Çin Merkez Bankası Başkanı (gouverneur) Zhou Xiaochuan, “ulusal paralarla ilişiği kesilmiş bir uluslararası rezerv paranın bulunması durumunda, ulusal paraların krediye dayanan kullanımından doğan zaafiyetlerin de ortadan kalkacağını” ileri sürmekte.
‘Kredi’nin altını ben çizdim.
O ‘Kredi’ ki, ortalıkta ‘ekonomist’ olarak dolanan bir ton adam, sizi temin ederim, bu ‘kredi’ konusunda yaşamları boyunca, bir kez olsun düşünmüş değildirler.
Dahası, kendilerine hafızlatılan o sözde ‘ekonomi kuramları’nda, ‘kredi’, ekonominin ‘işleyişi’ için olmazsa olmaz bir araçtır.
Çünkü kredi, ‘kapitalist üretim tarzı’nda ‘sermaye birikimi’nin biricik aracıdır.
Oysa, kredi, Kapital’in III.ncü cildinde anlatılan ‘fiktif sermaye’den başkası değildir.
Tüm ‘ekonomik yaşamı’, tüm mekanizmayı, işleyişi, her ne denirse onu, ‘fiktif’ yani ‘saymaca’ yapan ve giderek ‘yabancılaştıran’ da odur.
Kısaca, ‘sistem’in temeli, işte bu ‘zaafiyet’ doğuran ‘kredi’den başkası değildir.
Şimdi bu ‘fiktif sermaye’ konusunu, daha sonra ele almak üzere bir yana koyarak, Zhou Xiaochuan’ın sözünü ettiği ulusal paraların ‘zaafiyet’ine gelelim.
Bu ‘zafiyet’i ortadan kaldırmak için, ulusal paraların üzerinde, şu ya da bu şekilde ‘manipüle’ edilemeyecek bir ‘uluslararası rezerv para’ yani evrensel olarak geçerli bir ‘ölçü birimi’ bulmak gerekiyormuş.
Nobel ödüllü Fred Bergsten, Robert Mundell ve Joseph Stieglitz de, (‘nesnel’!) bir ‘dünyasal para’nın, uluslararası para sistemine gerekli olan ‘tutarlılığı’ (cohérance) vereceğini ve uluslararası ‘uyum’da (harmonie) katalizör işlevi göreceğini kabul etmektedirler.
Şu koşulla ki, onlara göre, IMF’nin bu ‘uyum’u denetlemesi gerekmektedir.
Demek ki, zamanında nasıl ki bütün yollar Roma’ya çıkıyorsa, Nobel’ci ekonomistler dahil, tüm aklı başında olan ekonomistler, günümüzde artık tüm yolların ‘Dolar egemenliği’ne son vermekten geçtiğini kabul etmiş bulunmaktadırlar.
İşte ABD’yi çileden çıkaran ve insanlık dışı ‘yaptırım’lara yönelten de, işte bu ‘yolun sonu’na gelinmiş olmasıdır.
Oysa, başta Memduh Bayraktaroğlu olmak üzere, tüm ABD severler, ABD’nin kendisine değil de ‘sistem’ine hayran olanlar, ekonomiyi ‘kredi’siz düşünemeyenler ve o arada Çin’e Maçin’e içten içe buğz edenler, Rusya’ya uygulanan ‘yaptırımlar’ın haklı olduğunu ve gerekirse daha da artırılmasını istemeyebilmektedirler.
Gerekçe olarak da Rusya’nın Ukrayna’ya olan askerî harekâtını göstermektedirler.
Rusya’nın ya da yurttaşlarının ‘malvarlıkları’na elkonulmasına da bir zil çalıp oynamadıkları kalmış bulunmaktadır.
Sözgelimi, kendilerinin on para alacakları için borçlunun kafasını yarabileceklerini ve bunun kendileri için bir ‘hak’ olduğunu ileri sürerken, örneğin Rusya’nın ABD’nin başına bir nükleer başlık göndermesine, zinhar, sözde insanlık adına karşı olduklarını, utanmadan ve sıkılmadan, söyleyebilmektedirler.
‘Ekonomi’ ile ‘politika’nın, o arada ‘zihniyet’ de diyebileceğimiz ‘ideolojik aygıt’ların, nasıl da içiçe olduğunu bundan daha iyi anlatabilecek bir başka örnek bulmak zor olsa gerektir.
Ne ki, ABD ve şürekasının ‘Ukrayna Sorunu’ bağlamında ‘politika’nın en şirret ve en aşağılık yöntemlere başvurmasını, işte bu bağlamda, ‘doğal’ karşılamamız gerekmektedir.
Bir yandan Ukrayna’ya ağlarken, öte yandan Rusya ve Çin’e olan ‘gizli kin’lerini kusanların, tüm ‘aptallık’larının temelinde ‘ekonomi’yi bilmediklerini; kendilerine ‘ekonomi bilimi’ diye anlatılanların ‘pür ideolojik kalıplar’ olduğunu söylemenin ne kadar yararı olur, doğrusu bilemiyorum.
Kendi payıma, bu ‘Ukrayna Sorunu’, diğer yönleri ayrı kalmak koşuluyla, ‘ekonomi politik’ bağlamında kimi değer verdiğim kişilerin nasıl da ‘ceviz kabuğu’ gibi boş olduklarını görmeme yardımcı oldu diyebilirim.
Laf lafı açtığı için, Putin’in ekonomi danışmanı Glaziyev’in görüşlerini özetlememe ise bir türlü sıra gelmedi.
Gelecek bölümlerde bu konuya değinelim o zaman.
(Sürecek)
Bir yanıt yazın