Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya
Çatışmaların Beklenenden Uzun Sürmesine Dair Rusya ve Ukrayna Mutabakatı!
Rusya-Ukrayna Savaşı, ikinci aya yaklaşırken çatışmaların sonlandırılması, barışın sağlanması yolundaki umutlar gittikçe azalmaktadır. Aylarca önceden Ukrayna çevresinde yapılan askeri yığınağı, sadece siyasi baskı aracı olarak görmüş, sıcak çatışma cinneti aşamasına geçilemeyeceğini tahmin etmiştik. Putin’in 22 Şubat’ta Donetsk ve Luhansk’ı tanıması ile hedefe ulaşıldığını zannetmiştik. Çatışmaların çok kısa süreceği, zaten Ukrayna’nın fazla direcek hali olmadığı, Rusya’nın belirli yerleri kuşatmasıyla hedefe ulaşacağını hemen herkes beklemişti.
Daha ilk günlerde Atlantik cephesinden Zelensky’ye “ülkeni bırak gel, seni koruyalım” teklifi gelmiş, buna karşın Ukrayna savunması Ruslara büyük kayıplar vermişti. Bu savaştan her iki tarafın da büyük zarar göreceğini anlaması gereken Kiev ve Moskova yöneticilerinin bir şekilde uzlaşacağı beklenmekteyken hem Zelensky hem de Putin, bu savaşın çok uzun süreceği konusunda, bir anlamda uzlaştıklarını duyurdu.
Rusya’nın silah, asker ve komuta kademesi kaybı, ülkeyi yeni bir Afganistan bataklığına sürüklemektedir. Bununla beraber KGB şefliğinden gelen Putin yönetimi, asker ve silah üstünlüğü ile hibrit savaş tekniklerini de kullanarak hedefe ulaşacağını hesaplamaktadır. Rusya’nın askeri üstünlüğüne karşın Ukrayna’ya gittikçe daha fazla askeri yardım gelmekte, ülkesini savunma morali gittikçe yükselmektedir. Almanya’nın bir an önce barış temelli ihtiyatlı duruşuna karşın ABD ve İngiltere’nin çatışmaları sürekli kılma yönündeki stratejisi başarıyla ilerlemektedir. Dolayısıyla çatışma, İngiliz-Alman rekabetinin yeni bir versiyonu haline gelmektedir.
Eski sömürgelerde, Asya ve Afrika’da, genellikle Müslüman veya gayr-i Hristiyan devletler ve halklar arasındaki ihtilaflar körüklenir, zayıf olana yardım edilerek çatışmaların süreklilik kazanması sağlanır. Böylece yeni sömürge usulüyle hedef ülkelerin kaynakları emilir, bir taraftan da silah satılır. Sözkonusu Ukrayna ve Rusya olunca bu denklemin ilginç boyutları bulunmaktadır. Zayıf olan Ukrayna’ya batı desteği, oldukça geç geldi. Dolayısıyla Rusya, saldırı konusunda cesaretlendirildi. Öte yandan Brexit sonrası Avrupa’daki istikrar da önemli hedeflerden bir haline geldi. ABD’nin bu kapsamda ilave hedefi ise saldırgan Rusya üzerinden Avrupa’da askeri varlığını sürekli kılmak, takviye etmektir.
İngiliz Mackinder’in Kara Hakimiyeti Teorisi çerçevesinde, Rusya ile Alman coğrafyası arasında tarafsız bölge oluşturma ve iki bölge arasındaki işbirliğini önleme önerileri bulunmaktadır. İngiltere başbakanı harabeye dönmüş Kiev caddelerini turlarken “biz buradayız, Almanya nerede?” kışkırtmasını yapmaktadır. Brexit sonrası Avrupa’yı sıkıştırmaya çalışan İngiltere, Ukrayna üzerinden önemli bir zemin yakalamış olup bu çatışmalardan daha ne kadar ekmek çıkaracağının hesaplarını yapmakta, hiçbir fırsatı kaçırmamaktadır. Almanya ise yanıbaşındaki çatışmalardan AB’nin büyük zarar gördüğünü hesap ederek bir şekilde uzlaşmayı beklemektedir. Bununla beraber caddeleri ceset tarlası haline getiren Rusya’ya karşı yaptırımların dozunu artırma zorunda olduğunu görmekte, istemese de gittikçe daha fazla Moskova ile karşı karşıya gelmektedir.
Rus amiral gemisinin Ukrayna’nın kendi imkanlarıyla batırıldığı iddialarını kabullenmek zor görünmektedir. Böyle bir hedef Rusya’yı uzlaşmaya çekmekten çok daha ağır saldırılara teşvik etme stratejisinin parçasıdır. Belirtmek gerekir ki bu sadece bölge jeopolitiği ve Rus dış politik hedefleri kapsamında bir tespit olup Rusya’nın şimdiye kadar ve bundan sonraki soykırım ve savaş suçları dahil saldırılarını mazur görme şeklinde yorumlanmamalıdır.
Dinyeper’in batı bölgesinde büyük kayıplar veren Rusya’nın Azak sahil kenti Mariupol’da yoğunlaşmasının temelinde Kırım’ı garanti altına alma stratejisi bulunmaktadır. Azak Denizi’ni Rusya’nın iç gölü haline getirmek, Ukrayna’ya liman ve sahil bırakmamak ikincil bir hedef olabilir. Bu bağlamda Kerçe Boğazı’nın iki yakasında Rus kontrolünü takviye de söz konusudur. Öte yandan Rusya’dan Kırım’a, kesintisiz Rus kontrolündeki kara bağlantısının stratejik önemi büyüktür. Çünkü Kerçe Boğazı üzerindeki uzun köprü bağlantısı, muhtemel bir çatışmada riskli hale gelebilir. 21 Nisan itibariyle Mariupol’un Rus kontrolüne geçmesi, Ukrayna’nın Azak Denizi’nde kıyısı kalmaması demektir. Kalıcı barış için bunu Kiev’in kabullenmesi çok zor. AB için öncelikli olan istikrar olsa da Atlantikçi cephe çatışmaları tırmandırma vesilesi yapacaktır.
Çatışmaların başında Ukrayna’nın da NATO üyesi olma hakkını savunan, Kiev’e “arkanızdayız” diyen Atlantikçi cephe, Zelensky’yi geri adım atmama konusunda daha kararlı hale getirmektedir. İstanbul mutabakatında NATO üyeliğinden vazgeçebileceği, Kırım ve Dombas’ın müzakere edilebileceği yönündeki uzlaşı noktasından gittikçe uzaklaşılmaktadır. Üstelik bu mutabakatta Rusya, Ukrayna’nın AB üyeliğini kabullenebileceği işaretini vermişti.
Bu sürecin diğer önemli bir sonucu olarak Putin, Kremlin’deki tek adam pozisyonunu da takviye etmektedir. Batının asıl hedefinin Rusya Federasyonu’nu parçalamak olduğuna dair Putin’in sözleri halk nezdinde de kabul görmektedir. Dolayısıyla halkın önemli bir kısmının Putin’e desteği sürmekte, artmaktadır.
Amiral gemisini batırma benzeri ağır kayıpların sürmesi durumunda Rusya’nın nükleer tehdidi fiiliyata geçirmesini, en azından düşük kapasiteli nükleer başlıkları hedeflere göndermesi hiç de ihtimal dışı değildir. Çünkü bugüne kadar pek ihtimal dahilinde olmayan birçok olay gerçekleşmiştir. Böyle bir cinnetten sonra Atlantikçi cephenin Kremlin’deki tek adam rejimine son vermekten çok yeni Soğuk Savaş senaryosuna hazırlandığı, çatışma alanı durumuna gelen Avrupa’da, Amerikan işgalinin güçleneceğini beklemek gerekmektedir. Bu süreçte Atlantikçi cepheye karşı “kahramanca” direnen Rusya’nın yine Soğuk Savaş dönemi iki süper gücünden biri olarak parlatılmasının emareleri de görülmektedir. Böylece başta Almanya olmak üzere diğer güçler üzerindeki baskı takviye edilmektedir.
Yahudi olduğunu her fırsatta gururla söyleyen Zelensky’nin kahramanca direnişinin ertesinde ustaca barış yolu beklenirken onun da “savaşın uzun süreceği” mesajının, küresel siyonizmin talimatıyla mı verildiği sorusu kafaları kurcalamaktadır. Çünkü Rusya her ne kadar asker ve silah kaybetse de şehirleri, fabrikaları yerinde durmaktadır. Halbuki Ukrayna şehirleri harabeye dönmekte, sanayi tesisleri tahrip edilmekte, ekonomi çökertilmektedir. Bu durumda Zelensky’nin öncelikle ateşkes yolunda gayret sarfetmesi beklenmekteydi. Rusya ve Ukrayna lidelerinin çatışmaların olabildiğince uzatılması konusundaki “uzlaşmalarının” diğer ülkeler üzerindeki etkilerinin ayrıntılı bir şekilde hesaplanması, gerekli tedbirlerin alınması gittikçe daha fazla aciliyet kespetmektedir.
alaeddinyalcinkaya@gmail.com
twitter.com/alaeddinyalcink
Bir yanıt yazın