CEHALET KUTSANIRSA
Tedavi edilmesi gereken bir hastalık olan cehalet; utanılacak bir durum olmaktan çıkarsa, cahil kendini değiştirmek zorunda kalmaz. Bu, bir toplum için en büyük tehlikelerden biridir.
Bilimsel ve kültürel geriliği, cehaleti göklere çıkaran, sanatın içine tüküren ülkeler, tehlikeli sulara kürek çekerler.
“Ben bu ülkede cahil ve okumamış, kesimin ferasetine güveniyorum, ülkeyi ayakta tutacak olan cahil halktır, profesörden başlayarak en tehlikeli olanlar üniversite mensuplarıdır, en güvenilir olanlar ilkokul bile okumamış tahsilsizlerdir, okuma oranı arttıkça beni hafakanlar basıyor.” diyen bir Prof. cahilliği kutsayan, cahillikten geçinen bir cehalet istismarcısıdır.. “Biz Müslümanız, icat yapamayız, ara eleman olabiliriz ancak” diyen eski bir bakan da,”Yolsuzluk yapana hırsız diyen İFTİRA atmış olur” diyen sözde şanlı bir ilahiyat prof. H. Karaman da, “Çalıyor ama çalışıyor” diyen lümpen takımı da öyledir. Oysa İslam, haksız kazancın kaynağı ne olursa olsun haram olarak görür. Ne acı değil mi?
Bir ülkede ya da toplumda gücü ele geçiren cehaletin; haddini bilmez, şımarık bir hale gelmesi, saldırganlaşması toplumlar için büyük bir tehlikedir! Sonuçta bu cahil kafa, mağduriyet edebiyatı da yaparak kendinden üstün her şeye saldırır; hak hukuk tanımaz. Az sayıdaki entelektüel-aydınlar da tırsar geri çekilir, toplumda geri gidiş hızla ivme kazanır.
“İyi ki de okumamışım” diyen ve okumamış olmakla, diploma sahibi olmamakla övünen ve şimdilerde muktedirlerce el üstünde tutulan Cübbeli Ahmet de aslında cehaletiyle piyasadadır. Oysa Kur’aın ilk emri “OKU” demez mi? İşte cehalet böyle bir şey. Bu muhterem, cehaletinin cesur küstahlığı ile cehennemde yakmayan kefen, her türlü beladan koruyan okunmuş terlikler, her derde deva muskalar satıp entelektüellere de demediğini bırakmamaktadır. Ne acıdır ki bu güne kadar kalkınmışlığın ve hayatın olmazsa olmazı olan FEN bilimlerini dışlamayan, kabul eden bir tarikata da, cemaata da liderlerine de rastlayamadık.
Onlar batılın, karanlıkların, hurafelerin odağı durumundalar. İslâm’ın ışığından, aklın düşüncesinden çok uzaktalar. D. Erasmus der ki “Işık ver, karanlık kendiliğinden dağılır“. Aslında bizim aklı başında, “aklınızı kullanın, aklını kullanmayanların başına pislik yağar” Kur’an emrine uyan birçok değerli, aydın İlahiyatçılarımız da bunu bağıra bağıra söylüyor. Ne yazık ki ayaktakımı, ayak takımını: Lümpen, lümpeni dinliyor ve onaylıyor.
Topluma ışığı verecek olanlar entelektüelleridir. Entelektüellerin sayısı her toplumda çok düşüktür. Yarım aydın lümpenliği ise toplumu karanlık koridorlara sokar. Lümpen -yarım aydınlar entelektüellere, “halktan koptular” suçlamasıyla saldırır. Onları takip eden lümpenler, lümpen küstahlığıyla saldırıya geçer. Bu da olağanüstü bir şeydir. Toplumu kalkındırma, iyi ve dürüst yönetme yeteneği olan, az sayıda insan; bir anda hedef haline getirilir.
Entelektüellerle akıl ve ilim tartışması yapamayan yarım aydınlar; cehaleti çok sevmişlerdir. Zira onlar, düşünmeden uygulayan, sorgulamadan biat eden geniş kitleleri hep kullanışlı yaratıklar olarak görmüşlerdir. Bir başka açmazda siyasiler, seçim meydanlarında cehaleti kutsamayı halka inme olarak görürler. Din ve siyasetin bir arada cahilce kullanılması ise cehaletin pirim yapmasına neden olur.
Onun için halka inme yerine halk, yukarıya çıkarılmalı, aydınlanması sağlanmalıdır. Osmanlı tarihinde ilk kez II. Abdülhamit, cehaletin yıkıcılığını, kısır döngüsünü görmüş aydın- entellektüel eksikliğini fark ederek “DİPLOMA VEREN” az da olsa modern okullar açmıştı.
Meydanlarda ve sohbetlerde hem Abdülhamit Han’ı yüceltip hem de diploma sahibi olmamakla övünmek ne yaman çelişki!.. Dünyamız ve geleceğimiz asla ve asla cehalete göre planlanmamalıdır.
Bu güne kadar yakarışla, bir tıbbi cihaz icat edilememiştir. Suyu da dua değil fen bulur. Modern tıpba ve tıp ilmine hakaret edercesine her hastalığa bir dua yazıp lümpenleri-ayaktakımlarını kandıranlar, hasta olduklarında hemen modern tıpbın kollarına kendilerini neden atarlar ki?
Oysa azıcık düşünseler: modern tıpta kullanılan her nesneyi icat edenler de aslında Allah’ın verdiği aklı ve bilim kanunlarını kullanarak başarılı olmuşlardır. Dünya hayatı dünyevi bilimler dışlanarak planlanırsa “Batı bizi geri bırakıyor, Yahudi oyunudur” sızlanmaları hiç bitmez.
Bertrand Russel, “Niteliksiz insanlar, durumlarının farkında olmazlar ve özeleştiri nedir bilmezler. Kendilerini ve niteliklerini abartma eğilimi gösterirler. Nitelikli insanların değerini anlamaktan acizdirler. Niteliksiz insanlar, kendilerinden öylesine emindirler ki, ikna edilemezler. Günümüzde dünyadaki temel sorun, cahillerin kendilerinden son derece emin, akıllıların ise şüphe içinde olmalarıdır” der.
Özetle cehaletle ilgili şu sonuca varılmıştır:
“Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır. Cahillerin, başkalarının kabiliyetlerini anlayabilme yetenekleri yoktur; Örneğin, bir kişinin üç-beş dil bilmesini, üniversite diploması olmasını, hatta profesör olmasını kötü bir şeymiş gibi gösterme eğiliminde olurlar, çevrelerindeki lümpenleri de buna inandırmaya çalışırlar.”
Bizim çok ama çok “Cahilin cesareti cehaletindendir” diye bir güzel sözümüz vardır.
Asla ve asla cehalet kutsanmamalı, itibar edilmemeli aksine ötelenmelidir. Halka inmek değil halkı yukarı almaktır asıl olan.
Esen kalınız. Nazım PEKER
Not. Lümpen günümüz kentlerinde yaşayan, sanat, edebiyat, bilim ya da müzik gibi yaratıcılıklara ilgi duymayan, cehalet yanı ağır basan düz adamlar ve topluluğu.