İslamiyetin ana kuralları dediğimiz 32 farz…
32 Farzın 5 i islamın şartıdır.İslamın 5 şartı nedir?
Kelime i şahadet getirmek,namaz kılmak,oruç tutmak…Bu üçünü inancımıza göre müslümanım diyen herkes yerine getirmek zorundadır.Geriye kalan ikisi zenginler için emredilmiştir.Malının kırkta birine yoksullara vereceksin ki bunun adı zekattır.Zaten o zaman yoksulluk diye bir şey olmayacak…Son olarak hiç kimseye borcun yoksa,aileneni geçindirmenin dışında fazla paran varsa hacca gitmektir.
İşte sağlığı yerinde olan her müslümanın her yıl bir ay oruç tuttuğu aydır Ramazan…
Ramazanın içinde bin aydan daha hayırlı denilen ve Kur’an’ı Kerim’in indirildiği kadir gecesi vardır…
Din aslında kişinin vicdani tercihi değil midir!
Bugün dünya nüfusu 6 milyardan fazla… Bunun 1.2 milyarı Müslüman.Yani 5 milyar insan başka dinlere inanmaktadır.
Yüzde 33.5 Hıristiyan,yüzde 20.7 Dinsiz,yüzde 18.2 müslüman,yüzde 13.5 Hindu, yüzde 6 Budist, yüzde 0.3 Musevi ve yüzde 7.8 diğer.
Toplum kamplara bölünmüş.İnsanlar takım tutar gibi parti tutmuş.Doğru yanlış kimsenin umurunda değil.
Bir yanda ramazan boyu gerçekten inanarak orucunu tutup ,akşama kadar iftar hazırlığı yapıp,teravi kılan,sahura kadar ibadet ve eğlenceyi bir arada geçiren ve dinini sadece ALLAh’ın rızasını kazanmak için yaşayan nezih bir toplum…
Bir yanda dinini sadece ramazanda hatırlayan,birden bire kafasını gözünü bağlayıp,saçının bir telini ya da tırnağının ucunu gösterdiğinde günah sayan ama akşama kadar dedikodu peşinde koşan,kul hakkı yiyen,dini sadece örtünme sanan ve ortam öyle gerektiriyor diye veya birilerine şirin görünmek için oruç tutup, teraviy e giden bir toplum…
Bir yanda müzik dinlemeyi günah sayan ve elindeki mikrofonu bırakıp, birden dindar kesilip,kadınları görmenin dahi günah olduğunu düşünen, okumayan,ezberci ve kendisine verilenlerin doğru olduğunu sanan,katı kurallar içine sıkışıp kalmış,eğitimden uzak,sadece etrafından duyduklarıyla dinini yaşamaya çalışan bir toplum…
Bir yanda inanmayan ve yaratılanın yaratanın eseri olduğunu reddeden,ramazan kavramının ne olduğunu bile bilmeyen,ya da yeni teknesine eşini dostunu toplayıp gösteriş yapan bir toplum.
Bir yanda hem sosyal hayatın içinde yaşayıp,hem dini görevlerini yerine getirmeye çalışan bir toplum…
Bizim en büyük hatalarımızdan birisi dinimizi bilmiyor olmamız. KUR-AN’da bütün kurallar yazıyor bir bir.
Arapça bilmiyorsanız ATATÜRK Elmalılı Hamdi’ye türkçe tercümesini yaptırdı, açın türkçesini okuyun. Okuma özürlü dostlarım benim.
Eğer dinimizi esas kaynağından doğru bir şekilde öğrenirsek sahte dincilerin eline düşmeyiz,din tüccarları tarafından kullanılmayız.Biz kulaktan dolma öğrenmeye bayılıyoruz her şeyi.
Herkes başkalarının işleriyle uğraşmak yerine, kendi görevlerini doğru bir şekilde yapmayı denerse, dünyamız daha bir yaşanası olur diye düşünüyorum.
Herkes inancında özgürdür, yerine getirir ya da getirmez, kimseye hesap vermek zorunda değildir.
Bu ALLAH ile KUL arasındadır, kimseyi ilgilendirmez.Lütfen herkes birbirini eleştirerek yaratanla yaratılan arasına girmekten vazgeçsin…
Bırakın isteyen istediği gibi inansın, bırakın isteyen istediği gibi giyinip kuşansın, bırakın insanlar özgürce ibadetini yapsın. Siz katı kurallara boğarak dini, insanları dinden uzaklaştırıyorsunuz, onlarda etraftaki türedi tarikatların eline düşüyor, dinimiz yozlaşıp gidiyor.
Belki sen namaz kılarken kimi nasıl dolandıracağını düşünüyorsun da o adam safiyane bir şekilde tamamen yaradana yönelmiş içten kılıyor namazını.Ya da belki sadece dua ediyor…
Kimse bilemez.
Ben masumum diyemeyiz hiçbirimiz.Bu hepimizin ayıbı,hepimizin dünyaya ve insanlığa boynunun borcu.
Kadınlarımız -kızlarımız-çocuklarımız tecavüze uğruyor,otubüslerde genç kızlarımız taciz ediliyor, gençlerimiz ölüyor,durup dururken bir gece yatağından kaldırılıp insanlarımız tutuklanıyor,bir sabah işine gittiğinde insanlar ne olduğunu anlamadan işlerinden atıldığını öğreniyor…
Çok güzel bir dinimiz var.Gerçekten araştırıp öğrenirseniz,insanın mutluluğu için olan bir hak dini olduğunu görürsünüz.
Ama yok ben sağdan soldan duyup,gazeteden,televizyondan dinleyip öğreniyorum dersen,işte dünya bugünkü haline gelir.İnsanlar rant kavgasıyla doğayı da katleder,birbirini de….
Ben değil dinimiz emrediyor:
Toplumu kamplara bölüp birbirimizi eleştirmek yerine,iyisiyle kötüsüyle birbirimizi sevelim ,sayalım.
Dinimizin kuralları içinde zekat diye bir madde vardır.Aslında o insan olarak vicdanen uygulamamız gereken bir maddedir.Zenginin malının kırkta birini yoksullara dağıtmasıdır zekat.Zengin bir parça fakire versin,fakir hazır lokma beklemesin rızkı için gayret etsin.
Herkes mezarına ayrı girecek ve biz insanları inançlarına göre yargılama hakkına sahip değiliz.Bu hak sadece yaratanın.Bırakalım yaratanla yaratılanı başbaşa.Biz burada sadece yaratılanı yaratan için sevip,dostluğu,güler yüzü ve sevgiyi paylaşalım.
Yarın arife,öbür gün bayram,Huzur Evlerini,Çocuk Esirgeme Kurumlarını,akraba,eş-dost,komşu,kimsesi olmayan insanları ziyaret edemeyeceğimiz için,telefonla arayarak ya da mesaj yazarak onlara yalnız olmadıklarını ve sevildiklerini hissettirin,unutmayın bir gün siz de aynı durumda olacaksınız…
İnsanın hayatında en çok ihtiyaç duyduğu şeylerden birisidir gerçek dostlar ve dostluklar.
Durup dururken kapı çalıverir,hasta yatağınızdan zorla kalkarsınız,kapıyı açarsınız,karşınızda yan komşunuz”Ümran Hanım görünmedin bahçede kaç gündür merak ettim seni”der ya…Hastalığınızı falan unutur,boynuna sarılasınız gelir.
Başka bir eyalete gitmişsiniz,karşı komşunuz yazar bu sefer sosyal medyadan ”Göremedim seni bahçede,hayırdır hasta falan mısın?”Sevildiğinizi hissedersiniz…
Yolda yürürken bir kaya vardır,biraz soluklanayım diye oturursunuz,gelen geçen araba durup sorar”İyi misiniz,yardıma ihtiyacınız var mı?”Kendinizi değerli hissedersiniz…
Dünyanın bir ucundan kardeş olduğunuzu hissettiğiniz bir dost hastalığınız boyunca hergün sorup,yardım etmek için çırpınan güzel insan”bugün nasıl oldun,sevgilerimi gönderiyorum burdan” deyiverir…Dünyalar sizin olur…
Yeni taşınmışsınızdır.Arka komşun ,karşı komşun,yan komşun daha ilk gün uğrayıp”hoş geldin,bir şeye ihtiyacın olursa lütfen kapımı çalmaktan çekinme “derler ya…kendini cennete düştün sanırsın…
Çocukluğumda ramazanlarda iftar sofraları otuz kırk kişinin altına düşmezdi.Saatler öncesinden iftar hazırlığına başlanır ve evin gelinleri bütün hünerlerini döktürürlerdi.Mis gibi kokan tarhana çorbasıyla açarlardı oruçlarını. Arkasından yöresel yemek çeşitleri gelirdi. En sonunda da kınalı parmaklarıyla açtıkları baklavayı getirirdi gelinler.
Herkes sofrada beklerdi ezanın okunmasını.Yalnız çocuklar kapı önünde beklerdi nedense. Ezanın okunmasıyla kaşıklar alınır ve büyük bir neşe içinde iftar yapılırdı. Arkasından kahveler içilip camiye teravi namazına gidilirdi.
Hele sahuru hiç sormayın. Gece saat onikiden sonra meydandaki köy fırını yakılır, gelinler koca koca tepsilerle haşhaşlı afyon bükmesi yaparlardı. Yanına mutlaka yarma erikten ya da üzüm eriğinden hoşaf olurdu.
Yaşlanıyorum galiba, geçmişe özlem duymaya başladım…Bazen acaba diyorum, bu yaban eller çocukluğumuzu da mı çalmış…
Din; kişinin vicdani tercihidir. Dünya nüfusu 6 milyarın üstündedir. 1.2 milyarı Müslüman’dır. Geri kalanı yani 5 milyar insan başka dinlere inanmaktadır.
Dünyada;Yüzde 33.5 Hıristiyan, yüzde 20.7 Dinsizler, yüzde 18.2 İslamiyet, yüzde 13.5 Hinduizm, yüzde 6 Budizm, yüzde 0.3 Musevi ve yüzde 7.8 diğeri yaşamaktadır…
Bayramlarda ne yapılır?Her türlü kin ve nefretten arındırılıp,sevginin barışın kardeşliğin,toplumsal birlik ve beraberliğin sağlanması için insanlar kucaklaşıp,hal hatır sorulmaz mı!
İslam dünyası bugün; farklı İslam anlayışına sahip olanların birbirini katlettiği, kendi ülkelerini yakıp yıktığı, vahşetin olduğu ülkelerdir.
Televizyonlara,gazetelere,yöneticilere,cemaatlere bir bakın…Hepsi kendi görüşünü İslam diye savunuyor Aslında kimsenin kimseyi beğenmediği İslamiyetle alakası olmayan bir şey yaşanıyor…
Kim Mümin,kim Müslüman,kim münafık hepsi birbirine karışmış durumda…Yani kimin eli kimin cebinde belli değil…
Şu anda İslam dünyasında Müslüman görünen,Müslümanlıktan geçinen, Müslüman taklidi yapanlar işbaşında…Görünüşte kurtarıcı rolünü oynuyor, gerçekte kişisel çıkarlarını savunuyor ve herkesin buna uymasını istiyor.
İslamiyet’i şekilci yaşayan Müslümanlar; kendi aralarındaki birlik,beraberlik, sevgi,hoşgörü,adaleti sağlayamıyor ama dünyaya şekil vermeye kalkıyorlar…
İslam’ı istismar edenlere dikkat ettiniz mi hiç! Makam, servet düşkünü,yalancı, çıkarcı,pişkin,arsız
,kibirlilerdir.iyi niyetli saf ve cahil bıraktıkları insanların hesap sormadıklarından emindirler…
Tarikatlar aracılığı ile şartlanmış köleleştirilmiş sorgulamayan insanlar haline getirildi toplum…
Gösteriş ve görgüsüzlüğü,yalancılığı,hırsızlığı,talanı,katliama destek vermeyi, kimlik ve kişiliğine sahip olanlar; İslamiyet’e en büyük kötülüğü yapmaktadırlar.
Müslümanlar;ortak değerleri paramparça eden,toplumu bölen,ötekileştiren yöneticilerin elinden kurtarılmalıdır.
Temiz inançlı olanları aptal yerine koyan din tacirlerinin gerçek niyetlerini topluma bir bir anlatmalıyız.
Aydınlanma nedir? Bilinçlenme demektir. Bilinçlenmek için okumak gerekir.En büyük eksiğimiz okumamak…
Allah ordumuzu,yurdumuzu,cumhuriyetimizi kişisel çıkarlarının üstünde tutacak,ülke topraklarını peşkeş çekmeyecek, yönettiği insanlara adil davranacak,ülkemizi çağdaş medeniyetler seviyesine yükseltecek,demokrasimizi kesintiye uğratmayacak, ATATÜRK ilkelerine sahip çıkacak,ordusunu hapse gönderip,ülke düşmanlarını baş köşeye oturtmayacak,halkını ötekileştirmeyecek, insanını gruplara ayırıp birbirine düşman etmeyecek,birlik ve beraberliğimizi koruyacak,gençliğine sahip çıkacak,geriye değil, ileriye götürecek, inanıyormuş gibi halkı kandırmak yerine,gerçekten inançlı olup kul hakkı yemeyecek yöneticiler nasip etsin.
Bu güzel günlerde birbirimizi arayıp hal hatır soralım,birbirimize gülümseyelim,sevgi ve şefkatle bakalım birbirimizin gözlerine,iyilik yapalım,birbirimizi ötelemek yerine sorunu nedir anlamaya çalışalım…
Gerçekten inanan,ibadetini Allah rızası için yapan,gerçek müslümanlara,nice sağlıklı,huzurlu ve mutlu ramazanlara…
Üç yıl öncesine kadar burada öyle güzel bir sistem oturtmuştuk ki…Hiç özlemiyordum o çocukluğumun, ezan okunmasını,ya da top atılmasını heyecanla beklediğimiz günleri.Sahura kalkmanın o güzel duygusunu…
Üç sene önce dünyanın başına korona belası musallat oldu, Ne ramazanların tadı tuzu kaldı,ne de hayatın…
Maskesiz sokağa çıkamaz olduk,bırakın maskeyi,çocuklar yaşlı anne-babalarını dışarı çıkarmıyor,virüs gelip seni bizden alacak diye…
Artık iftar ve teraviden vazgeçtik,bayram yemeğinin bir özelliği vardır.Sülalenin ya da mahallenin en yaşlısının evinde toplanılır,yenip içilir,eğlenilirdi.Şimdi şeker bayramında pahalılıktan şeker alamayacak günleri yaşıyoruz.
Bu sene iki bayramı peşpeşe kutlayacağız.Kutlayabilirsek…
Seneye sağlıkla ramazana kavuşmak ve çocukların şeker yiyebileceği dileğiyle nice mutlu ramazan bayramlarınız olsun…
Yazıları posta kutunda oku