“Nasıl da zengin olmuş, ne akıllı adam” düşüncesinde olanlar, haksız zenginliğin felsefesini oluşturanlardır.
Serveti kutsayan, onu en mübarek olarak önümüze koyan, çok deyiş vardır. Beni illet edeni ise “servet düşmanı” ifadesidir.
Adam haksız servet edinecek, biz de onu eleştirmeyeceğiz, ya da onun serveti hakkında konuşmayacağız.
Eşitlikten söz etmeyeceğiz. Dolayısı ile özgürleşemeyeceğiz. Özgürleşmek, bir anlamda servet sınıfının dayattıklarından, özgürleşmektir.
Sermaye dediğimiz gücün ilk kaynağı emektir. Birileri emek verir. Birileri de bu emeğin karşılığını temellük ederler.
Kapitalizm krizlere girince, krizden çıkmak için sermaye birikim modelleri değiştirilir.
Serveti kontrol eden devlet kapitalizmden, bireysel servet öncülüğünde ki kapitalizme, daha sonra da finans kapital denilen, olmayan paraların borç verilerek, yürütülen kapitalizm biçimlerine geçildi.
Son yirmi yılda, sermaye sonsuz özgürlük elde etti. Sermaye özgürleşirken, çalışanlar kölelik dönemine dönüş yaptı.
Servet sınıfı, emeği ucuzlattıkça ucuzlattı. Lakin emeğin ucuzlatılması üzerinden, sermaye birikimi yavaş işlediği için bu birikim modeli yeterli görülmedi. Finans kapital modeline geçildi.
Bu modelin en temel özelliği; paranın özelleştirilmesiydi.
Devlet, belli sermaye guruplarına para basma yetkisi verdi. Olmayan paraların kredi olarak verilmesi, bir anlamda para üretmek anlamına geliyordu.
Allah muhafaza, mudiler aynı gün bankalara gitse ve paralarını istese, hiçbir banka mudilerine parasını ödeyemez.
Belki de önümüzdeki süreçlerde böyle günler de yaşayacağız. Çünkü o kadar çok olmayan paranın kredisi verildi ki, o kadar çok borçlanıldı ki, bu borçların reel servet haline dönüştürülmesi, yani ödenmesi imkânsız.
Merkez Bankası parayı basar. Ticari bankalara %14 faizle verir. Ticari banka, Merkez Bankasından %14 faiz ile aldığı parayı, %24 faizle, Devlet Hazinesine satar.
Sıçak sudan, soğuksuya, elini değdirmeden, ticari banka %10 gelir elde eder. Bu günkü faiz oranlarıyla anlatıyorum.
Finans kapitalde en önemli sermaye birikim modeli burdur.
Merkez Bankası, doğrudan hazineye vermek yerine, paraya, bir bankalar turu attırarak, tekrar devletin borcu haline getirdiği bu sitem, soygunun ilk adımıdır.
Bankaların yıllık karları 45-50 milyar lira civarındadır. Kriz dönemlerinde bu gelirler iki katına çıkar.
Sermaye birikiminin diğer adımı ise, devlet, servet sınıfından vergi almak yerine, yüksek faizle borç almasıdır.
Elbette, devletin harcamaları, yorganına göre olmadığından, halktan ilave vergi alınır ki, devletin işleri görülsün. Askerin maaşı, çalışanın ücreti verilsin.
Yetmedi. Server sınıfına, teşvik adı altında, ilave sermaye verilmesi gerektiğinden, ithal edilen petrol ürünlerden vergi alınır.
Petrol istasyonlarını vergi dairesine çeviresin ki, işler yürüsün. Servet sınıfına teşvikler verilebilsin.
Dünyada enflasyon %8-10’larda devam ederken, bizde enflasyon %61 olsun.
Olsun ki, servet sınıfına emme basma tulumba gibi para
pompalansın. Söylemeye gerek yok. Enflasyon verginin öteki adıdır.
Finans kapital spekülasyonlar düzeni olduğundan, spekülasyonun da en tehlikelisi, olmayan paraların kredi diye verilmesinden, kapitalizm çöktü.
Servet sınıfı, yeni soygun düzeni kurmanın peşindedir. Lakin işler eskisi kadar kolay olmayacak.
Sermayenin önüne, çalışanları koruyan kurallar koymadan, bu soygundan kurtuluş yoktur.
14 Nisan 2022