Naci Kaptan – 26 Nisan 2022
===========================
DEMOKRASİNİN İPİ ÇEKİLDİ…HUKUKUN İPİ ÇEKİLDİ…ADALET VE VİCDANIN İPİ ÇEKİLDİ…İNSAN HAKLARININ İPİ ÇEKİLDİ…
“Men Dakka, Men Dukka” “Çalma Kapımı, Çalarlar Kapını” (Atasözü)
Amerika’dan Mcharty’nin ruhu sanki bu kez İstanbul Adliyesinde görev başı yaptı. Yönlendiren gölgeler ise sanki Hitler Almanya’sından, Benito Mussolini İtalya’sından, Franco İspanya’sından gelmiş gibiydiler. Kararları ile konuşan yargıçlar yerlerini bunlara bırakmış gibi idi!!!
“Bu geziciler var ya bu geziciler derslerini almalıydılar.”
“Dolmabahçe’deki türbanlı bacıma işeyenler” yalanı“Ortaköy Camisinde içki içtiler” yalanı fos çıkmıştı…
Yargıyı sopa gibi kullanan baskıcı hükümetin istediği oldu. GEZİCİ’lere hukuk ve vicdan dışı ceza verildi. Saray yönetimi, ölene kadar iktidar koltuğunu kaybetmemeye, özel olarak kendisi için yaptırdığı sarayından tek başına ve keyfi olarak ülkeyi yönetmeye karar vermişti, bir kere.
İktidarın Buyurgan başı Ülkeyi, devleti dilediği gibi, babasının çiftliği, dedesinin dükkanı gibi yönetmek istiyordu. Aklına geleni, gönlünden geçeni, plansız, programsız ve kamu yararı gözetmeden yapıyordu.
Tek karar verici şahsım devletine karşı Muhalefet yapmak; anayasal, silahsız , saldırısız, barışçıl, demokratik ve anayasal her direniş, her eylem ve söylem, saray tarafından, iktidarının sonlandırılmasına yönelik antidemokratik bir baş kaldırı olarak görülüyor ve hükümeti devirmeye teşebbüs, terör ve hatta Fetö’cülük suçu olarak kabul ediliyordu. Gözünün üzerinde kaşın vardı!!!
Hukuka güvenin iyice azaldığı, mahkemelerden adalet çıkacağına dair inancın zayıfladığı ülkemiz; Gezi davasında açıklanan kararlar sonrasında dün itibariyle; ranta karşı çıkıp, doğanın talanına itiraz edenlerin, hayatımıza müdahale etme diyen milyonların sesine ses olanların, GEZİ Parkı park olarak kalsın diye çabalayan mimar, şehir plancı ve avukatların “Ağırlaştırılmış müebbet ve ağır hapis” ile cezalandırıldığı bir ülke haline geldik.
Devlet baba artık “üvey baba” olmuştu. Geçmişin babacan komiserleri, polisleri yerine demokratik hak arayan insanların üzerine acımasızca saldıran, gazlayan, coplayan, plastik ve gaz mermileriyle insanların başlarını öldürücü silahlarla hedef alan polisler gelmişti. Polisler yetmemiş, AKP’nin gençlik örgütlerine de beyaz gömlek giydirilerek polislerle birlikte meydana sürülmüştü. Tarih tekrarlıyordu. Mussolini’nin kara gömleklileri, Hitler’in kahverengi gömleklileri bu kez beyaz gömlekle “ağacıma dokunma” diyenleri polislerle birlikte sopalarla acımasızca darp ediyordu.
DURUMUMUZ BUDUR ARTIK!
Gezi parkı park olarak kalsın diye, Taksim Dayanışması bileşenleri ile birlikte ilk günden itibaren Mimarlar odası adına mesleki ve yasal girişimleri başlatan Mimarlar Odası Çevre Etki Değerlendirme Kurulu sekreteri Mimar Mücella YAPICI; mevcut yasa ve yönetmeliklere uymayan kararlara karşı Şehir Plancıları Odası Başkanı olarak itiraz dilekçeleri yazan Şehir Plancıları Odası dönem Başkanı Tayfun KAHRAMAN ve Mimarlar odasının yetkili avukatı olarak GEZİ parkına dair bütün davaları açan ve takip eden avukat Can ATALAY ile birlikte bu hukuksuz davada yargılanan Çiğdem MATER, Hakan ALTINAY, Mine ÖZERDEN ve Yiğit Ali EKMEKÇİ’nin 18’er yıl ağır hapis ile cezalandırıldığı; 4,5 yıldır kanıtsız, tanıksız hapis yatırılan ve hepsinin ötesinde Gezi sürecinde Parka birkaç kez uğradım diyen Osman KAVALA’nın ise Gezi üzerinden “Darbeye teşebbüs” gibi absürd bir itham ile “Ağırlaştırılmış müebbet hapis” cezası aldığı bir ülkenin yurttaşları haline geldik.
DURUMUMUZ BUDUR ARTIK!
Polis tutanaklarına göre en az üç buçuk milyon insan, yani GEZİ’ye gelen, destekleyen, mesaj atan, börek getiren, revir kuran, kütüphane yapan, yeryüzü sofrası açan; şarkı söyleyen, tiyatro sergileyen, dans eden hatta ağaçlara sarılan milyonların “Müebbet ve ağır hapis cezaları” ile korkutulmaya çalışıldığı bir ülke haline geldik.
Saray; kendisi sürekli anayasayı ihlal ettiği ve suçluluk psikolojisine girdiği için, silahsız ve saldırısız barışçıl muhalif her gösteri yürüyüşü ve toplantısını, hükumetin devrilmesine yönelik eylem olarak görme paranoyasına tutulmuştu.
Gezi, bu ülke tarihinin en demokratik, en barışçıl, en yaratıcı, en katılımcı, en kapsayıcı, en kitlesel hareketidir. Hep birlikte konuşup karar vermenin, fikri ve hayatı paylaşmanın, yaşama her boyutu ile sahip çıkmanın duvar yazısı olmuş halidir. Ölümcül polis şiddetine karşı her şehirde yankılanan barışçıl ve haklı tepkinin adıdır.
2013 Mayıs’ının son günlerinden başlayıp Haziran boyunca devam eden, ülkemizin bugününü etkilediği gibi geleceğini de etkileyecek olan Gezi’nin tüm renkleri;
Parklarına ve meydanlarına sahip çıkmak için barışçıl bir biçimde slogan atarak, şarkı söyleyerek sokağa çıkanlar;
Biber gazından ya da gözleri kör eden gaz fişeğinden, o korkunç polis şiddetinden etkilenenleri tedavi etmek için gönüllü nöbet tutan doktorlar, hemşireler, sağlık memurları;
En demokratik haklarını kullanırken hukuksuz uygulamalara maruz kalan insanları korumak için seferber olan avukatlar;
Gezinin haklılığını ve bu haklılığa karşı gösterilen şiddeti protesto amacıyla ülke genelinde 2 gün boyunca grev yaparak iş bırakan kamu emekçileri;
Şiirleri ve öyküleri ile şehirlerin meydanlarını edebiyat matinelerine çeviren öykücüler, şairler;
Enstrümanları ile meydanları ve parkları renklendiren müzisyenler, ya da hiçbir enstrüman kullanmadan müzik ziyafeti veren korolar;
Ülke tarihinin en kitlesel, barışçıl ve demokratik halk tepkisini haberleştiren gazeteciler, radyocular, televizyoncular;
Ülkenin çok sesli, demokratik ve çağdaşlaşma sürecinde bir adım olan Gezi’de “ben de vardım!“ diyen oyuncular, sanatçılar, yönetmenler;
Sendikalı ya da sendikasız, güvenceli ya da güvencesiz, ücretli ya da işsiz, ülke, yaşam ve emek üzerinden hak talep eden inşaat işçisinden plaza çalışanına binlerce emekçi;
Hukuksuz ve kent katili imar planlarına karşı teknik ve yasal çerçevede mücadele eden mühendisler, mimarlar, şehir plancıları;
Şiddete uğrayan kırmızılı kadınlar, Taksim Meydanı’nda sabaha kadar piyano çalan sanatçılar, duran adamlar, toma karşısında bedenini siper edenler, ağaçlara sarılan insanlar, kararlı duran milletvekilleri, çocuklarını almak için değil yanlarında olmak için gelip zincir olan anneler; duvar yazılarıyla, yaratıcı zekalarıyla dostu düşmanı hayran bırakan ve geleceğe umut aşılayan gençler, kadınlar, lgbti+lar, taraftar grupları; penguen kanallarının önünden ayrılmayan plaza çalışanları; meydanlarda kandil kutlayan ve yeryüzü sofraları kuranlar; kütüphaneleri, emzirme çadırlarını, dilek ağaçlarını yapanlar ve gecenin üçünde bunları korumak için elele verenler;
Saray yönetimi, ölene kadar iktidar koltuğunu kaybetmemeye, özel olarak kendisi için yaptırdığı sarayından tek başına ve keyfi olarak ülkeyi yönetmeye karar vermişti, bir kere. İktidarın Buyurgan başı Ülkeyi, devleti dilediği gibi, babasının çiftliği, dedesinin dükkanı gibi yönetmek istiyordu. Aklına geleni, gönlünden geçeni, plansız, programsız ve kamu yararı gözetmeden yapıyordu.
Tek karar verici şahsım devletine Muhalefetin; anayasal, silahsız , saldırısız, barışçıl, demokratik ve anayasal her direnişi, eylem ve söylemi, saray tarafından, iktidarının sonlandırılmasına yönelik antidemokratik bir eylem olarak görülüyor ve hükümeti devirmeye teşebbüs, terör ve hatta Fetö’cülük suçu olarak kabul ediliyordu.
Saray; kendisi sürekli anayasayı ihlal ettiği ve suçluluk psikolojisine girdiği için, silahsız ve saldırısız barışçıl muhalif her gösteri yürüyüşü ve toplantısını, hükumetin devrilmesine yönelik eylem olarak görme paranoyasına tutulmuştu.
Tarihçi İlber Ortaylı ise; “Hiçbir aklıselim insan, 4-5. asırdan kalan tarihî bir alanın üzerine avm kurmaz, inşaat yapmaz.” diyerek Gezi Parkı’nın yıkılmasına karşı olduğunu belirtmiştir.
SOSYAL MEDYA
Protestocuların birbirlerini haberdar etmelerinde başta Facebook ve Twitter olmak üzere “sosyal medya”nın önemli bir rolü oldu. #OccupyGezi ve #DirenGeziParki adlı hashtag formatları oluşturuldu. 31 Mayıs günü akşam 16.00’dan itibaren 12 saat içinde konu ile ilgili 3 ana hashtag grubu için 2 milyon tweet atıldı. Bunların %88’i Türkçe olup yayınlanan tweet’lerin %90’ı Türk kökenli idi. İlk gün Gezi Parkı’nda nöbet bekleyen grubun kalabalıklaşmasında ve benzer protestoların çeşitli şehirlerde düzenlenmesinde sosyal medyanın etkisi görülmüştür.
YEREL BASIN PENGUENLER
Ayrıca bakınız: 2013 Gezi Parkı protestolarında Türk basınının uyguladığı sansür
Olayların gelişmeye başladığı 31 Mayıs 2013 günü CNN Türk, NTV ve Haber Türk haber kanalları normal yayın akışlarına devam etti. CNN’in uluslararası kanalı protesto gösterilerini canlı yayınlarken CNN Türk’te bir belgesel yayınlanması eleştiri konusu oldu. Yerel medyanın protestoları ilk günlerde kapsamlı şekilde yayınlamamasının, medya patronlarının hükûmet unsurları ile olan iş ilişkileri sebebi ve hükûmetin baskısıyla olduğu yorumları yapıldı.
Gezi Parkı olayları, 61. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti’nin, İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde bulunan ve sadece umumi hizmette kullanılmak koşulu ile tapuda İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne tahsis edilmiş olan Taksim Gezi Parkı’na İstanbul 6. İdare Mahkemesi ve 2 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararı olduğu hâlde Topçu Kışlası’nı Taksim Yayalaştırma Projesi çerçevesinde imar izni olmadan yeniden inşa etmesini engelleme eylemi olarak başlamıştır.
27 Mayıs 2013 tarihinde iş makinelerinin parka girmesinin ardından bu haberin sosyal medya aracılığıyla kısa sürede yayılması sonucunda bazı aktivistlerin parka gidip çalışmaları durdurmaya çalışmasına polis orantısız müdahalede bulunmuştur. Bu müdahaleler ve dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın inşaatın yapımında ısrarcı açıklamaları ile protestolar hükûmet karşıtı gösterilere dönüşmüş ve başta Ankara, İzmir gibi büyükşehirler olmak üzere Türkiye’nin diğer illerine de yayılmıştır. 1 Haziran tarihinde polis kuvvetleri Taksim Meydanı’ndan çekilmiştir ve protestocular Gezi Parkı’nda bir kamp kurmuşlardır. Kampta gönüllülerin çalıştığı kütüphane, revir, mutfak gibi tesisler kurulmuştur. 15 Haziran akşamındaki polis müdahalesi sonrasında ise Gezi kampı dağıtılmıştır. Bu olaydan sonra Türkiye’nin çeşitli illerindeki parklarda forumlar düzenlemeye başlanmıştır.
GEZİ DİRENİŞİNİ DESTEKLEYEN İSİMLER
Levent Kırca, Nejat İşler, Zeki Demirkubuz, Hasan Hüseyin Sünbül, Can Bonomo, Onur Akay, Demet Evgar, Ayşegül Aldinç, Gonca Vuslateri, Zülâl Kalkandelen, Gürsel Tekin, Memet Ali Alabora, Okan Bayülgen ve Şebnem Sönmez, Ege Tanman, Devrim Evin, Halit Ergenç ve Bergüzar Korel, Cem Yılmaz ve Gülse Birsel protestolara destek verdiğini dile getirmiştir. Şebnem Ferah, Tarkan ve Sezen Aksu açıklamalar yaptı.
Futbolculardan Didier Drogba, Manuel Fernandes, Gökhan Gönül, Selçuk İnan, Salih Uçan, Burak Yılmaz, Juan Pablo Pino, Wesley Sneijder, Colin Kâzım Richards, Yekta Kurtuluş, Dany Nounkeu, Sercan Yıldırım, Recep Niyaz, Felipe Melo, Ersan Gülüm, Tomáš Ujfaluši ve Pascal Nouma eylemi desteklediklerini sosyal medya aracılığıyla belirttiler. Acıdır ki toplumun meşhur ettiği, Ay Yıldızlı formayı giymiş olan meşhur futbolcular sesssiz kaldılar.
Mehmet Okur, Işıl Alben, Carlos Arroyo, Deron Williams, Jaka Lakovič, Josh Shipp, İbrahim Kutluay, İlkan Karaman, Jamon Gordon, Angel McCoughtry, Doğuş Balbay, Ufuk Sarıca, Cappie Pondexter, Eda Erdem ve Sinan Güler gibi basketbolcular da sosyal medyada konuyla ilgili görüşlerini paylaşmıştır.
Memet Ali Alabora, Ahmet Şık, Nasuh Mahruki, Okan Bayülgen, Erdal Beşikçioğlu, Can Bonomo, Cem Adrian, Fazıl Say, Levent Üzümcü, Nejat İşler, Duman, Hayko Cepkin, Tuba Büyüküstün gibi ünlü kişiler de sosyal medya üzerinden veya protestoların bazılarına katılarak desteklerini vermişlerdir.
Görüldüğü gibi günümüzde sarayda ağırlanmakta olan sözde sanatçıların hiç birisi bu listede yoktur.
Projenin dayanağı olan planlar İstanbul 1. İdare Mahkemesi tarafından 6 Haziran 2013 tarihinde iptal edilmiştir. Başbakan Erdoğan’ın göstericilere “çapulcu” demesi sonrasında, bu kelimenin kullanılmasından dolayı 2003 yılında açılan bir davada davacıya 10 milyar TL (Şimdiki 10.000₺) tazminat ödendiğine dair emsal kararı ortaya çıkınca protestocular kendilerini çapulcu kelimesi ile ifade etmeye başlamışlardır.
Bazı medya kuruluşlarının gösteri ile ilgili haberleri yayınlamamasına tepki gösterilmiştir. Örneğin CNN Türk haber kanalının gösterilerin yoğun olduğu sırada penguenlerle ilgili belgesel yayınlaması karikatürler ve çeşitli şekillerde tepkilere neden olmuştur ve penguen de gösterilerde kullanılan sembollerden biri hâline gelmiştir. İçişleri Bakanlığı’nın 23 Haziran’da yaptığı açıklamaya göre Bayburt ve Bingöl hariç 79 ilde düzenlenen eylemlere toplam 2,5 milyon kişi katılmış, bundan daha fazla kişi de sosyal ağlar aracılığıyla görüşlerini aktarmışlardır.
Olaylar sonucunda 8 sivil (Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan, Berkin Elvan, Burak Can Karamanoğlu, Mehmet İstif ve Elif Çermik) ve 2 güvenlik görevlisi (polis komiseri Mustafa Sarı ve polis memuru Ahmet Küçüktağ) hayatını kaybetmiş, 9063 kişi yaralanmıştır. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 18 Haziran 2016 tarihinde katıldığı bir davette Gezi Parkı’nın yıkılıp yerine tekrar topçu kışlası yapılacağını dile getirdi. Bu açıklamanın ardından insanlar Twitter’da açıklamaya tepki gösterdi.
Taksim Meydanı ve Taksim Gezi Parkı’nın da içinde bulunduğu alan, çeşitli Osmanlı tebaasına ait mezarlık olarak kullanılmaktaydı. Bu mezarlıkların üzerine ve yanına 1806 yılında Halil Paşa Topçu Kışlası inşa edildi. Kışla; askerî işlevlerinin yanı sıra cambaz gösterileri, at yarışları, Rum hacıların konaklaması gibi amaçlarla da kullanılmaktaydı. II. Meşrutiyet döneminin başında İstanbul’a getirilen meclisi ve padişahı korumakla görevli avcı taburları kışlaya konuşlandırıldı.
İlerleyen yıllarda yitirilen kışla, 1913’te Sanayi ve Ticaret Şirket-i Milliye-i Osmaniye’ye satıldı. Binanın orta kısmındaki eğitim alanı futbol sahası hâline getirildi ve uzun yıllar futbol maçları ve çeşitli gösteriler için kullanıldı. Cumhuriyetin ilanından sonra da kışlanın avlusundaki futbol sahası futbol karşılaşmaları için kullanılmayı sürdürdü ve kışla Taksim Stadı adını aldı. Sonradan BJK İnönü Stadyumu’nun yapılmasıyla kışla bu işlevini kaybetti.
Mezarlıklar 1926 yılında sökülmeye başlandı ve parsellenerek özel mülkiyet olarak satıldı. 1930’lu yılların sonunda Fransız mimar Henri Prost’un hazırladığı imar planı doğrultusunda kışla, 1939 yılında yıkıldı. Orijinal olarak tiyatro, sinema ve sergi salonlarının yer aldığı Prost projesinden 1940’lı yıllarda vazgeçildi. 4 Eylül 1942’de, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün katıldığı resmî açılışla başlayan Gezi Parkı inşası, 1943 yılında tamamlandı ve İstanbul Belediye Başkanı Lütfü Kırdar tarafından açıldı. Etrafına daha sonra yeni otellerin yapılması ve çevre düzenlemeleriyle, parkın kapladığı alan zamanla azaldı.
16 Eylül 2011 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi oy birliği ile Taksim Yayalaştırma Projesi’ni kabul etti. Bu plan 4 Ocak 2012 tarihinde Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu tarafından da onaylandı. Bu proje kapsamına yeniden inşa edilecek Topçu Kışlası’nın 3 katlı olacağı ve yaklaşık 28.900 metrekarelik bir inşaat alanına sahip olacağı açıklandı.
Mevcut parkın yerine bir bina inşa edilecek olması ve parkın yok olması hususlarında birçok sivil toplum örgütü ve gruplar olumsuz eleştiriler getirildi. Projenin resmen açıklanmasından itibaren birçok etkinlik, protesto ve yürüyüş etkinlikler düzenlendi. 6 Şubat 2012 tarihinde Mimarlar Odası ve Şehir Plancıları Odası Gezi Parkı’nın tescillenmesi için 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kuruluna başvuruda bulundu.
Haziran 2012’de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Topçu Kışlası’nın aslına uygun olarak yeniden inşa edileceğini açıkladı. Bu konuda ilk protestolardan birisi 6 Haziran 2012 tarihinde gerçekleşti. Gezi Parkı’nda toplanan Taksim Dayanışması grubu üyeleri bir basın açıklaması yaparak dağıldılar. 4 Ekim 2012 tarihinde Gezi Parkı’nın yıkılması için ilk çalışmalar başladı. Kışla inşaatı projesi kapsamında parkın meydana ve Cumhuriyet Caddesi’ne bakan kısımlarında yer alan dükkân sahiplerine sözleşmelerinin yenilenmeyeceği, bundan böyle kiralarını işgaliye olarak vereceklerine dair tebligat yapıldı.
Proje kapsamında parktaki ağaçların proje müellefi mimar Halil Onur’un şirketi tarafından işaretlenmesi de bu dönemde başladı. 2012 yılının Kasım ayında, başta Taksim Dayanışması üyeleri olmak üzere birçok kişi ve kuruluş Gezi Parkı’nın yıkılmasına karşı Taksim’de nöbet tutacaklarını açıkladı. 2 Mart 2013 tarihinde Taksim Dayanışması grubu üyeleri parkın yıkımına karşı Taksim Metro İstasyonu çıkışında imza kampanyası düzenlemeye başladı.
14 Nisan 2013 tarihinde bu alanın kışlaya dönüştürülmesini protesto amaçlı Taksim Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği tarafından 1. Taksim Gezi Parkı Festivali düzenlendi. Protestolar ilk olarak Taksim Gezi Parkı’nın yıkılmasını önleme amacıyla başlasa da, olaylar AKP’nin izlediği diğer politikalara karşı gösterilen tepkilerle büyüdü.
2011 yılından itibaren, çeşitli yerli ve yabancı kurum, kuruluş, basın-yayın organı ve siyasetçiler tarafından Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki iktidar partisi Adalet ve Kalkınma Partisinin; ifade, basın ve internet kullanımı, alkol tüketimi, kürtaj, televizyon ve toplanma özgürlükleri üzerindeki baskılarının arttığı konusunda endişeler dile getirildi.
Hükûmetin Suriye’deki iç savaşa karşı tutumu[112] ve giderek artan otoriter faaliyetleri de toplumsal gerginliğin artmasında etkili olduğu da iddia edildi. Bunun yanında 28 Mayıs 2013 tarihinde dönemin başbakanı Erdoğan’ın dini gerekçelerle alkol düzenlemesi yapıldığı eleştirilerine “İki tane ayyaşın yaptığı yasa muteber de dinin emrettiğinin neden reddedilmesi gerekiyor” cevabını vermesi gibi -toplumda Atatürk ile İsmet İnönü’ye atfedildiği intibaı uyandıran- olayların öncesindeki ve olaylar sırasında kullanılan sert, iğneleyici üslup eleştirilere, olayların iyice büyümesine ve protestolara katılan kesimin genişlemesine neden olmuştur.
Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) yaptığı açıklamaya göre 12 Haziran itibarıyla olaylar esnasında tazyikli su, kısa mesafeli biber gazı atışları ve plastik kurşunlardan dolayı 7.478 kişi yaralanmıştır. Ayrıca 91 kafa travmasına uğrayan 10 gözünü kaybeden ve 1 de dalağı alınan vaka mevcuttur. TTB, Taksim Gezi Parkı’ndaki ve Ankara’da Mülkiyeliler Birliği’nde kurulan revirlere tedavi yapıldığı sırada polis tarafından gaz bombası ile müdahale edildiğini de bildirmiştir.
15 günde 150.000 adet gaz bombası atıldığı, 3.000 ton su sıkıldığı, OC Gas, CS Gas ve CR Gas olmak üzere 3 çeşit gaz sıkıldığı, göz gibi hassas organlarda kalıcı hasarlar verebilen FN-303 adlı silahtan göstericileri boyamak için ‘bizmut’ içeren kapsüller atıldığı medyada yer aldı.
Polisin müdahaleleri sırasında protestolara katılmayan vatandaşlara saldırılması, biber gazı tüfeklerinin insanları yaralamak veya öldürmek üzere çok yoğun bir şekilde hedef gözetilerek kullanılması, bu silahları kapalı mekanlara ya da konutlara atması, çeşitli dükkânlara ve evlere mahkeme kararı olmadan zorla girmesi medya organlarında yer almıştır.
Ayrıca birçok ilde polis ile birlikte hareket ederek göstericilere çivili sopalar ile saldıran siviller ortaya çıkmış, daha sonra bu kişilerden bir kısmının sivil polis olduğuna dair haberler çıkmıştır. Ayrıca, bu kişilerin polis ile birlikte yakaladıkları kişilere işkence yaptıkları iddiaları medyada yer almıştır. Polisin müdahaleler sırasında kask numaralarını çeşitli yöntemler ile kapattığı gözlemlenmiş, bu durum polislerin müdahale öncesinde yasaları çiğneme niyetinde oldukları şeklinde değerlendirilmiştir.
Protestocular tarafından zarar verilmiş bir FOX TV yayın aracı, Taksim Meydanı, 3 Haziran Eylemler sırasında olayları haber olarak vermeyen medya kanallarına ait bazı araçlar, göstericilerin arasında kalan bazı polis araçları, Gezi Parkı şantiyesi için getirilmiş bazı araç ve malzemeler eylemciler tarafından tahrip edilmiştir. Tahrip edilen 6217 nolu polis aracında AK-47 Kalaşnikof silah göstericiler tarafından bulunmuş ve polise teslim edilmiştir. Olayların olduğu günlerde 7 polis intihar etmiş, bu polislerin olayların etkisiyle intihar ettiği iddiası ise Emniyet Müdürlüğünce yalanlanmıştır.
Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) yaptığı açıklamaya göre 12 Haziran itibarıyla olaylar esnasında tazyikli su, kısa mesafeli biber gazı atışları ve plastik kurşunlardan dolayı 7.478 kişi yaralanmıştır. Ayrıca 91 kafa travmasına uğrayan 10 gözünü kaybeden ve 1 de dalağı alınan vaka mevcuttur. TTB, Taksim Gezi Parkı’ndaki ve Ankara’da Mülkiyeliler Birliği’nde kurulan revirlere tedavi yapıldığı sırada polis tarafından gaz bombası ile müdahale edildiğini de bildirmiştir.
HAK ARAMA EYLEMLERİNDE HAYATINI KAYBEDENLER
Mehmet Ayvalıtaş 19 – 3 Haziran 2013 İstanbul Araba çarpması Gösterici Göstericilerin Ümraniye’de otoyol kapatma eylemi yaptığı sırada bir kişinin aracını göstericilerin üzerine sürmesi sonucunda öldü.
Abdullah Cömert 22 – 4 Haziran 2013 Hatay Gaz kapsülünün isabet etmesi Gösterici Güvenlik güçleri tarafından ateşlenen gaz fişeğinin başına isabet etmesiyle öldü. Hatay Jandarma İl Komutanlığı’nın soruşturmasında, gaz fişeğinin yakın mesafeden ateşlendiği belirlendi.
Mustafa Sarı 27 – 6 Haziran 2013 Adana Yorgunluk, yüksekten düşme Polis Adana’daki protestolar sırasında alt geçit inşaatından düşerek öldü. İçişleri Bakanı Muammer Güler, Sarı’nın göstericiler tarafından köprüden atıldığını iddia etti, fakat ailesi bu iddiayı yalanlayarak Sarı’nın “köprü inşaatındaki yetersiz ışıklandırma, uyarı levhalarının eksikliği, yorgunluk ve uykusuzluk” nedeniyle, köprüden düşerek öldüğünü açıkladı.
İrfan Tuna 48 – 6 Haziran 2013 Ankara Biber gazı Sivil Bir hafta boyunca yüksek miktarda biber gazına maruz kaldı, 6 Haziran’da kalp krizi geçirip öldü. Kızılay Meydanı’ndaki bir şirkette temizlik işçisi olarak çalışıyordu.
Ethem Sarısülük 26 – 14 Haziran 2013 tarihinde Ankara’da polis tarafından silahla vuruldu. 1 Haziran 2013 Kızılay Meydanı’ndaki gösteri sırasında polis memuru Ahmet Şahbaz, Sarısülük’ün başına yakın mesafeden ateş etti, Sarısülük 14 Haziran günü öldü. Tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan Şahbaz, 3 Eylül 2014 tarihinde 7 yıl 9 ay 10 gün hapis cezasına çarptırıldı ve bir yılı denetimli serbestlik olduğu için şahsın 4 yıl 2 ay cezaevinde kalmasına karar verildi. Şahbaz’ın cezası 19 Aralık 2016 tarihinde 10 bin 100 liralık adli para cezasına çevrildi.
Selim Önder 88 – 16 Haziran 2013 İstanbul Biber gazı Sivil Harbiye’de biber gazına maruz kaldı. Biber gazının etkisiyle sağlığı kötüye giden Önder 16 Haziran 2013’te öldü.
Zeynep Eryaşar 50 – 16 Haziran 2013 İstanbul Biber gazı Gösterici Gezi Parkı’nda bulunan damadı ve çocuklarına destek vermek için, Avcılar’dan başlayan yürüyüşe katıldığı sırada, güvenlik güçlerinin sıktığı biber gazına maruz kalınca kalp krizi geçirerek öldü.
Ali İsmail Korkmaz 19 – 10 Temmuz 2013 Eskişehir Linç Gösterici Eskişehir Anadolu Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği bölümünde öğrenci olan 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz, Gezi Parkı protestolarına destek amacıyla 2 Haziran 2013’te düzenlenen yürüyüşte polisin müdahalesinden dolayı ara sokaklara kaçan eylemcilerden biriydi. Korkmaz, polis tarafından darp edildikten sonra eli sopalı gruplarca iki defa daha darp edildi. Sonrasında gittiği hastanede tedavi edilmedi ve ilk tıbbi müdahaleyi, olaydan 20 saat sonra alabildi. Beyin kanaması geçirdiği anlaşılan Korkmaz 38 gün boyunca komada kaldı ve 10 Temmuz 2013 günü öğle saatlerinde öldü.
Berkin Elvan 14 – 11 Mart 2014 İstanbul Gaz kapsülünün isabet etmesi Tartışmalı 16 Haziran 2013 tarihinde, polis tarafından atılan göz yaşartıcı gaz kapsülünün başına isabet etmesi üzerine hastaneye kaldırıldı; 269 gün boyunca komada kaldı ve 11 Mart 2014’te öldü. Ailesi, Elvan’ın ekmek almaya gittiği sırada vurulduğunu ifade etti; bazı kaynaklar ise Elvan’ın eylemlere katıldığı ve polisle çatışmaya girdiği sırada vurulduğunu öne sürdü.
Mehmet İstif 36 – 13 Mayıs 2014 Mersin Biber gazı Gösterici 2013 Haziran ayındaki gösteriler sırasında polisin 40 cm mesafeden ağzına sıktığı biber gazı sonrası dil kökü kanserine yakalandı ve 11 ay sonra öldü.
Demokratik bir hak arama eyleminde öldürücü polis gücü kullanılması nedeniyle hayatlarını kaybedenleri sevgi ve saygıyla anarım.
YURT DIŞINDAN RESMİ TEPKİLER
ABD – 31 Mayıs 2013’te ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki de, Taksim Gezi Parkı’ndaki olaylarla ilgili kaygılı olduklarını açıkladı. 1 Haziran 2013’te ise Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü Laura Lucas tarafından yapılan açıklamada barışçıl halk gösterilerinin demokratik ifadenin bir parçası olduğu belirtilip “kamu otoritelerinin sorumlu ve itidalli davranmalarını bekliyoruz” dendi.
Avrupa Birliği – Avrupa Komisyonu orantısız güç kullanılmasını kınayan iki açıklama yaptı. Avrupa Birliği – Avrupa Parlamentosu, 13 Haziran 2013 tarihinde, İstanbul Gezi Parkı protestolarında polisin aşırı güç kullanmasını kınayan bir karar tasarını onayladı. Kararda, barışçıl protestoculara karşı sert yöntemlere başvurulmaması istendi ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a birleştirici ve uzlaşmacı bir tavır sergileme çağrısı yapıldı. Parlamentonun kararında şiddetten sorumlu polis memurlarının yargı önüne çıkarılması, gözaltındaki barışçıl protestocuların salıverilmesi ve kurbanlara tazminat ödenmesi istendi. Kararda, mevcut hükûmetin demokratik yollarla seçilmiş bir hükûmet olduğu da vurgulandı.
Almanya – Almanya Başbakanı Angela Merkel protestoları değerlendirirken, hukuk devleti anlayışının, güvenlik makamlarının her zaman orantılı ve uygun hareket etmesini gerektirdiğini belirterek, tarafları itidale çağırdı. Aynı saatlerde Almanya Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada da vatandaşlara, “Türkiye’de gösterilerin yapıldığı yerlerden ve kalabalık gruplardan uzak durun” uyarısı yapıldı.
Hollanda – Hollanda Dışişleri Bakanı Frans Timmermans, polisin göstericilere karşı kullandığı orantısız gücü üzüntüyle karşıladığını belirterek eylemcilerin ifade özgürlüğü ve medya hakkındaki kaygılarının dile getirmesini desteklediğini açıkladı.
Rusya – Vladimir Putin’in sözcüsü Dmitriy Peskov, “Rusya Devlet Başkanı orada meydana gelen olayları biliyor, ama Türkiye’deki hadiselerle ilgili açıklama yapmayacak” dedi.
Bulgaristan – Bulgaristan Dışişleri Bakanı Kristiyan Vigenin, “Komşu dost Türkiye’de şiddetten dolayı endişeliyiz” dedi.
Yunanistan – Yunanistan Dışişleri Bakanı Dimitris Avramopulos, çok iyi tanıdığı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı lider olarak elde ettiği gücü bugün sevk ve idareye davet ettiğini belirtti.
Suriye – Suriye Enformasyon Bakanı Umran El Zubi, olayların sorumlusu olarak Recep Tayyip Erdoğan’ı ilan ederek, diktatör rejimi sebebiyle istifa çağrısında bulundu.
Birleşmiş Milletler – Sözcü Martin Nesirky, New York’taki Genel sekreterlik binasında yaptığı günlük basın toplantısında, “Türkiye’deki gelişmeleri yakından izliyoruz” diye konuştu.
Uluslararası Af Örgütü 31 Mayıs 2013 günü yayınladığı basın bildirisinde olayları protesto etti. Bu açıklamada polislerin aşırı ve gereksiz güç kullanmasının soruşturulması ve sorumlu emniyet görevlilerinin yargılanması çağrısı yapıldı. Uluslararası Af Örgütü 2 Ekim 2013 tarihinde “Gezi Parkı Eylemleri: Türkiye’de toplanma özgürlüğü hakkı şiddet kullanılarak engelleniyor” başlığıyla bir rapor yayınladı. Gezi Parkı protestoları sırasında yaşanan hukuksuzluklara ve hak ihlallerine değinilen raporda, yetkililere çeşitli tavsiyelerde bulunuldu.
Avrupa Birliği Avrupa Komisyonu 16 Ekim 2013 tarihinde açıklanan Türkiye ilerleme raporunda, Gezi eylemlerinde polisin aşırı güç kullanımına dikkat çekti.
Avrupa Konseyi 26 Kasım 2013 tarihinde Gezi olayları konulu bir rapor yayınladı.3 Aralık 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Konseyin İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks tarafından hazırlanan raporda, güvenlik güçlerinin davranışının insan haklarına yönelik bir tehdit oluşturduğu belirtildi.
YURT DIŞINDAN BİREYSEL TEPKİLER
Sloven sosyolog Slavoj Žižek, DSİP üyesi Bülent Somay aracılığıyla bir mesaj yollayarak, Taksim’de Gezi Parkı’nın yıkımına karşı çıkan ve polis terörüne direnenlere destek verdiğini bildirdi.
Amerikalı dilbilimci ve siyasi eleştirmen Noam Chomsky yaşanan olaylar için “Türkiye tarihi için en utanç verici anlar” yorumunu yaptı.
Amerikalı müzisyen Madonna, Instagram hesabından olaylar için “Türkiye’de Şiddeti Durdurun! Bir SEVGİ Devrimi Başlatın! Hoşgörü-İnsan Onuru ve Saygı!” notunu düştü. Ayrıca İngiliz oyuncu Tilda Swinton, Amerikalı müzisyen Moby ve Avustralyalı model Miranda Kerr de protestolara olan desteklerini iletti.
İngiliz rock grubu Pink Floyd’un eski üyesi müzisyen Roger Waters, Facebook hesabı üzerinden protestolara olan desteğini bildirdi.
Amerikalı folk şarkıcısı Joan Baez, Virginia’da verdiği bir konser esnasında Türkiye’de yaşanan protestolara olan desteğini bildirdi.
1 Haziran 2013 günü Chicago, San Diego ve New York’ta Türkiye’deki gösterileri destek amacıyla protesto gösterileri düzenlendi.
Ukraynalı feminist grup FEMEN yayınladığı bir videoda Türk kadınlarını haklarını savunması için protesto eylemine çağırdı.
Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da 1 Haziran günü birçok Türk ve Bulgar öğrenci protesto eylemleri düzenledi.
Hollanda’nın başkenti Amsterdam’da binin üzerindeki Türk protestocu ve sempatizanları, Beursplein’de iki gün arka arkaya protesto eylemleri düzenledi.
Belçika’nın başkenti Brüksel’de 1 Haziran 2013 tarihinde yüzün üzerinde Türk, protesto eylemleri düzenledi.
Almanya’nın Berlin şehrinde yaklaşık 3000, Hamburg, Münih ve Stuttgart şehirlerinde 1500’er kişi Türkiye’deki protestolara destek yürüyüşü yaptı.
Fransa’nın başkenti Paris’te 31 Mayıs akşamı Türk büyükelçiliği ve Eyfel Kulesi önündeki Champs de Mars Meydanı’nda eylemler düzenlenirken,
1 Haziran 2013 günü yüzlerce kişi Gezi eylemini destek için Esplanade du Trocadéro’da bir araya geldi.
İsrail’in Tel Aviv şehrinde 2 Haziran 2013 günü Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçilik Binası önünde protesto gösterisi düzenledi.
Japonya’nın başkenti Tokyo’da 2 Haziran 2013 günü Yoyogi Parkı’nda toplanan 100’den fazla kişi Türkiye’deki eylemlere destek verdi.
Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de Türk vatandaşları, ellerinde Atatürk posterleriyle Türkiye’deki olayları protesto etti.
4 Haziran 2013 tarihinde İtalya’nın Bologna şehrindeki Piazza Verdi Meydanı’na, Türkiye’deki protestolara destek vermek için “Collettivo Universitario Autonomo – CUA” (Otonom Üniversite Kolektifi) isimli öğrenci kolektifi tarafından bir fotinya dikildi. Ağacın altına Nâzım Hikmet’in “Sebastian Bach’ın do majör konçertosu” şiirinin İtalyanca plakası koyuldu ve aynı şiirden bir alıntı ile meydandaki bir duvara graffiti çizildi.
Bologna Belediyesi tarafından Eylül 2013’te sökülen ağacı tekrar dikmek için ve hükûmetin kemer sıkma politikalarının kendilerini olumsuz etkilediği gerekçesiyle yine aynı kolektif tarafından 15 Ekim 2013’te yapılan protestolar sırasında, kullanılmayan boş bir binaya girildi ve bu binaya “Studentato Occupato Taksim” (“Taksim Öğrenci İşgali”) adı verildi.
KAYNAKLAR
https://tr.wikipedia.org/wiki/Gezi_Parkı_olayları