Cumhurbaşkanı Erdoğan, “9 Mayıs Avrupa Günü” mesajında; Avrupa Birliği’nin (AB) son yıllarda kuruluş değerlerinden uzaklaştığını ve üye ülkelerin kısa vadeli politikalarının etkisi altında kaldığını belirtmiştir: ”AB’nin, Ukrayna savaşı ile birlikte kendine yeni bir hikaye yazmasının zamanı gelmiştir. Bugün, Avrupa’nın ortasında tüm dünyanın gözü önünde yaşanan bu trajedi, AB açısından uyarı mahiyetindedir.”
Avrupa Günü, Mayıs ayının ilk 10 günü içerisinde Avrupa Birliği ülkeleri ve aday ülkelerde kutlanan gündür. Avrupa Günü aslında 5 Mayıs’tır. 5 Mayıs 1949 tarihinde Avrupa Konseyi kurulmuştur. 5 Mayıs tarihi 1964 yılından bu yana Avrupa Günü olarak kutlanmaktadır. AB henüz AET iken 9 Mayıs’ı Avrupa Günü kabul etmiştir. Avrupa Konseyi, o tarihlerde insan hakları, hukukun üstünlüğü ve parlamenter demokrasi gibi ilkeleri savunduğu ve yerleştirmeyi amaçladığı halde, Schuman Bildirisi sadece kömür ve çelik sektörlerinde ekonomik işbirliğini amaçlamaktadır.
Schuman Bildirisi’nin özündeki düşüncelerin, tüm dünyayı yıkan bir savaşın ardından Avrupa’da ülkelerin farklılıklarını ve düşmanlıklarını kenara bırakarak barış, güvenlik, kalkınma ve refah için bir araya gelmesini sağladığını açıklayan Erdoğan şu mesajı vermiştir.
“AB ise geçmişten günümüze geliştirdiği ortak politikalarla barış projesi olmanın çok daha ötesine geçmiştir. Son yıllarda kuruluş değerlerinden uzaklaşan ve üye ülkelerin kısa vadeli politikalarının etkisi altında kalan AB’nin, Ukrayna savaşı ile birlikte kendine yeni bir hikaye yazmasının zamanı gelmiştir. Bugün, Avrupa’nın ortasında, tüm dünyanın gözü önünde yaşanan bu trajedi, AB açısından uyarı mahiyetindedir. Şimdi, Avrupa bütünleşmesinin temellerinin atıldığı dönemdeki gibi bir dayanışmaya, işbirliğine ve en önemlisi de vizyoner ve cesur bir bakış açısına ihtiyaç vardır.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin, sadece aday ülke ve NATO müttefiki olarak değil, köklü ve güçlü AB müktesebatına sahip bir ortak olarak da mevcut meydan okumaların aşılmasında somut katkı sağladığını vurgulamıştır. Ukrayna’daki savaşın küresel boyutlara ulaşan olumsuz etkilerinin, güvenlik, göç, tedarik zincirleri ve enerji başta olmak üzere Türkiye’nin AB için stratejik önemde olduğunu teyit ettiğine dikkat çekerek aşağıdaki açıklamayı yapmıştır:
“Giderek karmaşıklaşan dünya sahnesinde farklılıklarımızdan ziyade müşterek paydalarımıza, çıkar çatışmalarından ziyade savunduğumuz temel değerlere odaklanmak ve Türkiye-AB ilişkilerini her alanda geliştirmek, her iki tarafın da menfaatinedir. Türkiye’nin her türlü engele rağmen sabırla ve kararlılıkla sürdürdüğü AB’ye tam üyelik süreci, yapıcı bir yaklaşımla teşvik edilmelidir. Bu, AB’nin kendi gelecek tasavvuru, itibarı ve güvenilirliği bakımından da zaruridir. Bu düşüncelerle ‘Avrupa Günü’nün, ortak coğrafyamızda barış, esenlik ve dayanışmaya vesile olmasını diliyor, başta vatandaşlarım olmak üzere, tüm Avrupalıların 9 Mayıs ‘Avrupa Günü’nü tebrik ediyorum.”
Bu süreçte Avrupa Parlamentosu, 9 Mayıs’tan 4 gün önce Osman Kavala davasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından verilen bağlayıcı kararı yerine getirmeyen Türk hükümetinin “Türkiye’nin AB sürecini bilinçlice sonlandırdığını” savunan karar almıştır. “Osman Kavala’nın Durumu” başlıklı karar tasarısı ezici çoğunlukla kabul edilmiştir.
AP’nin Hıristiyan Demokrat, Sosyal Demokrat, Liberal, Yeşiller ve Sol Grupları tarafından ortaklaşa kaleme alınan karar metninde, Türk hükümetinin Kavala davasındaki tutumunun Türkiye’nin AB üyelik sürecini tamamen sonlanma aşamasına getirdiği açıklanmıştır.
Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“Osman Kavala davasında AİHM’nin bağlayıcı kararına açıkça meydan okuyan Türk hükümeti, AB üyelik sürecini yeniden başlatmaya veya yeni müzakere başlıkları açmaya ve açılmış olanları kapatmaya dayalı her türlü umudu kasten yok etmiştir.” Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin geliştirilmesinin “Türkiye’de temel hak ve özgürlükler, insan hakları ve hukuk devleti alanlarında gerçek anlamda iyileşmeye bağlı olması gerektiği” not edilmiştir.
Osman Kavala’nın dört buçuk yılı aşkın bir süre “Adaletsiz, illegal ve gayrı meşru biçimde tutukluğunun ardından yersiz suçlamalar temelinde ve insan hakları savunucusu olarak susturulma hedefiyle” mahkum edildiği görüşü açıklanmıştır. AİHM’nin 2019’da açıkladığı karar gereği “derhal ve koşulsuz serbest bırakılması”ve hakkındaki tüm suçlamaların düşürülmesi talep edilmiştir. Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyesi olarak AİHM kararlarını uygulamakla mükellef olduğuna vurguda bulunulan kararda, Strasbourg Mahkemesi’nin Kavala kararı yerine getirilmediği için Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından Ankara’ya karşı “ihlal prosedürü” başlatıldığı hatırlatılmıştır.
AB Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Avrupa Komisyonu ve AB üyesi devletlerden, “Osman Kavala ve diğer tüm insan hakları savunucuları, avukatlar, gazeteciler, siyasi yetkililer ve akademisyenler veya keyfi biçimde tutuklu olanların durumunu Türk muhataplarının gündemine taşımaya devam etmeleri” ni talep etmiştir.
AP Türkiye raportörü ve İspanyol parlamenter Nacho Sanchez Amor, Sosyal Demokrat Grup adına yaptığı konuşmada, Osman Kavala hakkındaki yargı kararını eleştirmiştir: “Sadece masum bir insana yönelik gaddar bir ceza ve adalet komedisi değil. Türk yargı sisteminin bir parçası olan AİHM kararlarını bariz biçimde yerine getirmemenin siyasal sonuçlarından mükemmelen haberdar olan günümüz Türk makamları tarafından gönderilmiş net bir siyasi mesajdır.” Türk hükümetini Türkiye’nin AB sürecini “bilinçlice imha etmekle“ suçlayan Sanchez Amor, “Kapattıkları bu kapı bundan sonra ancak başka bir Türkiye’ye açılacaktır” demiştir.
Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu, 12 Mayıs’ta yapılan oylamada Türkiye raporunu kabul etmiştir. “Türkiye’nin ısrarla Avrupa Birliği değer ve standartlarından uzaklaştığının” ifade edildiği rapor, 7 ret ve 13 çekimser oya karşı 54 oyla kabul edilmiştir.Rapor, “Türkiye’de temel özgürlükler, demokrasi ve hukukun üstünlüğü konularında hiçbir iyileşme olmadığını” not etmiştir. Rapor’da, “AB ile ilişkili reformlarda net ve önemli bir gelişme kaydedilmeden Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye ile üyelik müzakerelerini sürdürmeyi öngöremediğinin” de altı çizilmiştir.
Parlamenterler, Avrupa Parlamentosu’nun bu aşamada 2018 yılından bu yana bilfiil durmuş olan Türkiye ile üyelik müzakerelerine ilişkin tutumunu değiştirmeyi savunamayacağı sonucuna varmıştır. Türkiye, Osman Kavala ve diğerlerinin davasına ilişkin olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bağlayıcı kararlarına açıkça meydan okuyarak AB’ye üyelik sürecini yeniden başlatmaya yönelik isteğini kasıtlı olarak ortadan kaldırmıştır.
Rapora ilişkin değerlendirmelerini paylaşan AP Türkiye Daimi Raportörü Nacho Sánchez Amor ise şu açıklamayı yapmıştır: “Bu rapor, AB-Türkiye temaslarında son aylarda yaşanan göreceli iyileşme ile en son Osman Kavala davasında çıkan kararda da görüldüğü üzere temel haklar alanındaki feci durum ve gittikçe daha da kötüleşen hukukun üstünlüğü arasındaki keskin tezatı gösteriyor. Türkiye’nin kritik öneme sahip jeopolitik konulardaki konumu ülkedeki otoriterleşme trendini daha da derinleştirmeye mazeret olamaz.” Türkiye raporu, ileride Avrupa Parlamentosu’nda oylanacaktır.
Bu olumsuz durumun Parlamento oylaması öncesinde değiştirilmesi için çaba harcanmalıdır. Eğer Avrupa Parlamentosu’nda karar ezici bir çoğunlukla kabul edilirse, Türkiye AB ilişkileri büyük yara alacak, Türkiye’de bazı siyasetçilerin ifadesiyle “eksen kayması” bile gündeme gelebilecektir. (https://m.bianet.org/english/world/261795-european-parliament-adopts-turkey-report-persistently-further-from-eu-values)