‘Ekonomik Çevrim’ler yaklaşımı, bilenler bilir, ‘tarihsel’ bir bakış içerdiği için, diğer yaklaşımlardan çok daha ‘gerçekçi’ bulunmaktadır.
Bu ‘çevrim’ler, 1)3/5 yıllık iş çevrimleri (business cycle), 2)7/10 yıllık orta dönemli çevrimler, 3)10/15 yıllık yatırım çevrimleri (Juglar), 4)16/30 yıllık inşaat çevrimleri (Kuznets) ve 5) 40/60 yıllık uzun dönemli çevrimler (Kondratieff) olarak ayrılabilirler.
Teoman Akgür, ki bildiğim kadarıyla Türkiye’de bu konuda en yetkin çözümlemeleri yapan iktisatçıdır, ekonomi biliminin ilk dört tür çevrimle ilgilendiğini, son iki çevrimin ise siyaset ‘bilimi’nin konusu olduğunu yazmaktadır.
Siyaset, demek ki 40/60 yıllık çevrimin kapanması dahil ortalama 100 yıllık bir egemen güç (hegemonic power) değişimine yol açan, deyim yerinde ise ‘Devrimsel’ bir çevrime işaret etmektedir.
Nitekim, Putin’in danışmanı Sergey Yuryevich de, altı yıl önce yazdığı ‘Son Dünya Savaşı’ başlıklı çalışmasında, 50 yıllığa kadar olan çevrimlerin ‘teknolojik’, 100 yıllık çevrimlerin ise ‘dünyasal ekonomik sistem’ değişimine yol açan çevrimler olduğunu söylemektedir.
Bir başka deyişle, dünyasal ‘Egemen Güç’, Akgür’ün deyimiyle ‘Baskın Güç’ değişimi, demek ki ancak yüzyılda bir olmaktadır.
İlk değişim 1905/1920 arasındaki ‘Ulusal Kurtuluş Devrimleri’ dönemi ise, 2008/2022 dönemi de yeni bir ‘Dünyasal Devrim’ dönemi olacaktır.
O arada, Heterodox Ekonomik Yaklaşım’ın kâşifi olan Joseph Schumpeter’in ‘yaratacı yıkım’ (Destruction créatrice) kuramının ‘teknolojik keşif’lere dayandığını ve ‘küçük devrim’lerle dünyasal ekonominin bir ‘evrim’ geçirdiği görüşüne de işaret etmiş olalım.
Böylece ‘Endüstri 4’, ‘Tarım 5’, ‘Uzaysal 6’ vb ‘devrim’lerin olduğu ve olacağına ilişkin kuramların yok değil, hatta yeterince bol olduğunu söyleyelim.
Ancak ve ne var ki, biz ‘Dolar Egemenliğinin Sonu’ derken, sadece Dolar değil ama gerçekte ABD’nin ‘Baskın Güç’ olmasının ‘son’una gelindiğine işaret etmiş oluyoruz.
Bu ‘baskınlık’, bu ‘egemenlik’ ve bu ‘hegemonya’nın, başta parasal (Dolar) olmak üzere, ekonomik, askerî, siyasî, psikolojik ve ‘ideolojik’ alanların ‘bütün’ünde bir ‘son’a doğru gideceğini ileri sürmekteyiz.
İşte, tam da bu nedenle, bu ‘gidiş’e, bilerek ama çoğunlukla ayırdında olmadan ‘üzülenler’in büyük bir şaşkınlıkla, olağanüstü tepki gösterdiklerini gözlemlemekteyiz.
Oysa, olabildiğince soğukkanlı ve olabildiğince ‘bilimsel’ bir yaklaşım göstermenin tam zamanıdır.
Örneğin, tüm yaşamı boyunca üzerinde pek düşünmeden çalıştıkları ‘ekonomik kuram’ların, şu ‘Ukrayna Sorunu’nu yaratan Rusya yüzünden ‘boş’a çıktığını gören bir ‘ekonomist’ ya da ‘siyaset bilimci’nin ‘psikoloji’sini anlamamazlık edemeyiz.
Bu ‘son’a işaret edenlerin Rusya ya da Çin ‘yanlısı’ olarak tanımlanması ise, apaçık aymazlık değilse, doğrudan ‘ideolojik tutsalık’tan başkası olamaz.
O arada yinemekte yarar var:
Bu ‘büyük dönüşüm’ün, illa ‘sosyalizm’e açılacağını ileri sürmenin ‘bilimsel’ bir yaklaşım olmayacağının altını bir kez daha çizelim.
Zaten, ne Putin ve ne de Sergey Yuryevich, kendilerini ‘sosyalist’ olarak nitelememekte ve amaçlarının ‘sosyalizm’ olduğunu ileri sürmemektedirler.
Ancak ve ne var ki, Tarih’in bize öğrettiği, (felsefeci Ahmet Aslan’ın kulakları çınlasın!) bir gerçeklik vardır ki, o da ‘toplumsal devrimler’in insan ‘irade’sinin dışında geliştiğidir.
Örneğin, ellerine geçirdikleri olağanüstü ‘olanak’larla, tüm ‘irade’lerini Cumhuriyet’i deviremeye yönelten ‘güç’lerin, pek çok alanda ‘başarılı’ olmalarına karşın, amaçlarına ulaşamadıklarını söyleyebiliriz.
Ancak, ‘Ukrayna Sorunu’ dolayısıyla, doğacak bir ‘Dünyasal Kaos’ ortamında, kimin nerede ve ne yapacağını kestirmek pek kolay olmadığı gibi, bir ‘öngörü’de bulunmak da ‘bilimsel’ bir yaklaşım olmaz.
Bununla birlikte, ‘insanlık’ın bugünkü aşamasında, geleceği ‘rastlantı’lara bağlamak da doğru olmasa gerektir.
Sonuçta, neresinden bakılırsa bakılsın, 70/80 yıl boyunca insanlığın kanını emen ‘ABD Emperyalizmi’nin sonuna gelindiği artık gün gibi ortadadır.
Ne var ki, ABD ve ya da şürekasının, içine düştükleri bu açmazdan, çok büyük ‘çılgınlık’lar yapmadan çıkabileceklerini beklemek ise fazla bir iyimserlik olacaktır.
Tersine, insanlığın bu tür ‘çılgın’ eylemlere hazır olması gerekmektedir.
Üstelik, hep yapıp ve hem de karşıtlarının üzerine atmak, bu ‘soysuz geleneğin’ biricik karakteridir.
İşte şimdilerde ‘Ukrayna’da yapılanlar, bunun en son ve en somut örnekleri olarak karşımızda durmaktadır.
(Sürecek)