Bey ile simetrik ve güçlü bir idari bağ kurmuşlar, milletleri kanatları altına alarak bütün halkı dini ritüellerinde ve kültürlerinde adil bir şekilde özgür bırakmışlardır.
Mitolojik gerçekliği de yansıtan, “Tuğrul Bey, ( Tuğrıl Kuşu/Zümrüdü ANKA) ve Çağrı Bey, (Doğan/Çakır Kuşu)“, adlarıyla ve inançlarıyla özdeşleşmiş sultanlardır.
Her iki Melikte; özlerini ve inançlarını geçmişten geleceğe taşıyarak, yiğit ve korkusuz mücadelelerinde, kartal hızındaki atlarının üstünde, atik, cesur ve korkusuzdular.
Asil Tuğrul Bey ve Çağrı Bey, yaşamları boyunca hedefi bulan, isabetli yay ve oklarıyla, güçlü atları üzerinde halklarını koruyup kollayarak Büyük Selçuklu Devletinin “Çift başlı Kartalı” olmuşlar ve yaşayan sözlü ve yazılı efsanelerde yerlerini almışlardır.