Konu şu:
Rusya-Ukrayna savaşı uzar Batı katı uygulamaları sürdürürse Rusya Batı’ya verdiği doğalgazı kısar ya da kesebilir. Böyle bir surum karşısında Batı ekonomileri büyük ölçüde etkilenir hatta çökebilir.
Şimdi alternatif arayışlar başladı.
Belçika‘nın, Rusya’nın Ukrayna işgali ile başlayan süreçte enerji arz sıkıntısı yaşamamak için 7 nükleer santralinin faaliyet süresini 10 yıl uzatmaya karar vermesinin en fazla yankı bulduğu ülkelerden biri Almanya oldu.
Almanya’da da kömür ve nükleer enerjiden çıkış kararı sorgulanıyor; çok sayıda siyasetçi ve özellikle sanayi çevreleri enerji santrallerinin kullanım sürelerinin uzatılmasını ve şu anda faaliyette olan son 3 nükleer santralin planlandığı gibi bu yıl sonunda kapatılmamasını talep ediyor.
2000’li yılların başında, elektrik ihtiyacının yüzde 25’ini faaliyetteki 17 nükleer santral tarafından karşılayan Almanya, eski Başbakan Angela Merkel döneminde Japonya’da Fukuşima santralindeki nükleer felaketten sonra nükleer enerjiden vazgeçme kararı almıştı.
O dönemden beri santralleri kapamaya devam eden Almanya, 3 nükleer santrali de geçen yılın sonunda fişten çekmişti. Ancak Rusya ile Almanya arasında inşası tamamlanan ve devreye girmesi için sadece lisans alması beklenen Kuzey Akım 2 doğal boru hattı projesinin, savaş nedeniyle Alman hükümeti tarafından tek taraflı iptal edilmesi tüm hesapları alt üst etti.
Savaşın uzaması durumunda, Moskova’nın enerji akışını kısıtlaması veya tamamen durdurmasından korkan Almanya, Rus doğal gaz ve petrol kaynaklarına alternatif bulmak için arayışlarına hız vermek zorunda kaldı.
Nükleer santrallerin kapatılmasının ertelenmesi talebi, iklim korumayı öncelikli konu olarak gören ve onyıllardır nükleer enerji karşıtlığı üzerinde oy toplayan Yeşiller Partisi için oldukça sancılı bir konu olarak yorumlanıyor. Yeşiller Partisi‘nden Ekonomi Bakanı Habeck, “Yaşanılan durum karşısında hiçbir öneri tabu değil” diyerek, nükleer enerji ile ilgili konuşmaya açık olduğunu söylerken, temel ilkelerine ters karar almak durumuyla karşı karşıya kalmamak ve enerji tedarikinde bağımsız olabilmek için yeni adımlar atıyor.
Bu bağlamda geride kalan hafta sonunda Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni (BAE) ziyaret eden Ekonomi Bakanı Habeck, sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) alımı konusunda el sıkıştıklarını açıkladı.
Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad Al-Thani ile görüşmesinin ardından konuşan Habeck, uzun vadeli olarak ortak çalışma kararı aldıklarını ve varılan anlaşmanın “tahmininden çok daha iyi olduğunu” söyledi.
Al-Thani daha önce yaptığı bir açıklamada, dünyanın en büyük LNG ihracatçılarından biri olan Katar’ın doğalgaz hacminin büyük bölümünün Asyalı alıcılara satıldığını, yalnızca yüzde 10-15’inin Avrupa’ya ihraç edilebileceğini söylemişti. Habeck, Alman sanayi temsilcilerinin Katar ve BAE yetkilileri ile ayrıntıları konuşacağını ve Almanya’da LNG terminallerin sayısının artırılması çalışmalarının da başlayacağını açıkladı.
Yeşiller, geride kalan yıllarda Katar ve BAE yönetimlerini, insan haklarını hiçe saymakla suçlamış ve eski hükümetin bu ülkelerle ticari ilişkilerini sert bir biçimde eleştirmişti.
Bu arada Berlin’deki siyasi kulislerde, özellikle son hükümette yer alan Hristiyan Demokrat Parti‘li (CDU) politikacılar arasında, eski Başbakan Angela Merkel’i Almanya’yı Rus enerjisine bağımlı hale getirmekle suçlayanların sayısının arttığı belirtiliyor.
Kapalı kapılar arkasında yapılan yorumlarda, CDU’lu çok sayıda siyasetçinin Merkel’i nükleer santrallerin kapatılması ve yenilenebilir enerjiye geçiş adımlarıyla, Almanya’yı Rusya’ya bağımlı hale getirdiği ve Moskova’nın Kuzey Akım 2 projesini siyasi bir araç haline getirmeyeceğini savunarak büyük bir hata yaptığını öne sürülüyor.
Bazı CDU’lu siyasetçiler bir adım daha ileri giderek, eski liderleri ile açık bir şekilde hesaplaşmayı tercih ediyor. Nitekim eski Savunma Bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer’in, “Tarihi açıdan büyük vebal altında kaldık. Gürcistan, Kırım ve Donbass‘da yaşananlardan sonra, Putin’i gerçekten yeni saldrılar konusunda caydıracak hiçbir tedbir alınmadı” sözleriyle Merkel’i doğrudan eleştirmesi dikkat çekiyor.
CDU’nun yeni lideri Friedrich Merz’in, 27 Şubat’ta Bundestag’ın özel oturumunda yaptığı konuşmada, “Son yılların ve on yılların Alman ve Avrupa dış ve güvenlik politikasında yaşanan karmaşaya kim neden oldu?” şeklindeki sorusunda da, isim vermeden kimi kastettiği biliniyor. Merkel, özellikle eski ABD Başkanı Trump döneminde, “özgür bir ülke olarak ülkesinin bağımsız politika yapıp, kendi kararlarını verdiğini” vurgulayarak, Rusya ile enerji projelerini savunmuştu.
Trump yönetimi ise, Kuzey Akım 2 hattının Almanya ve diğer Avrupa ülkelerini uzun vadeli olarak Rusya’ya bağımlı hale getireceğini öne sürüyordu. Putin ile Rusça konuşabilen sayılı liderlerden olan Merkel, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması öncesinde yapılan yorumlarda, serinkanlı tutumu ve uzlaşma arayan lider tavrıyla övülüyordu.