Site icon Turkish Forum

SAVAŞ DÖNEMİNDE RUM VE ERMENİ TERÖRÜ

KURTULUŞ SAVAŞI DÖNEMİNDE KOCAELİ - YALOVA – İZNİK ÇEVRESİNDE RUM VE ERMENİ TERÖRÜGiriş:Bilindiği gibi Osmanlı Devleti 1. Dünya Savaşı sonunda 30 Ekim 1918 de Mondros Mütarekesi’ni imzalayıp savaştan yenik ayrılmasından ve Mütarekenin uygulanmaya konmasından sonra, bu durumdan cesaret alan, aynı zamanda İtilaf Devletlerinden de destek gören azınlıklar özellikle Rum ve Ermeni örgütleri tekrar hedefleri doğrultusunda faaliyete geçtiler. Nitekim ilk etapta Mütareke gereği 13 Kasımda İstanbul’a gelen İtilaf Donanması içinde verdikleri sözün aksine Yunan zırhlısının bulunuşu, 18 Kasımda Yunan Amirali Kakoladis’in Beyoğlu Yunan Kulübünde tahrik edici konuşması, Rum kiliselerinde yapılan ayinlere İtilaf Devletleri subaylarının bir kısmının katılması gibi gelişmelerden cesaret alan cesaret alan İstanbul ve çevresindeki Rumlar çeşitli taşkınlık hareketlerine giriştiler.Diğer taraftan Rum ve Ermeni Patrikhaneleri de ki Patrik Zaven Efendi Rum Patrikhanesinde düzenlenen, Türkler aleyhindeki toplantılara katılarak onlarla işbirliği yapıyordu,Rum ve Ermenilerin örgütlenmesinde önemli roller oynamaktaydı. Nitekim bu doğrultuda Rum Patrikhanesinden yönlendirilen ve Etnik-i Eterya Cemiyetinin şubesi şeklinde çalışan başkanlığını Yunanlı Manuel Sozokos adlı birinin yaptığı Kordos Komitesi (Rum Muhacirleri Merkez Komisyonu) Adalardan ve Yunanistan’dan göçmen gibi gelen örgüt mensuplarını ayrıca 1. Dünya Savaşında Anadolu’dan firar edip Yunan ve İtilaf Devletleri safında savaşmış Rumları Türkiye’ye sokup Anadolu’nun çeşitli yerlerine göndermekteydi. Aynı şekilde Mavri Mira Cemiyeti de Türkiye’den koparılması hedeflenen bölgelerde ki, Megali İdea doğrultusunda hareket eden Yunanistan Başbakanı Venizelos’un 3-4 Şubat 1919 günleri Paris Barış Konferansı huzurunda dile getirdiği isteklerinde İzmit’te dahil olmak üzere tüm Batı Anadolu bulunmaktaydı, dehşet meydana getirerek buradaki Türk nüfusunu kaçırtmak, buralara Rum nüfusu yerleştirmek, nitekim bu sırada Rusya Bolşevik Ordusu önünden kaçan Yunan Mültecisinin Yunanistan’a değil İstanbul’a gönderilmesi isteniyordu, bu sebeple aynı zamanda Mondros Mütarekesi’nin yedinci maddesine işlerlik kazandırarak işgale zemin hazırlamak düşünce ve gayesiyle Rum çeteleri yani terör örgütleri teşkil etmekteydi. - bilecik kurtulus savasi

KURTULUŞ SAVAŞI DÖNEMİNDE KOCAELİ – YALOVA – İZNİK ÇEVRESİNDE RUM VE ERMENİ TERÖRÜ

Giriş:

Bilindiği gibi Osmanlı Devleti 1. Dünya Savaşı sonunda 30 Ekim 1918 de Mondros Mütarekesi’ni imzalayıp savaştan yenik ayrılmasından ve Mütarekenin uygulanmaya konmasından sonra, bu durumdan cesaret alan, aynı zamanda İtilaf Devletlerinden de destek gören azınlıklar özellikle Rum ve Ermeni örgütleri tekrar hedefleri doğrultusunda faaliyete geçtiler. Nitekim ilk etapta Mütareke gereği 13 Kasımda İstanbul’a gelen İtilaf Donanması içinde verdikleri sözün aksine Yunan zırhlısının bulunuşu, 18 Kasımda Yunan Amirali Kakoladis’in Beyoğlu Yunan Kulübünde tahrik edici konuşması, Rum kiliselerinde yapılan ayinlere İtilaf Devletleri subaylarının bir kısmının katılması gibi gelişmelerden cesaret alan cesaret alan İstanbul ve çevresindeki Rumlar çeşitli taşkınlık hareketlerine giriştiler.[1]Diğer taraftan Rum ve Ermeni Patrikhaneleri de ki Patrik Zaven Efendi Rum Patrikhanesinde düzenlenen, Türkler aleyhindeki toplantılara katılarak onlarla işbirliği yapıyordu,Rum ve Ermenilerin örgütlenmesinde önemli roller oynamaktaydı.[2] Nitekim bu doğrultuda Rum Patrikhanesinden yönlendirilen ve Etnik-i Eterya Cemiyetinin şubesi şeklinde çalışan başkanlığını Yunanlı Manuel Sozokos adlı birinin yaptığı Kordos Komitesi (Rum Muhacirleri Merkez Komisyonu) Adalardan ve Yunanistan’dan göçmen gibi gelen örgüt mensuplarını ayrıca 1. Dünya Savaşında Anadolu’dan firar edip Yunan ve İtilaf Devletleri safında savaşmış Rumları Türkiye’ye sokup Anadolu’nun çeşitli yerlerine göndermekteydi.[3] Aynı şekilde Mavri Mira Cemiyeti de Türkiye’den koparılması hedeflenen bölgelerde ki, Megali İdea doğrultusunda hareket eden Yunanistan Başbakanı Venizelos’un 3-4 Şubat 1919 günleri Paris Barış Konferansı huzurunda dile getirdiği isteklerinde İzmit’te dahil olmak üzere tüm Batı Anadolu bulunmaktaydı, dehşet meydana getirerek buradaki Türk nüfusunu kaçırtmak, buralara Rum nüfusu yerleştirmek, nitekim bu sırada Rusya Bolşevik Ordusu önünden kaçan Yunan Mültecisinin Yunanistan’a değil İstanbul’a gönderilmesi isteniyordu, bu sebeple aynı zamanda Mondros Mütarekesi’nin yedinci maddesine işlerlik kazandırarak işgale zemin hazırlamak düşünce ve gayesiyle Rum çeteleri yani terör örgütleri teşkil etmekteydi.[4]

Gerçi Hükümet Nisan 1919 da bu olayları ve gelişmeleri engellemek üzere Harbiye Nezareti’nin teklifi üzerine, silah, cephane ve üniformanın ülkeye sokulmasının meni, Osmanlı Tebaasından olmayan sivil yabancıların seyahat maksadıyla ülkeye gelmeleri hakkında bazı kayıt ve şartların tatbiki, Balkan Muharebesi’nden sonra Yunanistan ve Bulgaristan Hükümetleri ile akdedilen antlaşmalar gereğince mübadele olunan ahalinin ülkeye dönmelerinin meni kararlarını aldı.[5] Ancak buna rağmen Hükümet 1. Dünya Savaşı sonunda Rusya’ya veya başka yabancı ülkelere kaçmış bulunan, adam öldürmüş veya bu derecede suç işlemiş olanlarla, Ülkenin sükun ve güvenini bozmaları ihtimali olan ve “Pasaport Kanununun 3. Maddesine nazaran” Ülkeye girmeleri yasaklananlar hariç diğerlerinin Ülkeye girmelerine müsaade etmek zorunda kalmaktaydı.[6] Çünkü Mondros Mütarekesi öncesi hükümet Savaş sebebiyle başka mahallere sevk ve nakledilen ahalinin memleketlerine dönmelerine müsaade etmişti. Ayrıca 18 Ocak 1919 da toplanan Paris Barış Konferansı da, göç etmiş olan Ermeni ve Rumların yerlerine dönmeleri konusunu ele alarak bu yönde karar almıştı.[7] Ayrıca Padişah ve Hükümet “Heyeti Nasiha”lar vasıtasıyla gayri Müslimleri yeniden “sadık Osmanlılar” olarak Devlete bağlı hale getirilebileceğini düşünerek bu yolda girişimlerde bulundu.[8] Nitekim bu şekilde ilk nasihat heyeti 20 Mart 1919 da Şile ve civarında eşkıyalık yapan Rumları yola getirmek için Bölgeye gönderildi.Ancak bunun önemli bir etkisi olmadı.[9] Netice olarak Rum ve Ermeni faaliyetleri artarak devam etti. Bu çerçevede Kocaeli Yarımadası ile Yalova ve Bursa çevresinde Ermeni ve özellikle Rum faaliyetleri gittikçe genişleme istidadı gösterdi.[10]

Kocaeli Yarımadasında Rum Terörü

Paris Barış Konferansı’nda Yunan isteklerinin belirmesinden sonra Yunan istekleri arasında yer alan diğer bölgelerde olduğu gibi İstanbul’un Boğaziçi Anadolu kıyılarından başlayarak Şile, İzmit, Mudanya yöresine kadar uzanan bölgede de Yukarıda belirttiğimiz gibi burada yaşayan Türkleri insanlık dışı baskılarla sindirmek ve göçe zorlamak üzere Rum örgütleri ve çeteleri büyük bir tedhiş hareketi içine girdiler. Şile ve civarında, İngilizlerin himaye ve müzahereti altında çalışan ve Mavri Mira’nın elebaşılarından olan Rum bakkal Todori’ye bağlı olarak hareket eden,ki bu şahıs bakkal eşyası şeklinde el altından gerekli yerlere silah, cephane, bomba sandıkları gönderiyordu, irili ufaklı Rum çeteleri şunlardı: Tenasoğlu Gaylib, Hiristooğlu Dimitro, Aposoğlu Pandali, Hiristooğlu Gorki, Vasiloğlu Panayati, Alkismihanoğlu Nikola, Kastitaşoğlu Yani, Todoroğlu Vasil, Kimiyakoğlu Yani, Dimitrioğlu Yorgi, dimitrioğlu Yorki, Yoraloğlu İliya, Yinapatoğlu Hiristo, Hiristooğlu İspiro, Hiristooğlu İstilyanos ; Yeniköy Rum Çeteleri de şunlardı ; Hiristooğlu Petro, Zinmesioğlu Apostol, Petrooğlu Yorgi, Hiristooğlu Anesti, Penayotioğlu Yorgi, Nikolaoğlu Dimitro, Hamaoğlu Yorgi, İstadrioğlu Yani, Penlapeoğlu Zişti, Vangeloğlu İliya, Kastiziyeoğlu Vasil, Alkaoğlu Alkisandardi, Nikolaoğlu Yorgi.[11] İsimlerini verdiğimiz bu Rum çeteleri Osmanlı Hükümeti’nce yakalanan veya takip sonucu teslim olanlardı. Bunların dışında da bölgede faaliyet gösteren Rum çeteleri mevcuttu ve bunların tümü etrafa dehşet saçarak Türk ve Müslüman ahalinin öteye beriye dağılmasını sağlamak, onları sindirmek, böylece yerlerine yukarıda da belirttiğimiz gibi Rumları iskan etmek, ayrıca asayişsizliğin ortadan kaldırılmasının ancak bu bölgelerin müstakil idare şeklinde Yunanistan’a raptı ve ilhakı ile mümkün olacağı imajını yaratmak gayesi ile bölgede terör estiriyorlardı.[12] Nitekim 4 Mart 1919 da on iki kişilik Rum çetesi Bostancı’da Hariciye memurlarından Eşref Bey’in köşküne baskın düzenleyerek Eşref ve Nidai beyleri öldürdüler.[13] İzmit civarında Mihaliç köyünden Kostantin, Yeniköy’lü Deli Yani, Kocabey Hiristo, Barbar Yani, Deli Hiristo çeteleri de ayni şekilde terör estiriyorlardı.[14] Bundan başka Büyük ve Küçük Bakkalköy Rumlarından Çakır Yorgi, Anesti Kaptan ve Karabacak çete reisleri yönetimindeki Rumlar bölgede terör estirerek,Türk köylerini basıyorlar, kadın, erkek demeden çoluk çocuğu öldürüyorlar ve aynı zamanda köyleri soyuyorlardı. Nitekim Üsküdar Ümraniye köyü ahalisinden erkek, kadın ve iki çocuktan mürekkep bir kömürcü kafilesini Ömerli kazasına bağlı Çavuşbaşı çiftliği mezrasına gitmekte iken Budakdere mevkiinde önlerine çıkan Paşaköy ile Yeniköy Rumlarından mürekkep takriben yirmi kişilik çete tarafından kolları bağlanarak kaçırılıp meçhul bir yere götürüldüler.[15] Bundan başka etrafa dehşet salmaya çalışan Rum eşkıyası tarafından Pendik ve Kartal civarlarında hayvan otlatmakta olan iki Türk kızı dağa kaldırıldı. Ayrıca 14 yaşlarında İsmail, 12 yaşında Recep oğlu Mustafa ve ismi belirlenemeyen 10 yaşlarında bir çocuk da çeşitli yerlerinden bıçaklanarak vahşice öldürüldüler.[16] Yine Gebze’nin Mudarh köyünden iki erkek çocuk ile iki yetişkin erkek başları parçalanmak suretiyle öldürüldüler.[17] Bundan başka Nisan 1919 ortalarında Milto adında bir Rum’un idaresinde oniki kişilik Rum çetesi Anadolu Hisarı’na saldırdı. Bu sırada yolda rastladıkları bir polis memurunu bağlayarak, üzerindeki silahını da aldılar.[18] Ülkenin diğer yerlerinde olduğu gibi bölgede tespit edilebilen Rum teröründe yukarıda belirttiğimiz bibi Rum Patrikhanesinin, özellkle Patrik Germanos V’in yerine “Locum Tenens” (vekil kaymakam) seçilen Dorotheos Mamelis’in de etkisi vardı. Bu Kişi aynı zamanda İtilaf Devletleri nezdinde politik alanda da etkili rol oynuyordu.[19]

İzmit, Bursa ve Çevresinde Ermeni Terörü

İzmit ve çevresinde Rumların yanı sıra yukarıda değindiğimiz gibi Rum Patrikhanesi ile işbirliği yapan Ermeni Patriki Zaven Efendi önderliğinde Ermeniler de faaliyet gösteriyordu.Nitekim Mütareke sonrasında Ermeni Komiteleri bölgede terör estirmeğe başladılar.

Esasında Bölgedeki Ermeni faaliyetleri yeni değildi. Daha 1913 Ekim ayında Ermeni harflerinin icadının 1500 . yıldönümü gerekçesiyle düzenledikleri gösterilerde taşkınlıklarda bulunmuşlar ve olaylar çıkarmışlardı.Olaylar sırasında birkaç Türk askeri ve polis hayatını kaybetmişti. Bu sebeple Hükümet tedbir olarak halkın elinde bulunan ateşli silahları toplama yoluna gitmiş, arkasından da takip sonucu katl ve yaralama olayına karışanları yakalamıştı.[20] Bundan sonra Bölgedeki Ermeniler Birinci Dünya savaşı sırasında Rusların Ereğli’yi bombalamaları üzerine taşkınlıklarını arttırarak Rusların karaya asker çıkaracakları ve bölgede tek Türk bırakmayacaklarını propaganda etmeye başlamişlar,düşman lehine casusluk yapmaya girişmişler, böylece açıkça düşmanlıklarını ortaya koymuşlardı.Bu gelişmeler üzerine Hükümetin Adapazarı ve İzmit’te başlattığı soruşturma sonucunda binlerce bomba, mavzer ve gras tüfekleri, jandarma üniformaları ile bomba yapımına yarayan makine ve araçlar bulunmuştur. Ayrıca ihtilal hareketlerine ait evrak da ele geçirilmişti. Soruşturma sırasında tutuklanan komite reisleri Rus askerlerinin Sakarya Bölgesine varır varmaz bölgede karışıklıklar çıkaracaklarını ve Osmanlı Ordusunun direncini kırmak için silahlı harekete girişeceklerini itiraf etmişlerdi. Bu şekilde isyan hazırlıklarının ortaya çıkması üzerine komite reisleri , çeteler kurarak bunları Bahçecik ve Yalova üzerinden Bursa’ya doğru yaymışlar, bilahare bu çeteler İzmit’teki işçi gurupları ile birleşmiş ve 60 ile 70 kişilik çeteler kurarak Müslüman halka saldırmaya başlamışlardı.İzmit’ten sonra ayni şekilde terör olayları Bursa ve çevresine yayılmıştı. Bu isyan hareketlerinin merkezi olarak da İzmit ile dolayı ve özellikle Bahçecik seçilmişti.Diğer taraftan İstanbul’da Taşnaksutyun’u ve onun yayın organı Azadamard’ı yaşatan İzmit, Adapazarı, Bursa ile çevresi idi.[21] İşte bu gelişmeler sebebiyle bu bölgedeki Ermeniler de Hükümetçe 27 Mayıs 1915 de çıkarılan “Sevk ve İskan” kararı kapsamına alınarak tehcire tabi tutulmuşlardı.[22] Bilahare Savaşın sonunda Mondros Mütarekesini imzalayacak olan Ahmet İzzet Paşa Hükümeti Yukarıda belirtildiği gibi Savaş sebebiyle başka yerlere nakledilen Rum ve Ermenilerin emniyet içinde geri dönmeleriyle ilgili karar aldı ve bunu tatbike koydu. İşte şimdi bu karar doğrultusunda Ermeniler bölgeye dönmeye başlamıştı.Hükümet de aldığı karar doğrultusunda tehcirden dönenlerin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyordu.Bununla beraber Ermeniler birer bahane ile Türkler aleyhine alacak iddiasında bulunuyorlar, ancak iddiaları hakikate dayanmadığından bunları hükmen değil idare ten almak istiyorlardı.Ayrıca Ermeniler bu çerçevede Türkleri İtilaf Devletleri nezdinde kötü göstermek için yalan haber yaymakta ve propaganda yapmaktaydılar.[23] Diğer taraftan yine yukarıda belirtildiği gibi komiteler oluşturma yoluna gitmişlerdi. Böylece bölgede yeniden ermeni terörü başladı.

Bu ortam içinde bölgede birçok Ermeni çetesi oluştu.Nitekim İzmit’in Yuvacık Köyünden olan Vahan Çetesi bunlardan biri idi. Bu çete Rum çeteleri ile işbirliği halinde bölgede terör estiriyor, Türk köylerine baskınlar düzenliyordu.[24] Bunun dışında Karamürselli Artin ve Antranik çeteleri de bölgede ayni şekilde terör estiriyorlardı.[25] Antranik (Donik) çetesi 300 kişi ile bu çetelerin en büyüğü idi. Çetenin Reisi olan Donik aynı zamanda İstanbul Hükümetince gıyabında idama mahkum edilmişti. Kendisini İzmit’in Nahiyesi olan Derbent’den İstanbul’a kadar olan bölgenin kralı olarak tanıtan Donik çetesi ile birlikte bölgedeki Türk köylerini basıyor ve her türlü kötülüğü yapıyordu. Bir keresinde esir aldıkları Müslümanlardan on kişiyi önce ziyafet sofrasında zorla içki içirerek sarhoş etmişler sonra da kurşuna dizmişlerdi.[26] Bunların dışında Bahçecik Nahiyesi ve civarında, Kandıra kazası dahilinde, Adapazarı’nın karasu Nahiyesi ile çevresinde faaliyet gösteren Ermeni Çeteleri de vardı. Bunlar da yukarıda ifade edildiği gibi bölgelerinde terör estiriyorlardı.[27] Bölgede Rum ve Ermeni nüfusunun bulunduğu diğer bir yerleşim birimi de Geyve ve taraklı havalisi idi. Buradaki Ermeniler de daha 1. Dünya Savaşı sırasında bölgedeki Ermeni Komitelerine yardım ve yataklık etmişler bu sebeple kendilerinin tehcire tabi tutulması ile ilgili rapor tutulmuştu. Şimdi Mütareke sonrası Şubat 1919 da beş İngiliz subayı ile bölgeyi dolaşan bir ermeni papazının direktifleri doğrultusunda yeniden faaliyete geçmişlerdi ki, yörede faaliyet gösteren en azılı çete 40 kişilik Ermeni Haris çetesi idi.[28]

Bu gelişmeler karşısında Hükümet, pek etkili olamıyor, heyeti nasiha gibi bazı girişimleri de olumlu bir netice getirmiyordu. Bu sebeple savunma durumunda olan Türkler de kendi aralarında birlikler oluşturarak silahlandılar. Bu gelişme bölgede terör hareketlerinin hızını bir nebze olsun yavaşlattı.[29]

Yunan İşgali Sırasında Bölgedeki Rum ve Ermeni Terörü

Mütareke sonrasında Haydarpaşa – Eskişehir demiryolu hattını İngilizler denetim altına almışlar İzmit’e de bir askeri birlik yerleştirmişlerdi. Ancak Kuvay-ı Milliye’nin Bölgede Nisan 1920 de baş gösteren Ankara’ya karşı çıkarılan ayaklanmayı bastırması ve yine Damat Ferit Hükümetince Ankara’ya karşı harekete geçirilen Kuvay-ı İnzibatiye’nin harekatını etkisiz hale getirmesi sırasında İzmit önlerine kadar gelmiş olan Kuvay-ı Milliye birliklerinin İngiliz birlikleri ile çatışması karşısında kendilerini askeri yönden zayıf hisseden İngilizleri endişeye sek etmişti. Bu sebeple bölgedeki güvenlikleri için Yunan askeri kuvveti kullanma yoluna gitmişlerdi. Nitekim 8 Temmuz’da Bursa’yı işgal eden Yunan Kuvvetlerinin küçük bir kısmı yani 400 kişilik Yunan taburu 11 Temmuz’da kara yoluyla, bilahare 18 Temmuz’da İngiliz Torpidosunun himayesinde araba vapuruyla Karamürsel’e getirilmişlerdi. Bu kuvvetler her gelişlerinde bölgede birkaç gün kalmış, kasaba ve köylerde baskı ve çapulculuk yapmışlardı.Daha sonra 5 Eylül’de Yalova’yı işgal eden Yunan birliklerinin 11. Yunan Tümeni’ne ait birlikleri aynı ay içinde İzmit ve havalisine gelmişlerdi. Bundan sonra İngilizler Bölgeyi Yunanlılara terk ederek boşaltmaya başlamışlardır. Bundan sonra İzmit’i karargah merkezi yapan Yunanlılar Ekim Ayı içinde Akmeşe, Derince ve Kandıra’ya askeri birlikler yerleştirerek denetim altına almışlar, bilahare askeri işgallerini Sapanca, Arifiye ve Adapazarı’na kadar genişletmişlerdi. Yine 27 Ekimde Yenişehir ve İnegöl’ü de işgal etmişlerdi.13 Ekimden itibaren İngilizler önemli istasyonlarda İngiliz subayları bulunmak şartıyla Haydarpaşa- Adapazarı demiryolu hattının denetimini Yunanlılara teslim etmişlerdi.[30]

Daha Bölge Yunanlılar tarafından işgal edilmeden öce 1920 Mayısında, Kandıra ve havalisinde Yunanlılar Müslüman ahaliye karşı birçok cinayet ile baskılarda bulunmuşlardı. Nitekim bu olaylar üzerine, Sadaret’in isteği doğrultusunda Hariciye Nezareti’nin girişimleri sonucunda, meydana gelen olayları incelemek üzere İtilaf Devletleri Mümessillerince ayrı ayrı üç heyet oluşturularak muhtelif mahallere gönderilmesi kararı alınmıştı.[31]

İşgal edilen bölgelerde bilahare dışarıdan Rum nüfusu getirilerek yerleştirilmeye başlandı. Nitekim İzmit’ dışarıdan bir çok tekneci ve küfeci Rumlar getirilerek, zorla alınan Türk evlerine ve camilere yerleştirildi. Aynı zamanda Yunanlılar işgal bölgelerindeki Rum ve Ermenileri silahlandırarak onların savunmasız Türk halkı ve köyleri üzerine saldırmalarına göz yumdular.Ayrıca Yunanlılar silahlandırdıkları Rum ve Ermenilerden kendilerine 700- 800 kişilik yardımcı kuvvet de oluşturdular.[32]

Biz burada makalenin boyutu gereği Yunanlıların İşgal bölgelerindeki tüm faaliyetlerini ele almayıp, sadece elimizdeki belgeler ölçüsünde yerli Rum ve Ermenilerin faaliyetlerine değineceğiz. Bu cümleden olarak, Bölgenin Yunan Birliklerince işgalinden sonra yerli Rum ve Ermenilerden oluşan çeteler şimdi Yunanlıların desteğinde yukarıda belirtildiği gibi sindirmek ve bölgeden kaçırtmak gayesiyle Türk halkına saldırmaya ve katliam yapmaya başladılar.

Nitekim Gebze ile Kandıra civarında Paşaköy ve Yeniköy Rumları Türk köylerini basarak katliam yapmağa ve ayni zamanda yağmalamağa devam etmekteydiler.[33] Yine Rum çeteleri 10-11 Temmuz günlerinde Budakdere’de Müslüman kömürcü kafilesinin önünü keserek onları meçhul bir semte götürdüler ve bir daha kendilerinden haber alınamadı.[34] İzmit’te de milli kuvvetlere mensup bir kişi Rumlar tarafından kurşuna dizildi. 24 Ağustos’ta ise Karsak Boğazı’nda yol kesen Ermeni çeteleri 20 Müslüman Türkü katletti.27-28 Ağustos’ta Nuhveren şimdiki Düzce Cumaova yakınlarında gezen ve çevrede terör estiren Rum ve Ermeni çeteleri ile Milli kuvvetler mensup birlikler arasında dört saate yakın şiddetli çarpışma meydana geldi.[35]

Bursa’nın Yunanlılar tarafından işgalinden sonra da Şehir halkı, oldukça çok Yunan ve yerli Rum ile Ermeni zulmüne maruz kaldı. Nitekim işgal sırasında Yunanlılar tarafından şehirde üç yüzden fazla insan katledildiği gibi, Bursa Ovası’nda tarlalarında çalışırken tesadüf ettikleri aciz orakçı ve amele gibi yüzü aşkın kişi de yaralanmış ve katledilmiştir. Ayrıca işgalden hemen sonra Yunanlılar, diğer yerlerde olduğu gibi, Bursa ile çevresindeki köylerde sadece Müslümanlardan her türlü silahları toplayarak onları silahsızlandırma yoluna gittikleri gibi, onlar için herhangi bir savunma tertibatı da almamışlardı. Bu ortamdan da istifade ile civar Rum köyleri halkı Yunan askeri ile beraber Müslüman köylerine hücum ve tasallut ederek, köylülerin mal ve mülklerini gasp etmişlerdir. Ayrıca Yunan askerleri Bursa Ovası’ndaki her türlü mahsulatla bağ ve bahçelere tasallut ederek, külliyetli miktarda hasar vermişlerdir.[36]

Yine Yunan işgali altında olan Karamürsel, Yalova, Orhangazi,Yenişehir ve Orhaneli ile civarlarında Yunan işgal kuvvetleri desteğinde Rum ve Ermeni çeteleri katliam ve mezalimlerini sürdürmekteydiler. Nitekim Orhangazi ve Yalova havalisinden İstanbul’a gelen Heyet tarafından verilen bilgiler doğrultusunda Harbiye Nezareti’nin oluşturduğu rapordan anlaşıldığına göre 8 Eylül’de Orhangazi’nin Damlıca ile Yenişehir’in Bayır köyleri Ermeni çeteleri tarafından basılarak sakinleri toptan katledildi. Aynı zamanda da tüm eşya ve hayvanları yağmalandı. Bu sırada Orhangazi Kasabası Yunan birliklerince muhasara altına alındı. Aynı zamanda Orhangazi civarında Müslüman köylerinden silahlar Yunanlılar tarafından toplandı. Bu esnada Orhangazi’den yedi, Çakırlı Köyünden yirmi kişi kurşuna dizilerek öldürüldü. Üreyil ve Çakırlı köyleri halkı feci bir şekilde toptan katl ve idam edildi. Malları ise yağmalandı. Toplanan silahlar da Hıristiyan ahaliye dağıtıldı. Bu şekilde aynı zamanda bölgede Rum ve Ermeni çeteleri teşkil edildi ki, bunlar dışardan gelen Rum ve Ermenilerle de birleşerek bölgede terör ve yağmacılığa başladılar. Diğer taraftan Yunanlıların Karamürsel’i işgali sırasında Yalova’nın yerli Rumlarından iki bin kişi işgal kuvvetlerine katıldı. İşgal sırasında kara ve denizden icra edilen top ateşi ile civardaki on dört köy yerle bir edildi. Aynı zamanda bütün çiftliklerle hayvanlar yağmalandı. Yine Katırlı taraflarından gelerek Yalova’yı işgal eden bir Yunan birliği bayram günü Zindan Köyü’nde camide toplanan halkı buradan kaldırarak bunlardan sekiz kişiyi süngü ile, on beş kişiyi de darp suretiyle öldürdüler. Gülek köyünde de odun tüccarı İbrahim Ağa darp suretiyle katledildi. Bütün bunların yanı sıra gerek Yunan işgal birlikleri gerekse Rum ve Ermeni çeteleri Müslüman kadınların namus ve ırzlarına da tasallut ediyorlardı. Nitekim Gemlik’ten kadınlar zorla götürülmüşlerdi.[37] Bu bölgedeki çeteleri Sisamlı bir papazın tahrik ve teşvik ettiği anlaşılıyor.Aynı zamanda bu baskılar ve katliamlar karşısında bölgeyi terk etmeğe çalışan Müslüman halka Yunanlılar, olayları gizlemek ve örtmek böylece aleyhlerinde oluşabilecek propagandayı engellemek gayesiyle olacak engel oluyordu. Nitekim 15 kasım 1920 de Harbiye Nezareti’nden Sadarete sunulan raporda (Yalova ve Karamürsel’de) Yunanlıların ve yerli Rumları Müslüman ahaliye karşı yaptıkları mezalim ve fecayinin 3-8-11 Kasım 1920 tarihli raporlarla bildirildiği ifade edildikten sonra,” bu mezalimler günden güne kesbu şedit ve tevsi ettiği tevali eylemekte olan şikayet ve tezalümattan anlaşılıyor. Mütecavizeyn meyanında ön ayak olan Sisamlı bir papaz gayrı Müslimleri tesli ve Müslümanlara karşı enva-i habaset ve cinayet ikaına sevk ve tahrik eylemektedir. Bu zalimlerin ika eyledikleri havf ve dehşet ve irtikab ettikleri enva-i vahşet karşısında Müslümanlar inim inim feryad etmekte ve muhafaza-i namusu ve canları için terk-i dar ve diyara kalkışmakta iseler de Yunan kıtaatının muhalefet vakası üzerine hicrete de muvaffak olamamaktadırlar..” denmekteydi.[38]

Yine 11Kasım 1920 de Baytar Yüzbaşı Ali Efendinin Harbiye Nezareti’ne gönderdiği raporda da ifade edildiği gibi, Rum ve Ermenilerden müteşekkil çeteler Adapazarı ve civarında da katliamlarını sürdürmekteydiler.[39]

Bütün bu gelişmeler ve olaylar karşısında Sadaret, Harbiye Nezareti’nin raporları ve talebi doğrultusunda, Hariciye Nezareti’ne gönderdiği tezkere ile yukarıda içeriğini verdiğimiz Harbiye Nezareti tezkeresinin pek ehemmiyete haiz bulunduğunu ifade ederek bu tezkerenin tercüme ettirilerek bir suretinin İngiliz, Fransız, İtalyan sıyası mümessillerine gönderilmesi ile müessir teşebbüslerde bulunulup neticenin alınmasını istedi.[40] Hariciye Nezareti bunun üzerine ilgili devlet mümessillerine nota verdi. Ancak İtilaf Devletleri Mümessillerinin işi geçiştirdikleri anlaşılıyor. Nitekim İngiliz Yüksek Komiseri Notaya verdiği cevapta, notaların suretlerinin Yunan Yüksek Komiserliğine verildiğini beyan etmektedir. Bu girişimlere rağmen işgal bölgesinde mezalim ve feci vakaların günden güne şiddetlenerek artması üzerine, yine Harbiye Nezaretinin girişimleriyle Hükümetin 20 Kasım 1920 tarihinde aldığı karar doğrultusunda Hariciye Nezareti, 18 Aralık 1920 de Sadarete bildirdiğine göre, Bölgeye İngiliz Mümessili gönderilmesi veya daha Önce İzmir’deki katliamlar üzerine yapıldığı gibi, Fransız, İngiliz ve İtalyan memurlarından teşkil edilecek karma bir komisyonun bölgeye gönderilmesi girişimlerinde bulundu.[41] Ancak bu girişimlerden de olumlu bir netice alınmadığı anlaşılıyor.

Diğer taraftan Bölgedeki bu Yunan işgal kuvvetleri destekli Rum ve Ermeni çetelerine karşı Kuvay-ı Milliye birlikleri mücadele etmekte ve halkı korumaya çalışmaktaydı. Bu doğrultuda zaman zaman şiddetli çarpışmalar meydana gelmekteydi. Bu şekilde taraflar arasındaki çarpışmalar işgal boyunca Yani Adapazarı, Kocaeli ve çevresinde Yunan işgalinin son bulduğu haziran 1921 sonları, Bursa ve çevresinde ise yine işgalin son bulduğu Eylül 1922 ye kadar devam etmiştir.[42]

Bütün bunların yanı sıra Yunanlıların Bölgedeki işgal ve harekatları sırasında yerli Rum ve Ermeniler diğer yerlerde olduğu gibi aynı zamanda onlara istihbarat sağlamakta ve kılavuzluk da yapmaktaydılar. Nitekim Adapazarı yöresinde Yunanlılara kılavuzluk eden yerli bir Ermeni 24. Fırka birlikleri tarafından ölü olarak ele geçirildi. Aynı şekilde Gemlik ve Mudanya tarafında da bu yönde faaliyetler tespit edildi.[43]

Sonuç

Sonuç olarak, Yunanistan ile Patrikhane desteği ve yönlendirmesinde Megali İdea peşinde koşan örgütlerle bağlantılı hareket eden yerli Rum çeteleri ile yine yukarıda belirtildiği gibi kendi Patrikhaneleri desteğinde ham hayal peşinde koşan Ermeni örgütleri ile bağlantılı hareket eden Ermeni çeteleri, Mütareke ortamından da istifade ederek terör estirmişlerdir. Terörlerini Yunan işgali sırasında Yunanlıların desteğinde de sürdürmüşlerdir.Yunan kuvvetlerinin Bölgeden çekilmesi esnasında da diğer bölgelerde de olduğu gibi Yunan birlikleri ile birlikte her tarafı yakıp yıkmışlar ve sayısız cinayetler işlemişlerdir. Nitekim İzmit katliamını haberini alan Ankara’nın İstanbul’daki temsilcisi Hamit Bey, buradaki Müslüman halkı kurtarmak üzere üç büyük vapur hazırlatmış ve General Pelle’den de bir torpido alarak gizlice İzmit’e doğru hareket etmiş, ancak gemiler İtilaf donanması tarafından Adalar civarında durdurulmuştur.[44] Bu arada doruk noktasına çıkan Yunan mezalimi karşısında İstanbul’daki Yüksek Komiserler 4 Eylül 1921 de mezalim ile ilgili bir nota vermek zorunda kalmışlardır.[45] Dahiliye Vekili Ali Fethi Bey’in 29 Aralık 1921 tarihinde Büyük Millet Meclisi’ne sunduğu bilgiden anlaşıldığına göre, İzmit, Adapazarı, Karamürsel, Kandıra, Yalova, İznik ve çevresinde Yunan Mezalimi ile Rum ve Ermeni terörü sonucu resmiyete intikal eden rakamlara göre ki, bu aslında çok daha fazla idi; toplam 1194 kişi öldürülmüş, 151 kişi kaybolmuş, 314 kişi esir veya kaybolmuş, 192 kız ile 530 kadın tecavüze uğramış, ayrıca toplam 63630250 lira taşınmaz, 92350480 lira taşınır mal kaybolmuştur.[46] Bölgedeki bu terör ve mezalim ancak Bölgenin tamamen Milli Kuvvetlerin denetimine geçmesinden sonra son bulacaktır. Bölgede terör eylemlerinde bulunan ve bir şekilde eylemlere karışan Rum ve Ermeniler, Yunan kuvvetlerinin çekilmesi ile birlikte çekilmiş ve çoğunlukla İstanbul’a kaçmışlardır.[47] Bölgede kalan diğer Rumlar ise Lozan Konferansı sırasında imzalanan Mübadele Anlaşması gereği Yunanistan’a gönderilmişlerdir.

Doç.Dr. Adnan Sofuoğlu* / TURKISHFORUM – ABDULLAH TÜRER YENER

Exit mobile version