DOLAR EGEMENLİĞİNİN SONU (6)
Buraya kadar ‘Dolar egemenliği’nin sonuna ilişkin açıklamalarda bulunduk.
Peki ama, diğer ulusal paralara ‘egemen’ olmayacak bir ‘para’nın bulunması halinde değişen ne olacaktır?
Örneğin Ruble’nin ‘stabilite’sinin sağlanması ve ‘alım gücü’nün korunması nasıl olacak?
İşte Serguey Glaziyev’in üzerinde uzun yıllar çalıştığı ‘Yeni Dünya Düzen’nde, bunun için bir ‘doğru politika’nın uygulanması yeterli olacaktır:
Bu ‘doğru politika’ iki sıradan ‘karar’a bağlı: 1°Ticari bankaların döviz pozisyonlarını sabitlemek ve ticarî olmayan işlemler için döviz satışlarına kimi kurallar koymak 2° Tüm konvertibl para alım/satımlarının sadece ticarî işlemler için yapıldığı bir değiş piyasasına izin vermek.
Bu kararın yazılması onbeş dakikanızı alacak ve aynı gün içinde uygulanmasına geçilebilecektir.
Üç gün içinde ise, ‘ulusal para’nız hem alım gücüne kavuşmuş ve hem de kararlı bir konuma geçilmiş olacaktır.
Ne var ki, bu tür bir uygulamaya geçilebilmesi için, ‘Ulusal Ekonomi’nin sağlam bir ‘temel’e oturmuş olması gerekmektedir.
Örneğin, Merkez Bankası’nın, sıkça dillendirildiği gibi, ‘fiyat istikrarı’nı gözeten, sözde ‘enflasyonla mücadele’ eden ve ‘bağımsız’ kararlar alan bir Devlet Kuruluşu olup olmadığına bakılacaktır.
Böylece ‘Devlet’ ve ‘devlet kuruluşu’ndan ne anlaşılması gerektiği konusuna gelinmiş olmaktadır.
Glaziyev’e göre, üretim ağının örgütlenmesinde Devlet, bir müdahil, ama aynı zamanda, toplumsal gönencin geliştirilmesi amacına yönelik tüm farklı grupların çıkarlarını gözeten bir plancı müdahil (intégrateur) olmak durumundadır.
“une organisation de la production en réseau, où l’État fonctionne comme un intégrateur, combinant les intérêts de divers groupes sociaux autour d’un objectif : l’amélioration du bien-être public. »
Türkiye’de ilk dillendirildiği dönemden buyana, ‘Üretim ekonomisi’ diyenlerin, ne ‘üretim’ ve de ‘ekonomisi’ni bilmediklerini yazmaktan mürekkebim tükendi diyebilirim.
‘Üretim’ ama toplumun tüm kesimlerinin gönencini artırmaya yönelik bir ‘üretim’in ancak ve sadece, Devlet’in gözetimi ve denetiminde yeni bir ‘toplumsal örgütlenme’ ile yapılabileceğini söyleyip durdum.
İşte Glaziyev’in ‘Yeni Dünya Düzeni’ tam da bu tür bir ‘üretim ekonomisi’ni öngörmektedir.
Sonra, Merkez Bankası’nın görevi salt ‘fiyat istikrarı’nı sağlamak değil, ‘klasik kuram’a göre ‘yatırımların ençoklaştırılması’nın koşullarını da yaratmaktır (maximisation).
Çünkü tüm ‘parasal devinim’in yönetimini yapacak biricik Devlet kuruluşu ondan başkası değildir.
Oysa, özellikle IMF’nin tüm azgelişmiş ülklere yönelik direktifleri uyarınca, Merkez Bankaları’nın sadece ‘fiyat istikrarı’nı gözeteceği savı, yine Glaziyev’e göre ‘kısa görüşlülük’, ‘ilkel’ ve ‘üretim-karşıtı’ bir anlayışın ötesine geçmemektedir.
« Les tentatives de cibler l’inflation (un tel mot à la mode), que la Banque centrale a pratiquement imité au cours des 10 dernières années, en manipulant le taux d’intérêt directeur dans le contexte d’un taux de change du rouble flottant librement, sont à courte vue, primitives et contre-productives. Ces mesures sont généralement recommandées par le FMI pour les pays sous-développés qui ne savent pas se penser. »
Demek ki, ‘gelmekte olan’ Yeni Dünya Düzeni’nde, ‘Dolar Egemenliği’nin sonuyla birlikte ‘IMF Direktifleri’ ve bu direktiflerin dayanağı olan ‘ekonomi kuramları’ da kendi paylarına düşeni alacaklardır.
‘İlkel’, ‘ideolojik’, ‘üretim karşıtı’ ve giderek tüm toplumsal kesimlerin ‘gönenç yitimi’ya da ‘yoksullaşması’na yol açan kuramlar olarak, yanlışlıkları kanıtlanmış olacaktır.
‘Enflasyonla mücadele’ etmek için ‘faiz artırma’ politikasına gelince; kuşkusuz Nas-mas gevezelikleri bir yana, şu anlatılan ‘Yeni Ekonomik Düzen’ içinde, her faiz artırımının ‘yatırım azalması’, ‘üretim azalması’ ve ‘işsizliğin artması’ gibi sonuçlar doğuracağı da kesinkes doğru olarak kabul edilecektir.
Böylece, Nobelli ‘ekonomi kuramları’nın bir kez daha yanlışlandığı görme olanağına kavuşmuş olunacaktır.
Ancak yinelemekte yarar var: Glaziyev’in ileri sürdüğü ‘görüşler’in olmazsa olmaz (Sine qua non) koşulu, gelmekte olan ve gelmesi için çalışılması gereken ‘Yeni Ekonomik Düzen’ olmaktadır.
Yani, içinde bulunulan koşullarda, kuşkusuz revaçta olan ‘kuram’ların göreli geçerliliği vardır.
O nedenle ‘pratik’i değiştirmeden ‘kuram’ı değiştirmek, doğaldır ki atları arabaların önüne koymak demek olacaktır.
Ne ki, ‘kuram’ı değiştirmeden ‘pratik’e geçmek de karanlık gecede fenersiz yol almaya çalışmak demek olacaktır.
(Sürecek)
Bir yanıt yazın